Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Ne zaman güzel bir köprüde dursam Heinrich Böll’ün
“Köprüde” adlı öyküsünü hatırlarım. Usta Heinrich Böll’ün bu öyküsünde, ikinci
dünya savaşı sonrası “bacakları onarılan” adama oturabileceği bir iş verilir.
İşi gelip geçenleri saymaktır köprüde. Toplayıp çıkaracakları, binbir çeşit
istatistik üretecekleri sayılar armağan etmektedir üstlerine. Oysa doğru
değildir bunlar. Çünkü bir sırrı vardır ve amirleri asla bilmeyecektir. Her gün
iki kez dondurmacıda çalışan bir kız gelip geçmektedir. Aşıktır ona ve sayamaz.
Sayıların anlamsızlığına, yüzde hesaplarının hiçliğine dönüştürmez onu.
Şimdi, bir Ekim günü, Lujkov köprüsü veya diğer adıyla
Aşıklar Köprüsü üzerinde, yüzlerce kilitle kaplı o metal ağaçlara bakarken bu
öyküyü hatırlıyorum yine.
Bir de, Blotnaya Meydanı’ndaki parkta, köprüyü uzaktan
kederli gözlerle izleyen, cebindeki kilidi çıkarıp uzun uzun bakan ve sonra da
kayıplara karışan o adama rastlayışım geliyor aklıma.
Lujkov köprüsü, Bolotnaya meydanını Kadashevskaya
bendine bağlayan bir yaya köprüsü. Belediye başkanı Yuri Lujkov’dan almış
adını. Tretyakov mimari topluluğunun ayrılmaz bir parçası. Köprüye
ilk kez Nisan 2007’de metal bir “aşk ağacı” konulmuş. Kilitler dolup taşınca
devamı gelmiş elbette.
Köprüyü baştan sona yürüyüp kilit yüklü bir ağacın yanında
duruyorum yeniden. Ağaçlara kalp şeklinde kilitler asarak anahtarını nehre
atan, anların tekrarı imkansız ve geri getirilemez büyüsü içinde, mühürlü
kalplerinin tek bir yürek gibi çarpmasını hayal eden çiftleri izliyorum.
Rengarenk kilitleri, sevgililerin baş harflerini, sallanan çaputları büyük bir
sorumlulukla taşıyan o yorgun metal ağaçlara bakıyorum uzun uzun.
Muhatabıyla vücut bulan ama asıl olarak kendi coşkumuzun,
heyecanımızın, korkularımızın sınırlarında şekillenen bu büyük duygunun kaynağı
nedir? Sayfalar boyunca, kitaplar boyunca tartışılabileceği açık. Ama şu var ki
şehirlerde köprüsü olmalı aşıkların.
Nehrin üzerinde ışıklar parıldıyor, zaman akşama dönüyor
artık. Gelinlikleri ve damatlıklarıyla yeni evlenen çiftleri, geçerken öpüşmeyi
ihmal etmeyen ya da sırf öpüşmek için buraya gelen gençleri, fotoğraf çeken
meraklıları geride bırakıp uzaklaşıyorum köprüden.
Novokuznetskaya metrosu’na yürürken bunları düşünüyorum.
Bir de kederli gözleriyle ansızın karşılaştığım ve bir daha hiç görmediğim o
adam geliyor aklıma. Lujkov köprüsü’nden onun da geçtiğini biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder