Serkan
Parlak
Kaynak
: https://oggito.com/
Palto hayaliyle kendini güçlü hisseder, hayatı fark eder ve
gözleri parlar.
Nikolay Gogol, 1809 yılında Ukrayna’nın Mirgorod bölgesinde
doğdu. Önce Paltova Yatılı Okulu’na, ardından da Nezhin Lisesi’ne giden Gogol,
bu okulda öğrenci tiyatrosu için oyunlar kaleme aldı, bazılarında oyunculuk
yaptı. Gogol’u ülkenin önde gelen genç yazarlarından biri haline getiren
Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları iki cilt halinde
yayınlandı. 1835’ten itibaren kendini tam zamanlı olarak edebiyata adayan yazar,
ünlü tarihi öykü Taras Bulba'nın da yer aldığı Mirgorod başlıklı
öykü kitabını yayımladı. Gogol aynı dönemde, aralarında Burun, Neva
Bulvarı, Bir Delinin Hatıra Defteri, Palto'nun olduğu pek çok eser
kaleme aldı. En önemli yapıtı Ölü Canlar'ın ilk cildini bitirdi, ancak
tamamlamak üzere olduğu ikinci cildi yakarak yok etti. Bu olayın üstünden fazla
geçmeden kendini odasına kapadı, yemek yemeyi reddetti ve 4 Mart 1852’de öldü.
Gogol, 1842 yılında tamamladığı Palto öyküsü ile
öyküde büyük bir çığır açar. Gogol, sıradan bir memur olan Akaki Akakiyeviç’e
‘palto’sunu giydirip St. Petersburg’un soğuk sokaklarına gönderdiğinde, bir
anlamda öykü türünün de tümüyle kaderini değiştirmiş oluyordu. Çünkü bu öyküyle
sadece kendi ülkesinin yazarları olan Tolstoy, Dostoyevski ve Çehov’u değil,
değişik tonlarda ve biçimlerde pek çok ülke öykücüsünü de derinden etkiliyor;
herkesi paltosunun içine alarak yol açıcı, öncü bir işlevi yerine getiriyordu.
Bu yüzden “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” sözü, genel bir doğrunun izahı
olarak kabul görüyordu.
Gogol’un Palto’sunun altında ne vardı? Gogol, orada
hangi gizi saklamıştı?
Cevap açıktı: ‘Küçük İnsan’. Bu yüzden modern öykünün
kökenlerini/doğuşunu Gogol’la başlatanların ileri sürdükleri en önemli gerekçe,
onun küçük/sıradan insanları öykü sanatına ilk kez sokmuş olmasıdır. Gerçekten
de küçük insanın, tarihsel süreç içerisinde öyküdeki önemi düşünüldüğünde,
Gogol’un kurucu kimliğe layık görülmesi için bu nedenin tek başına yeterli
sayılması gerekir. Çünkü o döneme kadar sadece üstün insan, kahraman karakteri
anlatılmaya değer görülürken bu kez aciz, silik, sıradan bir insan edebiyatın
öncelikli bir figürü oluyordu. Bu öylesine önemliydi ki, ‘küçük insan’ giderek
öykü türüyle neredeyse özdeşleşecekti. Bu bağlamda Gogol’u modern öykünün çıkış
noktası olarak görmek, öykünün geldiği yer dikkate alındığında daha bir
haklılık kazanır.
Uzun öykü Palto'nun başkahramanı Akakiy Akakiyeviç
nasıl biridir?
İsmini annesi koymuştur, babasının ismini vermiştir ona,
çünkü önerilen öteki isimleri hiç beğenmemiştir. Başkahramanımız, havalı biri
değildir. Fiziksel kusurları vardır. Yüzü çiçek bozuğudur. Boyu kısadır.
Alnının önü açık, saçları kızıldır. Alnıyla yanakları derin kırışıklarla çizgi
çizgi, kırmızı tenli bir adamdır. Bütün bu görünüme Petersburg’un iklimi neden
olmuştur. Üstüne başına dikkat etmez. Üniformasının rengi yeşilden bulanık bir
kırmızıya dönüşmüştür. Yakası dar olduğundan boynu gerilmektedir içinde.
Üzerinde çöpler olur genellikle. Sokaklarda ne olup bittiğinin farkında
değildir. Dalgındır çünkü aklında hep kopyaladığı evraklar vardır. Sokak
ortasında bir atla çarpıştığında ancak nerede olduğunu fark eder. Yemeklerini
aceleyle yer. Evde de resmi evrak ve mektup kopyalamaya devam eder. Tam bir
işkoliktir. Hayatı işiyle özdeştir. Zor durumlarda kaldığında düşüncelerini
asla açık seçik bir anlam taşımayan edatlarla, zarflarla ve eklerle anlatır,
cümlelerin sonunu getiremez.
Rusya’daki devlet dairelerinin birinde çalışır. Dokuzuncu
dereceden bir devlet memurudur. Devlet dairesine ne zaman, nasıl, kimin
yardımıyla girdiğini kimse hatırlamaz. Kimi yazarlar bu memurları aşağılamaya
bayılır, çok alıngandırlar. Birçok amir değiştirir, ancak insanlar onu hep aynı
noktada, aynı tavır aynı unvanla, aynı işi yaparken görürler. Sanki dünyaya
kelleşen alnı ve üzerindeki resmi üniformayla gelmiş gibidir. Odacılar onun
varlığını fark etmez, o gelince ayağa kalkmaz, geçerken başlarını çevirip
bakmazlar. Sinek vızıltısı kadar ilgi çekmez. Üstleri ona soğuk ve zorbaca
davranırlar. Umursamaz.
Başkahramanımız, kendisine getirilen işlerde işi kimin
getirdiğine bakmadan doğrudan işi yapar. İşe yeni giren genç memurlar onunla
eğlenir, ince zekâlarıyla şakalar yapmaya çalışırlar. Hayat tarzı ve yaşlı ev
sahibesiyle ilgili hikâyeler uydururlar. Başından aşağı kâğıtlar serpip kar
yağıyor derler. Akakiy Akakiyeviç, yanıt vermez, yapılanlara aldırış etmez.
İşinde asla hata yapmaz, çünkü kendisine yapılanlardan etkilenmez. Dairede
çalışan herkese yabancılaşmıştır. Sadece eşek şakalarına dokunaklı bir ses
tonuyla karşılık verir: Beni rahat bırakın! Neden işimin başında rahatsız
ediyorsunuz sanki beni? Ben de sizin gibi insan değil miyim? Eğitimli de olsa
iyi ve yüce kabul edilen insanlar da pekâla kaba ve acımasız olabilirler.
Akakiy Akakiyeviç, işini tutkulu bir aşkla sevmektedir.
Resmi belgeleri kopyalamaktan büyük bir zevk alır. Bazı harfleri
şekillendirirken aldığı zevk, yüzüne yansır. Ancak üst amirleri tarafından hiç
ödüllendirilmez. Hatta bu hareketsiz hayat yüzünden hasta bile olabilir. Bir
keresinde ödül olarak rapor hazırlama, evrak başlığı değiştirme, şahıs eklerini
değiştirme olarak teklif edilen yeni işi beceremez. Tekdüzelik ve yabancılaşma
nedeniyle adeta bir robota dönüşmüştür. Akşamları öteki memurlar dinlenir ve
eğlenirken başkahramanımız alışkanlıklarını sürdürür. Sosyal çevrede görülmez,
dışarı çıkmaz. Evrak kopyalamayı bitirince memnun ve mutlu bir biçimde yıllık
dört yüz rublelik gelirini düşünerek huzurla uykuya dalar.
“Gogol, değişik temalarda pek çok nitelikli öykü yazsa da
özellikle dönemin memur dünyasını, düzenin ezdiği küçük insanları, bürokratik
işleyişin açmazlarını konu yaptığı öykülerde oldukça başarılı olur. Gerçi
Puşkin ‘küçük insan’ tiplemesini daha önce gündeme getirmişti; ancak bu
tiplemeyi bütün boyutlarıyla öyküye taşıyan Gogol olmuştur. Öykülerde bu
insanlar için hiçbir çıkış yolu yoktur; onların kaderleri, bozuk düzen içinde
yok olmaktır. İşte, Gogol’un neredeyse adıyla özdeşleşen öyküsü ‘Palto’da,
bürokratik sistemin kimliksizleştirip ezdiği, makinenin önemsiz bir parçası
yaptığı memur Akakiy Akakiyeviç’in trajik hayatı anlatılır. Akaki Akakiyeviç;
görevini yapma dışında hayatta hiçbir amacı olmayan, kendi içine gömülmüş,
hayatın dışına düşmüş, toplum dışı, pasif ve acınası bir kişidir.”
Petersburg’un kuzey soğuğu çok serttir, dokuzuncu dereceden
memurlar incecik platolarıyla işe gidene kadar donabilirler. Omuz ve sırtındaki
sancılar üzerine başkahramanımız paltosunu inceler. Palto çok incelmiş, astarı
iki üç yerden yırtılmıştır. Arkadaşları insafsızca eğlenmekte, cübbe
demektedirler ona. Yakası iyice küçülmüş, acemice yapılmış tadilatlar çirkin
göstermiştir paltoyu. Terzi Petroviç’e gitmeye karar verir. Terzi Petroviç;
serflikten özgür kalınca kendini içkiye verir, içtiğinde keyiflidir. Bu durumda
müşterilerin düşük fiyat tekliflerini kabul eder. Maddiyat düşkünü karısı güzel
değildir. Karanlık bir binanın çatı katında yaşamaktadırlar. Gözleri iyi
görmez. Başkahramanımız kekeleyerek paltosunun kötü halini anlatır. Terzi
Petroviç, paltonun hiçbir şekilde onarılamayacağını, tek çözümün yeni bir palto
olduğunu belirtir. Yüz elli ruble Akakiy’e çok yüksek gelir, inanamaz, rüyada
gibidir evine dönerken. Planlar yapar. Seksen ruble uygundur palto için. Kırk
rublesini bir yıl para biriktirdiği kumbarasından alacaktır. Kalanını da günlük
masraflarını azaltarak toplayacaktır. Ayrıca ayakkabıları aşınmasın diye bozuk
kaldırımlardan mümkün olduğunca kaçınmalı, çamaşırcı kadına daha seyrek
uğramalı, kıyafetleri eskimesin diye eve gelir gelmez üstünü değiştirip zamanın
esirgediği şu eski entarisiyle oturmalıdır.
Palto hayaliyle kendini güçlü hisseder, hayatı fark eder ve
gözleri parlar. Ayda bir kez fikir alışverişi için terziye uğrar. Büyük gün
için çok heyecanlıdır. Müdürü ona tam altmış rublelik ikramiye verir. Açlığa
göğüs gererek seksen rubleyi biriktirir. Terziyle manifaturacıdan sağlam ve iyi
görünümlü bir kumaş seçerler. Palto on dört günde dikilir. O muhteşem günün
sabahında Terzi Petroviç, duruşu ve kesimi muhteşem paltoyu ciddiyetle Akakiy
Akakiyeviç’e giydirir. Haber dairede hızla yayılır, herkes paltoyu görmek için
koşturmaktadır. Ziyafet bile isterler. Amirlerinden biri araya girerek hepsini
akşam çayına davet eder. Evde paltosuna hayranlıkla bakar, eskisiyle
karşılaştırır. Çok neşelidir. O gece belgeleri temize çekmez, yatağa uzanıp
dinlenir.
Amirinin evine giderken önce bomboş, sonra da ışıltılı
sokaklarda, zarif hanımların, kürklü beylerin, süslü püslü arabaların olduğu
caddelerde yürür. Şaşkındadır, vitrinlerdeki resimleri inceler. Gülümser hiçbir
şey düşünmeden. Paltoyla birlikte hayatının anlamı değişmiş, birinci sınıf
hayatın yaşandığı mekânlara geçiş yapmıştır. Işıklar, yemekler, hep bir ağızdan
konuşan insanların arasında çok şaşkındır. Arkadaşları unu görünce bağıra
çağıra paltosuna övgüler yağdırırlar. Bu ortama alışık olmadığından ne
yapacağını bilemez. Sonunda sıkılır, esner, arkadaşlarının ısrarıyla iki kadeh
şampanya içer. Hissettirmeden çıkar, paltosu yere düşmüştür, özenle siler temizler
ve dışarı çıkar. Birahaneler erkekli kadınlı hizmetçilerle doludur. Keyifle
yürürken yanından geçen oynak bir kadının peşine düşer. Loş sokakta yürürken
içi korkuyla dolar. Çıktığı meydanda bomboştur. Sadece uzaklarda bir nöbetçi
kulübesinin ışığı yanmaktadır. Korkuyla yürürken etrafını serseriler sarar ve
paltosunu çalarlar. Nöbetçi onu komisere yönlendirir. Üstü başı, saçları
dağınık, delirmiş bir vaziyette eve varır. Yaşlı ev sahibesi onu dindar
ve dürüst olduğu gerekçesiyle baş komisere yönlendirir. Başkomisere gündüz üç
kez uğrar bulamaz, akşam dördüncü kez uğradığında memurları sert bir ses
tonuyla tehdit ederek görüşme için kabul edilir. Tuhaf bir tepki alır baş
komiserden, sorgulanır: O kadar geç vakitte dışarıda ne işi vardı? Böyle
uygunsuz alışkanlıkları mı vardı? Yoksa şu kötü şöhretli evlerden birine mi
gitmişti? Polis neredeyse onu suçlu duruma düşürür. Afallayan başkahramanımız
evden ayrılır. Ertesi gün durumu öğrenen iş arkadaşlarının bazıları acımasızca
kahkahalar atar, para toplamaya çalışanlar olur, ancak samimiyetle üzülen bir
arkadaşı emniyet yerine yetkili kişilerle ilişkilerinden dolayı süreci
hızlandırabilecek mühim bir şahsiyete gitmesini önerir.
“Son bir umutla gittiği önemli kişi tarafından sert bir
şekilde azarlanıp eve döner ve bir daha kalkamaz. Yolda üşütmüş ve ateşi
çıkmıştır. Sonunda hastalanarak ölür. Hiç şüphesiz onu öldüren soğuk değil,
umutlarının düşlerinin yok olmasıdır. Hayattaki tek varlığı, umudu ve tutamağı
olan yeni paltoyu çaldırınca Akakiy Akakiyeviç’in ölmesi şüphesiz semboliktir
ve hayatın anlamını kaybetmesini simgeler. Hayatının tek rengi, yaşama coşkusu
yol arkadaşını kaybedince hayat anlamını yitirir. Dairedeki arkadaşları ölümü
dört gün sonra duyarlar.” İnsanların devlet dairelerine işleri düştüğünde, normal
yollarla sorunlarını çözemediklerinde, araya önemli kişileri koyarak
sorunlarını çözmeye çalışmaları bilinen bir gerçektir. Peki, Palto öyküsündeki
mühim şahsiyet nasıl biridir? Kısa süre önce önemli biri olmuş, ondan önce
gayet önemsizmiş. Aslında şimdiki mevkisi de çok önemli sayılmazmış. Ama
dışarıdan bakan herhangi biri için önemli görülebiliyor. O, önemini artırmak
için çok uğraşır. Astları işe gelmek üzereyken onu giriş merdivenlerinde
beklerler. Kimse ona doğrudan ulaşamaz, ulaşabilmeleri için katı kurallar
vardır. Önce kurul sekreterine, ardından yüksek rütbeli yetkiliye, son
olarak da mühim kişiye ulaşılır. Disiplin çok önemlidir. Memurlar onu görür
görmez kalemlerini bırakıp derhal hazır ola geçip beklerler, ondan çok
korkarlar. Astlarıyla hep sert bir tonda konuşur: Bu ne cüret! Siz kiminle
konuştuğunuzu zannediyorsunuz? Siz benim kim olduğumun farkında mısınız?
Arkadaşlarına yakın davranır ancak unvanı başını döndürmüştür bir kere. Dengi
insanlar varken hoş biri olur, alt rütbelilerle bir araya gelince ise asık
suratlı ve katı bir suskunluğa bürünür. İlginç sohbetlere katılmak ister, ancak
saygınlığı zedeleneceğinden yapamaz. Sonunda dünyanın en sıkıcı adamlarından
biri olup çıkmıştır. Başkahramanımızı kapıda bekletir. Sohbet konusu kalmayınca
Akakiy’i çağırır. Sert ve kaba bir tonda ne istediğini sorar. O da derdini
anlatır. Akakiy’e resmi başvuru için gereken aşamaları anlatır. Akakiy,
sekreterlerin işe yaramaz insanlar olduklarını söyler kekeleyerek. Önemli kişi
çok kızar, sinirlenir, bağırır çağırır, korkarak ve titreyerek dışarı çıkan
Akakiy’in üzerinde yarattığı etkiye görünce çok keyiflenir.
Petersburg adlı dev şehirde hayat sanki o hiç var olmamış
gibi devam eder. Kimsenin korumadığı, arkadaşlık etmediği, yakınlık ve ilgi
göstermediği sıradan bir insan daha bu dünyadan ayrılmıştır. Devlet dairesinde
onun yerine daha uzun boylu, harfleri o kadar dik değil de daha eğik ve çarpık
çurpuk yazan biri gelir. Ancak hikâye bundan sonra fantastik bir hal alır.
Şehrin bazı bölgelerinde memur kılıklı bir hayalet dolaşmakta, rütbe ve
unvanlarına bakmadan karşısına çıkan memurların sırtlarındaki paltoları
çalmaktadır. Son olarak da bir arkadaş ziyaretinden dönen “mühim kişi”nin
paltosunu çalar ve sırtına tam olarak oturduğundan bir daha da ortalıkta
gözükmez.
KAYNAKÇA
Nikolay Gogol, Palto, Kolektif Kitap, Türkçesi:Elif
Ersavcı, 1. Baskı, Kasım 2014, İstanbul.
Necip Tosun, Öyküyü Sanat Yapanlar, Dedalus Kitap, 1.
Baskı, Kasım 2017, İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder