M.
Hakkı Yazıcı
Üst
kat komşum Vladimir İvanoviç’e geçen yazıma gelen olumlu tepkilerin beni nasıl
mutlu ettiğini anlatıyorum. O da mutlu oluyor.
Çayını
yudumlarken “Bunda benim de katkım var, ama; değil mi?” diyor.
***
Çaya
“tea” demeyen; kendi dilinde, aynı ortak sözcükle “çay” diyen iki farklı
milletten birer dost olarak muhabbetimizi sürdürüyoruz.
Bazıları
Vladimir İvanoviç’le biz hep “geyik muhabbeti” yapıyoruz zannediyor.
Yanılıyorlar.
“Geyik
muhabbeti” deyince “şey yoluna giden” Türk aydınlanmasının önemli
neferlerinden, hürriyet kahramanı hemşerim Resneli Niyazi’yi ve geyiğini de
anmış olduk.
***
Vladimir
İvanoviç’le hafta başından beri akşamları Rassiya 1 televizyon kanalında
“Sofiya” isimli tarihi bir diziyi izliyoruz.
Gerçekten
güzel bir dizi… Mosfilm yapımı. Bundan devlet desteğinin olduğu anlamı
çıkarılabilir. Sadece hoş vakit geçirtmekle kalmıyor, tarihi olayları da
öğrenmeye, anlamaya imkan veriyor.
Dizi,
1462-1505 yılları arasında Moskova prensi olan Büyük İvan (Иван
Великий- İvan Veliki) lakablı 3. İvan’ın karısı olan Sofiya’nın adını
taşıyor.
Karıştırmamak
için belirtmek lazım; 3. İvan, Rurik Hanedanı’ndan ve bizim Korkunç İvan diye
bildiğimiz 4. İvan’ın dedesi.
3.
İvan, Rus topraklarının önemli bölümünü yönetimi altında
toplamış, Ukrayna’nın bir bölümünü Polonya-Litvanya'dan geri almış, Altın Orda
Devleti’nin egemenliğinden kurtularak merkezi bir Rus devletinin
temellerini atmıştı.
Otokratik
ve merkeziyetçi Moskova devletinin gerçek kurucusu denilebilir.
Rusya tarihindeki
en uzun süre tahtta kalan hükümdarlardan biri.
Çocuk
yaşta evlendiği karısı 1467'de ona tek oğul bırakarak ölmüştü ve hanedanın
sürekliliğini güvence altına almak için yeni bir evlilik yapması gerekiyordu.
Kardinal
Bessarion, 1469'da Roma'dan getirdiği bir mektupla İvan'a,
son Bizans imparatorunun yeğeni ve vesayeti altındaki öğrencisi Zoe
Palailogos'la evlenmesini önerdi.
İşte
burası önemli ve bizim tarihimizle ilintili.
Fatih
Sultan Mehmet’in 1453’de İstanbul’u fethiyle Bizans İmparatorluğu sonlanmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’un fethinden bile önce Rumeli’yi eline
geçirmesi ve ilerlemesini sürdürmesi Avrupa’daki devletlerin korkulu rüyasıydı.
Avrupalıların
planı Osmanlıların önünü Ruslarla kesmekti. Ve hatta Ortodoksluğun ruhani
merkezi olan İstanbul’u geri almaktı.
Batılılar
daha sonra tarihin başka evrelerinde de bunu hep denediler; kendi çıkarları
için Ruslarla Türkleri tarihte pek çok kez çatışmaya zorladılar, savaştırdılar.
3.
İvan’ın Zoe Palailogos (Sofiya) ile evlendirilmesi bu planın bir parçasıydı.
Zoe,
Moskova'ya gelerek Sofiya adını aldı ve Ortodoksluğu benimsedi, Kremlin'de
İvan'la evlendi.
Bu
olay, Üçüncü Roma’nın, Ortodoksluğun merkezinin Moskova olması
görüşünü, hayalini pekiştirdi.
Ancak
bu plan tutmadı.
Avrupalıların
derdi başka, Rusların derdi başkaydı. Aynı bizdeki “kasap et derdinde, koyun
can derdinde” deyişindeki gibi…
Rusların
başı zaten Moğollarla yeterince dertteydi. Ayrıca Litvanyalıların işgali
altındaki Rusların yaşadığı toprakları almak için savaşıyorlardı. Önlerinde
diğer Rus prensliklerini bir araya getirip; birleşik, güçlü bir Rus
İmparatorluğu kurmak hayali vardı.
Dizinin
içeriğinde aynı bizim “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde olduğu gibi taht ve iktidar
mücadeleleri konu ediliyor. Komplolar, entrikalar,…
Sofiya
da Kanuni Sultan Süleyman’ın karısı Hürrem Sultan gibi başka milletten bir
eş.
Bu
arada Sofiya ismi, Moskova Nüfus Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, Darya
ismi ile birlikte son 10 yıl içerisinde yeni doğan bebeklere verilen kız
isimlerinin başında yer alıyormuş.
Ben
de, Vladimir İvanoviç de diziyi çok beğendik.
Mutlaka
izleyenleriniz, bilenleriniz vardır. Ancak kızıp, “şimdi mi haber
verilir?” diyenleriniz de olacaktır. İzlemediyseniz bile internetten
bulup, izlemek imkanınız var. Ha, unutmadan eğer bu tür dizilere merakınız
varsa yakında, yine aynı kanalda başlayacak olan aynı türdeki “Yekaterina”
dizisini izlemenizi öneririm.
***
“Sofiya”
dizisi çekilirken bizde neredeyse unutulmuş olmasına rağmen Rusya’da hala,
bilmem kaçıncı kere Domaşnıy Kanal’da sevilerek izlenen “Muhteşem Yüzyıl”a
öykünülmüş gibi sanki.
Ben
böyle söyleyince Vladimir İvanoviç gözünün ucuyla bakıp, “Abartma!” diyor.
Dediğim
gibi, “Muhteşem Yüzyıl” Ruslar tarafından çok sevilen bir dizi… Kendi kişisel
ilişkilerimde de çok faydasını gördüm.
Sizinle
bir yazımda paylaşmıştım; iki sene önce mutfakta ters düşüp, kalçamı kırma
noktasına gelmiştim. Neyse eve gelen ambulans, hastane, sonra Türkiye’de
hastane, tedavi derken atlattım.
Rusya’da
götürüldüğüm hastanede “Şimdi n’apıcam?” diye koridorda kara kara düşünüp
oturmuş beklerken hasta kabuldeki kadın görevli odasının kapısından kafasını
çıkardı, sonra geri girdi. Anlatıldıktan sonra öğrendim ki meğer kadın, benim
pasaportumdaki ilk ismim olan “Mehmet”i, Manisa nüfusuna kayıtlı olduğumu,
resmimi görmüş, merak edip bir de beni görmek istemiş. “Muhteşem Yüzyıl”ın
fanatik izleyicilerindenmiş. Kadıncağız, meğer “Ayyy, Mehmet, Manisa, hem yüzü
de benziyor,” falan diyormuş. Böylece işim rast gitti; bu sayede masrafsız bir
şekilde bir sürü röntgen çekimi, tahlil, tedavi yapıldı.
Birileri
bir zaman çok eleştirmiş, kızmıştı; ama ben, “Muhteşem Yüzyıl’ı da beğenerek
izlemiştim. Bu tür dizilerin kurmaca olduklarını unutarak, sanki tarihin
kendisiymiş gibi izlenmemek koşuluyla gençlerin dikkatini tarihe çekmek
açısından faydasına da inananlardanım.
O
eleştirenler bir gelsinler misafirimiz olsunlar da o dizinin Türk-Rus
dostluğuna ne denli katkıda bulunduğunu gözleriyle görsünler.
Bu
arada parantez içinde: “Muhteşem Yüzyıl”ın Yağmur kardeşlerden sonraki
bölümlerinin yönetmeninin benim Plato Film’de kısa süren Genel Müdürlüğüm
zamanında çekilen, yapımcılığına katkımın olduğu “Pardon” filmiyle ilk
yönetmenlik deneyimini yaşayan Mert Baykal olduğunu jenerikte geç fark etmemin
mahcubiyetini yaşıyorum. Sevgili Mert Baykal’a bu yüzden özür borçluyum.
***
Tarihi
diziler dünyasında gezinirken, düşünüyorum; sohbetimizin konusunu da tarihe
çekiyorum.
Biraz
zorlama mı yapıyorum, bilmiyorum, ama ben Türklerle Ruslar ve tarihleri
arasında çok fazla benzerlik buluyorum.
İlki
kuşkusuz Türkiye’nin de, Rusya’nın da birer Avrasya ülkesi olmaları, aynı
coğrafyayı paylaşmaları. Yani Ruslarla Karadeniz’den komşuyuz.
Beyliklerden,
knezliklerden imparatorluklara geçişte de aynı yol izleniyor. Ve hatta aynı
zamanlara denk düşüyor.
Her
ikisi de geçmişte şaman olan iki halktan Türklerin İslamlığı, Rusların Prens
Vladimir zamanında Ortodoks Hristiyanlığı seçmeleri yine aynı dönemlere rast
gelir.
Benzerliklerden
biri aynı zamanlarda Moğol istilasına uğramak…
Haddim
olmayarak yine bir benzetmemi aktarayım: Tarihte Rusya’daki Rurik Hanedanı ile
bizim Selçuklular’a, Romanov Hanedanı da Osmanlılara karşılık gelmekte.
Onların
reformlar yapan Çar Büyük Petro (1. Petro)’ları varsa bizim de Sultan 2.
Mahmud’umuz var.
Birinci
Dünya Savaşı’nın ardından her iki imparatorluk, hem Osmanlı İmparatorluğu, hem
de Rus Çarlığı yıkılıyor. Yerlerine her iki halk da yeni birer cumhuriyet
kuruyorlar.
Vladimir
İvanoviç, yine gözünün ucuyla, yan yan bakıp, “Fazla abartma!” diyor.
Gülümseyerek
her iki halkın dostluklarının sembollerinden biri, İstanbul’da Taksim Anıtı’nda
Atatürk’ün arkasında yer alan iki Sovyet Rusya generali,” diye devam ediyorum.
Bunu
pek sever; tekrar tekrar söylememden rahatsız olmaz. Başını sallayarak
onaylıyor.
* Daha
önce http://www.turkrus.com/ ve http://www.medyagunlugu.com/ ' da yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder