Kaynak:
https://dzen.ru/
1980'lerin sonlarında Sovyetler Birliği kendini bir
çıkmazda buldu. Planlı ekonomi tıkanmıştı: raflar boşalıyor, kuyruklar uzuyor
ve kıtlıklar norm haline geliyordu. Yetkililer, piyasa mekanizmalarına geçiş
olmadan ülkenin gelişemeyeceğini anlamıştı.
İşte tam da bu sırada, SSCB'yi bir buçuk yıl içinde
sosyalizmden piyasa ekonomisine yavaş yavaş geçirmeyi amaçlayan "500
Gün" programı fikri doğdu.
Projenin yazarları genç ekonomist Grigory Yavlinsky ve
akademisyen Stanislav Şatalin. Planları büyük bir yankı uyandırdı: İlk kez,
soyut sloganlar yerine net ve adım adım bir reform stratejisi önerildi.
Programın
özü
Temel fikir, planlanan sistemin hızlı ama kontrollü bir
şekilde sökülmesiydi. 500 gün içinde şunlar olacaktı:
fiyatları serbestleştirmek ve işletmelere fiyatlandırmada
özgürlük vermek;
Devlete ait fabrika ve tesisleri özelleştirerek anonim
şirket haline getirmek;
serbest ticaret ve rekabete izin vermek;
Batı modeline dayalı bir vergi sistemi ve finansal kurumlar
yaratmak;
Ekonomiyi modernize etmek için yabancı yatırım çekmek.
Yazarlara göre reformun kısa süreli bir krize yol açması,
ancak daha sonra ekonominin sürdürülebilir büyümeye ulaşması bekleniyordu.
Destek
ve direnç
"500 Gün" ilk başta Mihail Gorbaçov'un desteğini
aldı. Rapor Yüksek Sovyet'e sunuldu ve basın bunu "ekonomik kurtuluş"
olarak nitelendirdi. Halk da planı umutla karşıladı: Birçok kişi, kıtlıklara ve
kuyruklara son vereceğine inanıyordu.
Ancak kısa süre sonra şüpheler ortaya çıktı. SBKP
liderliğinin bir kısmı programı fazla radikal buldu: Devlet işletmelerini özel
ellere devretmek ve bir buçuk yıl içinde kapatmak tehlikeli görünüyordu. Muhafazakârlar
iktidarı ve kontrolü kaybetmekten korkuyorlardı.
Gorbaçov'un kendisi de ikircikli bir tavır takındı. İlk
başta destekten bahsetti, ancak daha sonra reformu yumuşatmaya başladı ve
piyasa ile plan arasında bir "uzlaşma" önerdi. Sonuç olarak program
bütünlüğünü yitirdi.
Neden
işe yaramadı?
Başarısızlığın birkaç nedeni vardır:
Siyasi ikilem. Yetkililer anlaşamadı: Bazıları hızlı
reformlar isterken, diğerleri kademeli reformlar istiyordu. Sonuç olarak ülke
"piyasa yoksa plan da yok" yoluna girdi.
Kurum eksikliği. Batı'da piyasa mekanizmaları bankalara,
mahkemelere ve borsalara dayanıyordu. SSCB'de ise bunların hiçbiri yoktu.
Altyapı olmadan reform başlatmak başarısızlık anlamına geliyordu.
Bölgesel hedefler. 1990'ların sonuna doğru cumhuriyetler
bağımsızlık talep etmeye başladı ve merkeze boyun eğmek istemediler. Tek bir
ekonomik program uygulamak imkânsız hale geldi.
Halkın korkusu. Fiyatların serbest bırakılması halk
arasında hoşnutsuzluğa yol açabilirdi ve liderler toplumsal bir patlamadan
korkuyordu.
Sonuç olarak, "500 gün" hiçbir zaman uygulanmadı.
Net bir program yerine, kararnameler, yarım yamalak önlemler ve uzlaşmalardan
oluşan kaotik bir karışım başladı.
Sonuçlar
Yavlinsky ve Şatalin'in planının başarısızlığı, kaçırılmış
bir fırsatın sembolü haline geldi. Birçok tarihçi, SSCB'nin o dönemde, şok
terapisi ve yaşam standartlarında yıkıcı bir çöküş olmadan, nispeten sorunsuz
bir şekilde piyasaya geçebileceğine inanıyor.
Ancak zaman kaybedildi. Bir yıl sonra Birlik çöktü ve
1990'ların reformları siyasi kriz ve iktidar mücadelesi koşullarında
gerçekleşti. Sonuç, keskin bir enflasyon, halkın yoksullaşması ve oligarşik
özelleştirme oldu.
Özet
"500 Gün" programı, SSCB'nin son döneminin en
iddialı ama gerçekleştirilemeyen projesi olarak tarihe geçti. Piyasaya hızlı ve
nispeten sorunsuz bir geçiş vaat etmesine rağmen, siyasi çelişkilerin, korkunun
ve kararsızlığın kurbanı oldu.
Başarısızlığı, kritik anlarda yalnızca bir plana sahip
olmanın değil, aynı zamanda onu hayata geçirecek irade ve birliğe sahip olmanın
da önemli olduğunu gösterdi. SSCB artık bu kaynağa sahip değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder