M. Hakkı Yazıcı
Geçen hafta 1 dolar 100
rublenin üzerine çıktı, sonra geri indi. Gözlerimiz bir anda ekonomi nereye
gidiyor haberlerine çevrildi.
Serkan, bir haber
okumuş, kendine göre yorumlayıp, değerlendiriyordu.
"Dünyada dolara
karşı, adil değerine kıyasla en düşük seviyede seyreden para birimi ruble imiş,
abi," diyor.
Dinliyoruz.
“Ria ajansına bağlı analistler Rusya'da adil dolar
kurunun 33 ruble olması gerektiğini açıklamışlar.
Ria'nın analizi farklı
ülkelerdeki kombo tabir edilen burger, kola ve patates fiyatlarının
karşılaştırılmasına dayanıyor. Buna göre dünyada en pahalı kombo Almanya'da, en
ucuzu ise Rusya'daymış.
Dolara karşı gerçek
değerinin altında seyrettiği iddia edilen para birimleri arasında Türk lirası
da varmış. Ria analistlerinin satın alma gücü paritesi hesabına göre dolar-TL
kuru gerçek değerinin 1,6 kat üzerindeymiş. Salı itibarıyla 1 dolar 27,7 TL'den
işlem görüyor.
Araştırmada bazı para
birimlerinin de olması gerekenin üzerinde değere sahip olduğu sonucuna varılmış. Buna
göre euro-dolar kuru adil değerinin yüzde 16, ABD doları-Kanada doları kuru da
yüzde 15 üzerindeymiş.”
Falan da filan...
***
İgor, Serkan’a “Yeter
bu kadar gevezelik ettiğin, hadi bize birer köpüklü Türk kahvesi yap da içelim,”
diyor.
“Yaparım olur, ama
mödevik tatlısı ısmarlama da senden,” diye cevap veriyor.
Mödevik, Rusların popüler tatlılarından.
Kapı aralığında bizi dinleyen Yuliya,
“Ohooo! Bir kahvenin karşılığı bir mödevik tatlısı mı yani şimdi?” diye lafa
karışıyor.
“Gerçekten düşünülmesi gereken bir soru.”
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı
varsa, bir mödevik tatlısının kaç yıl hatırı olur, gibi yani?”
Moskova’da Türk kahvesi yaygın değil. Türk restoranlarında var, siparişe göre yapıyorlar.
İrina:
“Bizim kafede bir
mödeviğin fiyatı 290 ruble, latte kahve ise yaklaşık 210 ruble olmalı,” dedi.
İgor, “Kahve ve mödevik
paritesi değişiyor mu? Değişiyorsa hangi etkenlere göre?” diye bir başka zihni
sinir sorusu daha ortaya attı.
“Vay vay vay! Artık
paranın hükmü kalmayınca insanlar ta eski çağlara, mal takasının, trampanın
olduğu zamanlara geri mi dönecek yani?” diye
tepki veriyorum.
***
Sanırım bu para meselesi, ABD
Dolarının rezerv para olma durumunu devam ettirip ettiremeyeceği konusu,
dünyayı oldukça uğraştıracak.
Görünürdeki bütün jeopolitik kavga,
gürültünün arkasında gerçekte egemenlerin ekonomik sorunlarını çözmek için
bilek güreştirmesi var.
Aklıma “BRICS parası yolda mı?” başlıklı
yazımdaki konular geldi yeniden:
“Herkes sıkça konuşuyor ya, hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak diye. Evet, bir şeyler değişiyor. Ve dünya bunun doğum
sancılarını yaşıyor.
Aslında her gün haberlerde izlediğimiz
olayların arkasında bilinmesi, incelenmesi gereken tarihi, ekonomik, jeopolitik
anlamlar var.
Ukrayna sorunu derken,
Güney Pasifik, Afrika, Balkanlar, Ermenistan-Azerbaycan, Irak, Suriye’deki son
gelişmeler…
Yarın nasıl bir güne
uyanacağımızı bilemiyoruz,” demiştik ve derken neler oldu yine neler!
Genel kanaat sorunun artık dünyadaki
mevcut düzenin sürdürülemez bir boyutta olmasından kaynaklandığı yönünde.
Yeni, adil, barış
içinde yaşanılan bir dünyaya gereksinim var.”
...
Evet, bu rezerv para konusu çok
önemli,” diye yazmıştım.
***
Serkan, son İstanbul gidişinde duyduğu,
bir yakınının başına gelen, duruma uyan bir olayı anlatmıştı.
Matrak bir hikaye.
Ben onu öyküleştirmiştim, Oggito’da
yayımlandı:
https://oggito.com/icerikler/para-pul-olmus-meger/67862
Sıkılmazsanız aşağıdaki kısa öyküyü okuyun.
Korkmayın, fazla uzun değil.
***
Para pul olmuş meğer!
“Ulan oğlum, bu kadar
da mı salaksın yani, sen artık!”
Çaycı Burhan,
Sultanhamam’da Tuhafiyeciler Çarşısı’ndaki çay ocağını oğluna emanet edip,
fındığını toplamak için memleketine gidip, dönmüştü.
Döndüğünde karşılaştığı
manzarayı görünce de emanet ettiğine edeceğine pişman olmuştu.
Yanında büyük ablasının
kocası banka emeklisi Ragıp eniştesi vardı.
“Enişte bu heriften
adam olur mu?”
“Sakin ol evladım,
delikanlı çocuğa bu kadar yüklenmek doğru değil.”
Burhan, memlekete
gitmeden önce toptancısından aldığı çay markası kutularının neredeyse
tamamının olduğu gibi rafta durduğunu görünce deliye dönmüştü..
Bunlar para demekti.
Halbuki normal zamanda
böyle miydi?
Çay markalarını çarşı
komşusu müşterilerine yüz, yüz elli adet, artık onların tiryakilik derecesine,
gelen misafirlerinin çokluğuna göre bazen iki yüz, üç yüz adet peşin verir,
içilen çayların, kahvelerin karşılığında markalarını geri toplardı.
Çay, kahve trafiği
olağan bir şekilde devam etmiş, karşılığında markalar toplanmış, ama yeni marka
alma neredeyse yarı yarıya düşmüştü.
İş başa düştü deyip,
yeni demlenmiş çayları iki tepsiye sıralayıp bir eline bir askıyı, diğer eline
diğer askıyı aldı. Koltuğunun altına sıkıştırdığı bir marka kutusuyla askıları
sallaya sallaya müşterilerinin dükkanlarını, ofislerini dolaşmaya başladı.
Askılarda çay kalmadı.
Hepsini dağıttı. Ancak hiç kimse yeni marka almadı.
“Sağol bizim kifayetli
markamız var,” dedi çoğu.
Çay ocağına döndükten
sonra bir kenara oturup hesap çıkarmaya çalıştı. Oğlu, bir köşeye sinmiş ona
bakıyordu.
Aklı karışmıştı. Bu
kadar çay sattıysak, bu kadar marka dönmesi lazım… Ama öyle değil.
Eeee!!??
Deli olmak işten değil.
“Ragıp enişte, onca
senelik bankacısın bu durumu sen bile açıklayamazsın belki, d’il mi?”
Bu durumu Ragıp enişte
bile belki çözemezdi, ama kahve siparişi için gelen tuhafiye toptancısı,
fermuarcı Müzeyyen abla imdada yetişti.
“Abla, sen tiryakilerin
sultanısın, n’oldu rejime mi başladın, çayı azalttın mı, misafirin mi az
geliyor? Niye yeni marka almıyorsun?”
“Yok be çocuğum bende
marka var. Bitince tabii alırım. Geçende şu bizim düğmeci Rıza, benden bir ay
önce aldığı borcu ödemedi. Kapısına dayandım. Param yok, bana biraz müsade
dedi. Evladım, benim de paraya ihtiyacım var, imalatçıya ödemem var, dediysem
de ağladı sızladı. Hiç mi paran yok deyince çekmecelerindeki düğmeleri gösterip
sana düğme vereyim dedi. Yok, be yavrum ben düğmeci miyim ki, n’apim ben
düğmeyi dedim. Abla yemin ederim param yok, şu kadar çay markası var onu
vereyim dedi. Devede kulak. Dişimin kovuğuna sığmaz, ama ver ulan o zaman
dedim. Senden aldığı markaların hepsini bir torba içinde bana verdi. Hala
onları kullanıyorum.”
Tuhaf bir durum.
Düğmeci Rıza da marka almıyordu.
Astarcı Zühtü ve
iplikçi Hüseyin de...
Tuhafiyeciler
Çarşısı’nda anlaşılmaz, tuhaf bir durum vardı.
Peki, ama bunların çay,
kahve, oralet siparişleri azalmıyordu da niye yeni marka almıyorlardı.
Üstelik son aldığı
markaların kutuları bile açılmamışken çay ocağındaki marka sayısı artmıştı.
Hem işini yapıyor, hem
de düşünüyordu. Demlenmiş yeni çayları tepsilere dizdi, Ragıp eniştesini de
yanına alıp, iki elinde askıları sallaya sallaya komşuları bir daha dolaşıp bir
daha işin aslını faslını anlamaya çıktı.
Telacı Süleyman’ı,
kurdeleci Ayşe’yi, çıtçıtçı Eşref’i, çengelli iğneci Niyazi’yi, ponponcu
Mustafa’yı tek tek dolaştı.
Meğer düğmeci Rıza,
herkese, kimine üç kuruş, kimine beş kuruş borçlanmıştı. Sadece o mu, diğer
esnaf ta birbirine borçlanmıştı.
Rıza, Müzeyyen ablaya
borcunu Burhan’ın çay markalarıyla ödedikten sonra şeytana uyup, toptancısına
koşturup yirmi kutu çay markası almıştı. Alacağını tahsile gelen komşularına
çay markalarıyla ödeme yapmaya başlamıştı.
Astarcı, telacı,
kurdeleci, çıtçıtçı, çengelli iğneci, ponponcu, düğmeci, fermuarcı, hepsi
borcunu çay markası ile ödemeye başlamıştı.
***
Ragıp enişte, hemen
kabaca bir hesap çıkardı.
Burhan’a, “Çayın
bardağını kaça veriyorsun?” diye sordu.
“En son beş lira oldu.”
“Plastik markaları kaça
alıyorsun?”
“En son toptancıdan
100’lük kutusunu 30 liraya aldım.”
“Markanın tanesi 30
kuruşa yani.”
“Evet.”
“Mesela ortada
satılacak mal filan olmasa, çay, kahve falan da olmasa yani; 30 kuruşa aldığın
bir adet plastik markayı bir bardak çayın fiyatına, 5 liraya satsan 100
markalık bir kutudan 470 lira cebine kalır. D’il mi? Artık kaç kutuluk marka
kakalarsan o kadar karın olur.”
“Doğru be enişte! Vay
alçak Rıza, vay…Vay cinin önde geleni…”
Ragıp enişte, “Vay ya,
evladım şu senin komşu düğmeci Rıza, adeta ABD Dolarına rakip rezerv para
yaratmış senin plastik çay markalarıyla,” diyor kahkahalarına hakim olamayarak.
Çaycı Burhan, “Para, ne
yazık ki, yalnızca değerlerimizi değil, hayatlarımızı da bir hiçliğe
indirebiliyor, bu örnekte göründüğü gibi,” dedi.
“Enflasyonun
müsebbibini bulduk.”
“Öyle enişte, para pul
olmuş meğer.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder