Osman
Akdemir
Kaynak:
https://medyagunlugu.com/
Komünist Parti’nin 27 Mart 1922’de toplanan, altı gün süren
XI. kongresinde partinin ve Ekim Devrimi’nin lideri, Sovyetler Birliği’nin
kurucusu Vladimir İlyiç Ulyanov, bilinen adıyla Lenin artık hasta bir adamdı.
Elli iki yaşındaydı. Bir önceki yılın kış aylarından itibaren uykusuzluk
çekiyordu. Şiddetli baş ağrıları vardı. Sık sık midesi bulanıyor, zaman zaman
bayılıyordu.
Kongrede asıl adı Josef Vissariyonoviç Cugaşvili olan Josef
Stalin, Lenin’in önerisiyle Merkez Komitesi genel sekreterliğine atandı. Bu
atama yapıldıktan bir hafta sonra Lenin’in en yüksek hükümet organı olan, ilk
başkanlığını yaptığı Halk Komiserleri Kurulu’nun başkan vekilliği için Lev
Troçki’yi önermesi her ne kadar Troçki bu teklifi bazı gerekçelerle geri
çevirmiş olsa da kendisinden sonra yerine geçmesini umduğu isim için önemli
ipucuydu. Bir taht kavgası için şartlar oluşmuş durumdaydı.
Karın ağrıları ve kusma şikayetlerinin artması üzerine 26
Mayıs’ta Lenin’i muayene etmesi için davet edilen Dr. Rozanov‘un dikkatini
çeken, sindirim sistemiyle ilişkili şikayetlerden ziyade konuşmasındaki bozulma
ve sağ koldaki, bacaktaki hafif güç kaybı oldu. Yirmi ay sonraki ölümün nedeni
olacak felç ataklarının ilki buydu. Mümkün olduğu kadar az mesai yapacağı bir
istirahat önerildi. Önceleri bir ölçüde iyileşme görüldü; hatta doktorlar
Kremlin’deki mesaisine dönmesine izin verdiler. Ancak Aralık ayında bulantı,
kusma, baş ağrıları ve uyku sorunları tekrarladı ve daha önce hafif şiddette
olan sağ taraf güç kaybı aniden belirgin hale geldi. Bu, ikinci felç atağıydı.
Bundan kısa bir süre sonra Stalin ile ilgili tereddütlerini ilk kez ifade
ettiği kısa bir not yazdırdı:
“Yoldaş Stalin’in elinde genel sekreter olmasıyla birlikte
sınırsız güç var; ve bu gücün yeterince özenle nasıl kullanılacağını her zaman
bilebileceğinden emin değilim.”
Doktorları artık daha fazla istirahat etmesi gerektiği
konusunda ısrar ediyorlardı. Gorki’deki evinde kalması, ziyaretçi kabul
etmemesi, gelişmelerden haberdar edilmeyerek siyasetten uzak tutulması
gerekiyordu. Ne var ki bunları uygulayabilmek zordu; düşüncelerini politikadan
uzak tutabilmek imkansız gibiydi. Her gün birkaç dakika da olsa bazı notlar
yazdırmayı sürdürüyordu ki bunlar şüphesiz günlük siyasete dair görüşleriydi.
Stalin’i ve pek çok kişiyi 30 Aralık tarihli notunda “tipik Rus bürokratları,
haydutlar, şiddet düşkünleri” olarak niteledi.
Ocak ayına gelindiğinde ise, “Stalin çok kaba saba; bu
belki biz komünistler arasındaki ilişkilerde bir miktar tolere edilebilir bir
kusurdur. Ancak genel sekreterlik konumu için katlanılması güç hale geliyor.
Bizim yoldaşlar Stalin’i o konumdan uzaklaştıracak bir yol bulmalı ve daha
toleranslı, nazik, sadık, yoldaşlarına karşı anlayışlı ve daha az kaprisli
kısacası onun tam zıddı özellikleri olan birisini bu göreve atamalılar” diye
yazacaktı.
Stalin’e muhalif sesler giderek yükseliyordu. Lenin hayatta
kalabilse, hele iyileşebilseydi Stalin’in en azından siyasi hayatı sona
erebilirdi.
Ancak aleyhine gelişen sıkışık, zorlu sürecin düğümü 9 Mart
1923’te bir bakıma çözülüverdi: Lenin üçüncü kez felç geçirdi.
Sağ tarafı hiç tutmuyordu. İlk felcinden sonra sol elle
yazmayı öğrenmişti; ancak şimdi sol el, kol ve bacaklarda da güç kaybı
başlamıştı. En önemlisi, artık konuşamıyordu. Tedavisini üstlenmiş olan
nöroloji uzmanı Profesör Kramer, günlüğüne Lenin’in bilincinin yerinde
olduğunu, anlaşılamaz sesler çıkararak bir şeyler söyleyebilmeye gayret
ettiğini yazmıştı. Tüm sorulara “vot-vot” (*) biçiminde bir sesi
tekrarlayarak yanıt veriyordu. Eşi Nadejda Krupskaya üzerinde harflerin
işlendiği bazı kartlarla ona “kongre”, “halk”, “devrim” gibi kelimeleri
telaffuz etmeyi öğretmeye çalışıyordu. Bu dönemde Lenin aralarında
nörologların, psikiyatristlerin, Rossolimo, Strümpell, Behterev gibi ünlü
profesörlerin bulunduğu 26 farklı uzman tarafından muayene edildi. Aylarca süren
bu kritik dönem sonrasında Lenin yavaş yavaş iyileşmeye başladı.
Doktorları durumunun düzelebileceğine dair iyimser olmaya
başladılar.
Karamsar olma sırası, ölümüyle önü açılacak olan Stalin’de
gibi görünüyordu.
Beklenmeyen sonun tarihi 21 Ocak 1924 olarak kayıtlara
geçti. O sabah Lenin güne kendisini son zamanlarda olduğu gibi iyi hissederek
başlamıştı. Ancak ilerleyen saatlerde iştahının kesildiği, bir şeyler yemek
istemediği fark edildi. Yatağına uzandı. Gündüz saatlerini büyük ölçüde
uyuyarak geçirdi. Akşam saat 18.00 civarında solunumu zorlaştı. Şiddetli
kasılmalar gelişti. Saat 18.50’de hayata gözlerini yumdu.
Zehirlenmiş olabilir miydi?
Her ne kadar bu iddia akla yakın gelmiş olsa da bunu
destekleyen güçlü deliller yoktu. Otopsi yapılmış, toksikoloji analizi eksik
bırakılmış olsa da beyin dokusunda geçirilmiş krizlerin bulguları ve beyin
damarlarında ileri derece damar sertliğinin yaygınlığı mükemmel biçimde rapor
edilmişti. Kendisiyle aynı yaşta kaybedilen babasının durumuna bakıldığında
erken damar sertliğinin aileden kalıtıldığı yorumu akla yakın görünüyordu.
Değişmeyen gerçek şu ki hastalığı Lenin’in kendisinden
sonra partisinin ve ülkesinin liderini belirlemede oynayacağı rolü
engellemişti. Gerek Stalin gerekse Troçki kendilerini davalarına adamış
komünistlerdi. Ne var ki kişilik yapıları, felsefeleri, entelektüel seviyeleri
bir hayli farklıydı. Hastalığının öncesinde Lenin, Stalin’i yönetimde önemli
konumlara yükselmesini sağlayan liderdi. Ancak son yıllarında Stalin’den yana
çekinceleri belirginleşmiş, halefi olarak Troçki’yi tercih edebileceğini
hissettirmişti.
Lenin’den sonra Stalin’in yerinde Troçki olsaydı dünya
siyaseti ve batı dünyasının komünizmle ilişkisi nasıl bir seyir izlerdi? Bu
sorunun yanıtı halen bir muamma olma özelliğini koruyor.
Yine de tahmin etmek güç değil: Bazı şeyler farklı olurdu…
*Rusçada vot “işte…” anlamına gelir..
Kaynaklar:
·Friedlander W.J.: About Three Old Men: An Inquiry Into How
Cerebral Arteriosclerosis Has Altered World Politics: A neurologist’s view.
Stroke 1972;3: 467-73
·Teive et al.: Historical aphasia cases. “Tan-tan”,
“Vot-vot”, and “Cr nom!”. Arq Neuropsiquiatr 2011;69:555-8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder