M. Hakkı Yazıcı
İgor ve Serkan’la ofisin ihtiyaçları için alışverişe
gittik.
Market arabası lazım. Arabalar peş peşe, küçük
zincirlerle birbirine bağlı. On rublelik madeni parayı jeton gibi koyup market
arabasını zincirlerinden kurtarıyorsun.
Benim cebimde bozukluk on ruble yok. İgor’a
soruyorum onda da,.. Serkan’da da yok...
Neyseki alışverişini bitirmiş bir adam halimizi
anlayıp, boş market arabasını gülümseyerek bize veriyor, sorunu çözüyoruz.
Çok uzun zamandır insanlar artık ceplerinde
madeni para taşımıyorlar.
Eskiden yürüyenlerin cebinden birbirine çarpıp,
şıkırdayan madeni paraların melodisi gelirdi.
Madeni paralar cebimizi delerdi. Usanmadan,
defalarca onarırdık.
“Şimdilerde insanlar kağıt para da taşımıyorlar. Banka
kartlarıyla alışverişe alıştı herkes. Hele o, değdirdiğin zaman şifre falan girmeden ödemeyi
yapabildiğin kartlar yok mu, onlara bayılıyorum.”
“Peki, ya hesabında yeterli para
yoksa?” diye soruyor İgor.
“Elindeki yüksek limitli bir kredi
kartıysa sorun yok,” diye cevap veriyorum gülerek.
İgor, anladı mı bilmiyorum, ama
söylediğim laf karşılığı olmadan para basan ülkelere metaforik bir gönderme
aslında. Neyse, uygun bir benzetme olmaması ihtimali üzerine devam etmiyorum.
Serkan’a çocukluğumda 40 paralık, 1
kuruş ve 100 paralık, yani 2.5 kuruşluk paraların olduğundan bahsediyorum.
“Abi, valla tarih gibisin,” diyor.
“2,5 kuruşluk madeni paraların ortası delikti,
tobaç çevirmek için kullanırdık. Tahtadan yapılmış topacın kırbacı dediğimiz
ipi içinden geçirip düğümlerdik. Yaa, görüyor musun Serkan kardeşim enflasyonu;
şimdi kuruş mu kaldı?”
***
Yürürken para konusuna devam ettik.
Herkes sıkça konuşuyor ya, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye. Evet,
bir şeyler değişiyor. Ve dünya bunun doğum sancılarını yaşıyor.
Aslında her gün haberlerde izlediğimiz
olayların arkasında bilinmesi, incelenmesi gereken tarihi, ekonomik, jeopolitik
anlamlar var.
Ukrayna sorunu derken,
Güney Pasifik, Afrika, Balkanlar, Ermenistan-Azerbaycan, Irak, Suriye’deki son gelişmeler…
Yarın nasıl bir güne
uyanacağımızı bilemiyoruz.
Genel kanaat sorunun
artık dünyadaki mevcut düzenin sürdürülemez bir boyutta olmasından
kaynaklandığı yönünde.
Yeni, adil, barış
içinde yaşanılan bir dünyaya gereksinim var.
Kapitalizm, doğası
gereği girdiği krizleri eskisi gibi atlatarak yoluna devam etme kabiliyetini
yitirmiş durumda.
Çevre, iklim sorunları kadar önemli bir sorun ve hatta en önemlisi ise
ABD Dolarının artık rezerv para olma güvenirliğini çoktan yitirmiş olması.
***
Geçenlerde Güney Afrika'da BRICS Zirvesi
düzenlendi.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın
oluşturdukları bir birlik BRİCS. Adını
da bu ülkelerin İngilizce isimlerinin baş harflerinin bir araya getirilmesinden
alıyor.
Son Zirve’de Arjantin, İran, Suudi Arabistan, Mısır,
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Etiyopya'nın BRICS'e üyelik başvuruları
onaylandı.
Yeni üyelerin tam üye statüsüyle davet
edilmesine ilişkin karar, Ocak 2024'ten itibaren yürürlüğe girecek.
Serkan, “Şimdi ne
olacak, BRİCS isim mi değiştirecek? Yeni katılacak ülkelerin
isimlerinin baş harfi de eklenince Birliğin adı örneğin BRICSAISEUE mi olacak?”
diyor.
Bu soruda şaka var, ama işler gerçekten biraz karışık Hindistan,
İngiliz sömürgeciliğinin izlerini kazımak amacıyla kendi isminin değiştirilmesi
için girişimde. Bharat, yani “baharat” ismini kullanmak istiyorlar. Başbakan Narendra Modi, zirvenin açılış konuşmasını
yaparken önündeki ülke plaketinde ‘India’ (Hindistan) yerine “Bharat” yazıyordu.
Bizim İngilizce Turkey,
yani “hindi”
isminin kullanılmasına itiraz ederek yerine Türkiye isminin kullanılmasını
istememiz gibi.
Halklar, artık
sömürgecilik izlerinden kurtulmak istiyorlar. Afrika’da, Ortadoğu’da cetvelle
çizilen, uydurma haritaların kaderinden kurtulmak isteği gibi bir şey.
Neyse, şakayı bir
kenara bırakalım, ciddi bir ekonomik, politik açılım yaşanıyor.
Hemen arkasından bu yıl
18'incisi düzenlenen, dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip ülkelerin
bir araya geldiği G20 Liderler Zirvesi, dönem başkanı Hindistan'ın başkenti
Yeni Delhi'de "Tek Yeryüzü, Tek Aile, Tek Gelecek" ana temasıyla 9-10
Eylül tarihlerinde Hindistan'da yapıldı.
Her gün yeni bir gelişme.
***
Müthiş bir rekabet var.
Sputnik bunu mercek altına almış.
BRİCS’in yeni üyelerle birlikte ulaştığı
ekonomik büyüklüğü ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa ve
Japonya’nın oluşturduğu G7 toplululuğunun rakamlarıyla karşılaştırmış.
IMF World Economic Outlook verilerine göre; 2023 yılında genişleme
sürecindeki BRICS'in dünya GSYİH içindeki payı % 36,9’a ulaşırken, G7 ülkelerinin dünya
GSYİH içindeki payı % 29,9’da kalmış.
***
Henüz sadece bir temenni aşamasında olmakla birlikte Rusya ve Çin öncülüğünde
kurulan BRICS'in ilk sembolik banknotu ortaya çıkmış.
BRICS’in ABD Dolarının
küresel hegemonyasını kırmak için harekete geçtiğini biliyorduk.
Güney
Afrika Cumhuriyeti'nin Johannesburg kentinde toplanan BRICS'te
çarpıcı bir hamle gelmiş. İran’ın resmi ajansı IRNA'da yer alan bir habere
göre; BAE'nin yeni üye sıfatıyla BRICS'e
katılımı nedeniyle Güney Afrika Cumhuriyeti'nin başkenti Pretorya'daki BAE
Büyükelçiliği'nde düzenlenen bir törende, Rusya'nın Güney Afrika Büyükelçisi
İlya Rogaçev, sembolik olarak Rusya'da basıldığını söylediği 100'lük BRICS
banknotunun tanıtımını yaparak, BAE büyükelçisine sunmuş.
Rusya'nın "banknot" hamlesi, ABD Dolarına karşı yapılan, rekabet amacını
içeren bir eylem şeklinde yorumlanırken, banknottaki BRICS üyesi 5 ülkenin
bayrakları dikkat çekmiş. Öte yandan banknotta "BRICS Yeni Kalkınma
Bankası" adına da yer verilmiş.
***
Epeyce önce Rusya Devlet Başkanı Putin'in basın
sözcüsü Dmitri Peskov, ABD ve Avrupa Birliği'nin ekonomik yaptırımları
uygulamaya başlaması durumunda Rusya'nın diğer ortaklarıyla iletişime
geçeceğini bildirmişti.
BBC'ye açıklamalar yapan Peskov, "Eğer
ekonomik ortağımız dünyanın bir ucundan bizi yaptırımlarla tehdit ediyorsa, biz
de dünyanın bir diğer ucundaki diğer ortaklarımızla iletişime geçeriz. Dünya
tek bir ülke etrafında dönmüyor, biz diğer ekonomik ortaklarımıza konsantre
olacağız," diye konuşmuştu.
İşte, o süreç yaşanıyor.
***
Bakalım,
neler olacak hayatta.
Benim çok sevdiğim bir anektod var:
Çin Devrimi’nin önderlerinden Çu En Lay’a
Fransız Devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz diye sormuşlar, yorum yapmak için
henüz erken demiş.
***
Evet, bu rezerv para konusu çok önemli.
Rezerv para, ülkelerin dünya ticaretinde,
uluslararası alışverişte kendi paralarının dışında da kabul ettiği para
birimine deniliyor. Mesela ABD Doları, Euro, İngiliz Sterlini, Japon Yeni,..
Eskiden Altın Standardı (Gold Standart) dönemi
vardı.
İngiltere’nin 1931’de, Altın Standardından
ayrılmasıyla bir iktisadi dönem kapandı.
Sonra dünya Bretton
Woods dönemini yaşadı.
Bretton Woods neydi?
Adını 1944’te toplantıya ev sahipliği yapan
kasabadan alan Bretton Woods Anlaşması,
ABD’nin ağalık döneminin yeni bir başlangıcıydı.
Bu süreç, sadece dünyanın az gelişmiş, geri bıraktırılmış
ülkelerinin köleliğinin pekiştirilmesi değil, Avrupa’nın da teslim alınması sürecinde
yeni ve çok önemli bir kilometre taşıydı.
Bretton Woods da Altın Standardı
gibi kurallarla gelmişti.
Bretton Woods Anlaşmasıyla dolar,
altına dönüşebilen tek para birimi olarak kabul edildi. 1 ons
altın 35 dolara eşit olacaktı. Amerika Birleşik Devletleri dış talep olduğunda
doları bu tutar karşılığında altına çevirmeyi kabul etmişti. Diğer ülke para birimlerinin
değeri de dolara göre
belirlenecekti.
Arkasından ABD ekonomik denetiminin diğer araçlarını da yarattı: Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruldu. Marshall yardımı devreye
sokuldu.
Böylece dolar saltanatı başlamış oldu.
Ta ki 1971’de Amerikan başkanı Nixon’un ben
doları altından ayırıyorum demesine kadar.
Yani bir başka deyişle Dolar, altını ekarte
etti diyebiliriz.
Ancak artık ABD Doları fiilen dünya parası
olmuştu. Hem rezerv paraydı, hem her çeşit işlemin yapıldığı ve kaydedildiği
bir para, hem de spekülasyon için kullanılan bir paraydı.
1973’ten bugüne dünya parası yine dolardır.
Altından ayrıldıktan sonra da Amerikan doları, fiilen dünya parası olmaya devam
etti.
Neye dayanıyor?
Açıkçası somut hiçbir şeye dayanmıyor.
Dolar, bütün dünyada
bollaşırken herkes onun değerinden şüphe ediyor.
Amerika dünyanın en büyük borçlusu.
İşte, içinde bulunduğumuz noktada büyük sorun
budur.
***
Moskova’da güzel bir sonbahar günündeydik. Henüz ağaçların
yaprakları sararıp dökülmeye başlamamıştı, ama eli kulağındaydı.
İgor’a, “Türkiye’de ithal hammaddeye dayalı
üretim yapan, bu yüzden döviz üzerinden borçlanan bir sanayiciye dolar yapraklar
gibi ağaçta yetişseydi hangi mevsimi daha çok severdin diye sormuşlar,”
diyorum.
“Ne cevap vermis?”
“Pek tabii ki sonbaharı,” demiş, “Dolar
sararıp, düşerdi.”
***
Bu arada bir iş seyahati için dolara
ihtiyacımız var, karşımıza çıkan ilk banka ATM’sinden aceleyle para çekiyoruz.
Serkan, bizimle yine dalgasını geçiyor:
“Vakit nakitse o zaman ATM'ler zaman makineleri
mi, abi?”
Başımı sallıyorum.
Sonra yakın bir döviz
büfesinden dolar alıyoruz.
Şikayetleniyorum:
“Öfff, ne kadar
yükselmiş dolar!”
İgor, “Aslında karşılığı şüpheli bir para,”
diyor.
Hayat, pahalı!..
En yüksek feryat ne yazık ki yine Türkiye’den
geliyor. Ben, şahsen mağdur bir
emekli olarak bunu iliklerime kadar hissediyorum.
Serhan, muzipliğine devam ediyor:
“Ben, şu anda paramın yetmediği ürünleri satan
firmaları boykot ediyorum.”
Soruyorum:
“Peki, dağın haberi var mı tavşancık?”
Aldırmıyor.
Bu defa, “Paranın sahte olup olmadığını nasıl
anlarsın?” diye soruyor.
“Üç dolarlık bir banknotsa emin olabilirsin,”
diyorum.
***
İgor’a “Ismarlama rüya olur mu?” diye
soruyorum.
“Bilmem,” diye cevap veriyor.
“Olmaz, ama ben, her gece sabahları hep aynı
rüyayı görmüş olarak uyanmak için yatıyorum. Meğer bütün halklar özgür olmuş. Herkes mutlu.
Herkes kendi anadilini konuşuyor, ama herkes birbirini anlıyor,” diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder