Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Lev Nikolayeviç Tolstoy 82 yaşında bir Ekim gecesi dönmemek
üzere evini terk etti. Dünyanın en ünlü kişisi, kont Tolstoy sıradan elbiseler
içinde gizlice arabaya bindi ve uzaklaştı.
Son zamanlarda sürekli tartışma yaşadığı karısı Sofiya’ya
şunları yazmıştı:
“Gidişim sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve
başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez
oldu. Öteki nedenlerin yanı sıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu
gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak,
dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde
geçirmek istedim…”
Fakat Tolstoy’un ayrıldığı Yasnaya Polyana’daki bu ev öyle
sıradan bir yer değildi. Doğduğu, bahçesinde oynadığı, kırlarında dolaştığı,
ava çıktığı, köylülerin derdini dinlediği, baba yadigarı bir yerdi. Tolstoy iki
yaşında annesini, dokuz yaşında babasını kaybetmişti. Sevginin manevi gücünü
onda buldum, dediği teyzesi büyütmüştü onu. Kazan Üniversitesinde doğu dilleri
ve daha sonra hukuk eğitimini yarıda bırakıp, kendi kendini eğitmek ve yazar
olmak üzere döndüğü yerdi terk ettiği ev.
Tolstoy başarmıştı. Çok büyük bir yazar olmuş, hatta
dünyanın en ünlü kişisi haline gelmiş ama ruhundaki fırtınalar dinmemişti.
Hayatın anlamını sorguluyor, felsefecilerle, bilim adamlarıyla konuşuyor ama
sorularına yanıt bulamıyordu. Farklı dini görüşler benimsemiş, Tanrı ile insan
arasında aracılığa gerek olmadığını düşünmüş, kiliseyle ters düşerek aforoz
edilmişti. Devleti, çarları da eleştiriyor, savaşa, şiddete, baskıya karşı
çıkıyordu. Tolstoy hayatı boyunca hep arayış içinde olmuş, sonunda sevgi ve
sadeliğin gücüne inanmıştı.
Michel Aucouturier Tolstoy’un güncesi için şöyle diyor:
“Tolstoy’un güncesi, bir kavganın, sürekli bir hoşnutsuzluğun ve sürekli bir
kendini aşma gereksinmesinin kesin tanıklığını belirtir.”
Evet Tolstoy için büyük bir yazar olmak, zengin ve ünlü
olmak önemli değildi. Hatta bencil ve kibirli yazarlar dünyasını kıyasıya
eleştiriyor, insanlık için bir şeyler yapmak gerektiğini söylüyordu.
Evine sürekli ziyaretçiler geliyor, müritleri çoğalıyordu.
Tolstoy ailesinin de basit yaşaması ve lüksü terk etmesi gerektiğini
düşünüyordu. Fakat karısı Sofiya ile sert tartışmalar yaşıyorlardı. Tolstoy’un
eserlerinin telif haklarını bir kuruluşa devretmek istemesi ipleri iyice
germişti.
Tolstoy’un özellikle 50’li yaşlardan sonra yaşadığı
sıkıntılara ve arayışına anlam veremeyen Sofiya 1882’de ona yazdığı bir
mektupta şöyle diyor: “Seni çok sık düşünüyorum ve içim sızlıyor, çünkü mutlu
değilsin gibi geliyor bana. Senin için kaygılanıyor ve bir tür şaşkınlık
duyuyorum. Niçin? Hangi nedenle?”
Ruhunda fırtınalar esen büyük bir yazarın karısı olmak
kolay değildi belli ki. Yazarın 48 yıllık hayat arkadaşı Sofiya 13 çocuk
doğurmuş, Tolstoy’un en büyük yardımcısı olmuştu. Tolstoy’un yazdıklarını
temize çeken, zaman zaman da ona fikir verendi Sofiya. Tolstoy kağıt israf
etmeyi sevmezdi. Kağıdın her tarafını notlarla, çiziklerle, ilavelerle
doldururdu. O yüzden yüzlerce sayfalık romanlarını temize çekmek öyle kolay bir
iş değildi. Sofiya bunu zevkle yapıyor, ona yardımcı
oluyordu. Gerilip üzüldükleri çok oluyordu ama aralarında önemli bir
sevgi bağı da vardı. Sofiya zaman zaman dert yanıyor, kıskanıyor, kızdığında da
günlüğüne yazıyordu.
Günlüğüne şunları yazmış bir ara: “Beni üzen ve küçük
düşüren bu sevgi, onu tedirgin ediyor. O, kendi kendini yetiştirmeyle ilgili
fikirlere ve Hristiyanlığa inanıyor. Bunu kıskanıyorum.”
Sofiya’nın kıskançlık duyduğu kişilerden biri Tolstoy’un
evlenmeden önce kendisinden bir çocuğu da olan Aksiniya adındaki köylü kızıydı.
Tolstoy ile farklı bir dostluk ilişkisi bulunan ve Savaş ve Barış’taki
Nataşa’nın esin kaynağı olduğu bilinen kardeşi Tanya Behrs’i de kıskanıyordu
Sofiya. Halkla olan ilişkisini bile kıskanıyordu. Evine gelip giden, Tolstoy’la
yakın muhabbet kuran Çertkov gibilerindense hoşlanmıyordu hiç.
Tolstoy ise özellikle son yıllarında çok önem verdiği
düşüncelerine kayıtsız kalmasına çok kızıyordu Sofiya’nın. Şöyle yazmış
günlüğüne:
“Böyle yaşayamayacağımı ve yaşamak da istemediğimi bir
anlasalar artık, özel giysili uşaklarla çevrilmiş, gümüş tabaklar içerisinde
dört türlü yemek ve bütün bu gibi gereksiz şeylerle ve başkaları kendileri için
en gerekli şeyleri bile bulamadıkları halde… Oysa hepsi onlardan bir tek
fedakarlık beklediğimi biliyor: Yalnızca lüksten vazgeçmelerini, Tanrı’nın,
insanların arasında egemen olmasını istediği eşitliğe karşı işlenmiş korkunç
bir günahtan başka bir şey olmayan şu lüksten vazgeçmelerini istiyorum sadece.
Ne yazık ki, yatağımı ve hayatımı paylaşan karım, düşüncelerimi de aynı şekilde
paylaşacak yerde onlara düşman kesiliyor…”
Sofiya Tolstoy’un evi terk ettiğini öğrendiğinde kendini
göle attı. Kurtarıldı ama birkaç kez intihar girişiminde bulundu.
Tolstoy ayrıldığı evinden birkaç parça eşya almıştı. Optina
Manastırına kardeşi Mariya’yı görmeye gidiyordu. Daha sonra herkesin kendisini
aradığını öğrendi. Yolunu değiştirip Bulgaristan’a gitmek istedi. Kızı
Aleksandra onu ikna etti. Hep beraber trene binerek geri dönüyorlardı.
Astapavo’ya geldiklerinde tren garı şefinin evine geçti. Ciddi şekilde zatürre
olmuştu.
Tolstoy’un yanında kızları Tatyana ve Aleksandra ile oğlu vardı. Sofiya da yetişmiş ama kocasını görmesine izin verilmemişti. Tolstoy bilincini yitirdikten sonra yanına karısının gelmesine müsaade edildi. Kızı TatyanaTolstoy anılarında şunları yazıyor:
“Annem yaklaştı, baş ucuna oturdu ve üstüne eğilerek ona
veda etti. Suçlu olduğu her şey için bağışlanmasını yalvararak, sevecenlik dolu
ve gönül okşayıcı sözler mırıldandı. Aldığı tek yanıt, birkaç derin iç çekmeden
ibaretti.”
20 Kasım 1910'da hayata veda etti büyük yazar. Çocukken
oynadığı Yasnaya Polyana'daki tepeye gömülmek istemişti.
Ölümünden dört saat önce, kalp krizi doruğa çıktığında
Tolstoy’un kızı Tatyana odadaydı. Tolstoy onun elini tuttu, ona doğru bastırdı
ve şöyle dedi: “Pekala, bu son. Hepsi bu.”
Tolstoy’un cenazesine köylüler akın etti. 100 kişilik koro
"Ebedi Hafıza" şarkısını söyledi ve tabutu siyah paltolu yaklaşık 10
bin kişilik bir alay izledi. Rus halkı onu bağrına basmıştı. Ne çarlar, ne
komutanlar ne de başka yazarlar böyle bir sevgiye mazhar olamamıştı. Çünkü
büyük yazar, kont Tolstoy halka, sadeliğe ve sevgiye doğru yürümüş, Rusya’nın
ruhu olmuştu.
Astapovo istasyonu Tolstoy’un kaderine şans eseri
bağlanmıştı. Şimdi oradaki saat hep 06:05’i gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder