Moskova

Moskova

16 Ocak 2021 Cumartesi

Rusya ve Türkiye ekonomileri salgından neden farklı etkilendi?



Samih Güven

 

Kaynak: https://samihguven.blogspot.com/

 

 

 

2020 yılını kabusa çeviren Kovid-19 salgını ülke ekonomilerini benzer arz-talep mekanizmalarıyla etkiledi. Fakat ekonomik sonuçlar farklı şekilde gerçekleşti. Bunun sebepleri ekonomilerin farklı yapısal özellikleri, bütçe imkanları dahilinde tedbirlerin farklılaşması, farklı politik tercihler ve başta merkez bankaları olmak üzere kurumların bakış açılarındaki farklılıklardı.

Konuyu Rusya ve Türkiye ekonomileri üzerinden detaylandırmaya çalışacağım. Bunu yaparken ekonomik göstergeleri salgın öncesi ve sonrası ile kıyaslayıp, yapısal özellikler ve farklı kurumsal yaklaşımlar hakkında da bilgi vermeye çalışacağım.  

Böylece, 2020 üçüncü çeyreğinde neden oldukça farklı büyüme oranları gerçekleştiğini; cari fazla ve yüksek döviz rezervi olduğu halde Rus Rublesinde neden zaman zaman önemli değer kayıpları yaşandığını; net döviz rezervi negatif olan ve cari açık veren Türkiye’de ise “git-gel”li faiz politikasının nelere sebep olduğunu daha iyi anlamaya imkan olacağını umuyorum. Ayrıca ekonomi politikalarının bu iki ülkede neyi öncelediğini ve bunun ne gibi farklı sonuçlar yarattığını görmüş olacağız. 

Öncelikle Rusya ve Türkiye ekonomileri arasındaki yapısal farklara baktığımızda ilk olarak Rusya’nın enerji kaynaklı döviz gelirleri nedeniyle cari fazla veren ve yüksek döviz rezervine sahip bir ekonomiye sahip olduğunu görüyoruz. Buna karşın Türkiye ekonomisi cari açık veriyor ve son dönemde negatif net rezerv söz konusu. Rusya’nın bütçe gelirlerinin yarıya yakınını enerji gelirleri oluştururken, Türkiye’nin cari açığındaki en önemli unsur enerji ithalatı. Dolasıyla örneğin petrol fiyatlarındaki gelişmeler ve döviz gelirlerindeki azalma her iki ekonomide farklı stresler yaşanmasına neden oluyor.

Türkiye ekonomisi güçlü bir KOBİ ve özel sektör dinamizmine sahipken Rusya ekonomisinin bankacılık ve enerji sektörleri başta olmak üzere kamu ağırlığı fazla olan ve KOBİ’lerin istihdam ve üretim katkısının düşük seyrettiği bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz. Rusya’daki nüfus dinamikleri ise ekonomik aktiviteyi sınırlayıcı bir özelliğe sahip. 

Yapısal farklılıkları uzatmak mümkün ama bir an evvel rakamsal analize geçmek için son bir nokta olarak Rusya ekonomisinin son yıllarda bütçe açığı, enflasyon, işsizlik gibi göstergeler başta olmak Türkiye ekonomisine kıyasla daha dengeli bir yapıya sahip olduğunu söylemek mümkün. Rusya ekonomisindeki temel problem düşük büyüme oranı iken Türkiye ekonomisinde hem yüksek enflasyon hem de yüksek işsizlik söz konusu.

Ülkelerin salgına karşı aldıkları tedbirlere gelince, IMF sayfasında ülke bazında Kovid-19 ile mücadele kapsamında hangi tedbirler alındığı ve tedbir paketlerinin ekonomik büyüklüğü ile ilgili önemli bir çalışma yer alıyor. Ülkelerin genelde likidite imkanlarını artırdığını, kredi imkanlarını genişlettiğini, vergi ertelemelerine gittiğini, bireylere doğrudan ödeme yaptıklarını görüyoruz. Ancak paketlerin bütçe büyüklüklerinin ve tedbirlerin ağırlıklarının farklılaştığı görülüyor. Gelişmiş ekonomiler ile kıyaslandığında hem Rusya hem de Türkiye’de doğrudan destek paketlerinin milli gelire oranının nispeten düşük kaldığı görülüyor. Dünya Bankasının bir raporuna göre Rusya’da bu oranın yüzde 0,4 olduğu anlaşılıyor. İki ülke arasındaki en önemli fark ise Türkiye’nin kredi enstrümanına daha fazla başvuruyor olması.

Peki 2020 ikinci ve üçüncü çeyreğindeki göstergelere bakıldığında Türkiye’de ve Rusya’da salgın hangi ekonomik sonuçlara yol açtı? Farklı sonuçların ortaya çıkmasına neler sebep oldu?

Rusya ekonomisi 2020 birinci çeyreğinde yüzde 1,6 oranında büyürken, salgının etkilerinin hissedildiği ikinci çeyrekte yüzde 8, üçüncü çeyrekte ise 3,4 oranında küçülme gösterdi.

Türkiye ekonomisi birinci çeyrekte yüzde 4,5 oranında büyürken, ikinci çeyrekte yüzde 9,9 küçülme, üçüncü çeyrekte ise yüzde 6,7 oranında büyüme yaşandı. Türkiye’nin tarihsel büyüme ortalamasının yaklaşık yüzde 5, Rusya’nın son dokuz yıldaki ortalama büyüme oranının ise yüzde 1,3 olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Salgının ekonomik etkilerinin önemli ölçüde hissedildiği Nisan-Ekim döneminde Rusya’daki perakende satışlarda aylık ortalama yüzde 8,6’lık bir azalma söz konusu oldu. Sanayi üretimi ise aylık ortalama yüzde 6,2’lik bir daralma gösterdi. 

Aynı dönemde (Nisan-Ekim) Türkiye’deki perakende satışlarda aylık ortalama yüzde 0,3 oranında artış olurken, sanayi üretimi aylık ortalama 2,3 oranında düşüş gösterdi. Yani hem perakende satışlarda hem de sanayi üretiminde Rusya ekonomisinin daha olumsuz etkilendiği görülüyor.

Diğer taraftan, Rusya’da salgın öncesi temel makro değişkenlere bakıldığında Mart ayı itibarıyla enflasyon yüzde 2,5, işsizlik oranı ise yüzde 4,6 seviyesinde idi. Kasım ayı itibarıyla enflasyon oranı %4,4, işsizlik oranı ise %6,3’e yükselmiş oldu. 

Türkiye’de Mart ayında enflasyon yüzde 11,8, işsizlik oranı ise yüzde 13,2 seviyesinde idi. Kasım ayı itibarıyla enflasyon oranı %14,03, Eylül itibarıyla işsizlik oranı ise %12,7’ye yükselmiş oldu. Ancak bu noktada Türkiye’deki işsizlik oranı ile ilgili bir kayıt koymak gerekiyor. Çünkü gerek işten çıkarmanın yasaklanması ve gerekse işgücü piyasasından çekildiği öne sürülen nüfus durumu etkiliyor. Kimi analizlere göre gerçekçi işsizlik oranı yaklaşık yüzde 25 seviyelerine gelmiş görünüyor.

Rusya’da kriz öncesi oldukça düşük seyreden işsizlik oranının önümüzdeki yıl yeniden düşüşe geçmesi bekleniyor. Türkiye’de ise kriz öncesi zaten yüksek seyreden işsizlik oranının benzer katılığını sürdürmesi bekleniyor.

Bu iki ülke özellikle büyüme oranı ve enflasyon açısından kıyaslandığında ise hem yapısal nedenlerden hem de kurumsal bakış açılarından kaynaklanan önemli farklılıklardan söz etmek gerekiyor.

Rusya’da KOBİ’lerin sınırlı katkısı, özel sektör dinamizminin nispeten düşük olması, nüfus dinamiklerindeki olumsuz gelişmeler ve düşük yatırımlar nedeniyle büyüme oranı istenilen ölçüde artırılamıyor. Türkiye’de ise özel sektörün dinamizmi ve nüfus katkısı daha fazla. Böylece zaman zaman rasyonaliteden uzaklaşsa da kredi genişlemesi ile büyümeyi harekete geçirmek daha çabuk gerçekleşiyor.

Rusya Merkez Bankasının enflasyon konusundaki tavrı Türkiye Merkez Bankasına göre daha katı görünüyor. Rusya Merkez Bankası son yıllarda hedeflediği enflasyonu ya tutturuyor ya da çok yaklaşıyor. Faiz silahını ise düşük büyümeyi de göze alarak daha güçlü kullanıyor. Örneğin Rusya’da 2020 öncesi son üç yılın ortalama enflasyonu yüzde 3,6 iken politika faizinin bunun yaklaşık iki katkı olarak uygulandığı anlaşılıyor. 2020 yılında salgın nedeniyle faizleri gevşetmiş olan Rusya Merkez Bankasının enflasyon endişeleri nedeniyle Aralık toplantısında faizi 4,25 oranında sabit tutarak yeni bir faiz düşüşü yapmadığı görülüyor.

Türkiye’de 2020 öncesi son üç yılın ortalama enflasyonu yüzde 14,69 iken, ortalama politika faiz oranının da aşağı yukarı aynı seviyelerde uygulandığını görüyoruz. Dolayısıyla Türkiye Merkez Bankasının enflasyon ve döviz kuru endişelerine rağmen faiz silahını Rusya kadar katı kullanmadığı anlaşılıyor. Bunun sebepleri ise az çok malum. 

Türkiye’de genç nüfus dinamizmi ve yüksek işsizlik nedeniyle ekonomi politikalarının temel olarak büyümeyi öncelediğini söylemek mümkün. 

Rusya ise nüfusun artmaması ve aktif nüfustaki azalma nedeniyle düşük büyümeyi göze alıp enflasyonla daha katı şekilde mücadele edebiliyor. Türkiye ile benzer boyutlarda kredi genişlemesi uygulanmıyor. Rusya ekonomisi açısından en kritik konu petrol fiyatları oluyor genelde. Petrol fiyatlarının düşmesi Ruble’nin değer kaybetmesi ile sonuçlanıyor. Fakat bu durum döviz endişesinden çok bütçe gelirlerinin azalması ve halkın harcama eğiliminin gerilemesine dönük psikolojik unsurlardan kaynaklanıyor kanımca.

Hem petrol fiyatlarındaki artışlar, hem de döviz gelirlerinin azalması gibi faktörler Türkiye’yi cari açık üzerinden olumsuz etkiliyor. TL’nin değer kaybetmesi ciddi enflasyonist etkiler, gelir dağılımı etkileri, borç ödeme maliyetlerindeki artışlar gibi hususlar göz önüne alındığında ciddi olumsuz etkilere neden oluyor. Buna rağmen faiz politikası gerçekçi bir temelde uygulanamıyor. Örneğin geçmiş yıllarda yapılan hatalar nedeniyle salgın döneminde etkili bir araç olmaktan uzak kalıyor faiz oranları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder