Kaynak: http://medyagunlugu.com/
Bebeğine bakamayacak kadar yoksul bir anne, peşindeki
tehlikeli alacaklılar ve bütün bunların yaşandığı her şeyiyle zor bir
şehir...
“Ayka”nın konusunu böyle özetleyince çok ilgi çekici olmuyor, sıradan bir filme
benziyor.
Ama o anne genç bir yasa dışı Kırgız göçmen, yaşadığı kâbusa ev sahipliği yapan
şehir Moskova olunca işler tamamen değişiyor.
Rus yönetmen Sergey Dvortsevoy’un filmini seyretmek hiç de kolay değil, 100
dakika boyunca acıma, öfke, üzüntü, rahatsızlık, boğaz düğümlenmesi hatta tokat
yemişlik duygusu hep sizinle.
Film, yeni doğan bebeğine bakamayacak kadar yoksul olan Ayka’nın (Samal
Yeslyamova) hastaneden kaçarak en kötü kışlarından birini yaşayan Moskova’ya
adımı atmasıyla başlıyor.
“Ayka”nın asıl önemi, Rusya’yı yakından bilmeyenlerin hiç görmediği hatta belki
de duymadığı bir dünyanın kapısını aralaması.
Elbette, küçük ve yoksul ülkelerden gelen göçmenlerin hayatı hiçbir yerde kolay
değil ama söz konusu Rusya olunca durum daha vahim hale geliyor.
Rus toplumunun derinlerinde kök salmış ırkçılık Moskova’da yasal ya da yasa
dışı yaşayan bütün azınlıkları hedef alıyor, ister Kırgız, ister Tacik, ister
Azeri, ister Ermeni, isterse de Çeçen olsun. Bu ırkçılık bazen fiziki
saldırıyla, bazen yerin dibine sokan cümlelerle, bazen de aşağılayıcı
bakışlarla ortaya çıkıyor.
İşte film, bir yandan parçası olmaya çalıştığı toplum tarafından aşağılanan
yasa dışı bir göçmeninin hayatını ve ayakta durmaya çalıştığı insanlık dışı
ortamı anlatıyor.
Dvortsevoy, Moskova’daki ırkçılığı, göçmenlerin olağanüstü zor hayatını, polisin baskısını, rüşvet alışkanlığını ve şehrin dışarıdan gelenlere küstah bakışını çok başarılı bir şekilde filmleştirmiş.
Filmi seyrederken “biraz abartmışlar mı acaba” diye düşünenler çıkarsa, bilsinler ki gördükleri gerçek hayatın ta kendisi.
İlk kez 2018 Cannes Film Festivali'nde gösterilen film
başroldeki Yeslyamova'ya En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü getirmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder