Metin
Uçar
Rusya ve Amerika’nın birbirine en yakın olduğu coğrafik
mesafe dört kilometre kadardır. Haritaya bakacak olursanız Bering Boğazı’nın
tam ortasında iki ada görürsünüz. Diomede adalar grubuna ait Ratmanov (Rusya)
ve Kruzenştern (ABD). ABD, Rusya deniz sınırı işte bu iki adanın arasından
geçer. Buralara gelen ilk Avrupa’lı grubun başında ise S.İ. Dejnyov
bulunmaktaydı. Dejnyov, buraya adını veren Danimarka kökenli Rus denizcisi ve
kaşifi Vitus Bering’den seksen yıl önce (1655) bu adalar grubunu görmüştür. Dejnyov
ve yanındakiler buralara geldiklerinde yerli halklarla karşılaşmışlardı.
Bunların bazıları ile anlaşarak bazıları ile çatışarak ve daha sonra vergiye
bağlayarak uçsuz bucaksız toprakları Rusya İmparatorluğu’na kazandıran ilk
adımları atan da Dejnyov’dur.
Alyaska’nın ABD’ne satışı sırasında Diomede adaları iki
kısma ayrılmıştır. Rusya tarafında kalan, yerli eskimoların İmaklık (Denizle
çevrili) dedikleri Ratmanov adasında yaşayan 400 kişinin çoğu ABD tarafına göç
etmiştir. O dönemde sınır korumaya fazla önem verilmediği için Amerikalılar
1916’da itibaren Rusya tarafında gizlice bir manifatura kurmuş ve hiçbir vergi
ödemeden bölgenin en zengin kaynağı olan kürk işiyle uğraşmaya başlamışlardır.
Ancak 1925’te adaya yaklaşan Sovyet kıyı koruma gemisi Vorovskiy Amerikalıların
hızlı bir şekilde burayı boşaltmalarına neden olur. Daha sonra burada bir sınır
karakolu kurulur ve SSCB ve ABD arasındaki sınır kesinleşir. Bu olaylar olurken
adada kalan ve hepsi bir aileden olan son otuz kişi başka bir yere taşınır.
Geçtiğimiz günlerde bir belgesel izledim. Adı Büyük Kuzey
Yolu. 2019’da yayınlanan bu belgeselde fotoğrafçı ve seyyah Leonid Kruglov’un
Semyon İvanoviç Dejnyov’un geçtiği yollardan tekrar geçişi anlatılıyor. Hem
tarihe hem de günümüzde orada yaşayan insanların hayatına bir bakış için iyi
bir fırsat olduğunu düşündüğüm bu belgeseli izlerken sizler için de notlar
aldım. Belki birgün Türkçe çevirisi ile izleme imkanınız olur.
Rusya’nın nehirleri yazı dizisinde sizlere anlattığım Yana,
İndigirka, Kolıma, Anadır gibi nehirleri keşfeden ve haritalara ilk işleyen
kişi Dejnyov idi. Doğuya yönelik keşif seyahatleri ile ilgili çalışmalarına o
zamanlar Sibirya’nın başkenti sayılan Tobolsk’ta başlayan Dejnyov’un
okuma-yazması yoktu. Bütün seyahat notları ve haritaları yanında bulunan
yazıcıların elinden çıkmaktaydı. Ancak ne yazık ki bu yazıların ve haritaların
hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Bugün Avrasya’nın bittiği, en uzak noktada
bulunan burnun adı Dejnyov’dur. Bunun dışında Dejnyov hakkında elde olan
bilgilerin sayısı ise çok azdır. Tobolsk’a neden geldiği dahi bilinmemektedir.
Uzak doğunun sisleri arasına sıkışıp kalan bu hikaye Leonid Kruglov’un yaklaşık
onbin kilometrelik bir seyahate çıkmasına neden olur.
Rusya İmparatorluğu döneminde kuzeyde bulunan Beloye ve
Barents denizlerinin kıyılarına Pomorye denirdi. O zamanlar ulaşılması hemen
hemen imkansız olan bu yerlere Rus İmparatorluğu’nun hem vergi hem din
baskısından kaçan, özgür bir şekilde yaşamak isteyen insanlar yerleşmişlerdir.
Semyon İvanoviç Dejnyov işte bu pomorlardan biri idi. Tobolsk’a geldiğinde otuz
yaş civarında olduğu biliniyor. Ondan sonraki hayatı doğuya yaptığı
seyahatlerle geçecektir.
Bu seyahatlerin yapıldığı dönemde Avrupa’da Avrasya’nın
nasıl bittiği konusunda kimsenin bir fikri yoktu. Bazı seyyahlar Avrasya’nın
Amerika ile birleştiğini tahmin ederken, diğerleri arada bir boğaz
olabileceğini düşünüyorlardı. İşte belgeselin kahramanı Leonid’i çeken şey de
Dejnyov’un o zamanlar bilinmeze yaptığı seyahatin büyüleyiciliği ve
bilinmezliği. Şimdilerde taşıt araçları değişmiştir. Ancak yine de doğa
şartlarının çetin olduğunu söylememiz gerekir.
Dejnyov’un ekibi köpeklerin çektiği kızaklardan
faydalanmaktaydılar. Şimdi ise bunların yerini motorlu kayaklar almıştır.
Dejnyov’un sehayati sırasında Ural taygasında Mansiler yaşamaktaydılar.
Mansiler evrenin üç kattan oluştuğuna inanmaktaydılar. Üst kat yani gökyüzü
tanrıların mekanı idi. Orta katta insanlar ve hayvanlar yaşardı. Aşağı kat ise
kötü ruhların mekanı idi. Mansilere göre Dünya üzerinde bu üç katın birleştiği
bazı özel yerler vardır. Seyahat sırasında bu yerlerden biri karşımıza çıkıyor.
Peçora Nehrin’nin hemen yakınında olan Manpupunyor Platosu. Burası Mansiler
için kutsal bir alandı, herkesin girmesine izin verilmezdi. Halk arasında
anlatılan bir efsane vardır burası ile ilgili. Ural babanın oğulları ve bir
kızı vardı. Hepsi nedense büyüyünce baba evini terk etmek isterler. Ancak Ural
baba buna çok kızar ve kaçmakta olan oğullarını kayaya çevirir. Bu sırada öteki
yönde kaçmakta olan kızı Peçora’nın arkasından attığı taş ise boşa gider. Çünkü
Peçora ani bir şekilde yönünü değiştirmiştir. Peçora Nehri tam da burada ani
bir şekilde yönünü değiştirir. Günümüzde buralarda Mansilere rastlanmaz.
Rusların gelişi ile Sibirya’nın derinliklerini göçmüştür bu halk.
Bu şekilde Ural Dağları’nı aşan pomorlar burada göçer
kabilelerin dünyası ile karşılaşırlar. Bunların ana geçim ve yaşam
kaynaklarından biri geyiktir. Pomorların burada kurdukları ilk yerleşim yerinin
bugünkü adı Salehard’dır. O zamanlar burası bölgede yaşayan halktan vergi
toplanan bir merkez idi. Burada hem fuar, pazar düzenlenir, ticaret yapılır ve
Rusya İmparatorluğu kasasına girecek olan vergiler toplanırdı. Bu vergiye Yasak
denirdi. Yasak doğal olarak yerli halkın getirdiği kürk ve deri şeklinde olurdu.
Günümüzde de kuzey – güney yönünde göç eden Nenets kabileleri yaşar burada. Her
yıl geyik koşulu kayak yarışmaları yapılır. Bugün de tıpkı yüzyıllar önce
yüzlerce geyikten oluşan sürüler, baharın gelişi ile donmuş Ob nehrini aşarak
800 kilometre sürecek göç yolcululuğu yaparlar. Bu insanlar göç sırasında
yanlarına sadece en gerekli eşyaları alırlar. Göç sırasında alınacak eşyalar,
çadırların nasıl kurulacağı, nasıl toplanacağı yüzyıllar içinde şekillenmiş bir
hayat tarzına dönüşmüştür. Rusların 11. Yy’dan itibaren buradaki insanlarla
ticaret yaptıkları bilinir. Ruslar ne askeri ne de dini yöntemlerle bu
insanları imparatorluğa kesin bağlı halklar haline getirememişlerdir. Sonuçta
ticaretten başka bir çıkar yol bulamamışlardır. Güvenliği sağlama ve serbest
ticaret karşılığında vergi ödemeleri için anlaşmaya varmışlardır. Yasak adı
verilen bu vergi yılda bir kere toplanırdı. Ancak göçebeler belli bir yerde
yerleşik yaşamadıkları için verginin garantisi olarak Amanat denilen, kabilenin
önemli bir kişisi rehin alınırdı. Bunu gönüllü olarak yerine getiren kabile
sayısı yok gibiydi. Bu yüzden sık sık çatışmalar yaşanırdı. Sibirya’nın
imparatorluğa bağlanması işte böyle gerçekleşiyordu. Dejnyov’un işi de işte
buydu. Yani Dejnyov imparatorluğun yasak tahsildarı idi.
Sınır bölgeleri her zaman yeni imkanlar demekti. Buraya
gelen insanlar kendi kaderlerini tayin edebilir, zenginleşebilir, üst sosyal
seviyeye çıkabilirlerdi. O dönemlerde imparatorluğun sınır bölgelerinde görev
yapan hekrese Kazak denirdi. Dejnyov da bu şekilde kazak olmuştur. O zamanlar
buraya yerleşen kazakların torunlarına bugün de rastlamak mümkündür. Bu
insanların atları vardır, hayvancılık ve avcılıkla uğraşırlar.
Dejnyov zamanında buraları bir zamanların altına hücumunu
yaşayan Amerika’ya benziyordu. İmparatorluğun temsilcileri vardı ancak bunlar
kütükten yapılmış kalelerde yaşarlardı. Dışarıda ise insanın en iyi dostu atı,
silahı ve güvenebileceği diğer insanlardı. Bölgenin tek zenginliği olan kürk
hayvanları hızlı bir şekilde tükenmekteydi. Doğuya kaçan kürk hayvanlarının
peşinden giden insanların macerası da devam ediyordu böylece. Ruslar böylece
karşılarındaki en son büyük engel olan Lena Nehri’ne varırlar. Buralarda
Yakutlar ve Yukagirler yaşamaktaydı o zamanlar. Dejnyov 1638’de Lena Ostrog’a (bugünün
Yakutsk şehri banliyösü) geldiğinde Abakayada isimli bir Yakut kızı ile
evlenir. Büyük bir ihtimalle yeni Yakut akrabalarından doğudaki nehirler ve
topraklar hakkında bilgi almıştır.
Bu şekilde Lena Nehri’nin öte tarafındaki yerleri
araştırmaya çıkan Dejnyov, Oymyakon denilen topraklara varır. Burası mutlak
soğuk kutbu olarak bilinir. Leonid’in yeni zamanlarda yaptığı ölçümde hava
sıcaklığı -49 idi. Burası Yakutlar ve Venklerden başka kimsenin kolay kolay
yaşayabileceği yerler değildir.
Dejnyov’un da içinde bulunduğu tahsilciler Evrin adlı bir
kabilenin liderini amanat olarak rehin alırlar. Bu kabilenin ödeyeceği yasağın
garantisidir. Ancak Evrinler buna karşı çıkarlar ve Rus tahsildarların etrafını
kuşatırlar. Birkaç gün süren çarpışmalarda iki taraftan da yaralanmayan kimse
kalmaz. Her şey bitti derken Yakutlar ve Venkler Dejnyov’un yardımına
yetişirler. Kazaklar hayatlarını bu şekilde kurtarırlar, ancak atlarının hepsi
ya kaçmış ya da ölmüştür. Yürüyerek geri dönmeleri mümkün değildir. Tek yapılabilecek
şey hemen yakınlardaki nehir üzerinden ilerlemektir. İşte bu olaydan sonra
Dejnyov ve yanındakiler burada akan Kolıma Nehri’ni öğrenirler.
Nehire doğru ilerlerken Yakutların Tas-Kıstaabıt
(insanların yaşadığı taşlık yer) Dağları dedikleri yere gelirler ve burada yine
Yakutların Kisliyahi (Kişi) dedikleri fantastik doğal kaya oluşumlarını
görürler. Bu dağ sırtını aşarak İndigirka Nehri’nin kıyısına varır ve sal
inşaatına başlarlar. O zamanlar buralarının daha kalabalık olduğunu söylemek
gerekir. Dejnyov ve ekibi dışında buraya zenginlikler peşinde koşan çok sayıda
insan ulaşmıştır. Her birinin yolu farklıdır. Gittikleri yerlerde kasaba ve
köyler kurmaktadırlar. Ancak şimdilerde o zaman kurulan yerleşim yerlerinden
pek azı kalmıştır. Çünkü bu yerlerin kuruluşuna neden olan kürk hayvanları
kayboldukça insanlar da buraları terk etmeye başlamışlardı.
Dejnyov ve yanındakiler İndigirka üzerinden kuzeye giderek
Buz Okyanusu’na çıkmayı planlarlar. Burada deniz kıyısı boyunca Kolıma Nehri
deltasına ulaşmak istemektedirler. Günümüzde buralarda mamut kemikleri ve dişi
arayıcılarına rastlamak mümkündür.
Yoluna devam eden Dejnyov ve ekibi daha önce Rusların hiç
görmedikleri topraklara ayak basarlar. Yerli halktan daha doğuda bulunan Anadır
Nehri’ni öğrenirler. Oralarda çok sayısız kürk hayvanı bulunmaktadır. Ancak
oralara gitmek için paraya ihtiyaç vardı. Rus İmparatorluğu yasak toplamayı
biliyordu ama bu tür araştırma ekiplerini finanse etmeyi düşünmüyordu. Böylece
büyük borç altına giren Dejnyov’un doğuya olan ilk seyahat denemesi başarısız
olur. Önüne çıkan aşılmaz buz engeller geri dönmesine neden olur. Artık beş
kuruşu kalmamıştır. Tam o sırada zengin bir tüccar aile yardımına koşar. Tam
böyle bir seyahat planlanmaktadır ve deneyimli bir rehbere ihtiyaç vardır. Dejnyov
bu fırsatı kaçırmaz. Böylece toplanan 7 gemi yola çıkar. Kolıma deltasından
başlayarak, eriyen buzları takip ederek 3 gün boyunca ilerleyen gemiler Çukçi
yerleşim yerleri olan kıyılara varırlar. Dejnyov’un Çukçilerle ilk diyaloğu
biraz garip olur. Çünkü Çukçi dili bilen kimse yoktur aralarında. Tanımadıkları
bu insanlara karşı dikkatli davranan Ruslar kıyıya verebilecekleri ne varsa
bırakır ve gemiye dönerler. Çukçiler bırakılan malzemelerden bazılarını
alırlar. Bunun karşılığında ise beyaz bir maddeden yapılmış el oyması hediyeler
bırakırlar. Dejnyov hemen altın damarına rastladığını anlar. Bu Avrupa’da çok
para eden Mors dişidir. Burada yaşayan insanların hayatı morslara ve burayı bir
göç yolu olarak bilen gri balinalara bağlıdır. Tüm dünyada sadece Çukçilere,
Eskimolara ve Aleutlara gri balina avlama izni verilmiştir. Dejnyov’un da
içinde bulunduğu gemiler altı gün sonra dalgalı bir kıyıya ulaşırlar ve
zorlukla demir atarlar. Altı günde bin kilometreden fazla yol katetmişlerdir.
Bu yerin şimdiki adı Dejnyov Burnu’dur!
İşin ilginç tarafı Dejnyov hiçbir zaman coğrafik bir keşif
yaptığını öğrenememiştir. Aslında vardığı yer Avrasya ve Amerika kıtası
arasında bir bağlantı olmadığının kanıtıdır. Dejnyov burada karşılaştığı tüm
halklara Çukçi demiştir. Ancak aralarında Eskimolar da bulunuyordu. Bölgenin en
önemli Eskimo yerleşim yeri Naukan’dır ve kırklı yıllarda SSCB tarafından
sınırların kapatılmasına kadar Alaska’daki Eskimo akrabaları arasında sıkı
bağlar bulunmaktaydı. Günümüzde Naukan’da kimse yaşamamaktadır. Çünkü
yabancılarla bağlantıları olduğu gerekçesi ile bu yerleşim yeri 1958’de
lağvedilmiştir, sakinleri ise diğer kasaba ve köylere göç ettirilmiştir. SSCB
artık yoktur, ancak Naukan’a dönmek isteyen kimse de kalmamıştır.
Dejnyov bu zorlu topraklarda yerel halk olmadan varolmanın
mümkün olmadığını anlamış ve saraya yazdığı yazılarda buradaki halkların
kültürlerinin korunması gerektiğini ifade etmiştir. Bir bakıma yerel halkların
kültürlerine karışmama şeklindeki devlet politikasının temelini atmıştır.
Farkında olmadan! Ancak burada Dejnyov ve yanındakilerin başına bir felaket
gelir. Bugün nedeni bilinmiyor ancak Çukçi’ler gelen misafirlere saldırırlar.
Aceleyle gemilerine kaçan kazaklar geç kalmışlardır. Denizde kopan fırtına ve
kıyıdan gelen Çukçiler arasında sıkışan gemilerin çoğu batar. Yüzer halde kalan
tek gemi Dejnyov’un da bulunduğu gemidir ve çok uzaklarda kıyıya vurur. Doksan
kişilik ekipten sadece 12 kişi hayatta kalmıştır. Yürüyerek Anadır Nehri
deltasına varan bu insanların yola devam etmekten başka çareleri yoktur. Deniz
yoluyla dönmeleri mümkün değildir ve kış başlamak üzeredir. Dejnyov ve kalan
diğerleri Anadır Nehri boyunca içerilere ilerlerler. 20 günlük zorlu, aç
yürüyüşten sonra karşılarına Anaullar çıkar. Önce çatışma çıkar ancak daha
sonra beraber yaşamak zorunda kalırlar. Dejnyov burada da imparatorluk adına
işini yapar. Yasak toplar, ancak bunun gönderilebileceği bir yer ya da kimse
yoktur. Geriye kalan Dejnyov ve yanındakiler artık bir daha evlerine
dönemeyeceklerini düşünmeye başlarlar.
İki yıl sonra Anadır’a karadan ulaşan kazak birlikleri
buraya gelirler. Dejnyov’un eve dönme şansı doğmuştur. Ancak seyahat sırasında
neyi varsa kaybetmiştir. Topladığı yasak ancak devlet kasasına olan borcunu
kapatmaya yetecektir. Bu yüzden eve değil yaşlı bir Anaul’un göstermeyi söz
verdiği yere gitmeye karar verir. Anadır boyunca denize geri dönerler. Burada
etrafında hiçbir yerleşim yeri olmayan bir mors yerleşkesine varırlar. Bu
Dejnyov için El Dorado demektir. Dejnyov burada yıllarca kalır ve mors dişi
toplar. Topladığı malı bizzat kendisi Moskova’ya götürür. Burada Ataman ünvanı
alır ve zengin bir adam olur. Ancak Moskova’da uzun süre kalamaz. Sibirya’nın
özgür doğası onu kendine geri çağırmaktadır.
Dejnyov ve onun gibi insanlar Moskova Knyazlığı’nın
sınırlarını Pasifik Okyanusu’na kadar genişletmişlerdir ve bugünün Rusya’sı
işte bu şekilde Dünya’nın yüzölçümü en büyük devleti haline gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder