Metin
Uçar
VOLGA
Kaynak
Türkiye’deyken hep hayal ederdim, ‘bir gün gelir Fırat ve
Dicle Nehri’nin doğduğu yerlerden başlayıp denize kadar yolculuk yaparım’
derdim. Kısmet olur mu bilmem, ancak nehirlere duyduğum ilgi çok eskiye
dayanır. Kaptan Cousteau’nun benzeri Nil, Amazon seyahatlerini gıptayla
izlerdim. Rusya’nın nehirlerine olan ilgimin doğal kaynağı işte bu merakımdır.
Nehirler, eski zamanlardan beri büyük uygarlıkların etrafında kurulduğu doğal
oluşumlardır. Önce beslenme, ardından sulama ihtiyacı, daha sonra nehir
taşımacılığı, düşmandan korunmak için sudan faydalanılması gibi nedenlerle
nehirler her zaman önemli rol oynamıştır tarihte. Bu yazı dizimde Rusya’nın
büyük nehirlerini size tanıtacağım. Doğduğu yerden başlayıp, denize ya da okyanusa
döküldüğü yere kadar, nehir boyunca ilginç neler varmış araştıracağım.
Yapacağım çalışmanın ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Çünkü meraktan Türkçe
Wikipedia’nın Volga makalesini inceledim. Bir paragraftan ibaret. Burada çok
daha geniş bir tanışma sizi bekliyor, emin olun. Çünkü Wikipedia'dan aldığım
teknik bilgileri diğer kaynaklarla zenginleştirmeye çalışıyorum. Çekilmiş
belgeselleri izliyorum.
Sizin de anladığınız üzere listemizin 1 numarası Rusların
Mat-Volga (Volga Ana) dedikleri Volga Nehri. Okunması kolay olsun diye her
nehirle ilgili yazıyı üç bölüme ayıracağım: Kaynak, orta havza ve delta.
Volga gerçekten de Rusya’daki Nehirlerin anasıdır. Su
debisi, nehir havzası alanı ve uzunluk bakımından Dünya’nın en büyük nehirleri
arasındadır ve Avrupa’nın ise en büyüğüdür. Volga’nın bir diğer özelliği ise
Dünya’nın su çıkışı olmayan en büyük su havzasına (Hazar Denizi) dökülen en
büyük nehri olmasıdır. 1930 yılından önce uzunluğu 3690 km olan Volga’nın
bugünkü uzunluğu 3530 km’dir. Bu kısalmanın nedeni 1930 – 1980 arasında Volga
üzerinde inşa edilen sekiz HES’in nehrin bazı bölümlerini muazzam baraj gölleri
haline getirmiş olmasıdır. Rusya’nın Volga boyunca uzanan bölgesine Povoljye
(Volga Boyu) denir.
Volga Nehri’nin doğduğu yere 1989 yılında yerleştirilen
büyük bir kayanın üzerinde Volga’nın Rus nehri olduğu yazar. Mevcut hali ile
tabii ki tartışılması anlamsız bir konu ancak Dünya’daki diğer doğal
güzellikler gibi Volga da bir zamanlar başka halklara kucak açmıştır. Antik
kaynaklarda ona Ra denir. Orta Çağ’da Tatarlar ona İtil, İdel, Atal derler. Rusça
ismi Volga ise V’lga, yani nemden gelir. Çekya’daki Vlha, Polonya’daki Vilga
nehirleri de bu ismin Slav kökenli olduğunu gösterir. Volga’nın doğduğu
topraklar Baltık ülkelerine yakın olduğu için Baltık dillerine dayanılarak
iddia edilen isimleri de dikkat çeker. Mesela ilga ‘uzun’ demektir.
Gelelim Volga’nın doğduğu yere. Volga Nehri’nin resmen doğduğu kabul edilen yer, Tver Bölgesi’ne bağlı Ostaşkovo Beldesi, Volgoverhovye (Yukarı Volga) Köyü’nde yeralır. Burada denizden 228 metre yükseklikte çok sayıda su pınarı bulunur. Bunlar birbirlerine küçük bir gölet ile bağlıdırlar. Muazzam Volga’nın bebeklik hali 30 cm derinlikte, bazen bir metreye varan genişlikte bir deredir. Volga’nın kaynağı olarak kabul edilen bu yerin 250-300 metre ilerisinde 19 yy başında inşa edilen kaya dolgu bir bendin izleri bulunur. Bu Volga üzerinde inşa edilen ilk baraj olarak kabul edilir. Baraj ile beraber burada Olga Kadın Manastırı inşa edilmiştir. Volga’nın bebeklik güzergahı yaklaşık 91 km’dir ve üzerinde Malıye Verhitı, Bolşiye Verhitı adında iki küçük göl bulunur. Ardından ise daha büyük olan Sterj, Vselıg, Peno ve Volgo gölleri gelir. Burada kadın manastırın yanı sıra kütükten yapılmış, Aziz Nikola’ya adanmış küçük bir kilise bulunur. Kilise’nin hemen önünde ise sizin de yakında tanıdığınız bir Anadolu’lunun heykeli vardır. Heykelin resmi adı: Likya Mira’lı Mucize Yaratan Nikolay. Heykel nispeten yakın zamanda, 2001’de kurulmuştur. Ortodoks inanışının Bizans üzerinden Rusya’ya gelmiş olmasından dolayı Aziz Nikola’ya ya da Aziz Georg’a adanmış sayısız kilise vardır Rusya’da.
2. Bölüm - orta havza
Orta havza ifadesinin sadece yazımı üç bölüme ayırmak için
kullandığımı belirterek kayığıma biniyorum. Katedeceğim yol Moskova’yı beş
denizin şehri yapan Volga Nehri üzerinde bulunuyor.
Turistik seyahatimize başlamadan önce Volga’nın Rusya için
öneminden bahsetmek istiyorum. Volga, Rusya’nın adeta bel kemiğidir. Nehirlerin
anasıdır. Rus kimliğinin hatta dilinin oluşmasında birinci derecede rol
oynamıştır. Dilbilimsel açıdan konuşma (reç - речь) ve nehir (reka - река) aynı
kökten gelmektedir. Volga Nehri kıyısında Rusya’nın tarihini yoğuran,
şekillendiren şehirler kurulmuştur. Günümüz Rusya’nın milyonun üzerinde nüfusu
olan dört büyük şehri Volga kıyısındadır: Nijniy Novgorod (Aşağı Yenişehir),
Kazan (bildiğimiz kazan), Samara (adını Samara Nehri’nden alır) ve Volgograd
(Volga Şehri).
Volga’yı böylesine önemli yapan, kıyısında yaşayan
insanların çehresini ve en nihayetinde tarihini şekillendiren özelliği bir
ticaret yolu olmasıdır. Volga-Don kanalı ile Don, Azov ve Karadeniz bağlantılı
ticaret yapılırdı Volga üzerinden. Arap halifeliğinden kumaş, metaller
getirilir, slav ülkelerinden ise silah (kılıç), kürk, balmumu ve bal
gönderilirdi. Hazar’ın İtil’i, bulgarların Bulgar’ı, Rusların Rostov, Suzdal,
Murom ve Verhnoye Povoljye (Yukarı Volga Havzası) şehirleri çok önemli ticaret
merkezleri haline gelmişlerdi. Rus knyazı Svyatoslav’ın 965 yılında Hazarları
yenilgiye uğratmasından sonra Volga ticaret yolu eski önemini kaybeder.
11.yy’dan itibaren Rusya’nın ticari ve dini ilişkilerinin
şekillendirdiği Dnyeper Nehri önem kazanır. Çünkü o günlerde Rusya yüzünü
Bizans'a çevirmişti. Taa ki Korkunç İvan’ın Veşşiy Oleg’in vasiyetini yerine
getirmesine kadar. Veşşiy Oleg, Volga’nın Rus için oynadığı ve oynayacağı rolü
hissetmiş ve Rus’un ancak tüm Volga’ya sahip olması halinde güçlü bir devlet
olacağını söylemiştir. XVI. yy ortalarında Kokrunç İvan Astrahan’ı ele
geçirdiğinde bu hedefe ulaşılmış olur. O tarihten sonra Volga yeniden eski
ticari ve tarihi önemini kazanır. Ortalama 500 gemiden oluşan gemi kervanları
Volga’da gider gelirler o zamanlar.
1808 yılında Volga ve Neva nehirleri birbirine bağlanır. O
tarihten itibaren güçlü bir nehir filosu meydana gelir. 1820’de ilk buharlı
gemi Volga’nın sularında boy gösterir. O dönemde Volga kıyısında 300 bin burlak
çalışmaktadır. Unutulan meslekler yazı dizimizde burlaklardan bahsetmiştik.
Nehrin akış yönünün tersine tekne çeken insanlardı burlaklar. Güneyden,
Astrahan’dan tahıl, tuz (Elton gölü), balık daha sonraki yıllarda petrol ve
pamuk taşınırdı.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra bolşevik yönetiminin kurulması
aşamasında Volga yine belirleyici rol oynar. Devrim sonrasında yaşanan içsavaş
sırasında büyük direniş gösteren Tsaritsino’nadaki çarpışmalara aktif olarak
katılanlar arasında İ.V. Stalin de bulunmaktadır. Daha sonraları Tsaritsino’nun
adı Stalingrad’a çevrilir.
30’lu yıllarda yaşanan endüstri devrimi sırasında Volga’nın
önemi gittikçe artar. Volga artık sadece bir ticaret yolu değil bir enerji
kaynağıdır. O yıllarda inşaatına başlanan ve hala çalışan sekiz HES Volga’nın
da çehresini değiştirir. Volga boyunca muazzam büyüklükle baraj gölleri meydana
gelir.
Unutmadıysanız kayığa binmiştik. Yolumuz güneye ve akış
yönünde olduğu için Hazar Denizi’ne varmak o kadar yorucu olmayacak!
Küçük dereleri yanımıza alarak Volga’nın sularıyla birlikte
güneye olan yolculuğumuza devam ediyoruz. Karşımıza üç büyük göl çıkıyor. Sterj
(foto – 001 STERJ GÖLÜ), Peno (foto – 002 PENO GÖLÜ) ve Volgo (foto – 003 VOLGO
GÖLÜ).
Daha sonra kıvrıla kıvrıla, sayısız güzelliklere tanık
olarak Volga üzerinde kurulmuş ilk büyük şehir Rjev’e (foto – 004 RJEV)
varıyoruz. Rjev’den sonra Volga aniden yön değiştirir. Artık kuzeye doğru
ilerlemeye başlarız. Karşımıza çıkan ikinci şehir Tver’dir (foto – 005 TVER).
Tarihi zengin olan bu şehirde dikkatimizi çeken kişi İvan Andreyeviç Krılov.
Krılov Rusya’nın en bilinen masal yazarıdır. Tver’de yazıcı memur olarak uzun
yıllar çalışmıştır. Ancak masal yazarlığı daha sonraki döneme aittir.
Volga, Tver’den sonra yoluna devam eder. Sanki yolu direkt
Moskova’ya doğrudur. Ancak öyle değil. Yine keskin bir viraj alarak kuzeye
yönelen Volga’nın Moskova’ya en yakın noktasında Şoşa köyü yeralır. Şoşa
köyünün Volga kıyısında modern bir tatil merkezi vardır. Zavidovo. Bir zamanlar
yabancı diplomatların her türlü ihtiyacını karşılamak üzere kurulan GlavUpDK’ya
ait olan bu tatil merkezinin inşaatını Türk EMT A.Ş. şirketi yapmıştır (foto –
006 ZAVIDOVO). Buralarda çok sayıda tatil tesisi olduğunu notlarımıza alıp
yolumuza devam ediyoruz. Kuzeye doğru olan yolumuzda bir sonraki uğrak yerimiz
Dubna şehri. Ancak Dubna’ya varmadan İvankovskiye su rezervuarını aşmamız
gerekiyor. Yolumuz üzerindeki ilk HES de burada bulunuyor. Kanal havuz
sayesinde baraj engelini aşıp yolumuza devam ediyoruz.
Yolumuza devam ediyoruz, ancak Volga bir türlü güneye dönmek
niyetinde değil gibi. Yukarılara çıktıkça çıkıyor. Ben bunu merak ederken
karşıma çok ilginç bir yer çıkıyor. Kalyazin. Size yola çıkmadan Volga üzerinde
sekiz HES inşa edildiğinden bahsetmiştim. Bu barajlar ülkenin ihyitacı olan
elektrik enerjisini sağlarlar, ancak çok sayıda yerleşim yerinin de sular
altında kalmasına neden olmuşlardır. Kalyazin çan kulesi (foto – 007 KALYAZIN)
bir mucize eseri sulara karşı durabilmiş az sayıdaki yapıdan biridir.
Kalyazin çan kulesinin suya karşı kazandığı zafere eğilerek
saygımızı ifade ediyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Sıradaki şehir Ugliç (foto
– 008 UGLIC). Ugliç, yabancı turistlerin Altın Ring olarak bildiği ve çok
sayıda kilise ve manastırı ile güzel bir yerdir. Ancak Ugliç’e Altın Ring
seyahati sırasında geri dönmek üzere yolumuza devam ediyorum. Ugliç’te ikinci
HES’i yine kanal havuz yardımıyla aşıyorum. Sıradaki yerleşim yeri,
sakinlerinin fareleri çok sevdiği Mışkin (Fare Köy) (foto – 009 MISKIN).
Efsaneye göre knyaz Fyodor Mihayloviç Mıstislavskiy birgün Volga kıyısına
uzanır. Yorgundur. Aniden yüzünden dolaşan bir fare onu uyandırır. Sinirlenen
knyaz fareyi nasıl cezalandıracağını düşünürken aslında hayatını kurtardığı
anlar. Çünkü hemen yakında bulunan sinsi bir yılan ona saldırmak üzeredir.
Bunun üzerine fareyi affeden knyaz burada onun adına bir köy kurulmasını
emreder. Bugün Mışkin sokaklarında dolaşan fare kılıklı insanlar görürseniz
şaşırmayın. Konunun Walt Disney ile alakası yok! 2008 yılından itibaren burada
Uluslararası Fare Festivali düzenlenir. 2008’de Fare Sarayı açılmıştır.
Fareli köy Mışkin’den ayrıldığım sırada Volga’nın nasıl da
genişlediğini farettim birden. Üstelik kuzeye doğru ilerledikçe iki kıyısı
arasındaki mesafe inanılmaz derecede artmış idi. Neredeyse 1.5 kilometreye
varan yerlerden geçiyorum. Bu arada ‘Volga acaba ne zaman güneye dönecek?’ diye
sormaya da devam ediyorum. Ama öyle bir niyeti yok gibi. ‘Böyle giderse Hazar
Denizi’ne dökülemez ki!’ diyorum kendi kendime.
Sorumun cevabını hemen alıyorum. Teknemle sanki denize
çıktım. Sağım solum su! Karadan iz yok! Burası Rıbinsk Baraj Gölü. En geniş
yeri 51 km, uzunluğu 130 kilometreden fazla. Burası Van Gölü’nden bile büyük.
Yakınlardan geçen bir balıkçı teknesinden önümde Rıbinsk Barajı’nın olduğunu
öğreniyorum. Şansımdan barajı inşa edenler benim gibileri unutmamışlar. Hemen
güneyinde bir kanal havuzu inşa etmişler (foto – 0010 KANAL HAVUZ). Bu kanalın
yönü güneye dönük. Demek ki dönüş noktamız bu imiş. Bu kanal havuz sayesinde 30
metre aşağı iniyorum ve Volga üzerindeki yoluma devam ediyorum. Karşıma
unutulan meslekler dizisinde bahsettiğim Rıbinsk şehri çıkıyor. Rıbinsk (foto –
0011 RIBİNSK) zamanında burlakların başkenti olarak kabul edilirdi. Rıbinsk
şehrinin görülecek yerleri arasında Volga Ana heykelini özellikle belirtmek
istiyorum. Çünkü bu heykel Volga’nın kendisini simgeliyor.
Rıbinsk’ten sonra yeniden güneye doğru yaptığım seyahatte
karşıma çıkan diğer bir şehir Yaroslavl. Yaroslavl (foto – 0012 YAROSLAVL)
tarihi şehir merkezi UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası’na dahil edilmiştir
ve ünlü Altın Ring’i oluşturan şehirler arasındadır. Yaroslavl’ın hemen
ilerisinde yine Altın Ring’in diğer bir tarihi şehri olan Kostroma’ya (foto –
0013 KOSTROMA) geliyoruz. Kostroma yine kiliseleri ve manastırları ile bilinen
bir yer, ancak burada üretilen bir hediyelik eşyayı mutlaka biliyorsunuzdur.
Kostroma valiliğinde çok eski zamanlardan beri yapılan bu zanaatın adı
Hohlama’dır(foto – 0014 HOHLAMA) . Kostroma ayrıca Rus ulusal kahramanı İvan
Susanin’inde doğduğu yerdir. İvan Susanin Polonya-Litovya ordularına esir olur
ve yol göstermesi için işkenceden geçirilir. Ancak bunu yapmayı reddeden
Susanin düşman birlikleri yanlış yollara sokar ve kaybolmalarını sağlar. Bu
hayatına malolur ama adı da tarihe malolur. Günümüzde size rehberlik eden, ancak
yolunuzu kaybetmenize neden olan birine ‘Eh Susanin!’ diye takılınır.
Kostroma’dan sonra gelinleri ile ünlü, tekstil merkezi
İvanovo’ya doğru inen Volga aniden yönünü doğuya çevirir ve yeniden bir denize
dönüşür. Bu deniz hemen Nijnij Novgorod şehrinin önünde yeralan Gorkiy baraj
gölüdür.
Farketiniz mi bilmiyorum, ancak güneye indikçe Volga’nın
etrafındaki tarih de zenginleşiyor, derinleşiyor. Ben böyle ağır ağır önümdeki
ikinci baraj olan Gorkiy’e doğru ilerlerken, sağ kıyıda Çkalovsk diye bir
yerleşim yeri olduğunu öğreniyorum. Şehre bu isim burada doğan ve tüm dünyaca
tanınan bir pilotun şerefine verilmiş. Valeriy Pavloviç Çkalov. Çkalov 1937
yılında Kuzey Kutbu’nu aşarak Moskova – Vancouver (ABD) arasında direkt uçuşu
(foto – 0015 ANT-25. Çkalov’un uçağı) gerçekleştirerek tarihe geşmiş bir
insandır. Çkalovks’ta onun adına bir müze bulunur.
Bu ilginç tanışmadan sonra yoluma çıkan diğer bir engel
olan Nijniy Gorod HES’ni yine havuz kanal sistemi ile aşıyorum. Yine
metrerlerce aşağı iniyorum. Önümde ise Volga’nın ‘milyonluk’ ilk büyük şehri
Nijniy Novgorod! (foto – 0016 NIJNIY NOVGOROD) Bir milyon ikiyüzellibin nüfusu
ile Nijniy Novgorod gerçekten büyük bir şehirdir. Alman Mercedes ve Volkswagen
Rusya’da üretim yapacakları fabrika için burayı seçmişlerdir. Şehrin diğer bir
bilinen kuruluşu silah üreticisi Almaz-Antey’dir.
Volga, Nijniy Novgorod’dan sonra hafifçe doğuya doğru
yönelir ve Rusya Federasyonu’na bağlı iki cumhuriyet arasında doğal ve idari
bir sınır görevi görür. Kuzeyde Mari El, güneyde ise Çuvaş Cumhuriyeti bulunur.
Yolumuza çıkan sıradaki şehir Çuvaş Cumhuriyeti’nin başkenti olan Çeboksarı’dır
(foto – 0017 CEBOKSARI). Çeboksarı’ya varmadan Volga yine deniz olur. Bu
denizin adı ise Çeboksar Baraj Gölüdür ve sıradaki Çeboksar HES’in inşaatından
sonra meydana gelir.
Volga’nın yine asıl yönü olan güneye döndüğü noktada diğer
bir büyük şehir çıkar karşımıza. O da bir başkenttir, o da Rusya Federasyonu’na
ait diğer bir cumhuriyet olan Tataristan’a dahildir: Kazan (foto – 0018 KAZAN).
Bir milyon ikiyüzelliyedibin nüfusu ile ayrı bir yazıya konu olabilecek Kazan,
tarihin en eski çağlarından itibaren doğu ve batı arasında önemli bir ticaret
merkezi olmuştur. Kazan bir zamanlar Volga Bulgar Krallığı’nda sınır kenti
olarak inşa edilmiştir. Kazan bilimsel, teknolojik alanda da çok önemli bir
uygarlık merkezidir. Ancak dediğim gibi uzun yolumuzda sadece bir uğrak yeri
olduğu için, onu başka bir yazıya bırakıp asılıyorum küreklere.
Yukarıda dediğim gibi Kazan’da güneye sert dönüş yapan
Volga yine bir denize dönüşür. Bu sefer karşıma çıkan Jigulyovks HES’in meydana
getirdiği Kuybışevskiy Baraj Gölü. Elimdeki harita olmasa, bu baraj gölünün
doğusunda ikinci büyük bir nehrin Volga’ya karıştığından haberim bile
olmayacaktı. Volga’ya dökülen bu büyük nehrin adı Kama’dır. Bu birleşmeden
sonra Volga artık bildiğimiz, o çok engin ve uzun Volga haline gelmiştir (foto
– 0019 VOLGA KAMA). Bir kıyısında durduğunuzda diğer kıyısını göremezsiniz. Ben
de öyle düşünüyordum ama bir baktım ki kıyılar görünür oldu. Hem de iki taraftan
da. Demek ki bir boğaza yaklaşıyoruz. Bu boğaz dediğim yerde karşıma Ulyanovsk
şehri (foto – 0020 ULYANOVSK) çıkıyor. Bu şehir dünya tarihinin en önemli
tarihi isimlerinden birinin doğduğu yer: Vladimir İlyiç Ulyanov (LENİN).
Ulyanovsk’u geçtikten sonra yukarıda bahsettiğim Jigulyovsk
HES’na varıyorum. Yine havuz kanal, yine iniş. Ama Volga yoluna devam ediyor.
Önümüzde iki önemli şehir bulunuyor. Tolyatti ve Samara. Tolyatti (foto – 0022
TOLYATTI) önemli bir sanayi merkezidir ve Rusya otomotiv sanayinin beşiği
sayılır. SSCB ve Rusya’nın önemli otomobil üreticisi AvtoVAZ’ın merkezi
buradadır. AvtoVAZ’ın %50’den fazla hissesi 2016’dan bu yana Fransız Renault’a
aittir. Burada SSCB’nin efsanevi otomobilleri Lada markası altında üretilir.
Jiguli, Niva, Sputnik, Samara ve ünlü mini otomobil Oka bu fabrikanın
ürünleridir. Lada Niva’nın adı tüm dünyaya yayılmıştır ve birçok ülkede Lada
Niva sevenler klüpleşmişlerdir.
Volga, Jigulyovsk HES’inden sonra 180 derece dönüş yapar ve
artık batıya doğru akar. Bu keskin virajın bitiş noktasında Volga’nın diğer bir
milyonluk şehri Samara çıkar karşımıza. Bir milyon yüzellialtıbinlik nüfusu ile
Samara (foto – 0023 SAMARA) bölgenin bir sanayi devidir.
Samara’dan sonra Volga yine genişler. Bu önümüzde yeni bir
baraj olduğuna işaret ediyor. Artık buna alıştım. Yeni bir baraj ve yeni bir
havuz kanal geçişi. Önümüzdeki HES’in adı Saratov. Hemen aşağısındaki Saratov
şehrinden alıyor adını. Yoluma devam ederken ilginç bir detay dikkatimi
çekiyor. Önce Volga’nın sol kıyısında Marks isimli bir yerleşim yerinin
yakınından geçiyorum. Ardından ise yine sol kıyısındaki Engels şehri karşıma
çıkıyor. Umarım bahsettiğim detayı hissetmişsinizdir. Engels’in hemen
karşısındaki sağ kıyıda ise Saratov şehri yeralıyor.
Bundan sonraki uğrak yerimiz yine bir milyonun üzerinde
nüfusu olan Volgograd (Volga şehri) (foto – 0024 VOLGOGRAD). Volgograd’a
sekizinci HES olan Volga HES’nın kanal havuzundan geçerek ulaşıyoruz. 1961
yılına kadar Stalingrad adını taşıyan bu şehirde görülecek çok önemli tarihi ve
turistik yerler var. Ancak bunların başında Volgograd’ın simgesi olan Mamayev
Kurgan gelir. 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan Stalingrad savunmasının anısına
yapılmış bir anıt kompleksidir. Bu savunma o kadar önemliydi ki İngiliz
Başbakan’ı Winston Churchill, Tahran Konferansı’na gelirken yanında İngiltere
Kralı VI. Georg’un özel bir hediyesini getirir. Stalingrad Kılıcı adını taşıyan
bu hediyeyi yüksek misafirlerin huzurunda resmen teslim alan kişi İstanbul
Taksim’deki Atatürk heykel kompozisyonundaki Voroşilov’dan başkası değildir!
(foto 0025 - KILIC)
Volgograd’dan sonra hafifçe doğuya kıvrılan Volga artık
yolunun sonuna gelmiştir.
3.
Bölüm - Delta
Nehirler sadece kıyısında yaşayan insanlara sağladığı
imkanlarla, insanlık tarihinin yazılmasına etki etmezler. İçinde aktıkları
nehir yatağını rahat rahat akabilecekleri bir şekle getirmek için de uğraşıp
dururlar. Sert kayalık araziler bile onlara kanyonlarla geçit vererek boyun
eğerler. Volga’nın ise pek öyle bir derdi yok gibidir. Rusya ovası olarak
bilinen havzası boyunca karşısına çıkan tepecikler birkaç yüz metreyi geçmez.
Volga bu tepecikleri aşarken kıyının birinde eşsiz güzellikte yarlar meydana
getirir. Çoğunlukla ise düz ovada aktığı için, neden olduğu erozyon sonucu
arada bir yönünü değiştirir. Bizim menderes diye bildiğimiz kıvrımlar meydana
getirir. Nehirlerin denize, okyanusa ya da bir göle döküldüğü yerlerde delta
dediğimiz doğal oluşum meydana gelir. Deltalar nehirler gibi sürekli şekil ve
yer değiştirirler. Mesela Milet bir zamanlar bir liman şehri idi. Fırat ve
Dicle deltaları da yıllar önce şimdiki yerlerinden çok daha yukarıda
bulunmaktaydılar.
Volgograd’dan sonra stepin ortasından tembel tembel akan
Volga’nın deltası kendi gibi büyüktür. Kendisi gibi Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın
ise sekizinci büyük deltasına sahiptir. Burası bir ekosistem parkı
statüsündedir ve 2019’da yüz yılını geride bırakmıştır. Son yılların ekoloji
turizminde önemli bir yer almaktadır. 800’den fazla değişik türden canlının
yaşadığı Volga Deltası adeta bir cennettir. 500’den fazla koldan meydana gelen
deltanın alanı son 130 yıl içinde dokuz katı artmıştır.
Volga Deltası’nın hemen hemen ortasında seyahatimiz boyunca
karşımıza çıkacak olan son şehir Astrahan’dır. Tarihi çok eski tarihlere
dayanan Astrahan denildiğinde, doğal gaz, havyar, Mersin balığı, zengin fauna
ve flora, ayrıca Astrahan karpuzu gelir. Nasıl ki Türkiye’de karpuz dendi mi
Diyarbakır deriz, Rusya’nın Diyabakır’ı dendi mi Astrahan deriz! Burada nadiren
bulunan altın havyarın kilosunun Londra’da 25.000 sterline alıcı bulduğu
söylenir. Gram gram alınan siyah havyarın nasıl pahallı olduğunu ve öyle her
yerde bulunmadığını siz de bilirsiniz.
Volga Deltası’nın diğer bir mucizesi uçsuz bucaksız
tarlalara benzeyen lotus çiçekleridir. Lotus balı çok popülerdir.
Rusya’daki ve Avrupa’daki nehirlerin Anası Volga’nın suları
deniz seviyesinden ortalama 27 metre aşağıda yeralan deltası içinden kıvrıla
kıvrıla Hazar Denizi’ne dökülür.
Uzun seyahatimizin bitmesi şerefine bir Astrahan karpuzu
kesiyorum. Yediğim bana, gördüklerimi size anlattım zaten.
Gördüklerim dedim de böylesi muhteşem bir seyahati yapmak
için tabii ki uzun bir zamana ihtiyaç var, bir de kayığa! Her ikisinden de
mahrum olduğum için bu seyahati ‘hayali’ olarak yaptım. Ancak modern teknoloji
sayesinde bu hayal neredeyse gerçek gibiydi. Belki soracaksınız. ‘Peki sen hiç
Volga’yı gördün mü?’ Rusya’ya gelip de Volga’yı görmeme şansı bana göre çok az.
Volga ile ilk defa Nijniy Novgorod’da tanıştım. Moskova’nın
içinden geçen Moskova Nehri ileride Oka Nehri’ne dökülür, Oka ise Nijniy
Novgorod’da Volga ile birleşir.
1991’in yaz ayları idi ve DEİK heyetine tercümanlık
yapıyordum. Gittiğimiz yerler Nijniy Novgorod, Ufa, Volgograd ve Astrahan idi.
Ufa - Volgorad – Astrahan arasındaki yolculuğumuz trenle idi ve bu sırada Volga
ile bayağı senli benli olmak zamanını bulmuştum. Çok iyi hatırlıyorum Volga’nın
üzerinde uzun mu uzun bir demiryolu köprüsünü aşıyoruz. Tabii ki bu nefes
kesici manzaranın bir fotoğrafını çekmem lazım. Ben uygun bir kare yakalamak için
uğraşırken vagon sorumlu kondüktör hanım yanımda bitiverdi ve bir haşlama, bir
haşlama sormayın! Meğerse köprünün fotoğrafının çekilmesi yasak imiş. Hele de
yabancılar tarafından. Bu size tuhaf gelmesin. O zamanlar daha SSCB dağılmamış
ve memleket hala komünizme ilerleyen sosyalist bir memleket! Velhasıl
kendisinden özür diliyorum ve çekmeye zamanım olmadı zaten diyorum. Oysa Zenit
marka, İstanbul’da alınmış fotoğraf makinemin deklanşörüne bir kere basmışım. O
fotoğraflar bir yerlerde tozlanıyor, ama nerede?
Dediğim gibi yolumuzun son durağı Astrahan olduğu için
Volga’nın deltasını da gördüğümü söyleyebilirim. Tabii ki karpuzundan da
yemişliğim vardır.
Size Türk inşaatçılar tarafından inşa edildiğini yazdığım
Zavidovo’ya da hem inşaat sırasında hem de inşaattan sonra misafir olmuşum.
Karşımızda akan tabii ki Volga.
En son Volga’yı Vesyegonks seyahatimiz sırasında Tver’de
görmüşüm. Birkaç kere üzerinden geçmişim. Velhasıl Volga ile tanışıklığımız çok
uzun yıllara dayanır.
Volga Nehri maceramız böylece bitiyor. Önümdeki Rusya
haritasında görülesi nice dev nehir bulunuyor. Acaba hangisinden devam etsem
diyorum. Galiba önce kendi gözümle gördüklerimden bahsedersem daha iyi olacak.
Volga nehirlerin anası olduğu için ondan başlamıştım. İkinci sırada belki de en
çok gördüğüm Moskva (Moskova) Nehri’ni anlatacağım. Bu bölümde sadece Moskva
Nehri değil, Oka'da kürek sallayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder