Deniz
Zeyrek
Kaynak:
http://www.turkrus.com/
Sözcü gazetesi Deniz Zeyrek bugünkü yazısında, Sovyet
coğrafyasından hüzünlü bir portreyi anlatıyor, bir göç trajedisinin perdesini
aralıyor:
"Yıl 1944, 14 Kasım. Sovyetler Birliği (SSCB), Gürcü
Sovyetinin Ahıska bölgesinde Adıgön kazasının Marel köyündeyiz.
Son üç günü diken üstünde, güvercin ürkekliğinde
geçirmişlerdi.
Zemheri kapıya dayanmış, kapı arasından gelen soğuk
rüzgarın uğultusu rahatsız ediciydi. Tehlike kapıdaydı artık. Önce dizel
motorları büyük bir gürültüyle çalışan kamyonların sesini duydular. Ardından
“yürü, yürü” diye bağıran Kızıl Ordu askerlerini ve çocukların çığlıklarını…
Her yeni ses onlara biraz daha yaklaşıyordu. Başlarına
geleceklerle, nereye gidecekleriyle ilgili hiçbir fikirleri yoktu. Sadece Nazi
Ordusundan korumak için birkaç aylığına başka bölgelere gönderilecekleri ve
köyün boşaltılacağı söylenmişti.
Ağır eşyalar almamaları tembihlenmişti. Evin hanımı Hayriya
Bayramova, oğlu Reseddin'e sımsıkı sarılmıştı. Eşyalar umurunda değildi. Ancak
geride bırakacağı o ev ile bağı kopmasın istiyordu.
Evin orta direğinde gaz lambasını astıkları çiviyi çıkardı.
Sonra üç çivi daha…
Cebinden çıkardığı mendile sardı özenle beline doladığı
kuşağa sıkıştırdı. Kırmızı cüzdanına koyacak parası yoktu. Eğilip
çocukların “el taşı” oynadığı küçük yuvarlak bir taşı yerden aldı ve cüzdana
koydu. Cüzdanı da kuşağında çivilerin yanına…
Küçük tahta bavuluna parfüm şişesini, ata yadigarı köstekli
saati, iki çay kaşığını, kıtlama şeker kırdıkları şeker kerpetenini,
evlendiğinde beline takılan gümüş kemerinin kalan parçalarını, mavi nazar
boncuğunu, örgü şişlerini ve pudra kutusunu yerleştirdi.
Baba, Resul Alioğlu tedirgin bir şekilde iki de bir “oğlana
sıkı sarıl, peşimi bırakma” diyordu.
Sonunda o lanet ses duyuldu, dipçikler tokmak gibi tahta
kapıyı dövüyordu. Kapıyı açmalarıyla aynı dipçiklerin önünde sürüklenmeye
başlamaları bir oldu.
Kamyonlara doldurulup en yakın tren istasyonuna
götürüldüler. Herkes birbirini tanıyor, ama kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Ahıska'dan, Ahılkelek'ten, Bogdanov'dan, Aspinza'dan Borçalı'dan binlerce insan
toplanmış, zorla yük trenlerine bindiriliyordu.
Kendilerini tıka basa doldurulmuş onlarca insanın arasında,
kesif bir kokuyla dolu karanlık bir vagonda buldular. Sürgülü tahta kapı
kapandığında içerisi daha da karardı. O düdük sesi duyulup demir tekerlekler
rayları dövmeye başladığında, bilinmez yolculukları da başlamıştı.
O vagonlarda 46 bini çocuk, 19 bini ihtiyar, 27 bini
kadın olmak üzere 93 bin insan vardı. 40 günlük yolculukta 12 bin 859 kişi,
açlıktan, soğuktan ve hastalıktan öldü. Yolcular, Özbekistan, Kırgızistan ve
Kazakistan'da öylece bırakıldılar ve SSCB dağılana dek söylenen o bir kaç ay da
göçler de hiç bitmedi.
Son nefesini verdiği Ukrayna'da yaşayan torunu Marat
Reseddinoğlu, o acı geceden tam 75 yıl sonra Hayriya Nine'nin bavulunu Dünya
Ahıska Türkleri Birliği (DATUB) Genel Başkanı Ziyaetdin Kassanov'a teslim etti.
Böylece Kendisi göremese de emanetleri DATUB'un Tiflis'te ve Ahıska'da organize
ettiği 75. Yıl Anma Törenleri vesilesiyle Ahıska'ya ulaştı.
Türkiye'ye dönerken uzun uzun “Hayriya Nine neden çivileri
tercih etmiş” diye düşündüm. Sonunda şu karara vardım: “Memleketin çivisi
çıkmış” deriz ya hep. İşte Hayriya Nine'nin taşıdığı o çiviler de Ahıska'nın
çivisiydi. O çiviler çıktığında o yurt da dağılmıştı.
Ahıska'dan sürgün edilen Hayriya Nine…
Aktardığım hikayenin iki kahramanı daha var. Biri, yazıda
söz ettiğim Ziyaetdin Kassanov. Kazakistan Milletler Meclisi'nde milletvekili
ve işadamı. Sovyetler dağıldığından bu yana tanırım. Dünyaya dağılmış
Ahıskalıları bir araya getirmek için varını yoğunu ortaya koymuş. Dünyada
yaşayan on binlerce Ahıskalı aileye ulaşmayı, onları DATUB çatısı altında
toplamayı başarmış. Törenler için 10 ayrı ülkeden Ahıska'ya gelen
yüzlerce Ahıskalının konuşmalarından anladım ki nerede bir Ahıskalı sorun
yaşasa Kassanov oraya yetişmiş. 75 yıldır ata yurtlarından uzak insanların
doğal lideri olmuş.
İkinci kahraman ise yıllar sonra anma töreninin görkemli
bir şekilde Gürcistan'da ve Ahıska'da yapılmasını, haliyle Hayriya Nine'nin
emanetinin adresine ulaşmasını sağlayan Türkiye'nin Tiflis Büyükelçisi Fatma
Ceren Yazgan. Moskova'da ve Ankara'da çalıştığı yıllarda da tanık olduğum
“tuttuğunu koparan diplomat” yanıyla zoru başarmış. Gürcistan yönetimiyle
kurduğu iyi ilişkilerle sayesinde SSCB mirası o acının mağdurunun Ahıskalılar
kadar Gürcistan'ın da olduğuna ikna etmeye başlamış. Ahıskalılara kapalı
kapıları bir bir açmayı başarmış.
Ahıska'nın çivisi çıktığı yere yeniden çakılır ve Ahıska
Ahıskalılara yeniden yurt olursa bir gün, bilin ki bunda en çok onların emeği
var."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder