Kaynak:
http://medyagunlugu.com/
Bugün "dünyayı
sarsan", "tarihin akışını değiştiren" Ekim Devrimi'nin 102.
yıldönümü. 7 Kasım 1917'de (Gregoryen takvimine göre 7 Kasım, eski Miladi
takvime göre 25 Ekim'e denk geliyor) Lenin'in liderliğindeki
Bolşeviklerin St. Petersburg'da (o günkü adıyla Petrograd) Kışlık Sarayı'nı ele
geçirmeleriyle Çarlık Rusyası'nın sonu geldi, sosyalizm iktidara geldi.
Bu tarihi gün Rusya'da özellikle Komünist Parti'nin öncülüğünde mitinglerle
kapsamlı olarak kutlanacak. 100. yılında, Bolşevik Devrim etrafındaki tartışmalar
da tüm hararetiyle devam ediyor.
Peki tarihin bu kritik
dönemecinde ne olmuştu? Sonuçları neler oldu?
BBC Türkçe Servisi'nden İrem
Köker ve Onur Erem, 1917'nin 100'üncü yıl dönümünde Rusya'da yaşanan olayları
ve devrimlerin arkasındaki nedenleri bir dosya ile mercek altına aldı:
"1917 dünyanın değiştiği en önemli yıllardan biri olarak tarihe geçti.
Birinci Dünya Savaşı devam ederken, Rusya'da iki devrim yaşandı. Çarlık
rejimine son verildi, dünyanın ilk sosyalist yönetimi kuruldu."
BBC'nin
dosyası şöyle:
1917'nin başında Rusya'da
savaşın yıkıcı etkisi hissediliyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla
birlikte adındaki Almanca ekler çıkarılarak St. Petersburg'dan Petrograd'a
dönüştürülen Rusya'nın başkentinde gıda maddelerine erişimde sıkıntı yaşanıyordu.
Ülke çapında köylüler
işledikleri toprağa sahip olamamaktan, işçiler ise yaşam ve çalışma
koşullarından şikayetçiydi. Üç yıldır devam eden savaş, milyonlarca kişinin
yaşamına mal olmuştu. Çok sayıda asker silahlarını bırakıp, cepheyi terk eder
hale gelmişti.
1917'nin başında şeker, yağ,
süt, ekmek, meyve ve yakacak gibi temel ihtiyaç maddelerinde kıtlık
yaşanıyordu. Bu durumun yaratabileceği sonuçların farkında olanlar, bir
isyandan endişeleniyordu.
7 Şubat'ta Çar İkinci
Nikolay'a bir mektup gönderen Dük Aleksandr Mihayloviç, "Danışmanlarınız
Rusya'yı ve sizi bir felakete sürüklüyor" diyordu:
Huzursuzluk hızla artıyor.
Geçen her gün halkınızla aranızdaki uçurum büyüyor. Bu durumun devam etmesine
izin verilmemeli. Söyleyeceklerim kulağa garip gelse de, hükümet devrime zemin
hazırlıyor. Halk bir devrim peşinde değil ama hükümet halkın huzursuzluğunu
artırmak için mümkün olan tüm adımları atıyor.
Fakat aylar içinde sosyalist
bir devrimin gerçekleşmesini kimse beklemiyordu. O devrimin liderliğini yapacak
olan ve 1917'nin başında İsviçre'nin Zürih kentinde bulunan Vladimir Lenin
bile, "Biz yaşlılar, gelecekteki devrimin tayin edici savaşlarını
göremeyeceğiz" diyordu.
Şubat ayının başında,
planlamada yaşanan sorunlar ve mevsim normallerinden sert seyreden kış
nedeniyle ihtiyaç malzemelerini taşıyan araçlar da Petrograd'a ulaşmakta zorluk
yaşıyordu.
Yazar Maksim Gorki, 10 Şubat'a
gelindiğinde, gıda maddelerinin yetersiz yakıt nedeniyle Petrograd'a ulaşamayan
trenlerde kalması sonucu kentin iki haftalık yiyeceğinin kaldığını, önlerinde
büyük bir kıtlık olduğunu düşünmeye başlamıştı.
Rusya parlamentosu olan
Duma'nın Başkanı Mikail Rodzianko, 10 Şubat'ta Çar İkinci Nikolay'a gönderdiği
mesajda, gıda sıkıntısının olası sonuçları hakkında net uyarılarda bulunmuştu:
İçişleri Bakanı Protopopov'u
görevden almazsanız her şey olduğu gibi devam edecek ve üç hafta sonra
karşınızda o kadar güçlü bir devrim bulacaksınız ki sizi ve hanedanınızı
yeryüzünden silecek.
13 Şubat günü kente gelen un
miktarı, ihtiyacın 12'de 1'ine kadar düştü. Sokaklarda ekmek kuyrukları ve
huzursuzluk paralel bir şekilde artarken o dönemde Bolşevik Merkez Komitesi'nin
başında bulunan Aleksander Şlyapnikov, ekmek isyanından bir devrim
çıkabileceğine inanmıyordu:
20 Şubat'ta emniyet birimleri,
yiyecek bulamayan halkın isyan edebileceğini, Bolşevikler ve Menşeviklerin bu
yönde hazırlıkları olduğunu bildirdi.
25 Şubat'a gelindiğinde
sokaklar on binlerce protestocuyla dolmuştu. Yiyecek bulamayan halk hükümeti
protesto ederken askerler, isyanı bastırmak için halkın üzerine ateş açtı. Çok
sayıda kişinin ölmesine ve yaralanmasına yol açan bu olay, Şubat Devrimi'ne
giden yolda yaşanan ilk şiddetli çatışmaydı. Sonraki gün, ölü sayısı 40'a
çıktı, 100'den fazla kişi gözaltına alındı.
27 Şubat'ta askerlerin içinde
ilk itaatsizlikler başladı. Bazı erler halka ateş açmak istemiyordu, bir asker
ise kendisine ateş emri veren üstünü silahıyla öldürdü.
O güne kadarki en büyük
eylemlerden biri 3 Mart 1917'de, kentin büyük endüstri tesislerinden biri olan
Putilov'un işçileri tarafından örgütlendi. Hükümete karşı yapılan bu eylemler
ve grevler, sonraki günlerde artışa geçti. Eylemcilerin talepleri arasında
"barış ve ekmek" yer alıyordu.
Rusya'daki Fransa elçisi
Maurice Paleologue, 6 Mart tarihinde "Petrograd'da ekmek ve yakacak
sıkıntısı yaşanıyor" diye yazmıştı:
Sabah uyandığımda fırının
önünde bekleyenlerin uzun bir sıra oluşturduğunu gördüm. Bazıları bütün geceyi
orada geçirmişti. Ülkede büyük bir nakliye krizi var. Motorlar soğuktan
bozulmuş, yedek parçaları üretecek fabrikalarda ise işçiler grevde. Yoğun karın
da bazı demiryollarını tıkaması nedeniyle ülke çapında 57 bin vagon hareket
edemez hale gelmiş.
Paleologue, 8 Mart'ta
insanların "ekmek ve barış" sloganıyla sokağa çıktığını yazmış ve
"havada devrim kokusu var" ifadelerini kullanmıştı.
O gün Dünya Kadınlar Günü'nü
kutlayan kadın işçiler de eylemlere katıldı. On binlerle başlayan işçi
eylemleri 9 Mart günü yüz bini aştı. Bazı yerlerde fırınlar yağmalandı.
O tarihlerde Petrograd'da olan
İngiliz yazar Claude Anet, "Rus Devrimi'nin İçinde" adlı kitabında, 9
Mart tarihindeki gazetelerde isyana dair hiçbir haber yer almadığını yazmış ve
"Hükümet basını kontrol edebiliyor ama sokakları kontrol edemiyor"
demiş, tanık olduğu olayları şöyle anlatmıştı:
Askerler, Anitchkoff
Sarayı'nın önüne gelen eylemcilere dağılmaları uyarısında bulundu.
Dağılmamaları üzerine askerlerin başındaki komutan ateş emri verdi. Askerlerin
çoğu havaya ateş etti ve insanlar silah sesi üzerine kaçtı.
Anet, sonraki gün de sokaklarda
eylemcilerle konuşurken polislerin kendilerine ateş açtığını, askerlerin bu
emirlere uymadığını anlattıklarını yazmıştı.
Petrograd Valisi Aleksandr
Balk, solcu liderlerin kalabalık kitleleri ajite ettiğini ancak ordunun silah
kullanmakta isteksiz olduğunu söylüyordu.
Eylemlerin büyümesi üzerine
kentteki tüm eylemler yasaklandı, protestoculara ateş açılması emredildi.
Polisler başlangıçta bu emirlere uysa da ilerleyen günlerde halka ateş açmakta
isteksiz davranmaya başladı. Askerlerin bir kısmı de eylemcilere destek verdi
ve eylemcilere ateş açan polislere ateş açtı, bazı polislerin silahlarına el
koyuldu.
Petrograd'daki huzursuzluk
artarken 11 Mart günü Rusya İmparatorluğu'nun meclisi Duma'nın faaliyetleri bir
kararname ile durduruldu.
12 Mart'ta Duma'nın bir kısmı
bu karara uyarken bir kısmı da Geçici Komite adı altında çalışmaya başladı. Bu
komite, devrimin ardından Geçici Hükümet'in temelini oluşturacaktı.
Kentte isyan halinde olan
kitleler, Petrograd Sovyeti (sovyet, Rusça'da konsey anlamına gelir) adı
altında örgütlenmeye başladı. 1905 yılında da kentte, o zamanki adıyla St.
Petersburg Sovyeti kurulmuş, fakat sonrasında Çarlık tarafından dağıtılmıştı.
1915 yılında Merkezi İşçi
Grubu adı altında Menşeviklerin öncülüğünde, Bolşeviklerin de desteğiyle tekrardan
benzer bir yapı kurulmuştu.
Menşevik ve Bolşevikler 1903
yılında birbirlerinden ayrışmış olsa da Şubat Devrimi'nde birlikte hareket
etmişlerdi, Menşevikler, sosyalizme geçiş için şartların henüz olgunlaşmadığını
savunurken, Bolşevikler ise silahlı ayaklanmayla hızlı bir şekilde devrim
yapılması gerektiğini düşünüyordu.
Merkez İşçi Grubu yapı, Şubat
Devrimi sürecinde Petrograd Sovyeti'ne dönüştü ve işçiler ve askerlerin üye
olduğu, yönetiminde çeşitli sosyalist partilerin yer aldığı önemli bir yapıya bürünerek
devrimin ardından zaman zaman Geçici Hükümet'ten daha etkili oldu.
12 Mart'ta Petrograd'daki
askerler, halka ateş açma emirleri veren komutanlarına isyan edip silahlarıyla
birlikte eylemcilere katılmaya başladı.
Ordunun ağır silahlarının
bulunduğu garnizonda olan İngiltere'nin Rusya Askeri Ataşesi Alfred Knox,
yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Dün bir grup askerin
polislere ateş açarak silahlarına el koyduklarını öğrendim. Bazı birlikler
isyan etmeye başlamış. 12 Mart günü garnizondayken, binanın isyancı askerler
tarafından sarıldığını gördük. Hepsi silahlıydı, çoğunun süngülerinde kızıl
bayraklar asılıydı ve başlarında bir komutan yoktu. Bulunduğumuz binanın
camlarına bakmaya başladılar. Düşmanca bir tavırları yoktu. Rütbeli askerler de
camdan kalabalığı izliyordu.
"Beni en çok etkileyen
şey o anki tekinsiz sessizlikti. Devasa bir sinemadaki izleyiciler gibiydik.
İsyancı askerler camları ve kapıları kırıp içeri girerken bir grup general
binayı arka kapıdan terk etti. Aşağıya inip isyancı askerlere kendimi tanıttım,
bana verdikleri bir eskortla birlikte binadan ayrıldım. Yolda Fransız Askeri
Ataşesi Albay Lavergne ile karşılaştık ve onunla birlikte Fransız
Konsolosluğu'na gittik. Konsolosluğa vardıktan sonra bana eskortun
isyancılardan olup olmadığını sordu, öyle olduğunu söyleyince inanamadı ve
düzgün, dostça davranışları nedeniyle onları resmi görevliler sandığını ifade
etti."
Kısa süre içinde kentteki tüm
askerler isyancıların safına katıldı.
Kentte huzursuzluk ve eylemler
artarken Duma Başkanı Mikail Rodzianko, o sırada şehir dışında olan Çar İkinci
Nikolay'a gönderdiği telgraflarda durumu şöyle anlatıyordu:
Durum ciddi. Başkente anarşi
hakim. Hükümet felç olmuş, ulaşım sistemleri çalışmıyor, gıda ve yakıt stokları
kontrol edilemiyor. Sokaklarda ateş açanlar var, bazı birlikler birbirlerine
ateş açıyor. Bir an önce yeni bir hükümet kurulmalı. Gecikme olmamalı. Tereddüt
ölümcül olur. Askerler isyan etmek üzere, komutanlarını öldürüyorlar, isyana
katılıyorlar. Eğer ajitasyon orduya tesir ederse Almanya galip gelir, Rusya'nın
ve hanedanınızın sonu gelir.
Petrograd'a dönmeye çalışan
Çar İkinci Nikolay yalnızca Pskov kentine kadar gelebildi. Duma temsilcileri ve
askeri yöneticilerle görüştükten sonra 15 Mart günü tahtı bırakmak zorunda
kaldı ve böylece 17'nci yüzyıldan bu yana Romanov hanedanı tarafından yönetilen
Rusya İmparatorluğu sonlandı.
16 Mart günü, Geçici
Hükümet'in ilk işi haklar ve özgürlükleri genişletmek, siyasi suçluları
affetmek ve bir kurucu meclis için seçim düzenleme kararı almak oldu. Bundan
dokuz gün sonra da idam cezası kaldırıldı.
Siyasi suçluların affedilmesi,
hapsedilen sosyalist devrimcilerin serbest bırakılması ve yurtdışındaki
devrimcilerin ülkeye dönmesi ülkedeki sosyalist hareketlerin daha da
güçlenmesine neden oldu.
Lenin,
Troçki ve Stalin'in dönüşü
Şubat Devrimi'nin ardından,
Ekim Devrimi'nin liderliğini yapacak isimler birer birer Rusya'nın başkenti
Petrograd'a dönmeye başladı.
1900'den beri sürgünde yaşayan
Vladimir Lenin, 16 Nisan 1917'de Rusya'ya geri döndü. Lenin 1895'in sonunda
tutuklanmış, bir yıl hapis ve Sibirya'da üç yıl sürgünün ardından Avrupa'ya
gitmişti.
Lenin, sürgünden tren ve
vapurla yaptığı sekiz günlük bir yolculukla Petrograd'a ulaştı
1906'da, St. Petersburg
Sovyeti'nin liderliğini yaparken tutuklanan ve Sibirya'ya sürgüne gönderilirken
kaçarak Avrupa'ya giden Lev Troçki, 17 Mayıs 1917'de Petrograd'a geri döndü.
Troçki, Şubat Devrimi'nden
kısa süre önce, New York'ta ABD'nin Birinci Dünya Savaşı'na dahil olmamasına
yönelik faaliyetler yürütüyordu.
Sibirya'da sürgünde bulunan
Stalin de Mart ayında Petrograd'a geri döndü.
Lenin, ülkeye döner dönmez
ülkedeki durumu inceleyerek tezler üretmeye başladı. Bu tezleri önce
konuşmasında anlatan, ardından da Pravda gazetesine yazan Lenin, özetle şunları
savundu:
Yeni hükümet kapitalisttir,
sermaye ile savaş arasında çözülmez bir bağ vardır, bu yüzden sermayeyi
devirmeden savaşı sonlandırmak mümkün olmayacak.
Geçici hükümetin vaatleri
yalandır. Kapitalistlerden emperyalistliği bırakmasını talep etmek kitlelerin
boş hayal kurmasına yol açar, bu yüzden iktidarın maskesini düşürmeliyiz.
Partimizin küçük burjuva
fırsatçılara karşı azınlıkta olduğu bilinmeli.
Rusya'daki devrimin ilk
aşamasında iktidar burjuvaziye geçti, ikinci aşamasında işçilere ve köylülere
geçmeli. Parlamenter cumhuriyet değil, iktidarın işçi ve köylü sovyetlerine
geçtiği bir cumhuriyet olmalı.
Ülkedeki bütün bankalar
sovyetlerin denetimindeki tek bir banka haline getirilmeli.
İkili
İktidar: Geçici Hükümet ve Petrograd Sovyeti
12 Mart 1917'de kurulan Petrograd
Sovyeti, kentteki işçi ve askerlerin üye olduğu bir konseydi.
Menşevikler ve Sosyalist
Devrimci Parti'nin etkin olduğu konseyde, iki partinin de Birinci Dünya
Savaşı'na karşı çıkmaması nedeniyle zaman içinde Bolşevikler etkisini artırdı.
Menşevikler ve Sosyalist
Devrimci Parti bir yandan Petrograd Sovyeti'nde çoğunluğu oluştururken diğer
yandan da Geçici Hükümet'te yer alıyordu.
Geçici Hükümet'te Menşevikler,
Sosyalist Devrimci Parti, liberal Anayasal Demokrat Parti gibi partilerin yanı
sıra bağımsız siyasetçiler de bulunuyordu.
İki devrim arasında 3 farklı
koalisyonla yönetilen Geçici Hükümet'in son iki koalisyonunda başbakan
Sosyalist Devrimci Parti'den, İçişleri Bakanı ise Menşevikler'dendi.
İki partinin de Dünya
Savaşı'ndan çekilmeyen Geçici Hükümet'teki rolleri ve programlarındaki
sosyalist vaatlerini dahil oldukları koalisyonda uygulamaya geçirmemeleri işçi
sınıfı tabanındaki desteklerini de azalttı.
Lenin, Nisan ayında bu ikili
iktidarı değerlendirmiş, yazılarında bu durumu şu sözlerle açıklamıştı:
Devrimimizin bir ikili iktidar
yaratmış bulunmak gibi büyük bir özgünlüğü var.
Bir ikili iktidarı eskiden
kimse ne düşünmüştü, ne de düşünebilirdi.
"İkili iktidar neye
dayanıyor? Geçici hükümetin, burjuvazi hükümetinin yanında, henüz güçsüz, tohum
durumunda, ama gene de gerçek, söz götürmez ve büyüyen bir varlığı olan bir
başka hükümetin: işçi ve asker vekilleri sovyetlerinin kurulmuş bulunmasına.
Bu
iktidar, 1871 Paris Komünü ile aynı tipte bir iktidardır ve başlıca belirtici
özellikleri de şunlardır:
1) İktidar kaynağı, bir
parlamento tarafından daha önce tartışılmış ve onaylanmış bir yasa değildir.
Fakat, kitlelerin bulundukları yerde aşağıdan yukarı doğrudan inisiyatifidir.
Bugünlerdeki bir ifadeyi kullanmak gerekirse dolaysız ele geçirmesidir;
2) halktan kopuk ve halka
karşı kurumlar olan polis ve ordunun yerine, tüm halkın doğrudan
silahlanmasıdır. Bu iktidar altında, kamu düzeninin korunması, silahlı işçi ve
köylüler, silahlı halk tarafından sağlanır;
3) görevliler ve bürokratlar
ya halkın doğrudan iktidarıyla kaldırılırlar ya da özel bir denetim alınırlar.
Seçimle göreve gelirler. Bunun da ötesinde halkın ilk talebinde geri
çağrılabilirler ve böylece burjuva kıstaslarına göre yüksek maaş alan,
ayrıcalık sahibi, bir kesim olmaktan çıkartılır, işinin ehli bir işçinin
ortalama maaşından daha fazla kazanmayan, özel işleri olan işçilere
dönüştürülürler."
BBC
History dergisine konuşan Oxford Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Steve Smith, geçiş hükümetinin ülke üzerindeki kontrolünün fazla olmadığını
söylüyor.
"Devrimde Rusya: 1890'dan
1928'e Kriz İçinde Bir İmparatorluk" kitabının yazarı olan Smith, işçiler
ve askerlerin geçiş hükümetindense Petrograd'daki işçilerin oluşturduğu
Petrograd Sovyeti'nin otoritesini tanıdıklarını anlatıyor:
1917'nin bahar aylarında
Petrograd Sovyeti'nde ılımlı sosyalistler olan Menşevikler ve Sosyalist
Devrimci Parti'nin ağırlığı vardı. Geçici Hükümet'in aksine bu partiler savaşın
sıradan insanlar üzerindeki yıkıcı etkisinin farkındaydı. Savaşa devam etmek yerine
demokratik bir barış hedefleyen bu partiler, sonradan koalisyon hükümetine
dahil olarak Temmuz ayında savaşta yeni saldırılara destek verdi. Bu noktada,
savaşı emperyalist bir savaş olarak tanımlayan, Geçici Hükümet'i
kapitalistlerin hükümeti olarak kınayan, iktidarın Sovyetlere geçmesini talep
eden Bolşevikler gücünü artırmaya başladı. Bolşevikler işçiler, askerler ve
köylülerin öfkelerini yönlendirmeyi başardı.
Rusya ve Sovyetler Birliği
tarihi üzerine uzmanlaşan tarihçi Catherine Merridale de, diğer sosyalist
partilerin harekete geçmekte tereddütlü olduğu bir dönemde Bolşeviklerin
harekete geçme görevini kendilerinde hissettiklerini söylüyor.
Merridale'e göre,
Bolşevikler'in programı diğer sosyalist partilere göre daha net ve daha
radikaldi.
Bu, geçici hükümetin
politikalarından memnun olmayan işçilerin Bolşevikler'e yönelmesine yol açtı.
Birinci
Dünya Savaşı ve isyanlar
Birinci Dünya Savaşı, yalnızca
Çarlık rejiminin sonunun gelmesinde önemli rol oynamadı, aynı zamanda,
kurulmaya çalışılan yeni düzende ülkenin en önemli sorunu olmaya devam etti.
Nisan ayına gelindiğinde
Geçici Hükümet ve Şubat Devrimi'nde rol oynayan gruplar arasında Birinci Dünya
Savaşı'na katılımla ilgili görüş ayrılıkları iyiden iyiye derinleşiyordu.
Petrograd Sovyeti, Menşevik
Nikolay Sukhanov'un kaleme aldığı "Dünyanın Bütün Halklarına Çağrı"
başlıklı bildiriyle savaşa karşı olduğunu ilan etti ve barışın sağlanması için
Avrupa'daki herkesi birlikte harekete geçmeye çağırdı:
Bütün ülkelerin işçileri! Kardeşlerimizin
cesetleriyle dolu dağları, masumların kan ve gözyaşlarının aktığı nehirleri,
yakılan köy ve kasabaların dumanları ve kaybolan tüm kültürel hazinelerini
aşarak, sizlere kardeşlik eli uzatıyor ve sizleri yenilenmiş, daha da
güçlendirilmiş bir uluslararası birlik kurmaya davet ediyoruz. Bu, gelecekte
elde edeceğimiz tüm zaferleri ve insanlığın tam özgürlüğünü teminat altına
alacaktır. Dünyanın tüm işçileri, birleşin!
Buna yanıt olarak, Geçici
Hükümet de "Geçici Hükümetin Savaş Amaçları" başlıklı kendi
duyurusunu yayımladı. Bu duyuruda, savaşa devam etmekteki amacın başka ülkeleri
ya da toprakları ilhak etmek değil, devrimin kazanımlarını korumak olduğu
belirtiliyordu.
Duyuruda, "Ulusumuzun
özgürlüğünü savunan askerlerimizin en önemli ve en öncelikli görevini, herhangi
bir ülkenin işgaline karşı elimizdeki mirası ve ülkemizin özgürlüğünü ne
pahasına olursa olsun korumak oluşturmaktadır" ifadeleri yer alıyordu.
Tam bu dönemde sürgünde olduğu
Almanya'dan Petrograd'a dönen Lenin'in geliştirdiği Nisan Tezleri ise
"bütün iktidarın sovyetlere devredilmesini" talep ederek,
Bolşeviklerin hem Petrograd Sovyeti hem de Geçici Hükümet ile arasına mesafe
koyuyordu.
Geçici Hükümet'in saldırganlık
yapmadan ve başka ülkeleri ilhak etmeden tamamen savunma amaçlı savaşa devam
etme açıklamasına rağmen, kısa süre içerisinde işlerin aslında pek de öyle
olmadığı anlaşıldı.
Dönemin Dışişleri Bakanı Pavel
Milyukov'un İtilaf Devletleri blokunda bulunan diğer ülkeler İngiltere ve
Fransa'ya gönderdiği gizli telgrafta ilan edilenin tam zıttı taahhütlerde
bulunduğu ortaya çıktı.
Milyukov gönderdiği telgrafta,
aynı Çarlık döneminde olduğu gibi, Rusya'nın savaşın sonuna ve zafer kazanılana
kadar savaşmaya devam edeceğini söylüyordu.
Mesajda, Rusya'nın bu zaferle
birlikte gelecek olan normal "garanti ve yaptırımları" da uygulamaya
hazır olduğunu belirterek, Çanakkale ve İstanbul Boğazları'nın kontrolünü ele
geçirme arzularından vazgeçmediklerinin de sinyallerini veriyordu.
Konudan haberdar bir kişinin
bu mesajı Bolşeviklere sızdırması ise bugün tarihin gidişatını değiştiren çok
önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor.
Zira, bu mesajın sızması,
varlıklı burjuva sınıfının egemenliği altında olan Geçici Hükümet'in de aynı
Çarlık Rusyası gibi savaşa devam etmek istediğini ortaya koyması nedeniyle
halkın büyük tepkisini çekti.
Geçici Hükümet'in kısa bir
süre önce toplanma ve sendikalaşma yasağı ile basın üzerindeki sansürü
kaldırması sayesinde hem Milyukov'un gönderdiği gizli telgraf geniş kitlelere
ulaştı hem de savaş karşıtı büyük protestoların düzenlenmesinin önü açılmış
oldu.
Yaşanan bu protestoların
ardından Menşeviklerin ağırlıkta olduğu Petrograd Sovyeti'nin Geçici Hükümet'le
yaptığı müzakereler sonucunda yeni bir koalisyon kuruldu. Milyukov ve Savaş
Bakanı Aleksander Guçkov istifa etti.
Koalisyona, sosyalist kanattan
beş isim katılırken, savaş bakanlığı görevine ise Aleksander Kerenski
getirildi.
Michigan State Üniversitesi
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lewis Siegelbaum, bu değişimin iki önemli
sonucu olduğuna dikkat çekiyor:
18 Mayıs'ta, Sosyalist
Devrimcilerden Viktor Çernov ve Menşeviklerden de Irakli Tseretelli ve Mihail
Skobelev'in de aralarında bulunduğu beş sosyalist Kerenski hükümetine katıldı.
Bunun iki önemli sonucu oldu: İkili iktidarı yürüten organlar arasındaki sınırlar
muğlaklaştı ve Bolşeviklerin iki ana sosyalist rakibi Geçici Hükümet'in
politikalarının ve hepsinin ötesinde savaşın devam etmesi kararının ayrılamaz
bir parçasına dönüştü.
Menşevik ve Sosyalist
Demokratların desteklediği Geçici Hükümet'in ilk icraatlarından biri köylülerin
en önemli taleplerinden olan toprak reformunun hayata geçirilmesi gerektiğini
ilan etmek oldu. Ayrıca, Kurucu Meclis'in seçim esaslarıyla ilgili kanunu
hazırlamak amacıyla özel bir konseyin kurulmasına karar verildi.
Geçici Hükümet aynı zamanda
silahlı kuvvetlerin güçlendirilmesi ve daha demokratik bir yapıya
kavuşturulmasını da gündemine aldı.
Halkın yoğun savaş karşıtı
gösterilerine rağmen, o dönem gücünün zirvesinde olan Menşevikler, hükümete
katılmalarının ardından savaşın halk üzerinde yıkıcı etkiler yarattığını kabul
etseler de, devrimin kazanımlarının savunulması amacıyla devam edilmesi
gerektiğini savunmaya başladı.
Bolşevikler ise savaşın bir an
önce sona erdirilmesi ve barış ilan edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Savaşla ilgili
bu tartışmalar, Bolşeviklerin halk desteğini artırmasını sağlıyordu.
Geçici Hükümet'in yeni reform
girişimleri halkı memnun etmeyi başaramıyordu. Köylüler, toprak sahiplerinin
elindeki topraklara el koyarak, kendi aralarında paylaşmaya; cepheden kaçıp
gelen askerler de üst sınıfa ait mülkleri tahrip etmeye başlamıştı.
Yeni koalisyon hükümetinin ilk
icraatlarından biri savaşa devam etme kararı oldu. Savaş Bakanı Kerenski,
Haziran başında "kesin zafer kazanana kadar savaşa devam edileceğini"
açıkladı.
Kerenski, savaşa devam etme
kararından kısa bir süre sonra Şubat Devrimi sonrası yaşanan iç kargaşa, gıda
sıkıntısı ve idam cezasının kaldırılmasıyla cepheden kaçan askerlerin yarattığı
moral bozukluğunun giderilmesi ve son dönemde kaybedilen halk desteğinin
yeniden kazanılması için Temmuz ayı başında Galiçya'ya taarruz emri verdi.
İlk etapta, Rusların yoğun
bombardımanı Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile Almanya'nın ortak
kuvvetlerinde sıkıntı yarattı. Ancak daha sonra karşı taarruza direnemeyen Rus
kuvvetleri ay sonuna doğru ciddi bir bozguna uğradı. Rusların toplam can
kaybının 400 bin civarı olduğu tahmin ediliyor.
Taarruzun başladığı günlerde
Rusya içinde de kargaşa giderek büyüyordu. Savaşın tüm sıkıntılara rağmen devam
ediyor olması, Bolşeviklerin desteğinin artmasına neden oluyor, basın
üzerindeki sansürün kaldırılması sayesinde kısa bir süre önce iktidara talip
olduklarını açıklayan Lenin'in görüşleri Bolşeviklerin yayın organı Pravda
gazetesi üzerinden geniş kitlelere ulaşıyordu.
Temmuz ayı ortalarına
gelindiğinde, başkent Petrograd'da bir kez daha büyük kitlesel gösteriler
düzenlenmeye başladı. Yüz binlerce fabrika işçisi, mevcut istikrarsızlık,
siyasetteki tıkanma ve savaşta yaşanan bozgunları protesto etmek amacıyla
sokaklara döküldü.
Troçki,
Rus Devrimi'nin Tarihi kitabında eylemleri şöyle anlatıyor:
Yürüyüş güzergahı, henüz üç ay
önce demokrasinin en büyük birlik gösterisi olan cenaze törenlerini anımsamak
adına, Şubat kurbanlarının mezarlarının bulunduğu Mart Meydanı'na doğru giden
hat olarak belirlenmişti. Ama güzergah dışında, mazide kalan Mart günlerini
anımsatan hiçbir şey yoktu. Korteje, yaklaşık 400 bin kişi katılmıştı ve bu
sayı, cenaze törenlerine kıyasla daha az kişinin katıldığını gösteriyordu. Bu
yürüyüşten yalnızca sovyetlerle işbirliği yapan burjuvazi değil, aynı zamanda
daha önceki demokratik yürüyüşlerde kayda değer bir grup oluşturan radikal
entelijansiya da kaçınmıştı. Kortejdeki kişi sayısı daha azdı ancak yalnızca
fabrikalar ve kışlalardan oluşuyordu.
Gösteriler, "Bütün
İktidar Sovyetlere" sloganı altında düzenleniyor ve katılımcıların önemli
bir kısmını Bolşevik destekçileri oluşturuyordu. Eylemcilerin, Bolşevik
liderlerin desteğini alma girişimleri ise ilk etapta sonuçsuz kaldı.
Ancak daha sonra Lev Troçki
başta olmak üzere bazı Bolşevik liderler, bazıları silahlı olan eylemciler nedeniyle
gösterilere şiddet bulaşmasını engellemek amacıyla destek vermeye ve barışçıl
karakterini korumaya çalıştı.
Yine de göstericilerin şiddete
başvurması ve Bolşeviklerin kararsız tutumları nedeniyle Geçici Hükümet
kendisine bağlı askeri birliklerle sert bir müdahalede bulunarak, ayaklanmayı
bastırdı.
Bu yaşananların iki önemli
sonucu oldu. Bunlardan ilkini hükümette yaşanan değişim, ikincisi de yönetimin
Bolşevikler üzerindeki baskıyı giderek daha çok artırması.
Olayların bastırılmasından
kısa bir süre sonra Geçici Hükümet tarafından yeni bir deklarasyon yayımlandı.
Bu deklarasyonda, Rusya'da cumhuriyet ilan edilmesi, Kurucu Meclis toplanması
ve toprak, gıda ve çalışma reformlarının yapılması öneriliyordu.
Bu dönemde Geçici Hükümet'in
liderliğini yapan Prens Lvov görevinden istifa etti ve yerine Savaş Bakanı
Kerenski getirildi.
Geçici Hükümet ayrıca,
Bolşevik yöneticileri için yakalama kararı çıkarttı ve protestolara katılan
bazı göstericiler için de idam cezası talebiyle dava açtı.
Hükümet, Lenin hakkında Alman
ajanı olduğu yönünde iddialar ortaya attı ancak bu iddiaları destekleyecek
herhangi bir kanıt sunmayı başaramadı. Lenin ise diğer bazı başka Bolşevik
liderleriyle birlikte bir kez daha saklanmaya başlamıştı.
Ağustos ayına gelindiğinde ise
Bolşeviklerin etkisini azaltmayı hedefleyen Geçici Hükümet, bu hedefini
gerçekleştirmekte başarılı olamıyor, aksine kendisine yönelik halk tepkisi de
giderek artıyordu.
Üstelik ordunun önemli bir
kısmı da Bolşevikler'den yana tavır takınıyor ve Kerenski yönetiminin verdiği
emirleri yerine getirmeyi reddediyordu.
Bu dönemde Kerenski
önderliğinde ikinci koalisyon hükümeti kuruldu. Bu koalisyonda sosyalist
temsilcilerin sayısı daha da artırıldı ve başbakanın yetkileri genişletildi.
Bu yeni koalisyonla birlikte
yönetim de Geçici Hükümet'e geçti ve böylece Petrograd Sovyeti'nin ağırlığının
azalmasıyla ikili iktidar anlayışı da pratikte sona erdi.
Ancak aynı dönemde yetkileri
genişletilmiş olmasına karşın Başbakan Kerenski'yi rahatsız eden başka
gelişmeler de yaşanıyordu.
Genelkurmay Başkanı Aleksey
Brusilov görevinden ayrılmış ve yerine savaştaki kahramanlıklarıyla güçlü bir
itibara sahip olan Lavr Kornilov gelmişti.
Kerenski ise Kornilov'un
siyasi emellerinin de olabileceğinden endişe ediyordu.
Eylül ayı başında Almanya,
Riga'ya yönelik bir taarruz başlattı. Rus kuvvetleri, Birinci Dünya Savaşı'nda
savaştıkları bu son cephede de yenilgiye uğradı.
Alman ordusunun Riga'ya
ulaşmasının ardından Kerenski, Petrograd'da olağanüstü hal ilan etti.
Kerenski, bir yandan kendini
General Kornilov'un giderek artan popülaritesinin baskısı altında hissediyor,
diğer yandan da Bolşeviklerin silahla yeni bir devrime kalkışması halinde
kendisini korumak için Kornilov'a güveniyordu.
Tarihe "Kornilov
Olayı" olarak geçen bu süreçte ne yaşandığına dair farklı anlatımlar
mevcut. Bunlardan ilkine göre, Fransız Devrimi'nin etkisi altında olan
Kerenski, karşı devrimin sol kanattan değil, sağdan geleceğini düşünüyordu.
Bu nedenle de bazı tarihçiler
tarafından paranoyaklaştığı söylenen Kerenski, olası bir ayaklanmaya karşı
mevcut yönetimin korunması için Kornilov'dan başkente asker göndermesini
istedi.
Ancak daha askerler başkente
ulaşmadan bu kez Kerenski, Kornilov'un kendisine yönelik bir darbe girişiminde
bulunacağı endişesiyle tutuklanmasına karar verdi ve genelkurmay başkanlığına
kendisini atadı.
Bu döneme dair bir diğer
anlatım da Kerenski'nin aslında paranoyak olmadığı, Kornilov'un gerçekten de
bir darbe planladığı yönünde çok sayıda bulgu olduğunu öne sürüyor. Bu iki
senaryodan arasından ağırlıklı olarak ilki kabul görüyor.
O dönemde Petrograd'da
Kerenski'nin Kornilov'un yapmayı planladığını öne sürdüğü darbeye karşı
koyabilecek örgütlenmeye sahip tek grup ise Bolşeviklerdi.
Petrograd Sovyeti hızlı bir
şekilde başkentin savunması için bir komite kurdu.
Bunun karşılığında da Troçki
gibi Bolşevik liderler serbest bırakıldı. Temmuz ayındaki gösterilere katılan
bazı silahlı gruplar da başkente çağrıldı.
Petrograd Sovyeti'nden bir
heyet, başkente gelen askerlerin önünü kesti ve aralarında Kornilov'un da olduğu
30 subay tutuklandı.
Kornilov Olayı'nın esas
kazananı, karşı devrimci bir darbe olabileceği konusunda uzun zamandır
uyarılarda bulunan Bolşevikler başta olmak üzere radikal sol oldu. Kerenski'nin
ve Geçici Hükümet'in otoritesi çok ciddi şekilde sarsıldı ve Lenin'in iktidarın
tamamen sovyetlere devredilmesi idealinin hayata geçirilmesinin de önü açıldı.
Ekim
Devrimi'ne giden yol
Yaz sonunda siyasetteki güç
dengesi ilkbahara kıyasla tam tersine dönmüştü.
Bolşevikler, yaşanan iç
kargaşa, ekmek sıkıntısının devam etmesi ve cepheden gelen yenilgi haberleriyle
giderek daha da güçlenirken, Kerenski'nin aldığı hatalı kararlar yalnızca
kendisinin ve Geçici Hükümet'in değil, destek veren sol grupların da zayıflamasına
neden oluyordu.
Yapılan tüm baskılara rağmen,
sovyetlerde giderek Bolşevikler çoğunluğu ele geçirmeye başlamıştı. Partinin
üye sayısı 240 bin, yayın organlarının sayısı da 40'a yükselmişti.
John
Reed, "Dünyayı Değiştiren 10 Gün" kitabında o dönemde yaşananları
şöyle anlatıyor:
1917 Eylül ayının sonlarına
doğru Rusya'yı ziyaret eden yabancı bir sosyoloji profesörü Petrograd'da beni
görmeye geldi. İşadamları ile aydınlar, kendisine devrimin artık yavaşlamaya
başladığını söylemişti. Bir yazısında bu görüşü ortaya koyduktan sonra köylü
'komünlerini' ve sanayi merkezlerini gezerek ülkeyi dolaşmaya koyulmuştu. Fakat
buralarda büyük bir şaşkınlıkla devrimin gelişmekte olduğunu görmüş, kentlerde
ve kırsal alanlardaki işçiler arasında 'Toprak köylülere, fabrikalar işçilere'
sloganlarını sık sık işitmişti. Eğer profesör cepheyi de dolaşsaydı, tüm
ordunun barıştan başka bir şeyden söz etmediğini saptayabilecekti. Profesör
şaşırmış kalmıştı ama haksızdı. İki gözlem de tümüyle gerçekti. Varlıklı
sınıfların gittikçe tutucu olmalarına karşın, halk kitleleri de gittikçe
radikal oluyordu.
Eylül ayı sonlarında
Bolşevikler, Petrograd Sovyeti'nde çoğunluğu Menşevikler'den aldı.
Kornilov Olayı'nın ardından
serbest bırakılan Bolşevik lider Troçki, Petrograd Sovyeti'nin başkanlığına
seçilmişti.
Bolşevikler artık destekçi
sayısı yüzbinleri bulan, taleplerini Geçici Hükümet'in gözardı edemediği ve
açıkça yeni bir devrim çağrısı yapmaya başlayan bir siyasi güce dönüşmüştü.
Ekim ayı ortasında,
Bolşevikler Ön Parlamento'nun çalışmalarına katılmayacaklarını ilan ederken,
Petrograd Sovyeti de artık Geçici Hükümet'e bağlı olmadığını açıkladı.
Geçici Hükümeti devirmek için
artık gerisayım başlamıştı. Petrograd Sovyeti, 23 Ekim'de Lenin'in sürgünden
gönderdiği tavsiyeler ışığında Geçici Hükümeti devirme kararı almış ve hemen
ardından da Devrimci Askeri Komite'yi kurmuştu.
Lenin
21 Ekim'de yazdığı mektupta ayaklanmanın taktiksel ayrıntılarını şöyle
açıklıyordu:
"Bütün iktidarın
sovyetlere devredilmesi gerektiği artık açıktır. Ancak şu anda irdelenmesi
gereken şey birçok yoldaşımızın muhtemelen net olarak farkında olmadığı, yani
gücün sovyetlere devrinin pratikte silahlı bir ayaklanmayla yapılması
gerekliliğidir. Silahlı ayaklanmayı reddetmek artık Bolşevizmin sloganını da
reddetmek anlamına gelmektedir."
"Marx'ın görüşleri Rusya ve Ekim 1917'ye uyarlandığında, Petrograd'a ani ve en hızlı şekilde eşzamanlı taarruza geçmek gerekmektedir. Üç ana gücümüz donanma filosu, işçiler ve ordu birimleri bir araya gelmeli ve hiçbir şekilde başarısızlığa uğramadan, bedeli ne olursa olsun telefon santrali, telgrafhane, garlar ve hepsinin ötesinde köprüleri işgal etmelidir."
"Marx'ın görüşleri Rusya ve Ekim 1917'ye uyarlandığında, Petrograd'a ani ve en hızlı şekilde eşzamanlı taarruza geçmek gerekmektedir. Üç ana gücümüz donanma filosu, işçiler ve ordu birimleri bir araya gelmeli ve hiçbir şekilde başarısızlığa uğramadan, bedeli ne olursa olsun telefon santrali, telgrafhane, garlar ve hepsinin ötesinde köprüleri işgal etmelidir."
Sonunda Geçici Hükümet'in
devrilmesi için 6 Kasım'ı 7 Kasım'a bağlayan gece düğmeye basıldı.
Günün ilk saatlerinde Devrimci
Askeri Komite'ye bağlı birlikler, Lenin'in de ifade ettiği yerleri, hiçbir
direnişle karşılaşmadan ele geçirdi.
Başbakan Kerenski, cephedeki
askeri birliklere ulaşıp, başkente takviye güç getirmek üzere ABD elçiliğine
ait bir aracın eşliğinde Petrograd'dan ayrıldı. Bu, Petrograd'ı son görüşü
oldu.
8 Kasım gününün ilk
saatlerinde Geçici Hükümet'in elindeki son nokta olan Kışlık Saray da Bolşevik
güçleri tarafından ele geçirildi. Bazı isyan girişimleri de Bolşeviklere bağlı
Kızıl Muhafızlar tarafından hızlıca bastırıldı ve kısa süre içerisinde Bakü,
Moskova ve Vladivostok gibi yerlerde sovyet yönetimleri kuruldu.
Lenin,
18 Kasım'da yaptığı konuşmayla devrimin zaferini ilan etti:
Artık devletin yönetimini
kendi ellerinize aldığınızı hatırlayın. Eğer birlik olmaz ve devletin tüm
işlerini elinize almazsanız bundan sonra kimse size yardım edemez. Bundan sonra
devlet otoritesinin birimleri ve tüm güce sahip yasama organları kurduğunuz
sovyetler olacaktır.
Lenin'in kritik anlardaki
müdahaleleri ve yaptığı konuşmalar devrimin gerçekleşmesinde bugün en önemli
unsurlardan biri olarak gösteriliyor.
BBC
History dergisine konuşan Rusya uzmanı İngiliz tarihçi Orlando Figes,
"Lenin olmasaydı, Ekim
Devrimi de olmazdı. 24 Ekim (6 Kasım) gecesi, başkentte devrimci güçlerin
dengesinin savunmadan taarruza doğru evrilmesi, saklandığı yerden gizlice
Smolni Enstitüsü'ndeki Bolşevik genel merkezine gelen Lenin'in yaptığı müdahale
sayesinde oldu... Lenin'in iktidarı ele geçirdiklerini açıklaması yalnızca
Geçici Hükümet'e değil, aynı zamanda Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilere
karşı da yapılmış bir darbeydi. İktidarı hiçbir sosyalist grupla paylaşmak
istemiyordu" diyor.
Sovyet Hükümeti, Aralık ayında
Birinci Dünya Savaşı'nı bitirmek üzere masaya oturdu.
Bugün 100. yıldönümü içinde
olduğumuz 1917, yalnızca Rusya'nın değil, dünyanın da tarihini değiştiren
olayların yaşandığı bir yıl oldu. Devrimden sonra 1922'de kurulan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), liberal demokrasiyi temsil eden ABD ile
girdiği 'Soğuk Savaş'ın ardından 1991 yılında yıkıldı.
Rus Devrimi ve etkileri bugün
halen tartışılmaya devam ediyor. SSCB, bugün bazıları için gerçek bir sosyalist
devletti. Bazıları için ise sosyalist bir devletten başka her şeydi..."
Not:
Bu yazı Medya Günlüğü'nde daha önce yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder