Kaynak:
https://tr.sputniknews.com/
Bugüne dek Nobel Edebiyat Ödülü’nü İvan Bunin, Boris
Pasternak, Mihail Şolohov, Aleksandr Soljenitsin ve Joseph Brodsky olmak üzere
5 Rus yazar kazandı. Ancak bu saygın ödüle layık görülmüş olması gereken pek
çok Rus yazar daha var. Ödülün kıyısından dönen 6 yazar kim?
2018 ve 2019 Nobel Edebiyat Ödülü dün sahiplerini
buldu. Bu seneki Nobel Edebiyat Ödülü'nü Avusturyalı yazar Peter Hanke
aldı. Polonyalı yazar Olga Tokarczuk da 2018'de ertelenmesi nedeniyle
verilemeyen ödülüne kavuştu. Russia Beyond sitesi ödülün kıyısından dönen
ünlü Rus yazarları derledi.
Lev
Tolstoy (1828-1910)
Nobel Edebiyat Ödülü’nün ilk kez verildiği 1901 yılında,
Tolstoy çoktan yaşayan bir efsane olarak görülmekteydi. Ancak ilk Nobel
Edebiyat Ödülü, muhtemelen bugün adını bile hatırlamadığımız Fransız şair Sully
Prudhomme’a verildi. Nobel komitesi ise, yıllar boyunca
Savaş ve Barış gibi bir
başyapıtın yazarını görmezden geldi.
Komite’nin Tolstoy’un ödüllendirilmesine karşı isteksiz
olması, büyük ölçüde yazarı anarşist görüşlere sahip olmakla eleştiren komite
üyesi Carl Wirsen’dan kaynaklanıyordu.
Öyle ki Wirsen, “Tolstoy medeniyetin tüm biçimlerini
ayıplayarak, daha ilkel bir yaşam tarzı benimsemeyi savunan ve yüksek kültürün
hiçbir kurumundan nasibini almamış biridir” şeklinde açıklamalarda da
bulunmuştu.
Bu durum, Tolstoy’un isminin 1906 yılına dek her sene Nobel
ödülü adayları arasında anılmasına engel olmadı. Bu tarihten sonra ise yazar,
Rusya Bilimler Akademisi’ne başvurarak kendisi yerine diğer adayların
desteklenmesini önerdi. Zira Tolstoy’un istediği, yalnızca huzur içinde
yaşamaktı.
Yazar, “Ödülü kazanmayarak kendimi büyük bir kötülükten
kurtardım, zira bana göre bu tür maddi kazançlar yalnızca bela getirir”
açıklamasını yapmıştı.
Maksim
Gorki (1868-1936)
Nobel Edebiyat Ödülü, 1933 yılında ilk kez bir Rus yazara
verilmişti. Ödülün kazananı İvan Bunin, uzun zaman önce ülkesini terk edip
yeni komünist rejimi kınayan bir göçmendi. Bunin’in rakibi ise, Bolşevik
devrimini olumlu karşılayan eski dostu Gorki’ydi. Gorki, 1920’li yıllardan
1930’lu yıllara dek beş kez Nobel ödülüne aday gösterilmişti. Bu sebeple de
eşit şartlarda yarıştıkları düşünülebilirdi.
Ancak söz konusu ödülün kime verileceği yönünde alınacak
karar, yalnızca edebi değerler kıstas alınarak verilmiyordu. Gorki’ye karşı
Bunin’i tercih eden komite, gerçek Rus kültürünün esir olduğunu ve Sovyetler
Birliği tarafından yansıtılmadığını açıkça dile getirmekten de çekinmemişti.
Kararı açıklayan komite üyesi şair Marina Tsvatayeva,
“Gorki’nin kıyaslanamaz biçimde Bunin’den daha büyük bir yazar olduğu aşikâr.
Daha başarılı, daha insancıl, daha özgün, daha diri… Ancak işin içine siyaset
girdiği zaman, İsveç Kralı’nın komünist yazar Gorki’ye ödül veremeyeceği de
malum” ifadelerini kullanmıştı. Bu ise, yazarın Nobel Edebiyat Ödülü’ne son
aday gösterilişi oldu.
Dmitriy
Merejkovski (1865-1941)
Günümüzde Gorki ve Tolstoy’dan çok daha az tanınan bir
yazar olan Merejkovski, kaleme aldığı dini-felsefi eserlerle hem Avrupa’da
büyük yankı uyandırmış hem de Nobel Edebiyat Ödülü’ne ondan fazla kez aday
gösterilmişti.
Ekim Devrimi’nin ardından Bunin gibi Merejkovski de
Bolşevikleri sert bir dille eleştirmiş ve ülkeyi terk etmişti. Hatta devrimi,
'Deccal’ın hükümdarlığının Rusya’ya ulaşması' olarak görüyordu. Bu sebeple de Nobel
ödülü kazanan adaylarda bulunması gereken özellikleri, en azından siyasi yönden
taşıyordu. Ancak her seferinde, kendisinden çok daha zayıf adaylara ödülü
kaptırmıştı.
Mark
Aldanov (1886-1957)
Nobel Edebiyat Ödülü’ne en çok aday gösterilen yazar,
tartışmasız bir şekilde göçmen Rus yazar Mark Aldanov’du. Merejkovski’nin
arkadaşı olan Landau doğumlu yazar, tam 13 kez Nobel ödülüne aday
gösterilmişti. Esasen kimyacı olan yazar, 1917 yılında Rusya’yı terk ederek
Bunin’in kanadı altına girmişti. Göçmen Rus yazarlar arasında oldukça popüler
olan Aldanov’un tarihi romanları, yıllar içerisinde İsveç Akademisi’nin de
ilgisini çekmişti.
Ancak yazarın adaylığından 50 sene sonra gizliliği
kaldırılan arşivlere göre, komite Aldonov’un çalışmalarının herhangi bir özel
yanını görememişti. Öyle ki alınan karara göre Aldanov, Nobel ödülü
kazanmak için yeterli niteliklere sahip değildi ve İvan Bunin’le bir tutulması
mümkün değildi. Ölümünden kısa süre önce yazar, edebi mirasının cenazesinden üç
hafta sonra unutulacağını öngörmüştü. Yaklaşık olarak dört hafta sonra ise,
gerçekten unutulmuştu.
Vladimir
Nabokov (1899-1977)
Rusya’da doğan aristokrat yazar Vladimir Nabokov, iki
ülkenin dilini de rahatlıkla kullanabildiği için Rus-Amerikan yazar olarak
kabul ediliyordu. Dünyaya 17 sanatsal roman bırakan yazar, pek çok ünlü
eserinin karşılığında tek bir Nobel ödülü dahi almadı.
1963 yılında Nabokov’un adaylığına mani olan Nobel
komitesinin daimi üyesi Anders Österling, “Lolita isimli başarılı ancak edepsiz
kitabın yazarının Nobel ödülüne layık görülmesi söz konusu dahi değildir”
açıklamasını yapmıştı.
Her şeye rağmen sonraki yıl Nobel’e aday gösterilen
Nabokov, ödülü rakibi Jean-Paul Sartre’ye kaptırmıştı. Ancak yazar, konu Rus
yazarlar olduğunda komitenin yalnızca göçmen Bunin ve muhalif Pasternak’ı
tanıdığını ifade ederek komitenin siyasi önyargılarından ötürü ödülü kabul
etmemişti. Fransız yazarın bu sert çıkışını ciddiye alan komite, 1965 yılında
komünist yazar Mihail Şolohov’u Nobel ile ödüllendirmişti. Ancak Nabokov, eli
boş kalmaya devam etmişti.
Anna
Ahmatova (1889-1966)
İsveç Akademisi, 1965 yılında iki Sovyet yazarı arasında kararsız
kalmıştı. Bunlardan birisi yukarıda bahsi geçen Şolohov, diğeri ise yazar Anna
Ahmatova’ydı. Ancak komite üyesi Österlin, bu karara yine karşı çıkmış ve şu
ifadeleri kullanmıştı: “Anna Ahmatova ve Mihail Şolohov’un adaylığının tek
gerekçesi aynı dilde yazmalarıdır, bunu dışında hiçbir ortak noktaları olmadığı
aşikâr.”
Gerçekten de yazarlar, yazgıları ve eserleri yönünden
birbirlerinden oldukça farklılardı. Şolohov, bir Kazak destanı olan Ve Durgun
Akardı Don’u kaleme almış bir Sovyet yandaşıydı; Ahmatova ise duygu dolu
şiirler yazan, baskı ve zulme uğrayan bir yazardı. Söz konusu yıl ödülü Şolohov
kazanmış olsa da, Österling Ahmatova’nın eserini oldukça beğenmiş ve ileride
Nobel ödülünü kazanabileceğini düşündüğünü ifade etmişti. Ancak Ahmatova, sonraki
yıl yaşama ve edebiyata veda etmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder