Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/
Son aylarda, Nazım Hikmet’in doğum günü, şairin otobiyografik romanının Rusçaya çevrilmesi ve Rusya’da yeni Türk dizisi “Çalıkuşu”nun gösterime girmesi ile ilgili olarak Rusyalıların Türk kitap, sinema ve müziğine ilgisi gözle görülür derecede arttı.
Ünlü Türkolog ve Türkçe tercümanı Apollinariya Avrutina, Rusya’nın Sesi radyosuna demecinde, modern Türk edebiyatının özelliklerini ve Rus-Türk edebiyat ilişkilerinin perspektiflerini anlattı:
“Türk edebiyatına olan ilgi bizde Orhan Pamuk’tan önce de vardı. Sanırım benden onun adını çekmemi bekliyorlar. Ancak referans noktasının bir anlamda Nazım Hikmet olduğunu düşünüyorum. Sovyetler Birliği’nde çevrilmeye ve yayınlanmaya başlamıştı. Aslında yayıncılarımız ve edebiyatçılarımızın dikkatini Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanına çeken de o olmuştu. Bu eser, Sovyet okurunun büyük takdirini ve sevgisini kazanmıştı. Bu romandan uyarlanan ve Aydan Şener’in oynadığı 1986 yapımı Çalıkuşu filmi de SSCB televizyonunda bir nevi “bomba etkisi” yapmış, Rus izleyici kitlesinin Türk kültürü, özellikle de edebiyat ve sinemasına derin ve yaygın bir merak uyandırmıştı.
Ardından da perestroyka, Türk ürünlerinin Rusya’ya girişini sağlamıştı. Batı’da, tam da bu dönemde Doğu hatta Müslüman Doğu ile ilgili her şeye, Türk modasına, Arap süslerine, İran sinemasına, Pakistan mutfağına, Hint müziğine olan merak doruk noktasına ulaşmıştı. Bu son derece uygun koşullarda ülkemizde Orhan Pamuk gibi bir olgu ortaya çıkıyor. Buna olgu demekten çekinmiyorum. Tüm 13 romanı Rusçaya çevrilmiş durumda (Orhan Pamuk’u Rusçaya Apollinariya Avrutina çevirmiştir - yazarın notu). Kitaplar başarılı bir şekilde satılıyor. Moskova ve Peterburg’da farklı yaşlardan insanların onu okuduğunu çok rahat görebilirsiniz. İçerikle ilgili çeşitli yorumlara ve eserlerinin hedefine bakmayarak mevcut durumda önemli olan, Türk kültürünün bir parçası olması, diğer halklara Türk gelenek ve göreneklerini öğrenmeleri için kapı açmasıdır. Türkiye’den Avrupa’ya yaşanan göç dikkate alındığında bu son derece önemli. Bize gelince, inanç ve gelenekler ne olursa olsun Rus ve Türk karakterlerin benzediğini boşuna söylemiyorlar. Pamuk, postmodernist bir yazar, Türkiye’nin Umberto Eco’sudur ve bu, aslında algılanması zor eserlerin Rusyalı edebiyatseverlerin akıllarını meşgul etmesi, ilginç, hoş ve karakteristik bir olay. Türkler de yüz yıldan fazla bir süredir bizim klasik edebiyatımızı okuyor ve onların edebiyat yaşamına, Türk halkının solduğu havaya ilgi göstermemiz diğer yönlerdeki ilişkilerimiz için de çok önemli.
Olası karşılaştırmaya gelince Türk ve Rus edebiyat gelenekleri kesinlikle farklı. Türk edebiyatı, Müslüman Doğu’nun hemen hemen tüm ülkelerinin edebiyatlarına özgü olan geleneksel Doğu edebiyatıdır. Rus edebiyatı bu anlamda Avrupa edebiyatına yakın ve her ikisi çok daha geç tarihlerde ortaya çıktı. Ancak daha klasik eserlerin doğası tabii ki benziyor. Yakın tarihte ise kültürel nüfuz ve fikir değiş tokuşunu gözlemliyoruz. Türk yazarlar, uzun yıllardır Avrupalı romanistleri taklit ediyor, deneyimlerini kendi edebiyat geleneklerine uygun olarak kullanıyor. Bu arada Rus ve Türk eserlerinin ortak bir yanı daha var. Türk yazarlar, 19’uncu yüzyıldan başlayarak, aslında Rus edebiyatının etkisiyle, toplum tarafından dışlanan entelektüel kahramanı Türk geleneğine eklemiştir. Bunlar, Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Pamuk ve birçok diğer yazarlardır. Bu kahraman, tıpkı Puşkin, Lermontov ve Griboyedov’da olduğu gibi, anavatanın kaderini düşünür, öte yandan da genellikle çevredekiler tarafından kabul edilmez ve dışlanır. Bu tür özgü kahraman ve kötü kahraman konusu halen güncel.
Bu sıralarda ünlü ve en çok satılan Türk yazarı Ahmet Ümit’in eserlerini çevirip Rusya’da yayınlamayı düşünüyoruz ve muhtemelen bu fikri hayata geçirmeyi başaracağız. Gerçekten de yetenekli bir yazar ve heyecan verici tarihi dedektifler yazıyor. İstanbul’da düzenlenen kitap fuarlarında, defalarca gözlemlediğim gibi, en uzun kuyruklar hep onun için oluşur. Bu bağlamda, Boris Akunin ve onun 19 yüzyıl Çar Rusya’sında yaşayan devlet müşaviri Fandorin hakkında olan kitapları ile çok şartlı ve kesik çizgili olsa da bir paralellik kurulabilir. Yani Ahmet Ümit, Rusçaya çevrilmeye son derece değer birisi. Rus okurlar da böylece Türk eserleri dahil dünya edebiyatının çeşitliliğine erişebilir. Bu, özellikle devletlerimizin ticari, ekonomik, eğitim, kültür ve bilim ilişkilerini geliştirdiği dönemde çok aktüel. Müşterek yaratıcılık alanı şu anda küresel bir nitelik taşıyor ve bu konuda Rusya ve Türkiye arasında özel bir koridorun, özel ilişkilerin olması çok sevindirici. Dahası, Ahmet Ümit, uzun bir süre Rusya’da yaşamış ve okumuş ve ülkemizle bir bağ olduğunu hissediyor. Bence bu, eserlerinin Rusya’da da anlaşılacağı ve başarılı olacağı umudunu doğuruyor.
Genel olarak ülkelerimizin kültür alanındaki işbirliği perspektiflerinin gayet umut verici olduğunu kaydetmeden geçemem. Rusya’da Türk yazarlarını okuyan kitle genişliyor. Hatta sosyal ağlarda on binlerce takipçisi olan sayfalar var. Hepsi Türk kültürü ile ilgileniyor, en azından herhangi bir Türk ve hatta Osmanlı adını tereddütsüz telaffuz edebilirler! Türkiye’de Rus edebiyatı uzun zamandır basılıyor ve okunuyor. Her bir Türk, Dostoyevski ve Tolstoy’u bilir. Hatta raflarda, Sovyet köyünün yaşamını anlatan Şukşin’in hikayelerini de görmek mümkün. Ancak en çok sevindiren modern edebiyatımızın Türkçeye çevrilmesidir. Bu eserleri çevirmek için Rus Kültürü Enstitüsü, Rusya Kültür Bakanlığı ve Puşkin Evi’nin başlattığı projelere ben de katılıyorum. En iyi Türkçe çeviri yarışması bile düzenlendi. Türkiye’de herhangi bir üniversitenin her bir sınıfında en az 10 kişinin Rusça öğrendiğine ve Rus eserlerini okuduğuna bakılırsa modern Rus edebiyatının Türkiye’de yaygın hale gelme olasılığı çok yüksek.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder