Moskova

Moskova

22 Eylül 2010 Çarşamba

Demiryolu/Karayolu

Soli Özel
Habertürk










Yaroslavl, RUSYA

Moskova’dan Yaroslavl’a demiryolundan giderken eski Rusya’nın içinden geçtik. Dönerken kullandığımız otoyolda, apaçık belliydi ki yeni Rusya’daydık. Eskimiş raylar, yavaş trenler, dökülen istasyonlarla, şahane asfaltlı geniş yollar, bunları kullanan çoğu son model araçlar esaslı bir tezat teşkil ediyordu.

Yaklaşık dört saatlik tren yolculuğu boyunca geçtiğimiz köy ve şehirlerin bize görünen yüzünde kırsal yoksulluk kadar sanayisizleşmenin getirdiği fakirliğin ve kentsel çöküşün izleri belirgindi.
Bır dönem Rusya’nın başkenti olmuş Volga üzerindeki Yaroslavl’ın nehir kıyısındaki caddeleri, tarihi bölgeleri yıpranmış bir güzelliğe sahip. 600 bin nüfuslu kent cuma akşamı bininci kuruluş yıldönümünü kutladı.

Tarihsel kimliğinin ötesinde Yaroslavl kentinin bugünkü asıl önemi şekillenmesi istenen yeni Rusya’nın zihinsel hazırlıklarının yapıldığı iki yerden birisi olması. Şehir dünyanın dört bucağından gelen yüzlerce katılımcıya Dünya Politika Forumu adlı konferansla ev sahipliğini yapıyor. Forum Cumhurbaşkanı Medvedev’in himayesinde düzenleniyor. Konferansın konuları 21. yüzyılın devletinin yapılanması ve demokrasinin geleceğiydi. Konukların hatırı sayılır bir kısmı Rusya’nın geleceğinin tartışıldığı bir diğer toplantıdan gelmişti. Valday’da yapılan o toplantı ise Başbakan Putin’in himayesinde düzenlenmişti.

Rusya’da siyasi sistemin tepesindeki bu iki güçlü şahsiyetin ayrı ayrı konferanslara hamilik yapması iki farklı Rusya vizyonunun varlığına işaret ediyordu. Yaroslavl’daki Rus katılımcıların görüşü Putin ve Medvedev’in alternatif Rusya’ların sözcüleri olduğuydu. Toplantı için hazırlanmış “Rus demokrasisi: Sürdürülebilirlikten yenilenmeye” başlıklı mükemmel rapor, Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonraki yirmi yılını güzel özetliyordu. Raporun tabiriyle “çeşitli kabileler” devleti paylaşmış ve çağın en büyük soygunlarından birisi devlet mallarının özelleştirilmesi, ekonomik imtiyazların dağıtılması sırasında yaşanmıştı.
Putin bu şartlarda devlet başkanı olmuştu. Devlet otoritesini yeniden tesis edip, kabileleri zapturapt altına almış, istikrarı sağlamış, devlet şiddetinin dozunu epeyce artırıp Çeçenistan’ı bastırmıştı.

Sonuçta demokrasiden uzaklaşılmış, ama nispeten istikrarlı ve düzenin oturduğu bir Rusya şekillenmişti. 2000’li yıllarda petrol ve gaz fiyatlarının yüksek olması Rusya’nın mali durumunu da düzeltmiş, dış politikada Moskova’nın ağırlık koymaya başlamasına imkân tanımıştı. Putin böyle bir bağlamda Münih konuşmasını yaparak ABD’ye meydan okumuştu.

Putin’in başarısı aslında yeni dönemin koşullarını hazırladı. Rusya artık, Medvedev’in deyişiyle modernleşmeye ağırlık vermeliydi. Kimliğinin Avrupalılık boyutu daha fazla ön plana çıkmalıydı. Bu Rusya yalnızca enerji ihracatına yaslanmayacak, bilgi toplumuna uyum sağlayacak, bunun için gerekli idari ve siyasi reformları yapacaktı. Bu nedenle de demokratik dönüşümü gerçekleştirmesi gerekiyordu.

Yaroslavl Konferansı bu yönelimin entelektüel platformunu oluşturuyor. Medvedev bu yolla Rusya ile dünya arasında daha sağlıklı, jeopolitik rekabet ve mücadeleyle sınırlı olmayan bir etkileşim, iletişim, diyalog başlatmayı amaçlıyor.

Başkan Medvedev görünüşü, kıyafeti, yaptığı konuşma ve konuşmasının içeriğiyle konferans sırasında bu vizyona uygun bir profil çizdi. Onun şahsında yeni bir Rusya’nın şekillenebileceğine kolaylıkla ikna olabilir insan. Ancak kendisi de önündeki engellerin zor aşılacağının bilincinde.
Medvedev’in modernleşme/demokratikleşme projesi başarılı olursa Avrasya güvenlik mimarisi de bugünkünden çok farklı tarzda şekillenecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder