Rahmi Yağmur
Özgün Rus mimarisi ve maceralı tarihiyle destansı bir kent olan St.Petersburg beyaz geceleri yaşıyor. Osmanlıların Deli dünyanın ise Büyük Petro dediği Rus çarı 1 Piotır tarafından bir okyanusun üzerine kurulan ve Kuzey kutbu ile olan pozisyonundan dolayı yaz mevsiminin önemli bir kısmında beyaz geceleri yaşayan St. Petersburg dünyanın önemli turizm merkezleri arasında yer alıyor.
Dünyanın çok az yerinde ki yerleşim yerlerinde rastlanan Beyaz geceler kentin sanatsal yapısına ayrı bir romantizm katıyor. Tarihi ve sanatsal değerler açısından UNESCO tarafından Dünya kültür Mirası Listesi de yer alıyor. Güzellikleriyle tüm insanlığın ortak değeri olan kent maalesef Sovyetlerin yıkılmasından sonra kontrolsüz özelleştirmelerden dolayı ulusal ve küresel ticari şirketlerin işgaline uğramış durumda. Pervasız özelleştirme sınırsız ticarileştirme kentin tarihi ve mimari dokusunu tehdit ediyor.
BİR ÇAR BİR İMPARATORLUK VE BİR KENT
1 Petro Denizçiliğe olan hevesinden dolayı çarlık şanından öte bir gemide en alt rütbede çalışarak ilginç bir kişilik sergilediği ve en güçlü dönemlerinde Osmanlı imparatorluğunun karşısına çıkıp meydan okuduğu için kendisine deli Petro denmiş. Ama dağınık Rus beyliklerini toparlayıp imparatorluğu güçlendirmesi ve yine Rus aydınlanmasını başlatarak ülkesine saygın bir yer kazandırınca ismi büyük Petro olarak anılmaya başlar.
Rus Çarı Batıda ortaya çıkar Rönesans ve reform hareketlerine kendi ülkesine taşırmak için dünyanın en iyi mimar ve sanatçılarını getirerek Baltık Denizi kıyısı ile Neva Nehri üzerindeki bataklıklar halindeki adalar üzerine bir şehir kurmak ister. Batıda Rönesans’la yükselen kentleri gördüğü için bu planını Rusya’nın geleneksel ağaç mimarisiyle yapamayacağını anlar ve ülkedeki tüm yapıların ve evlerin inşaatlarını durdurarak taş işçilerini ve mimarları buraya çağırır ve dünyanın en güzel kentlerinden birini imar eder. Her ne kadar Hıristiyanların aziz kabul ettiği Peterburg ismi takılsa da; çeşitli dönemler St. Petersburg, Petrograd ve Leningrad olarak değiştirilmiştir.
TARİHİ İBARETHANELER
İmparator Batıda yükselen Rönesans sanatına kafa tutarcasına her birini özenle planlayarak, işleyerek yaptırdığı saraylar, kiliseler, katedraller, köşkler ve kanallar kente eşsiz bir görünüm veriyor. Kent görenlerde ve yaşayanlarda silinmez bir iz bırakmış olmalı ki; her ihtilalden, savaştan ve bombardımandan sonra deyim yerindeyse küllerinden yeniden yaratılırcasına geçmişinin bir kopyası gibi yeniden imar edilir.
Kent Doğu ve Batı mimarisinin bir sentezi niteliğindeki Rus mimarisiyle örülmüş. XVII ve XVIII. yy. yapılan Peter ve Paul Katedrali, İsak, Kazan ve diriliş Katetralleri ve kiliseleri kentin en iyi yerlerine serpiştirilmiş. Bu ibadethaneler bu günde mimarileri ve renkleriyle çevrelerindeki peyzajı tamamlıyor. Sadece güzellikleriyle değil aynı zamanda çevrelerinde yaşayan insanların ibaret ihtiyaçlarını da karşılıyor. Her kapısına gittiğimiz bu ibadethanelerin bir yanında insanlar ibadet ederken diğer yanları içlerine kurulan birkaç parça tarihi eserler birer müze ve tarihi mekanlar niteliğinde. Ama katedral ve kiliselerin duvarlarını boydan boya kaplayan resimler eşsiz birer sanat eseri.
Bunlar içerisinde Vlademirskiy kilisesi kentin en eski yapıları arasında yer alıyor. yine uzun süre aradıktan sonra eski St.Petersburgta bulduğumuz Peter ve Paul Katedrali kentin ilk yapıları arasında yer alıyor. En yüksek tepesine yaptırılan katedralin kulesine çıkıldığında eski St.Petersburg’un büyük kısmını görmek mümkün. Katedralin duvar ve tavanları İncilden alınan İsa Meryem ve havarilerini anlatan mozaikler yada yağlı boya resimlerle süslenmiş. Her eser sanatçıların aylarca süren çalışmalarıyla ortaya çıkmış ve izleyenleri büyülüyor.
Yine bunlardan yeniden doğuş kilisesinin iç mekanı tamamıyla mozaiklerle kaplanmış. Mozaiklerin özel bir cilayla cilalanmış olması onların eskimesini önlediği gibi hep parlak kalmalarını da sağlıyor. Yine Aziz İsaak Katedrali: Finlandiya’dan getirilen taşlarla inşa edilmiş. Yapımı 40 yıl süren ve yaklaşık 250 merdivenle tırmanılan ve 100 kilogram saf altınla kaplı kubbesinden kenti başka bir yönden görebilmek mümkün.
Kenttin sadece kilise ve katedralleri değil iki de cami var. Tararskiy olarak isimlendirilen cami 1913 yılında yapılmış Alexander van Hohen tarafından Gur-eAmir modeline göre tasarlamış. Caminin , Semerkant’taki Timurlenk’in türbesinden esinlenerek yapıldığı söylenir.
DELİ PETRONUN ÇEŞMELERİ
Büyük Petro’nun Versailles Sarayından etkilenerek yaptırdığı meşhur sarayı eşsiz mimarisinin yanında özellikle bahçesi ve çeşmeleriyle de ünlü Petro sanat ve bilim dehasını çeşme ve havuz kompozisyonlarında ve mühendisliğinde göstermiş.
Sarayın balo ve resepsiyon salonları süslemeli büyük aynalar ve pencereler ile çevrili. Resepsiyon ve yemek odalarında sergilenen yemek takımları aynı zamanda sarayda uzun bir hayat süren Katarina’nın şatafatlı yaşamını sergiliyor. Sarayın içinde çok sayıda tablo var. Sarayın diğer bir ilginç yanı ise hizmetçilerin servis yapması hem de saray erkanının görünmeden ziyaretçilerle buluşması için gizli geçit ve koridorlar bulunuyor
Yatak odaları, salonlar, ziyaretçi kabul odaları, koridorlar, avizeler, yemek takımları, çar ailesinin ziynet eşyaları insanın çocukluğunda dinlediği masallardaki sarayları gerçek bir versiyonu gibi. Belki de bu saraylar masallardaki saraylardan bire daha güzel.
Peterhof Sarayı’nın çeşmeleri ve havuzları dünyanın en ilginç tasarımları arasında. Nehirden borularla getirilen temiz su üst bahçenin altındaki depoda toplanıyor ve her sabah hiç bir pompa ve elektrik gücü kullanılmadan tamamen su ve yerçekimi kuvveti ile bu muhteşem çeşmelere getirilip harika manzarayı oluşturuyor. Özellikle havuzdaki çeşmelerin her biri tunçtan yapılmış birer heykel. Sarayın her yanında Osmanlıların deyimiyle Deli Petro’nun dahiliğini görebiliriz. Aslında Denizi ve suyu çok seven çar Peter sarayının bahçesinde hemen deniz kenarında sadece 8 odalı bir köşk yaptırıp zamanının çoğunu burada geçirmiş. Gezilmesi bile saatler alan sarayın sık sık yeniden düzenlenen bahçesi bir bitki müzesi gibi.
Kentin diğer bir temel tarihi mimarisini tamamlayan saraylarıdır. Her biri çarların gücünü ve kudretini sergilemeleri açısından özenle yapılmış ve imparatorluğun ihtişamını sergiliyor. Bunlardan ve bu gün Pek çok sanatçının yıllarını almış olan Katarina Sarayı, Büyük Petro nun Versailles Sarayından etkilenerek yaptırdığı meşhur sarayı Ermitaş müzesi olarak kullanılan Kışlık Saray, Donanma binası eşsiz birer sanat eseri.
Kentin sadece kilise ve sarayları değil cadde ve kanalları da eşsiz güzellikte. Deniz kıyısı Neva nehrinin yanı sıra içinden kanal geçirilen Nevsky Prospekt caddesi ve kenarlarını dizilen heykel kabartmalarla süslü yapılar gezenleri hayrete düşürüyor. Bu kadar çok heykeli kim, hangi sanatçılar, ne kadar zaman, ve ne kadar emek sarf ederek yapmış? Sayısız tarihî bina, meydan ve kanallar tarafından sağlı sollu olarak çevrelenmiş bu sokak hala romantizmin merkezi olarak biliniyor. Türkçe, Yenice anlamına gelen Nevsky özellikle beyaz gecelerde adım atılamayacak kadar kalabalık. .
Sadece Nevski değil şehrin her yanı heykellerle dolu. Kente egemen olan her bir rejim kendi ideolojik mantığına ve dünya görüşüne göre yaptırdığı heykellerin hepside sanat açısından eşsiz bir eser. Çarların kendi aile heykellerini yaptırırken Sovyetler kendi kahramanları ölümsüzleştiren heykeller yaptırmış. Zaten en çok dikkat çekende bu. Yani özel sadece sokaklarda yada meydanlarda değil kentin kınarlarında yükselen bazı sitelerin dışında hemen hemen her yapıda birkaç heykel olması. Her evin her yapının üzerine yapılan bu heykellerin sadece kendileri değil üzerine yapıldıkları bu yapılara da hayat veriyor. Kendilerini yapıları kenti de hep canlı tutuyor. Belki de bu yüzdendendir hiçbir rejim kendisine ters gelen kodları taşıyan bu heykellere ve sembollere zarar vermemiş. Bu aynı zamanda sanata saygı duyan uygar bir zihniyete işaret ediyor. Ama maalesef ticaret mantığı aynı saygıyı uygarca yaklaşımı göstermiyor.
BEYAZ GECELER
Kent Kuzey kutbuna olan yakınlığı yeni coğrafik pozisyonundan dolayı her yılın iki ayında beyaz geceleri yaşıyor. Mayıs aylarının ortalarından Temmuzun ortalarına kadar süren beyaz gecelerde güneş saat 03 doğuyor ve 24. 00 batıyor. Ancak güneş battıktan sonrada uzun süre karanlık olmuyor. Sada gece saat 01.30 ile 02.30 arasında havanın hafif karardığı görülür..
Şehrin bu beyaz gecelerinde turistlerin akınına uğruyor. Her yıl gibi bu aylarında kentin sokakları turist kaynıyor.
Beyaz gecelerde tek dolaşamayanlar ise siyahi yabancılar. Yükselen milliyetçiliğin en fazla etkilediği kentlerden biri olan St. Petersburg da esmer tenli yabancılar ırkçı saldırılardan dolayı gece sokağa çıkamıyor
KAHRAMAN KENT
Monarşi ve toprak köleliğine karşı yarı anarşist dekaprist ayaklanması ve ardından 1988’lerde çara karşı yapılan başarısız suikast girişimleriyle maceralı bir siyasal yaşama başlayan kent savaşların ve ihtilallerin başkenti. Monarşiye karşı durmak bilmeyen ayaklanmalar bir katliama dönen 1905 teki “Kanlı Pazar” olayına yol açar. Parke taşlarla dizili alan ve hala saraya meydan okuyan baldırı çıplakların isyanın izlerini taşıyan alan bu gün fotoğraf çekmeye çalışan turistlerin uğrak yeri.
Bir asır boyunca dünya siyasal tarihine damgasına vuran 17 Ekim devriminin mekanı kent hala bu olaylara tanıklık eden eserlerini koruyor.
Yine hem şehrin kendisi hem de dünya için bir felaket olan ikinci dünya savaşını yaşayan kent bu yıkımın izlerini çoktan silmiş. Alman orduları tarafından 29 ay kuşatmaya alınan ve sürekli olarak top ateşine tutulan kentte 53.000 de fazla insan ölür. Bu kuşatma sırasında bir günlük tutan 11 yaşındaki Tanya Savicheva kuşatma trajedisinin sembolü olmuş.
Kent ve varoşları savaşı takip eden on yıllık sürede eski kroki üzerinde yeniden inşa edildi.
Elbetteki bu kente düşen bombalar erkek ve kadın ayrımı yapmadı, ama şehrin tüm erkekleri yada kenti savunurken yada diğer yerlerdeki çatışmalarda hayatını kaybetti. Bu gün hala kentin sokaklarında kadınlar belirgin bir biçimde erkeklerden daha fazladır .
St.Peteresburg bu direnişinden dolayı SSCB tarafından Kahraman kent ismiyle ödüllendirildi.
RUS EDEBİYATININ ANAVATANI
Tamda bu kenti, buraya emek verenleri, burayı canı pahasına savunanları, yada bu kentindin caddalerinde ve sokaklarında yaşanan aşkları kim anlatabilir ki diye düşündüğüm bir sırada aklıma gelen Rus edebiyatçıları benim bu konuya araştırmama yol açıyor. Evet bu kadar bu kenti anlatabilecek dünya edebiyat devleri de bu kentte yaşadı.
Rusya’nın bir çok roman ve şairi bu kentten geçti hatta St.Petersburg için” rus edebiyatını yapan külliyatın oluşumuna yardım ve yataklık eden şehir” derler. Bu kent Rus edebiyatının anavatanı olarak ta bilinir. Dostoyevski, Puşkin, Anna Akhmatova ve Rimsky-Korsakov’un uzun süre bu kente yaşamıştır. Puşkin bu kentte ölmüştür. Zaten bu şehri Puşkin’in bu mısralarının dışında kim bu kadar güzel anlatabilir ki Şair bu kent için
Bir zamanlar doğanın hüzünlü üvey oğlu Finli balıkçıların,
Dipleri bilinmez bu engin kıyılarda yapayalnız,
Harap ağlarını attıkları yerlerde,
Şimdi, sarayların ve kulelerin zarif kütleleri yükselmekte;
der
İçini gezerken çarların saraylarının aksine küçüklüğünden ve sadeliğinden gözlerimize inanamadığımız Fiyodor Dostoyevski’nin, Dostoyevski sokağındaki müze haline getirilen evi halen bıraktığı gibi. Bu evde yazdığı “suç ve ceza” nın karalamalarının yanında kitab eski ciltleriyle birlikte masanın üzerinde duruyor. Yine yazar “Beyaz Geceler” kitabını da burada yazdı Dostoyevski bu kentin sokaklarında yaşayan insanların davranışlarından yola çıkarak Rus insanın ruh halini yazdı. Kim bilir belki de kendini yazdı.
KÜRESEL ŞİRKETLERİN TEHDİTİ ALTINDA
Devrimlere ve savaşlara dayanan kent ulusal ve küresel şirketlerin tehdidi altında. Ticaretin içten fethine uğrayan kent hissedilmeden tüketiliyor. Her biri sanat eseri sayılan heykellerde süslenen yapıların içine bankalar, devlet kuruluşları, özel şirket ve Mc. Danıltslar yerleşmiş turumda. Kente hayat veren bu tarihi mimarisi, heykelleri ve kabartmaları hissetirilmeden tahrip ediliyor. Kentin her yerinde kültürel ve sanatsal dokusunu kirleten, görüntüsünü bozan reklam tabelaları ve tüketim ikonaları ile dolu. Bu seferki kuşatma almanlar gibi dışardan dağil içeriden bir fetih.
Şehir mimarisi monarşi ve dinsel yaşam biçiminin en yoğun kodlarına göre imar edilmiş ve ikinci dünya savaşında büyük oranda tahrip edilse bile Sovyet Rusyası tarafından kendi geçmişine uygun bir biçimde yeniden onarılmış. Her sistem kendi rejiminin karşıtı yapılar ve kodlara rağmen kendi tarih ve kültürel mirası olarak görmüş ve korumuştur. Örneğin kentin tüm kilise, Katedral ve camileri onarılmış ve korunmuş. Yine çarlara ait tüm yapılar ve eserler müze haline getirilmiş. Ancak ticaret mantığı ynı özeni göstermiyor. Müze haline getirilen tarihi yapıların ziyareti çok fazla ticarileşmiş. Yine bu nitelikteki diğer yapılar ticari mekanlar olarak kullanılabiliyor.
Şehir tarihî, kültürel ve mimarî öneminden dolayı UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi ‘ne alınmış. Beklide bu kadar renkli ve çeşitli geçmişini bir bütün olarak koruyan dünyanın tek kenti. Diğer taraftan Avrupa Mimarları Birliği’nin de koruması altında bulunmasına rağmen buna aldırış eden yok..
Yeni şehir bir yandan restore edilirken bir yandan da tarihi yapıları ulusal ve küresel şirketlerin ticari mekanı olmaktan kurtulamıyor.
RAHMİ YAĞMUR
St.Petersburg 20.06.2008
Kaynak: http://www.uzaklar.com/beyaz-gecelerde-st-petersburg/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder