Üşüyorum!
Dişlerim takırdıyor soğuktan.
Ne mutlu; demek ki yaşıyorum!
Ruhum dilim dilim.
Ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum.
Biliyorum ki gözyaşlarım daha yanaklarıma süzülmeden minik buz taneleri olarak ayaklarımın dibine düşecek.
Anılarımı da peşim sıra sürükleyip getirmişim gurbet ellere.
Kuyuya atılmış bir taş gibiyim.
Bir varmış, bir yokmuş; bir zeytin ağacı varmış, deniz kıyısında…
Bir metro deliği bulabilsem ne mutlu olacağım.
Rus kızları güzel…miş. Hem de çok güzel…miş.
Kar taneleri yüzümde şaklayan buzdan bir kamçı gibi.
Bir varmış, bir yokmuş; bir zeytin ağacı varmış, deniz kıyısında güneşi kucaklayan…
Şu köşeyi dönünce metro deliğine ulaşabilsem ne mutlu olacağım.
Kızlar çok güzel…miş, bacakları sütun gibi…imiş.
Kar tanelerinin arasından İki yüz metre ilerideki metro tabelasını seçiyor gözüm.
Bir varmış, bir yokmuş; deniz kenarında kumların üzerinde güneşlenen bir kız varmış,. Güneşten kararmış yüzünü süsleyen bir gülüşü varmış. Kız, güneş, deniz, zeytin ağacı çok yakışırmış birbirlerine.
Metronun girişine ulaşıyorum. Kar taneleri dövemeyecek artık beni. Metro deliğinden içeri süzülüyorum. Sıcak bir hava karşılıyor beni içeride.
Mutluyum!
M.Hakkı Yazıcı
Moskova, 02.02.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder