Hakan
Aksay
Kaynak:
https://t24.com.tr/
Amerikalılar, gözünü Moskova'nın tam göbeğindeki Puşkin
Meydanı'da dikmiş, illa orada bir McDonald's şubesi açmak istiyordu
Bir kez daha anladım ki, hayatın farkına varmak için
yavaşlamak gerek.
Çok hızlı bir tempoda koştuğunu düşünsen de.
Son günlerin telaşı arasında defalarca fren yapıp bugünü
anlamaya, bazen de geçmişi hatırlamaya çalıştım.
Dün tam da işler güçler bitmiş ve Moskova’daki “sıcak
kış” ortamında merkezde biraz dolaşmaya çıkmıştım ki…
Kulağıma bir şeyler çalındı, gülüşen insanların
tekrarladıkları bir sayı…
35… 35 mi? 35 yıl mı geçmiş? O kadar oldu mu yahu?
Durdum.
Bir yanımda Puşkin.
Yani ünlü Rus şairin 1880’de yapılmış o tarihi heykeli.
Asla Kızıl Meydan’ın gölgesinde kaybolmaması gereken bir
meydandayım, Puşkin Meydanı’nda…
Her yer ışıl ışıl. Moskova yeni yılı kutlamaya devam
ediyor.
Zaten “Çin yeni yılı” da bu hafta başladı…
Bayram havası sürüyor…
Hiç sormayın “savaş oralarda hissedilmiyor mu?” diye
şimdi, bu yazıda o konuya girmemeye çalışacağım.
Puşkin’in yüzünü çevirdiği yana dönüyorum; arada Tverskaya
(eski adıyla Gorki) Caddesi…
Ve işte karşı tarafta bir sürü anı var… Özel olanlar da
bana kalsın bugün.
Ama şuradaki “Vkusno i Toçka” (“Lezzetli ve
Nokta”) tabelası yok mu… Orada bir durmam lazım.
Durmam ve 35 yıl geriye gitmem…
Çünkü dün, o günün 35. yıldönümü imiş.
Bir Sovyet komünistinin deyişiyle, “Moskova’nın
düştüğü gün”ün…
* * *
1990…
SSCB çatırdıyor ama daha yıkılmamış.
Amerikalılar, gözünü Sovyetler'e, üstelik başkent
Moskova'ya, hem de şehrin tam göbeğindeki Puşkin Meydanı'da dikmiş! İlla orada
bir McDonald's şubesi açmak istiyorlar.
Hem de o kadar iddialılar ki... Açılacak şube, dünyanın en
büyüğü olacak.
Olacak şey değil!..
Mitingler, protestolar, imza kampanyaları gırla gidiyor.
“Emperyalistleri Moskova'nın merkezine sokmayız!”
31 Ocak 1990!
“Yoldaşlar” yenildi!
Emperyalistler Puşkin Meydanı'nda futbol sahası gibi
kocaman bir McDonald's açtılar.
“Kahrolsun yerli işbirlikçiler!”
Kahrolsun, tabii, kahrolsun da...
Herkes illa McDonald's'a gitmek istiyor.
Bolşevik bir arkadaşım karşımda kükrüyor:
“Sen ki eskiden komünisttin! Nasıl gidersin oraya? Utanmaz
sıkılmaz mısın?”
“Ama şeyy... Aslında ben tek başıma gitmem de... Yani
herkes oraya gidelim diye ısrar edince...”
“Seni işbirlikçi! Kızları götürecek başka şey bulamadın
mı!”
“Ah, evet. Emperyalist mekânlara aşkların tadı başka!”
“Yazıklar olsun!..”
* * *
Meteliksiz geçen öğrencilik dönemim 80'lerde kalmış.
90'ların başında, en azından, o hiç dönemediğim köşeye biraz olsun yaklaştığım
hissiyle moralim yüksek.
Artık tanıştığım kızları restorana davet etmekten
çekinmiyorum.
Fakat, o da ne! Reddediyorlar. Önerdiğim restoranlara
gitmek istemiyorlar.
Daha iyi, daha pahalı olanlara çağırıyorum. I-ıh, yine veto
yiyorum.
“McDonald's”, diyorlar. “Şimdi herkes oraya gidiyor. Çok
ilginçmiş!”
Yüzümü buruşturuyorum.
Neşemin kaçmasının altında “fast food” konusunda
ilkesel bir duruş yok. Hamburgerlerden nefret etme falan gibi bir tercih
meselesi de değil. İdeolojik-siyasi ölçüt mü? Yok yok, o da değil.
Benim derdim başka.
McDonald's'a gidersek saatlerce kuyruk beklememiz
gerekecek. Bende ise geleneksel Rus sabrı yok.
Bu arada dönem “spekülatif çözümler” dönemi. Kısa
sürede “McDonald's kuyruğunda sıra satan üçkağıtçılar” türemiş.
Birileri sıraya gidip önlere geldiğinde arkadaşları da
arkadaki bedbahtlara “şu kadar rubleye sıra başına geçme fırsatı” diyorlar.
Ne kadar ayıp!
Ama “toplumsal olarak” kınadığım bu olgudan,
pratikte yararlandığımı yıllar sonra burada ifşa ediyorum.
* * *
Sovyetler o günden neredeyse tam bir yıl sonra dağıldı.
McDonald's yüzlerce şube açtı Rusya’da.
Ruslar öylesine benimsediler ki onu… Rusya'dan Antalya'ya
giden turist ailelerin çocuklarının “Aa, bakın, burada da bizim McDonald's
var!" diye çığlıklar attığını duymuştum…
Sonra Rusya ile Batı'nın arası Ukrayna yüzünden bozulunca
önce Moskova cezalar kesti McDonald's şubelerine.
Sonra yaptırımlar genişleyince, başka bir sürü ünlü Batılı
şirket gibi o da Rusya’yı terk etme kararı aldı.
Bir süre sessizlikten sonra… Baktık aynı şubeler, bu arada
şimdi Puşkin’in önünden baktığım o devasa yer de “Vkusno i Toçka” adıyla
aynı ürünleri sunmayı sürdürüyor.
Yalnızca artık her şey Rus!..
Hayat devam ediyor işte.
Ben bütün bunları hatırlayıp yine duygularıma ölçmeye
çalışırken yanıma Rus gençler yaklaşıyor. Buralı değiller belli.
“Triumf (Zafer) Meydanı nerede acaba?” diyor aralarında
en oturaklı olanı.
“Buradan 5-6 yüz metre ilerleyin, sonra metro işaretini
görünce alt geçitten sol tarafa geçersiniz” diyorum.
Teşekkür edip ayrılıyorlar.
Ben onların duymayacağı bir sesle mırıldanıyorum:
“Triumf falan değil aslında o meydanın adı, gençler,
Mayakovski’dir! Hâlâ heykeli durur orada. Ona da bir selam verin geçerken.”
Vermezler… Ve duymazlar…
Şart da değil vermeleri ve duymaları…
Zaman hızlı akıp gidiyor.
Geçmiş denilen şey arşivlerde kalıyor…
Bir de yaşayanların anılarında…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder