Cenk
Başlamış
Kaynak: https://medyagunlugu.com/
Rusya ile NATO arasında Ukrayna nedeniyle başlayan
gerginlik tehlikeli gelişmelere yol açabilecek bir tırmanma sürecine girmiş
durumda.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin son olarak NATO’nun Ukrayna’daki askeri
altyapısını genişletmesini "kırmızı çizgi" olarak gördüklerini
söyledi ve İttifak'ın Rusya sınırlarına genişlemeyeceği konusunda güvence
istedi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise, "Ukrayna'ya karşı daha
fazla saldırgan davranması durumunda Rusya'ya ağır bedeller ödetmeye
hazırız" sözleriyle sertlik dozu hayli yüksek karşılık verdi.
Aslında Putin'in hafta başında yaptığı bir açıklama daha var. Haberlerin satır
aralarında kaybolan önemli ve ilginç açıklama şöyleydi:
”NATO’nun bizim sınırlarımıza doğru genişlemesi neden gerekliydi? Bu soruya kim
yanıt verebilir? Bu sorunun, mantıkla açıklanabilir bir cevabı yok. Bilhassa
1990’lı yılların ortalarında ilişkilerimizde huzur dolu bir tablo vardı.
Neredeyse müttefiktik.”
Putin bu sözlerinde sonuna kadar haklı çünkü Sovyetler Birliği'nin dağıldığı 1991
yılından başlayarak bütün 1990'lar boyunca en tepedeki yetkiliden sokaktaki
vatandaşa Rusya'da herkes benzer bir ruh hâli içindeydi. “Soğuk Savaş” son
bulmuş, artık Batı ile kapışmak için ideolojik bir neden kalmamıştı. Hatta
bütün o yıllar boyunca Rusya'ya yıllardır görmediği kardeşine (Batı) yeniden
kavuşmaya benzer bir heyecan ve sevinç egemendi.
Dolayısıyla Putin, “İlişkilerimizde huzur dolu bir tablo vardı. Neredeyse
müttefiktik” derken Moskova açısından son derece haklı bir konuyu gündeme getiriyor
ama aynı zamanda yanılıyor.
Ama tabii bu Putin'in kişisel bir yanılgısı değil, bütün Rusya aynı şekilde
düşünüyordu. Yanılgının kaynağı, sorumlusu ve suçlusu ise elbette Batı
dünyası.
Çünkü Rus devleti ve halkı Putin'in aktardığı duygular içindeyken o sıralarda
dışarıya belli etmese de Batı bambaşka hesaplar içindeydi. O anda tarihinin en
güçsüz dönemlerinden birini yaşayan Rusya'nın sahip olduğu potansiyelle yeniden
ayağa kalkacağını ve yayılmacı bir politika izleyeceğini bilen Batı bu süreci
durdurmak, hiç değilse geciktirmek için belki de daha Sovyetler Birliği'nin
dağıldığı anda planlarını hazırlamaya başlamıştı. Çünkü aslında Rusya, NATO'nun
varlık nedeniydi.
NATO'nun doğuya doğru genişleme süreci 1990'ların sonunda başladı. Önce
Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti üye oldu, onları Bulgaristan, Estonya,
Litvanya Letonya, Estonya, Romanya ve Slovenya izledi. Derken Arnavutluk'la
Hırvatistan ve son olarak da Karadağ'la Kuzey Makedonya NATO'ya katıldı. Bu
ülkelerin bazıları ya Sovyetler Birliği çatısı altında yer alıyordu ya da bir
zamanlar Varşova Paktı'na üye ülkelerin parçalarıydı. Böylece Avrupa'da Rusya
haricinde bulunan toplam 43 ülkeden 29'u NATO'ya üye oldu. Şimdi ise
Bosna-Hersek, Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO üyeliği konuşuluyor. Bosna bir
yana, özellikle Ukrayna ile Gürcistan'ın İttifak'a üye olması Rusya'nın
nasırına bile bile basmak anlamına geliyor.
Son yıllarda Rusya-Batı gerginliğinden sık sık yeni
"Soğuk Savaş" diye söz ediliyor ama aslında savaş hiç bitmedi.
Özetle Putin Rusya'nın o yıllara bakışını doğru bir şekilde
anlatıyor fakat Batı'nın o zamanki niyetleri konusunda yanılıyor, bu zaten
günümüzde daha berrak ortaya çıkıyor.
Ama şöyle de bir gerçek var: Batı Rusya'yı kuşattıkça
Ruslar kendilerini kapana kısılmış, sırtı duvara dayanmış hissediyor, o zaman
da korunma içgüdüsüyle saldırgan davranmaya başlıyor. Örneğin, Rusya'nın dış
politikada başarı hanesine yazılan Kırım'ın ilhakı ya da Suriye'ye müdahale
aslında Batı'nın sıkıştırması sonucu Moskova'nın can havliyle yaptığı hamleler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder