Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
1. Dostoyevski
dünyada en çok tanınan romancılardan biri ve adı Rusya ile özdeşlemiş bir
yazar. Hatta kimileri ona yazarların en Rus’u diyor. Ünlü romanları yanı sıra
Slavcı fikirleri, Ortodoks inancına bağlılığı, ülke sorunlarına olan
duyarlılığı gibi konular Rusya açısından farklı bir yere koymuştu onu. Öyle ki
Dostoyevski bir ara gazeteci kimliğiyle milliyetçi, muhafazakar ve dini
çevrelerin sözcüsü konumuna gelmişti. Özellikle 8 Temmuz 1880 tarihinde Puşkin
üzerine yaptığı konuşmada onu peygamber mertebesine çıkarırken kendisi de
kalabalığın gözünde aynı konuma yükselmişti.
2. Dostoyevki’nin
bu Slavcı ve Ortodoksçu bakış açısı, ayrıca Rus ruhunun gizemlerine olan
vurguları farklı bir yere koysa da kimi yazarlar onu en “uluslararası” ve en
“insani” yazar kategorisine koyuyor. Bu tarz görüşlere göre Dostoyevski insan
doğası ile çok yakından ilgilenmişti. İnsanın içindeki iyilik-kötülük,
özgürlük-zorunluluk gibi ikili çekişmelerin dinamik ilişkisine çokça değiniyor
ve insan ruhunun derinliklerine ışık tutmayı başarıyordu.
3. Moskova’da
1821 yılında doğan Dostoyevski 59 yıllık ömrüne 12 roman, 4 novella, 16 kısa
öykü ve diğer çalışmaları sığdırdı. Fakat bütün bunları epilepsi hastası
olarak, maddi sorunlar içinde boğuşarak, rahat yüzü görmeden başarmıştı.
4. Gerçekten
zor bir hayatı olmuştu. Belki de bu yüzden fevriydi ve ateşli fikirler ileri
sürüyordu. Dönemin savaş koşulları gereği Türklerden pek haz etmezdi. Ama bir
Türk atasözünü rehber edinmişti. Kendi ifadesiyle elinden geldiği
kadarıyla bağlı kaldığı söz şu şekilde:
“Eğer hedefine doğru giderken yolda durup sana her havlayan
köpeğe taş atarsan hiçbir zaman hedefine ulaşamazsın.”
5. Dostoyevski
edebiyatla erken yaşta tanıştı. Dört yaşındayken annesi ona okuma yazma
öğretmek için İncil'i kullandı. Buna ilave olarak ailesi onu Karamzin ve Puşkin
gibi Rus yazarlar, Schiller, Goethe, Cervantes ve Homeros gibi diğer yazarlarla
da tanıştırmıştı. Dostoyevski’nin özellikle Gogol'un eserlerinden etkilendiği
bilinmektedir. Babasının eğitime yaklaşımı katı olarak tanımlansa da
Dostoyevski ebeveynlerinin gece okumalarının hayal gücüne büyük etkisi olduğunu
söylemiştir.
6. Dostoyevski’nin
babası bir devlet hastanesinde doktordu. Sert ve etrafına katı biriydi.
Babasının çalıştığı, Moskova’nın fakir bir semtinde yer alan hastane
çevresindeki ortam Dostoyevski’nin çocukluğunda önemli bir etki yaratmıştı.
Dostoyevski 16 yaşındayken annesini veremden kaybetti. Babası ise o 18
yaşındayken ölmüştü. Ölümüne kötü davrandığı bir serfin neden olduğu sanılıyor.
Dostoyevski’nin ise “onun ölümünde hiç bir sorumluluğum yok ama ölümünün
günahını taşımaya hazırım, çünkü onu ben de öldürmek istedim,” dediği
söylenmektedir.
7. Dostoyevski
askeri mühendislik alanında eğitim görse de asıl merakı edebiyat oldu. Bir süre
mesleği ile ilgili bir alanda çalıştı ama kısa süre sonra istifa etti. İlk
romanı “İnsancıklar”ı 25 yaşında yazmıştı. Ünlü eleştirmen Belinski bu roman
üzerine yeni bir Gogol doğuyor, demişti. Bununla birlikte Dostoyevski’nin
ikinci romanı “Öteki” Belinski’yi hayal kırıklığına uğratmıştı.
8. Dostoyevski
1849 yılında bir yer altı hareketinin üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı.
Suçu eleştirmen Belinski’nin Gogol’e yazdığı mektubu okumaktı. Bu mektupta din
eleştirisi ve sosyal reform çağrısı yer alıyordu. Dostoyevski bu suçtan giydiği
idam cezasının infazını beklerken son anda affa uğradı ve cezasında indirime
gidildi. Stefan Zweig’in “Yıldızın Parladığı Anlar” adlı kitabındaki “Bir
yiğitlik anı” başlıklı şiirsel anlatım bu olayın konu edildiği ilginç bir
çalışmadır.
9. Dostoyevski
Sibirya’da uzun bir sürgün hayatı yaşadı. Sonrasında da askerlik hizmetinde
bulundu. Bu dönemi Rus halkını ve köylüsünü tanımak için bir fırsat olarak
görmüş ve bu yılları “boşa geçirilmiş zaman değildi,” diye nitelemiştir. Ayrıca
siyasi görüşlerinde de önemli değişimler meydana gelmişti.
10. Ömrü
boyunca parasızlık çekti. Çoğu zaman da para için yazdı. Vladimir Nabokov’a
göre önemli eserlerinin tümü sürekli böyle bir gerilim içinde yazıldı. Hatta
bir romanını 26 günde yazmıştı.
11. İki
kez evlendi. İlk karısı ile evliyken romantik başka ilişkileri de olmuştu.
İkinci karısı Kumarbaz adlı romanına stenograflık yapan 21 yaşındaki Anna
Grigoryevna’ydı.
12. Ünlü
Rusya uzmanı Orlando Figes’e göre Dostoyevski’nin romanları akıl ve inanç
arasındaki bir tartışma gibidir ve bu ikisi arasındaki gerilim hiçbir zaman tam
olarak çözülemez. Dostoyevski’ye göre gerçek inançsa gerçek aklın dikkate
alınmasıyla sürdürülmelidir.
13. Kafka,
Joyce, Hemingway gibi ustalar onu idollerinden biri olarak görmüştür. Nietzsche
ve Freud da dahildir bunlara. Ama farklı bakanlar da oldu. Örneğin Vladimir
Nabokov Dostoyevski hakkında sıra dışı bir yorumda bulunmuştur. Şöyle diyor:
Uzun ömürlü sanat ve bireysel deha açısından bakılınca Dostoyevski büyük bir
yazar değildir. Mükemmel mizah parıltıları vardır ama bu parıltılar arasında
yavanlıklarla dolu çorak araziler uzanır.
14. Nietzsche
ise yazar hakkında şu yorumda bulunuyor: ”Dostoyevski’yi bulmak benim için
Stendhal’i keşfetmekten daha önemli oldu; ruhbilim konusunda bana bir şeyler
öğretmiş olan tek kişi o.”
15. Dostoyevski Hristiyan erdemlerinin ve İsa’nın yalnızca Ortodokslukta korunduğunu söylüyordu. Ona göre Rus köylü sınıfının özünde Hristiyanlığın da temelinde yer alan alçakgönüllülük ve acıya karşı manevi kapasite vardı. Dostoyevski “Bir Yazarın Günlüğü” adlı dergisinde toplum sorunlarına ilişkin görüşlerini açıklıyor, sert polemik yazılarına da yer veriyordu.
16. Karen
Haddad Wotling’in aktardığına göre Dostoyevski öldükten bir müddet sonra
Tolstoy şu yargıda bulunmuştur: “İyi ile kötü arasındaki içsel çatışmanın en
hararetli safhasında ölen bir adamı peygamber ve aziz mertebesine çıkardılar.
Evet, heyecan ve ilgi uyandırıyor, ama hayatı sırf kavgadan ibaret olan bir
adamın heykelini dikemez, gelecek nesillere örnek gösteremezsiniz.”
17. Neticede
diğer büyük yazar ve şairler gibi Dostoyevski de sıra dışı ve zor bir hayat
yaşadı. Ruhundaki fırtınayı yazmak dışında dindiremezdi muhtemelen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder