Mümtaz
İdil / Odatv.com
Tarihin her döneminde tarihin akışını değiştirmeye çalışan
ve kendisinde metafizik güçler olduğunu çevresine yayan insanlar yetişti. Bu
M.Ö. de böyleydi, daha sonra da hiç eksik olmadı.
Bunların içinde en ünlüsü Rasputin’di. Asıl adı Grigoriy
Yefimoviç Novih’ti, ama doğduğu Prokovskoye köylüleri ona “uçarı ve
edepsiz” anlamına gelen Rasputin adını takmıştı. O zaman elbette
Prokovskoye köylüleri aşağıladıkları bu adamın bir gün gelip Çarlık Rusyası’nın
en önemli adamlarından biri olacağından habersizdi.
Hiç kuşku yok, gelmiş geçmiş en gizemli adamlardan biriydi
ve bazı sırları hala çözülebilmiş değil. Ölüme direnişi ve Neva’nın kolu Moyka
ırmağının buz gibi sularına ölümcül yaralı ve elleri bağlı olarak atıldığında
bile ölümünün ne zehir, ne kurşun ne de darbeler yüzünden değil, boğulma
yüzünden olduğu anlaşılacaktı. Bu imkansıza yakın bir olaydı, ama olmuştu.
Otopside sırtında ve göğsünde kurşun yarası olmasına, potasyum siyanürlü birkaç
kadeh şarap içip, yine zehirli pasta yemesine ve kafasına demir çubukla vurulmasına,
elleri ve ayakları sıkı sıkı bağlı olmasına rağmen Rasputin boğularak ölmüştü.
Üstelik Petersburglu balık avcılarının donmuş nehir üzerinde açtıkları bir
delikten içeri tıkılmamış olsa, muhtemelen yaşayacaktı, zira ellerini çözmeyi
başarabilmişti.
Tarikatlar, dinsel eğilimi olan iktidarların her zaman hem
baş belası hem de kurtarıcısı olduğundan, Rasputin de kendi tarikatını
kurmuştu. Gücünü tarikattan almıyordu belki, ama yine de kurduğu tarikatın
etkileri tüm Rusya’ya yayılmıştı. Asıl gücünü Çar’dan, daha da önemlisi Çariçe
Aleksandra Feodorovna Romanova’dan alıyordu. Son Çar II.Nikola’nın tek kaygısı
hemofili hastalığı olan tek veliaht Aleksey’in yaşamasıydı. Onun dışında
Rasputin ile fazla ilgilendiği söylenemezdi.
O
MEKTUPTA GELECEĞİ ANLATMIŞTI
Rasputin geleceğe yönelik tahminlerde de çok ustaydı. Çariçe’ye 7 Aralık 1916 tarihinde yazdığı mektubunda şöyle demişti:
Rasputin geleceğe yönelik tahminlerde de çok ustaydı. Çariçe’ye 7 Aralık 1916 tarihinde yazdığı mektubunda şöyle demişti:
“Ekselansları,
Size bu mektubu Petersburg’dan yazıyor ve elinize geçmesi
için ortalık bir yere bırakıyorum. 1 Ocak 1917 tarihinden önce bu dünyadan
ayrılacağımı biliyorum. Rus halkına, ülkeme ve bu ülkenin çocuklarına
anlayabilecekleri şeyleri öğretebilmeyi çok isterdim.
Eğer sıradan katiller tarafından, özellikle de köylü
kardeşlerim tarafından öldürülürsem, siz ekselanslarının korkacak bir şeyi
olmasın. Tahtınızda oturun ve hükümdarlığınızı sürdürün.
Çocuklarınızın ve
sizin başınıza kötü bir şey gelmeyecek. Egemenliğiniz daha yüzlerce yıl
sürecek.
Ama eğer Rus zengini boyarlar tarafından öldürülürsem ve onlar
kanımı akıtırsa, elleri kanımla lekelenecek. 25 yıl boyunca o kan izlerini
ellerinden silemeyecekler. Artık Rusya’da yaşayamayacaklar. Kardeş kardeşi
öldürecek. Herkes birbirinden nefret edecek.
Ölümümden sonraki yirmi beş yıl
boyunca ülkede bir tek soylu insan kalmayacak.
Ekselansları, eğer Grigori’nin öldürüldüğünü bildiren çan
seslerini duyarsam, şunu bilin ki, beni öldürenler sizin yerinize tahta geçmek
isteyen soylularsa eğer, aileniz iki yıl içerisinde tümüyle yok edilecek.
Beni öldürecekler. Artık yaşamıyorum sayılır. Dua edin
benim için. Dua edin… Güçlü olun ve tanrı tarafından kutsanmış ailenizi
düşünün.
Sizin,
Grigoriy Yefimoviç”
YAZDIKLARI GERÇEK OLDU
YAZDIKLARI GERÇEK OLDU
Mektupta yazılanların çoğu gerçekleşti. Romanovlar, bir
daha dönmemek üzere 600 yüzyıllık hanedanlarını terk etmek zorunda kaldılar.
1905 Kanlı Pazar olaylarıyla başlayan kalkışma hareketi, 1917’de Bolşevik
Devrimi ile son buldu. Çar ve ailesi kurşuna dizildi.
Rasputin ise söylediği şekilde, Ekim devrimini göremeden
öldürüldü. Yusupov ve arkadaşları tarafından öldürülmeseydi de büyük olasılıkla
Bolşevikler tarafından öldürülecekti.
Kaçınılmaz sonu görmüştü.
İçinde zehir olduğunu bildiği şarabı o yüzden içmişti,
pastayı o yüzden yemişti ama ölmeyi becerememişti.
Acımasızdı ve belki de Rusya Ekim devrimini yaşamayacak
olsa, Romanov sülalesinin devamı Rasputin ile olacaktı. Tanrıya inancı yoktu,
kendini bir çeşit tanrı görüyordu çünkü.
Yapabileceklerinin sınırını bilmesi
açısından da çok önemli bir kimlikti. Dünyayı değiştirmeye kalkışmıştı, ama 1905’te
Çar II.Nikola’nın halkına karşı giriştiği katliama tanık olduktan sonra,
“dipten gelen dalga”yı durduramayacağını anlamıştı.
Varlıklarını tarikatlara bağlayan hükümetler, tarikat
liderlerinin ölümüyle birlikte müthiş bir yönetim bunalımına düşerler. Bunun
nedeni de çok basittir: Hükümet eden aslında sivil yönetim, atanmış yönetim ya
da seçilmiş kişiler değil, arkasında kendini gösteren tarikatlardır. Güçlerini
dinsel dogmalardan alırlar ve bunu sinsi bir şekilde yöneten kademesine enjekte
ederler. Bir kez yakasını bu tür tarikatlara kaptıran yönetimlerin bu işten
sıyrılması imkansızdır. Tarihte de örneği yoktur. Tıpkı kanser hücresi gibidir
tarikatlar ve kendilerini yok etme pahasına, öz sularını aldıkları sistemi yok
etmeyi göze alırlar.
BİR
VİRÜSTÜ RASPUTİN
Yüzyıllarca Avrupa’yı kasıp kavuran din savaşlarının
temelinde bu üstünlük kurma çabası yatmaktadır. Üstün gelen olmamıştır sonuçta,
ancak bedeli milyonları aşan insan kayıplarıdır. Üstelik bunlar “din” adına
yapılan mevki kavgalarıdır.
Rasputin’in amacı Çar olmak değildi. O, Çarlık sisteminin
devamını sağlamaya çalışıyordu.
Hanedanlık sisteminin artık sonunun geldiğinin
farkındaydı ve bunu nasıl kurtarabileceği üzerine kafa yoruyordu. Çar ve
Çariçenin arkasında büyük bir güç olarak varlığını sürdürecek, aynı zamanda da
Romanovlar hanedanın da varlığını sağlamlaştıracaktı.
Nikola’dan sonra başa
geçecek Aleksey’in tüm ipleri zaten elinde olacaktı.
Kendi varlığını her şeye rağmen korumak ve yaşatmak için
mücadele veren bir virüstü Rasputin ve tüm Rusya’ya yayılamadan, Petersburg
bozkırında ölümle burun buruna geldi. Yaşamak artık önemli değildi, zira gücü
kaybettiğini 1905 yılında görmüştü. Gelen dalga büyüktü ve önünde durmaya ne
gücü yetiyordu ne de zamanı.
Yusupov’un sarayına ölmek üzere gitmişti. Öleceğini hem
kızına hem de Aleksandra’ya söylemişti zaten. Dini inancı yoktu. Kendini
“keşiş” olarak tanımlıyordu, ama dinsel inançlarını çok önceleri, köyüne yakın
Verkhoturye Manastırı’nda kaybetmişti.
Kurduğu tarikatın ilkesini şöyle haykırıyordu: “Size kurtuluş
yolunu gösteriyorum.
Günahlarınızdan kurtulmanız için buradayım. Herkesin günah
dediği şeylerden korkmayın.
Bağlı olduğunuz insanlar sizler için belli sınırlar
çizmiş ve bu sınırların dışına çıkmanızı ‘ahlaksızlıkla’ nitelendirmiştir. Bu
kabul edilemez!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder