Suat Taşpınar
Kaynak: http://www.moskovalife.com/
Ben sokaktaki adamım. Pasaportum cebimde, kimliğim karmakarışık.
Tanırsınız bir yerlerden. Sizin duymadığınız bir sur üflenir, ben kendime dahi
meçhul bir kuytudan gecenin karanlığına çıkarım. Moskova'nın kirli karında ayak
izlerim kaybolur, it izine karışır. İhtişamıyla başım dönerek, rezilliğiyle
yüzüm kızararak arşınlarım bu şehrin sokaklarını. Rast gelsek göz ucuyla süzer
birbirimizi, yan yollarda izimizi ve gözümüzü kaybettiririz.
Oktyabrskaya metrosunun Gorki Park'a yakın çıkışında bir cepçi
bekler. Kurbanını özenle seçer. Bu şehirde çalışıp da, işini layıkıyla yapan
nadir insanlardan biridir. Bayiden matbuatı, büfeden Amerikan özentisi sosisli
sandviçi alıp cüzdanını aceleyle çantasına sokuşturan kadınları affetmez. Günde
bir balık gelir oltaya. Nevale çıkar, fazlası bile kalır. Övünecek değilim; ama
ben o adamım işte. Tek tesellim kirli bir işi temizce yapmaktır. Sırra kadem
basar, gün aşırı
işyerime dönerim. Katil de cinayet mahalline dönmez mi?
Ben sokaktaki adamım. Bu şehrin her köşesinde atılmayı bekleyen
küflü bir sandık gibi bulursunuz beni. Sıvası dökülen Sovyet binalarının
griliği düşer üstüme. Bazen bu şehirden bile yaşlı olduğumu düşünürüm. Stalin'i
mozolenin üstünden el sallarken gördüğüm gün, dün gibi aklımda. Kızıl bayrağı
indirip demokrasi getirdikleri günü hayal meyal hatırlarım. Yaşıtlarım kızar,
köpürür, "Eski günler" der. Ben isyan etmem; torunumla parkta ömrümü
uzatırım. "Bu kim dede?" der kerata, önündeki büste bakıp.
"Lenin amca" der geçerim. Ölüm çağırır, ben can havliyle kaçarım.
Ben sokaktaki adamım. Üç günlüğüne köyümden geldim Moskova'ya.
Kocam, iki çocuğum kaldı. Bir taksici aldı beni arabasına. Nasıl oldu
anlamadım, bir şefkat dokundu, "Bırak beni..." diye başlayan o hüznün
şarkısını söylemeye başladım ona.
İnerken taksiden, ne o eski taksiciydi, ne ben eski ben. Anlatması
uzun. Köye döndüm. Çocuklara, eşime hediyelerini verdim. Kocam, "Kendine
bir şey getirmedin mi?" dedi. Ve o an ilahi bir el dokundu, radyoda o
şarkı çaldı. Kendime Moskova'dan onu getirdiğimi söylemeye dilim varmadı,
yüreğimde sakladım. Gözlerim doldu. Çok zaman oldu; 'Pluşiha Caddesi'nde Üç
Kavak' diye filmimi yaptılar.
Ben sokaktaki adamım. Adımı söylesem tanıyanınız çıkar. Yarın
gazetelere manşet olacağım. Her şey çok güzel olacaktı, bu âlemde herkesin
yaptığından fazlasını yapmıyorduk, imzalar atılmış, gizli günahlar işlenmişti,
paralar kulaklarımdan fışkıracaktı. İşin detayını Tanrı, ben ve o lanet olası
adamdan başkası bilmeyecekti. Kendime kefilim; ya Tanrı fısıldadı, ya iki
kişinin bildiği şey yine sır kalmadı. 'Zengin' diyeceklerdi, şimdi 'hırsız'
diyecekler. Çocukların başı öne düşecek. Birazdan eve gideceğim. Cesedim ya
yatak odasında ya da havuzun kenarında bulunacak, henüz karar vermedim.
Ben sokaktaki adamım. Aşık olduğum an ihanet ediyor bu şehir;
küstüğüm an dudaklarımdan öpüyor. Gidecek olsam bırakmıyor, kalacak olsam
yüzüme bakmıyor. Gece yarısı sokaklarında ensem kararıyor, sabahlarında yüreğim
kalkıyor, gündüzlerinde nefesim yetmiyor, ama bir beyaz kar düşüyor ve tüm
yaralarım kapanıyor. Ben onun sokaklarındayım, o benim damarlarımda.
O içimdeki şehir, ben sokaktaki adamım...
16/12/2007, Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder