Suat Taşpınar
Kaynak: http://www.moskovalife.com/
Manej Meydanı, saat 23.25... Kremlin'in kızıl tuğlalı
kulesinin dibinde, kalabalığa uzanmış yorgun, titrek bir el. Güngörmüşlüğün
vakur ışıltısını donuk gözbebeklerine gizleyen bir kadın. Avucunun içinde 1 ruble, dileniyor. Ara sıra,
kulenin tepesinde kan lekesi gibi duran kızıl yıldıza bakıyor. Henüz 'çift
başlı kartal'la değiştirilmemiş eski yadigâra... Geçmişi yâd etmek için hayli
nedeni olmalı. Sahi, dileneceği kimin aklına gelirdi ki?
Moskova mağrur bir dilenciye benzer; yoksul düşmüş bir
asilzade misali...
Aleksandrovskiy Sad, saat 23.50... Hırpani kılıklı iki adam ve bir kadın,
fıskiyeli havuzun dibinde 'güzelleşiyor'. şair, "Meyhaneler dağılmıştır,
sarhoşlar mağlup" der ama, onların dağılacak meyhanesi bile yok! Yaz kış
açıktalar... Ellerinde plastik bardaklar, ayaklarının ucunda üç 'temiz' şişe.
Birisi hem içiyor, hem de fazla mesai yapıp, boş şişeleri pazar çantasına
tıkıştırıyor. Yarınki votka parası, boş şişelerden çıkacak ne de olsa! Her
köşebaşının mutat Moskova manzarası: Sonsuza kadar içmek, sonsuza kadar
unutmaktır!
Moskova biraz da votkaya benzer; kolay
vazgeçemezsiniz!
Saat 01.20, Kızıl Meydan... Her seferinde, yeryüzünde hiçbir meydanın, tarihe
bu kadar derin bir çentik atmadığını düşünüp sarsılabilirsiniz. St. Vasili
Kilisesi'nin renkli soğan kubbelerinin önünde, bir avuç Japon turist, gecenin
karanlığına flaş patlatmakta. Ve meydanın tam ortasında genç bir çift Lenin'in
mozolesine karşı öpüşmekte. Tarihmiş, Leninmiş; aşkın umurunda değil. Ve
tarihin toplamı, öpüştükleri birkaç saniyeden önemli değil.
Moskova aşka benzer. Aşk da hak edilmemiş bir armağan
değil midir?
Saat 01.40, Tverskaya Caddesi... Işıltılı vitrinlerin önünde, fahişeler salkım
saçak kaldırımdan dökülüyor. Geç saatte işinden çıkan kendi halinde bir
kadıncağız, yanılıp 'pazarlığa' yanaşan adama, yakası açılmamış küfürler
savuruyor. 'Sermayeler' gülüşüyor. Bir sarışın duvara dayanmış sessizce
ağlıyor, Attilâ ılhan'ın dizelerini hatırlama vaktidir: "Arayıp tenha ve
dalgın/çocukluğunun çiçek açmış vişne ağaçlarını/en kuytu köşelerinde
hatıralarının/arayıp nerede ne kalmış/ne var ne yok/dalgın bir sarışın sürekli
kar yağıyor". "Ben buraya nasıl düştüm?" diye kahrından mı
ağlar, başka bir derdi mi var, kim bilir! şehvet pazarında gözyaşları prim
yapmıyor...
Moskova bir fahişeye benzer; parayla ruhunu satın
alamazsınız.
Saat 02.15, Puşkin Meydanı... Meydan, şairin ayaklarının altında. Birkaç
güvercin şairin başının üstünde. Kaidesinden Moskova'yı seyrediyor. Gecenin son
neferleri banklarda sabahı bekliyor. Ağlayan bir başka genç kadın, yalnız. Bu
ne çok gece, bu ne çok gözyaşı?..
Son sözü meydanın şairi söylüyor; "Sessizce,
umutsuzca seviyordum seni/Bazen çekingen, bazen kıskanç, ama hep üzgün/Ah öyle
bir sevgiydi ki bu/Dilerim bir başkasınca da böyle sevilebilesin." şimdi,
yalnızlığı şehrin sokaklarında yitirip tekrar bulma vaktidir.
Moskova bir şiire benzer: 'sahibine değil, en fazla
ihtiyacı olana' aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder