Moskova

Moskova

9 Eylül 2014 Salı

Bu şehir arkandan gelecektir

Suat Taşpınar

Kaynak: http://www.moskovalife.com/

Manej Meydanı, saat 23.25... Kremlin'in kızıl tuğlalı kulesinin dibinde, kalabalığa uzanmış yorgun, titrek bir el. Güngörmüşlüğün vakur ışıltısını donuk gözbebeklerine gizleyen bir kadın.  Avucunun içinde 1 ruble, dileniyor. Ara sıra, kulenin tepesinde kan lekesi gibi duran kızıl yıldıza bakıyor. Henüz 'çift başlı kartal'la değiştirilmemiş eski yadigâra... Geçmişi yâd etmek için hayli nedeni olmalı. Sahi, dileneceği kimin aklına gelirdi ki?

Moskova mağrur bir dilenciye benzer; yoksul düşmüş bir asilzade misali...

Aleksandrovskiy Sad, saat 23.50... Hırpani kılıklı iki adam ve bir kadın, fıskiyeli havuzun dibinde 'güzelleşiyor'. şair, "Meyhaneler dağılmıştır, sarhoşlar mağlup" der ama, onların dağılacak meyhanesi bile yok! Yaz kış açıktalar... Ellerinde plastik bardaklar, ayaklarının ucunda üç 'temiz' şişe. Birisi hem içiyor, hem de fazla mesai yapıp, boş şişeleri pazar çantasına tıkıştırıyor. Yarınki votka parası, boş şişelerden çıkacak ne de olsa! Her köşebaşının mutat Moskova manzarası: Sonsuza kadar içmek, sonsuza kadar unutmaktır!

Moskova biraz da votkaya benzer; kolay vazgeçemezsiniz!

Saat 01.20, Kızıl Meydan... Her seferinde, yeryüzünde hiçbir meydanın, tarihe bu kadar derin bir çentik atmadığını düşünüp sarsılabilirsiniz. St. Vasili Kilisesi'nin renkli soğan kubbelerinin önünde, bir avuç Japon turist, gecenin karanlığına flaş patlatmakta. Ve meydanın tam ortasında genç bir çift Lenin'in mozolesine karşı öpüşmekte. Tarihmiş, Leninmiş; aşkın umurunda değil. Ve tarihin toplamı, öpüştükleri birkaç saniyeden önemli değil.

Moskova aşka benzer. Aşk da hak edilmemiş bir armağan değil midir?

Saat 01.40, Tverskaya Caddesi... Işıltılı vitrinlerin önünde, fahişeler salkım saçak kaldırımdan dökülüyor. Geç saatte işinden çıkan kendi halinde bir kadıncağız, yanılıp 'pazarlığa' yanaşan adama, yakası açılmamış küfürler savuruyor. 'Sermayeler' gülüşüyor. Bir sarışın duvara dayanmış sessizce ağlıyor, Attilâ ılhan'ın dizelerini hatırlama vaktidir: "Arayıp tenha ve dalgın/çocukluğunun çiçek açmış vişne ağaçlarını/en kuytu köşelerinde hatıralarının/arayıp nerede ne kalmış/ne var ne yok/dalgın bir sarışın sürekli kar yağıyor". "Ben buraya nasıl düştüm?" diye kahrından mı ağlar, başka bir derdi mi var, kim bilir! şehvet pazarında gözyaşları prim yapmıyor...

Moskova bir fahişeye benzer; parayla ruhunu satın alamazsınız.

Saat 02.15, Puşkin Meydanı... Meydan, şairin ayaklarının altında. Birkaç güvercin şairin başının üstünde. Kaidesinden Moskova'yı seyrediyor. Gecenin son neferleri banklarda sabahı bekliyor. Ağlayan bir başka genç kadın, yalnız. Bu ne çok gece, bu ne çok gözyaşı?..

Son sözü meydanın şairi söylüyor; "Sessizce, umutsuzca seviyordum seni/Bazen çekingen, bazen kıskanç, ama hep üzgün/Ah öyle bir sevgiydi ki bu/Dilerim bir başkasınca da böyle sevilebilesin." şimdi, yalnızlığı şehrin sokaklarında yitirip tekrar bulma vaktidir.

Moskova bir şiire benzer: 'sahibine değil, en fazla ihtiyacı olana' aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder