Moskova

Moskova

30 Haziran 2025 Pazartesi

Aleksandr Paşkov'dan kara mizah içeren karikatürler


Sovyet dönemi karikatüristlerinin eserlerini kaç kez incelerseniz inceleyin, her biri sizde ayrı bir sıcaklık uyandıracaktır.

Ve Aleksandr Paşkov'un karikatürleri, "o" dönemin ustalarının hâlâ ilgi gördüğünü ve eserlerinin günümüz gerçeklerine mükemmel bir şekilde uyduğunu kanıtlıyor.

Aleksandr 1952'de Moskova'da doğdu ve tüm hayatı boyunca başkentte yaşadı. Çocukluğundan beri resim yapmayı severdi, ancak para kazandıracak bir meslek seçmeye karar verdi, ancak yaratıcı bir damarı olmadan değil. Ebeveynlerinin tavsiyesi üzerine kuyumcu olmak için bir okula girdi.

Ancak sanatçı bir noktada daha yaratıcı işler yapmaya karar verdi ve Merkez Televizyonu'nda dekoratör olarak işe girdi, ardından Edebiyat Gazetesi'nde serbest çalışan olarak çalışmaya başladı ve ilk karikatürlerini oraya gönderdi.

Orada, edebiyat basınında, mizahi "12 Sandalye Kulübü"nde yayınlamaya başladı. Çeşitli tefrikalar, komik çizimler ve hatta bazen hafif "kara şeyler" ile dolu bu mizah ve hiciv adası, elbette okuyucular tarafından sevildi.

Aleksandr Paşkov, yaşamı boyunca ülkesinde pek çok toplumsal çalkantı ve değişime tanık olmuş, zengin bir yaratıcılık birikimine sahip olmuş ve yaşam durumlarının pek çok komik anını çizimlere dökmüştür.

Sanatçı, tek karelik resimlere canlı bir hikaye sığdırmayı başarmış, amaçlanan olay örgüsünü en ince ayrıntısına kadar net ve profesyonel bir şekilde çizmiş.

Ve hiçbir cümle, başlık ve karakterlerin "düşünceleri" olmadan, karikatürü mizah ve hicivle doldurur.

Paşkov için bir karikatürdeki en önemli şey, uydurulmuş hikayenin anlamıdır. Onun için önemli olan, okuyucunun çizime bakıp sadece olay örgüsüne gülmemesi, aynı zamanda fikri daha derinlemesine görebilmesi, yazarla birlikte geçmişi düşünmesi veya tam tersine, bugünün sıra dışı durumundan bir çıkış yolu için bir ipucu bulabilmesiydi.

Aleksandr'ın çeşitli uluslararası ressam ve karikatürist yarışmalarında birçok ödüle layık görülmesi ve Rusya'da prestijli Altın Buzağı ödülüne layık görülmesi tesadüf değildir.

Ne yazık ki sanatçı 2011 yılında vefat etti, ancak eserleri yaşamaya ve karikatür severleri parlak ve komik hikayeleriyle eğlendirmeye devam ediyor.



Yaz-kış gözde: Dondurmanın Rusya'da 300 yıllık yolculuğu


Kaynak: https://turkrus.com/

 

Dondurma her yerde olduğu gibi Rusya'da da hayatın vazgeçilmez tadı; ama önemli bir farkı var: Pek çok ülkede dondurma 'yaz ve sıcak hava tatlısı' muamelesi görse de, Rusya coğrafyasında termometre eksiyi gösterdiğinde bile dondurma aynı iştahla tüketilir.

Sovyet devrinden kalma "plombir" dondurması gibisi kolay bulunur mu?

Bir yaz klasiği olarak bir kez daha dondurma konusuna bu kez tarihçesiyle dalmak istedik:

Dondurmaya benzer tatlılar Rus topraklarında yüzyıllardır biliniyor.

Ortaçağ Rusyası’nda kışın pazarlarda satılan donmuş süt dilimleri, bal, reçel ve kuru üzümle karıştırılarak tüketiliyordu. Maslenitsa kutlamalarında ise köylerde lor peyniri, ekşi krema ve baldan yapılan hayvan figürleri dondurulup çocuklara ikram edilirdi. Şekerin pahalı ve nadir olması nedeniyle bu tariflerde genellikle doğal tatlandırıcılar tercih edilirdi.

Asıl dönüşüm 18. yüzyılda, aristokrasiyle birlikte geldi. 1791 tarihli Fransızca’dan çevrilmiş bir yemek kitabı, vişneli, limonlu, çikolatalı ve hatta konyakla alevlendirilen “Vezüv” tatlısı gibi tariflerle soğuk tatlıyı sofraların yıldızı haline getirdi.

19. yüzyıl başında ise dondurma, sadece soyluların değil halkın da tüketebildiği bir tatlıya dönüştü. Sokak satıcıları, buzla dolu büyük kazanlarla dondurma satar hale geldi; ama fiyatı yine de yüksek sayılırdı: küçük bir porsiyon için iki gümüş kopek ödeniyordu.

1845’te İsviçreli pastacı Johann-Lucius Isler, mekanik üretimle dondurma çağını başlattı. Isler’in Petersburg’daki kafesi, fındık, portakal çiçeği özü ve meyve likörüyle hazırlanan modern dondurma çeşitlerinin öncüsü oldu. Çar ailesi ve yüksek sosyete arasında oldukça popüler hale gelen dondurma, zamanla farklı tariflerle çeşitlendi. Romanovlara özel hazırlanan ve Rasputin’in kızı Matrena tarafından kaydedilen tarifte, yumurta sarısı, krema, vanilya ve bol miktarda şeker bulunuyordu.

Bu tarifler, günümüzdeki klasik plombirin öncüsü sayılıyor.

Sovyet döneminde dondurma bir kez daha yeniden doğdu. 1930’lu yıllarda Anastas Mikoyan’ın talimatıyla sanayileşen dondurma üretimi, eskişimo çubukları, kornet külahlar ve bardakta dondurma gibi bugün tanıdığımız çeşitlerin doğmasına yol açtı. O zamandan bu yana, dondurma Rus sofralarında hem nostalji hem yaz serinliği olarak yerini koruyor. Hatta Çin başta olmak üzere pek çok ülkeye dondurma ihraç ediliyor.

29 Haziran 2025 Pazar

Türünün önde gelen ismi Oleg Tesler'den sözsüz karikatürler


Kaynak: https://dzen.ru/

 

Yerli karikatürün yaratıcısı, kelimenin tam anlamıyla sıra dışı bir sanatçı Oleg Tesler.

Onun hakkında anlatılacak birçok ilginç şey var!

Oleg Tesler, karikatür severlerin birden fazla kuşağının tanıdığı, adını duyduğu bir sanatçı.

Bu türün "tek atışlık hikayeler" akımının kurucusu olarak adlandırılabilir.

Tüm dünyada çok sevilen tek panelli karikatürler çizmeye başlayan ilk kişilerden biriydi.

Oleg Semenoviç, 1938 yılında Leningrad'da bir askeri mühendisin ailesinde doğdu. Savaştan sonra aile, sanatçı Tesler'in tüm hayatını geçirdiği Moskova'ya taşındı.

Çocukluğundan beri resim çizmeye meraklıydı ve etrafındaki dünyayı çok iyi gözlemliyordu. Ve dünya, söylenmelidir ki, o zamanlar çok çeşitliydi.

Sanatçının çocukluk ve gençlik yıllarını da kapsayan savaş sonrası yıllarda sokaklar ve avlular renkli karakterlerle doluydu: çıplak ayaklı çocuklardan önemli askerlere, yorgun gözlü çalışan kadınlardan moda şapkalı güzellere kadar.



Ve geleceğin sanatçısı, keskin bakış açısıyla, hayatın tüm tutarsızlıklarını ve haksız anlarını "düzeltti" ve daha sonra gördüklerini ve bir zamanlar fark ettiklerini eserlerinde somutlaştırdı.

Ancak çizime olan aşkına rağmen, okuldan sonra bir "ulaşım" üniversitesine girdi ve Sovyet zamanlarında adet olduğu üzere mühendislik eğitimi aldı. Daha sonra bir bilgisayar merkezinde işe girdi ve aynı anda çeşitli yayınlarda karikatürler yayınlamaya başladı.

Geçtiğimiz yüzyılın 60'lı yıllarının başlarında ilk karikatürü bir Baltık dergisinde yayımlandı.

Komik olan şu: Yerel yayıncıların eserinin yayımlanmasına "izin" vermesi için Oleg, Teslerevičius takma adını buldu.

Böylece "sistemi" biraz aldatan karikatür türünün gelecekteki ustası, "Krokodil", "Smena", "Pioneer", "Sovyet Ekranı" ve daha birçok büyük dergiyle yayın ve çalışma yolunu açtı.

Tesler'in eserleri Sovyet bürokrasisini, insani kusurları, toplumsal çelişkileri ve günlük sorunları ironik ve cesurca alay konusu yaptı. Aynı zamanda sanatçı keskin köşelerden ustaca kaçındı ve hayatın politik yönlerine değinmemeye çalıştı.

Tesler sadece gülmek için hikayeler icat edip çizmedi, aynı zamanda okuyucuyu düşünmeye davet ettiği karikatüre "hayatın gerçeğini" koydu. Karakterleri basittir ve hikayeler günümüzde bile tanıdık ve alakalıdır.


Sanatçının büyük burunlu, gülünç, komik küçük adam eseri sadece Sovyet değil, yabancı okuyucular tarafından da çok beğenildi.

Oleg Semenoviç'e şöhret kazandıran, uluslararası sergilere katılımından dolayı çeşitli ödüller kazandıran ve maestronun alametifarikası haline gelen bu kahramandı.

Sanatçı 1995 yılında vefat etti.

Ancak eserleri yaşamaya devam ediyor ve dünyanın dört bir yanındaki okuyucuları memnun ediyor. Ve hala ustayı sıcaklıkla anan, insanlara karşı açıklığını ve iyi niyetini hatırlayan öğrencileri ve meslektaşları var.

27 Haziran 2025 Cuma

Rusya'nın kalbine kazınmış ağaç: Huş ya da beryoza



Kaynak: https://turkrus.com/

 

Rusya denince gözün önünde ilk canlanan manzaralardan biri, ince gövdeli, bembeyaz huş ağaçları, yani "beryoza" oluyor. Bu ağaçlar yalnızca doğayı süslemiyor; şiirden resme, halk dansından yas törenlerine kadar kültürel belleğin en derin katmanlarına sızıyor. Rüzgârda titreyen yaprakları, Rus halkının duygularını dile getiriyor; geçmişe, toprağa, özleme ve dirence aynı anda dokunuyor.

Binlerce yıl boyunca farklı halklar huşu kutsal kabul etmiş. Udmurtlar, Mariler, Hantılar ve Yakutlar bu ağaca ruh yüklemiş, baharın gelişini dallarını süsleyerek kutlamış. Eski köylerde, Tроица bayramında genç kızlar huş dalı taşıyarak ev ev dolaşır, ona adeta canlıymış gibi ikramda bulunurdu. Bu gelenek, hem doğanın uyanışına hem de ataların anısına saygı sunmanın bir yolu sayılırdı. Huş, hem yaşamı hem ölümü simgelerdi. Bazı bölgelerde ölmek üzere olan birini tarif ederken, “beryozkaya gidiyor” denirdi.

19.yüzyıla gelindiğinde huş, Rus sanatında kendine daha görünür bir yer buldu. Puşkin, Kırım’dan yazdığı bir mektupta ilk gördüğü huş ağacının yüreğinde nasıl bir memleket özlemi yarattığını anlatıyordu. Şair Afanasi Fet, onu “hüzünlü bir gelin gibi” betimlemişti. Ama huşun gerçek anlamda ulusal bir simgeye dönüşmesi, Sergey Yesenin’in şiirleriyle mümkün oldu. Yesenin, huşu yalnızca doğa betimlemesi olarak değil, çocukluğun, köyün, anavatanın, hatta annelik duygusunun bir karşılığı gibi ele aldı.

II. Dünya Savaşı sırasında bu imge daha da güçlendi. Anna Ahmatova'nın dizelerinde huş, işgal altındaki toprağın hafızasını taşıyan bir tanık gibi belirdi. 1948'de kurulan Beryozka Dans Topluluğu, bu kültürel bağı sahneye taşıdı. Genç dansçılar, ellerinde huş dallarıyla sahneye çıkarken, sadece dans etmiyordu; aynı zamanda geçmişe kök salan bir anlatıyı bugüne aktarıyordu.

Günümüzde huş, Rusya'nın dört bir yanında hâlâ yaşıyor. Parklarda büyüyor, pullara basılıyor, şarkılarda yankılanıyor. Artık sadece bir ağaç değil; kolektif hafızanın, sessiz sadakatin ve köklü aidiyetin simgesi hâline geliyor. Onun gölgesinde insanlar yalnızca dinlenmiyor, bir halkın derin duygularına temas ediyor. Rusya huşun içinden geçerek kendini anlatmaya devam ediyor.

 

5 soruda huş ağacı

1. Huş ağacı nedir, nerede yetişir? 

Huş (Betula), Kuzey Yarımküre’nin serin ve nemli bölgelerinde yetişen yaprak döken ağaç türüdür. En çok Rusya, Finlandiya, Norveç, Kanada ve Baltık ülkelerinde görülür. Rusya’da, özellikle Orta ve Kuzey bölgelerde doğal ormanların büyük kısmını oluşturur. Beyaz kabuğu ve zarif yapısıyla kolayca tanınır. Ortalama 15–25 metreye kadar boylanır ve 100 yıla kadar yaşayabilir.

2. Huş neden Rusya’nın simgesi olarak görülüyor?
Rusya’da huş ağacı sadece doğal bir varlık değil, kültürel ve duygusal bir figür. Hem halk geleneklerinde hem de edebiyatta, resimde, dansta sürekli karşımıza çıkar. Tроица (Üçleme) ve Семик gibi bahar ayinlerinde genç kızlar huş dallarını süsleyerek köyde dolaşırdı. Şair Sergey Yesenin, huşu “vatanın sesi” olarak betimledi. II. Dünya Savaşı’nda bile huş, halkın direnişinin ve özleminin sembolü oldu.

3. Huş ağacı halk kültüründe neyi temsil eder?
Huş aynı anda iki karşıt anlamı taşır: yaşam ve ölüm. Bir yandan gençliği, kadınlığı ve baharın gelişini simgelerken; öte yandan Slav mitolojisinde ölülerin ruhlarının konakladığı bir ağaç olarak görülür. Bazı bölgelerde ölmekte olan bir kişi için “beryozkaya gidiyor” denmesi bu inancın izlerini taşır. Mezarlıklarda huş ağacı dikilmesi de yaygın bir gelenektir.

4. Huş ağacının odunu ya da kabuğu hangi alanlarda kullanılır?
Huş odunu hafif, kolay işlenebilir ve yanmaya elverişlidir. Bu yüzden mobilya, kontrplak, oyuncak, mutfak gereçleri ve kâğıt üretiminde tercih edilir. Kabuğu ise geleneksel olarak sepet, çatı kaplaması ve yazma yüzeyi olarak kullanılmıştır. Ayrıca huş kabuğundan elde edilen “katran” doğal antiseptik özelliğiyle halk hekimliğinde yer bulmuştur.

5. Bugün huş ağacı Rusya’da ne anlama geliyor?
Bugün huş, Rus kimliğinin görsel bir ögesi hâline gelmiş durumda. Parklarda, posta pullarında, dans topluluklarında, edebi metinlerde ve çocuk kitaplarında huş figürü sıkça yer alıyor. 1948'de kurulan "Beryozka" halk dansları topluluğu bile adını huştan alıyor. Beyaz gövdesiyle hem saflığı hem köksüzlüğe direnen bir kararlılığı çağrıştırıyor. Rusya’nın kolektif belleğinde huş ağacı hâlâ yaşıyor; sakin, zarif ve dirençli bir hatıra gibi.

24 Haziran 2025 Salı

Moskova'da huzurun formülü: "Zengin ol ve kılıbık yaşa!"

 


Kaynak: https://turkrus.com/

 

Moskova’nın elit semtlerinde, iş dünyasında başarılı ama evde tüm kontrolü eşine devretmiş erkek profili giderek yaygınlaşıyor. Moskviçmag dergisinde yer alan yoruma göre, Rusçada podkabluçnik, yani "kılıbık" olarak tabir edilen bu tip, çoğunlukla kendi halinde bir iş insanı: Evi, arabası, statüsü yerinde ama evin içinde söz hakkı tamamen karısına ait. Ne zaman dışarı çıkacağına, hangi diziyi izleyeceklerine, hangi mobilyanın alınacağına kadar her şey eş tarafından belirleniyor. Erkek, tüm bu kararları memnuniyetle kabulleniyor ve hatta bundan huzur buluyor. 

Bu yeni nesil Moskova kılıbığı, dışarıda “patron”, evde ise eşi tarafından yönlendirilen bir figür. Navigasyon cihazından gelen komutlar bile eşinin sesiyle. Tüm sorumlulukların dışarıda bırakılması bu erkekler için adeta bir kaçış: Karar vermemek, plan yapmamak, sadece söyleneni yapmak... Onlara göre asıl özgürlük bu.

Kültürel hayatta da tablo aynı. Tiyatrolarda, sergilerde kadın önde, dikkatli ve hevesli. Erkek ise arka planda, sıkılmış, sessiz ve uyuklayan bir eşlikçi. Giyiminden hediyesine kadar her şeyi eşi belirliyor. Ona sadece onaylamak ve gerektiğinde kredi kartını uzatmak kalıyor. “Senin fikrin nedir?” sorusu bu ilişkilerde nadiren soruluyor, çünkü cevabı zaten belli: “Karım ne derse o.”

Arada bir bu kılıbıklar özgürlük hayaliyle arkadaş buluşmalarına katılsa da, birkaç bira içip hafifçe sosyalleşmenin ardından cep telefonları çalıyor: “Hadi artık eve gel.” O da arkadaşlarına bir bahane uyduruyor, “musluk patladı”, “dolap devrildi”... Sonra da talimatla alınmış bir demet çiçekle eve dönüyor. Çünkü kural net: “Eve lalesiz geleyim deme!”

"Rusya'nın ruhu" araştırıldı, işte ortaya çıkan sonuç


Kaynak: https://turkrus.com/ 


Rusya’nın ulusal kimliğini ve kültürel mirasını modern dünyada tanıtmayı amaçlayan “Rusya’nın Ruhu” projesi, bu yıl da St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu kapsamında öne çıktı. VTsIOM araştırma merkezinin bu etkinliğe özel olarak gerçekleştirdiği kamuoyu araştırması, halkın “Rusya’nın ruhu” kavramına yüklediği anlamları ve bu ruhu en iyi temsil eden sembolleri ortaya koydu.

Araştırma sonuçlarına göre Rus halkı, ülkelerinin en büyük zenginliğinin halkın kendisi olduğunu düşünüyor. Araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu, “iyi niyet, dayanışma, dürüstlük ve yenilmezlik” gibi insani değerlerin, Rus kimliğinin özünü oluşturduğunu vurguladı.

Ankete göre, Rusya’nın ruhunu yansıtan başlıca ögeler halkın yanı sıra doğa ve kültürel mirasla da ilişkilendiriliyor. Ülkenin uçsuz bucaksız ormanları, bereketli toprakları ve geleneksel sembolleri, kolektif hafızada vatan sevgisiyle bütünleşiyor. Katılımcılar, yerel düzeyde ise her bölgenin kendine özgü bir “ruh” taşıdığını belirtiyor.

Örneğin, Sibirya ve Ural bölgeleri doğayla, Orta ve Kuzeybatı Rusya tarihi yapılarla, Kuzey Kafkasya ve Volga havzası ise mutfağıyla öne çıkıyor. Ayrıca matruşka bebekleri, tatlılar ve geleneksel kıyafetler, Rusya’yı temsil eden en popüler hediyelik eşyalar arasında yer alıyor.

Araştırma, “Rusya’nın Ruhu” markasına aday ulusal ürünlerin hangi sembollerle tanımlanabileceğine dair ipuçları da sunuyor.

Katılımcılar, marka kimliğinde doğaya ve klasik Rus edebiyatına yapılan göndermelerin, devlet sembolleri ile geleneksel motiflerin kullanılmasının etkili olacağını düşünüyor. Ancak folklorik ögeler, dini simgeler ve el sanatları gibi yerel unsurların daha çok bölgesel marka kimliklerine uygun olduğu görüşü hakim.

Özellikle 1980 sonrası doğan genç nesil, markalaşmada Rus edebiyatının izini arıyor. Bölgesel bazda ise Ural bölgesi, hem doğaya hem de yerel kültüre verdiği önemle dikkat çekiyor.

23 Haziran 2025 Pazartesi

Rusya bayrağının şifreleri

 

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Rusya Federasyonu’nun bayrağı, yatay olarak sıralanmış üç eşit şeritten oluşur. Üstte beyaz, ortada mavi, altta kırmızı renk vardır.

Üç renkli bayrak, Rusya’nın tarihsel kimliğinin önemli sembollerinden biridir ve kökleri 17. yüzyıla kadar uzanır.

Rusya’nın üç renkli bayrağı ilk kez 1696 yılında Çar Büyük Petro döneminde ortaya çıktı.

Çar, Hollanda’ya yaptığı bir gezide Hollanda bayrağının kırmızı-beyaz-mavi renklerinden etkilenmiş.

Bu ilhamla, kendi donanması için benzer bir bayrak tasarladı; ancak renk sıralamasını değiştirdi: beyaz-mavi-kırmızı yaptı.

Bayrak, başlangıçta ticaret gemilerde kullanıldı.

1858’de kısa süreliğine siyah-sarı-beyaz olarak değiştirilmiş ama bu renkler halk arasında benimsenmemiş.

1896’da Çar II. Nikolay döneminde, bugünkü beyaz-mavi-kırmızı bayrak resmi olarak ulusal bayrak ilan edildi.

1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra üç renkli bayrak kaldırıldı.

Onun yerine, sarı orak-çekiç ve yıldızın bulunduğu kırmızı zeminli Sovyet bayrağı kullanılmaya başlandı.

Bu bayrak, 1991’e kadar Sovyetler Birliği’nin resmi bayrağı olarak kaldı.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, 22 Ağustos 1991’de üç renkli eski bayrak yeniden kabul edildi.

2000 yılında, bayrak yasal olarak Rusya Federasyonu’nun resmî ulusal bayrağı olarak ilan edildi.

 

Bayraktaki renklerin anlamı

Beyaz     Asalet ve dürüstlük

Mavi       İnanç, sadakat ve Tanrı’ya bağlılık

Kırmızı   Cesaret, kahramanlık ve vatanseverlik.

Bazı yorumlarda bu üç renk, Beyaz Ruslar (Belarus), Küçük Ruslar (Ukraynalılar) ve Büyük Ruslar (Ruslar) gibi eski Slav halklarını da simgelediği yolunda değerlendirilir.

Her yıl 22 Ağustos, Rusya’da “Bayrak Günü” olarak kutlanır.

 

Çift başlı kartal

Bir de, Rusya’nın tarihsel ve kültürel kimliğinde derin anlamlar taşıyan çift başlı kartal simgesi var. Günümüzde Rusya Federasyonu’nun resmî devlet arması olarak kullanılıyor.

Çift başlı kartal, aslında Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun simgesi. Kartalın bir başı doğuya, diğeri batıya bakar; bu da hem doğu hem batı üzerinde egemenliği simgeliyor.

Kartalın sağ elindeki altın asa otoriteyi, sol elindeki altın küre dünya egemenliğini temsil ediyor.

Göğsünde ise St. George’un bir ejderhayı öldürdüğü bir arma yer alıyor. Bu Moskova’nın sembolü.

Üç taç başlığı ise hem tarihi çarlık gücünü hem de egemenliğin sürekliliğini temsil ediyor.