Kaynak: https://turkrus.com/
Rusya’nın 14 Aralık 1825 sabahına çöken soğuk sis,
Petersburg'daki Senato Meydanı’ndaki o kısa isyanın izlerini iki yüzyıldır tam
olarak silemedi. Aradan geçen 200 yıl, Dekabrist Ayaklanması’nı bir tarih
tartışmasına, hafızada yer etmiş bir sembole ve devlet-toplum ilişkisinin
şekillendiği anlardan birine dönüştürdü. Bu yıl Moskova’da yapılan
değerlendirmeler, Dekabristlerin romantik bir efsaneden ibaret olmadığını,
bugün bile yeniden okunması gereken bir miras bıraktığını gösteriyor.
Rus tarihinin dönüm noktalarından biri sayılan Dekabrist
Ayaklanması, 14 Aralık 1825’te Çarlık Rusyası’nın kalbinde kopan kısa fakat
etkisi yüzyıllara yayılan bir isyan olarak biliniyor. Adının da Aralık ayında
yapılmasından alıyor. Çar I. Aleksandr’ın ölümünün yarattığı siyasi boşluk
sırasında bir grup genç subay, Senato Meydanı’nda anayasal düzen kurulması
çağrısıyla harekete geçti. Hareket başarısız oldu, liderleri idam edildi,
yüzlercesi Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Buna rağmen isyan, sonraki kuşaklar
için bir vicdan ve adalet arayışı simgesine dönüştü. Sovyet döneminde bu hikâye
iyice romantize edildi, Dekabristler de özgürlükçü kahramanlara dönüştürüldü.
Pek çok Rus tarihçiye göre Dekabristler ayaklanmada
yenildiler ancak Sibirya sürgünü onların Rusya’yı toplumsal, kültürel ve siyasi
açıdan dönüştürdüğü ikinci bir dönem hâline geldi. Rus tarihçileri bu etkiyi
“başarısız bir isyanın başarılı bir modernleşme etkisi” olarak tanımlıyor.
Aristokrat kökenli, iyi eğitimli ve Avrupa görmüş subaylar
ile entelektüellerden oluşan Dekabristler, sürgünde bölgenin ilk
kütüphanelerini, tiyatro ve müzik topluluklarını, bilimsel dernekleri ve okuma
salonlarını kurdu. Yerel idarede modern bürokratik uygulamaları hayata
geçirerek Sibirya şehirlerinin kültürel gelişiminde kurucu bir etki yarattılar.
Sürgün dönemi, aristokrat kesimin halkla ilk kapsamlı
teması oldu. Dekabristler köylülerin eğitimine katkı sundu, tıbbi ve sosyal
yardım örgütledi ve eşitlikçi ilişkiler kurarak Rus liberalizminin 19.
yüzyıldaki ahlaki temelini oluşturdu.
Dekabrist eşlerinin Sibirya’ya gitme kararı, Rus kültüründe
kadın fedakârlığı ve kamusal görünürlük açısından bir dönüm noktası kabul
edildi. Maria Volkonskaya, Ekaterina Trubetskaya ve Aleksandra Muravyova gibi
isimler kadın hareketinin sembol figürlerine dönüştü.
Dekabristler Rus edebiyatının “altın çağı” üzerinde
belirleyici bir etki bıraktı. Puşkin, Lermontov, Herzen, Turgenev ve
Dostoyevski gibi isimler hem isyanı hem de sürgünün yarattığı ahlaki idealizmi
eserlerine taşıdı. Bu kuşak, Rus kültüründe “ilk vicdanlı isyancılar” olarak
yer edindi.
Ayaklanma başarısız olsa da anayasal düzen, hukukun
üstünlüğü ve mutlakiyet karşıtı devlet tasarımı gibi fikirler Rus siyasi
kültürüne onların aracılığıyla yerleşti. Reformist hareketler kendilerini
Dekabrist geleneğinin devamı olarak gördü.
Sürgünde gösterdikleri tutum, onları toplum gözünde suçlu
değil, adaletsizliğe karşı bedel ödeyen kahramanlar hâline getirdi. Bu imge
1905 ve 1917 devrimleri dâhil birçok siyasi hareket için moral ve sembolik bir
referans oldu.
Özetle Dekabrist ayaklanmasının başarısızlığı onların
etkisini azaltmadı; aksine sürgün, Rusya’nın kültürel, sosyal ve siyasi
dönüşümünü hızlandıran bir kaynak hâline geldi. Rus liberalizminin ve devrimci
düşüncenin ahlaki temeli büyük ölçüde bu mirasa dayanıyor.
Fakat günümüz Rusya’sında bu anlatı artık yeniden
tartışılıyor. Bu hafta Moskova’da Adalet Bakanlığı’nda düzenlenen “Dekabrist
Ayaklanmasının 200. Yılı” konulu konferans, hem tarihî olayın hem de bu olayın
sonraki yüzyıllarda nasıl yorumlandığının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini
savundu. Katılımcılara göre mesele sadece bir isyan değil, modern Rusya’nın
devlet-toplum ilişkileri açısından çıkarılacak derslerle dolu bir süreç.
Kommersant'ın haberine göre konferans, Adalet Bakanı
Konstantin Çuyçenko’nun sunumuyla açıldı. Çuyçenko, 1825 isyanına ilişkin
önceki eleştirel tutumunun son aylarda değiştiğini belirterek “bazı
isyancıların zihinlerinde gerçek bir adalet arayışı bulunduğunu” kabul etti.
Ancak hemen ardından, onların eylemlerinin “onur ve asalet kavramlarıyla
bağdaştırılmasının zor olduğunu” vurguladı. Bakan, Sovyet dönemindeki destansı
Dekabrist portresinin tarihle mesafesiz bir bağ kurduğunu, bunun bugün sağlıklı
analizleri engellediğini söyledi.
Çuyçenko’nun sunumunda dikkat çeken noktalardan biri, Dekabristlerin
kimliklerine ilişkin değerlendirmesiydi. Ona göre bu subayların çoğu Napolyon
Savaşları sırasında Avrupa’yı görmüş, “Batı’nın devrimci havasını solumuş”
kişilerdi. Rus aristokrasisinin Batılı eğitim alan, hatta Rusçayı düzgün
konuşmayan kesimlerindendiler. Yine de Bakan, onları bugünün “yabancı ajan”
söylemiyle karşılaştırmanın hatalı olduğunu, çünkü bu kişilerin dış etkilere
maruz kalan değil, kendi siyasi öznesi olan aktörler olduklarını söyledi.
Bakanın konuşmasındaki bir diğer önemli mesaj, isyanın
Rusya’nın reform sürecini geciktirdiği iddiasıydı. Çuyçenko’ya göre Aleksandr
döneminde hazırlanan ancak tam uygulanamayan yenilikler, ayaklanma yüzünden
uzun süre rafa kalktı. Bu nedenle “iyi niyetle başlayan ama hukuk dışı
yöntemlere başvuran hareketlerin çoğu zaman geriye dönüş yarattığını” savundu.
Konferans katılımcıları bu tezi, günümüz Rusya’sındaki devlet kapasitesi ve
dönüşüm tartışmalarıyla ilişkilendirerek ele aldı.
Toplantıda söz alan Birinci Kanal Genel Müdürü Konstantin
Ernst ise Rusya’nın “öngörülemeyen bir tarihe sahip ülke” olduğu yönündeki
ironiye vurgu yaptı. Ernst’e göre Dekabrist imajı önce Aleksandr Herzen
tarafından şekillendirildi, ardından Bolşevikler tarafından geniş kitlelere
aktarıldı. Böylece Romanov Hanedanı’nın “reaksiyoner yapısı” ile Dekabristlerin
“idealist kahramanlığı” arasındaki keskin karşıtlık kültürel hafızaya yerleşti.
Hatta 2019’da çekilen “Kurtuluş Birliği” filmine yönelik saldırgan
eleştirilerin bile bu yerleşik algının bugüne uzanan bir yansıması olduğunu
hatırlattı.
MGIMO Gazetecilik Fakültesi Dekanı Yaroslav Skvortsov ise
hikâyenin genç kuşaklar üzerindeki etkisine dikkat çekti. Rus öğrencilerin hâlâ
“Dekabrist romantizmi” ile büyüdüğünü, hatta bazı gençlerin Dekabristleri
Puşkin’in Lise geleneğiyle yan yana gördüğünü söyledi. Ona göre bu durum,
tarihsel olay ile kolektif hafızadaki idealize edilmiş görüntü arasındaki derin
uçurumu gösteriyor.
Kommersant'ın makalesine göre tüm bu değerlendirmeler,
Rusya’da iki yüz yıl önceki bir isyanın bugün hâlâ canlı bir tartışma konusu
olduğunu gösteriyor. Konferansın ortak mesajı, tarihin yalnızca bir dizi
olaydan değil, bu olayların nasıl anlatıldığından da oluştuğu yönündeydi.
Katılımcılar, Dekabrist Ayaklanması’nın ne bütünüyle kahramanlık destanı ne de
tamamen sorumsuz bir kalkışma olarak görülmesi gerektiğini, gerçek tarihin bu
iki uç arasında aranabileceğini vurguladı.
Bazı tarihçilere göre Dekabrist Ayaklanması, Türk
tarihindeki 31 Mart Vakası veya II. Meşrutiyet sonrası yaşanan asker-sivil
gerilimleri hatırlatan bir yön taşır. Her iki durumda da devleti dönüştürmek
isteyen, farklı dünya görüşlerine sahip genç subaylar sahneye çıkmış, düzeni
değiştirmek için mevcut iktidara meydan okumuştu. Osmanlı’da modernleşme
tartışmaları nasıl ordunun içindeki yeni fikir akımlarını harekete geçirdiyse,
Rusya’da da Avrupa’dan dönen subaylar anayasal bir düzen arayışıyla Senato
Meydanı’na çıkmıştı. Her iki örnekte de değişim talebi, dönemin siyasal
yapısıyla çatışmış ve sonuç kısa sürede bastırılan bir kalkışma olmuştu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder