Sonbahar düşünceleri
M.
Hakkı Yazıcı
Kaynak: https://medyagunlugu.com/author/m-hakki-yazici/
Yukarıya komşu ziyaretine gittiğimde kapıyı Olga Teyze açtı.
Vladimir İvanoviç, mutfakta Pyotr İlyiç Çaykovski'nin güzel bestesi "Ekim"i dinliyordu.
“Eeee, geldi çattı hazan zamanı. Sonbahara da böyle melodiler yakışır,” diyorum.
“Sevgiyle karşılamak lazım sonbaharı,” diye cevap veriyor.
Yapraklar renk değiştirdikçe parklar, ormanlar ve ormanlık
kırsal alan çeşitli tonlarda, yeşilden sarıya, kırmızıya dönüşen muhteşem bir
manzara sunar bize.
Sonbaharda doğa, sunduğu güzelliklerle nesiller boyu çok
sayıda şaire, yazara ve ressama ilham vermiştir.
Ne demiş Cemal Süreya: 'Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim.’
Bu dize, sonbaharın eşsiz güzelliğine dair yalın, kısacık, ama derin bir vurgu, bir övgü içeriyor.
“Derin düşüncelere dalmak için, geçmişimiz, geleceğimiz,
varlığımız üzerine düşünmek için de en uygun mevsim sonbahar galiba,” diyor
Vladimir İvanoviç..
“Evet, sonbahar düşüncelerin zamanı. Etrafımızdaki
doğa uykuya yatarken, temiz havayla duyularımızı keskinleştiren sert sonbahar rüzgarlarının
nefesini hissettiğimizde varlığımızın trajik yönünün daha fazla farkına
varabiliyoruz.”
Çayımızı tazelerken, “Niyeyse her sonbahar başlangıcında
çocukken çaldırdığım bisikletim aklıma geliyor,” diyor gülerek.
Avluda hafif bir yağmur yağıyordu.
Gözümüz pencereden dışarıda, sararmış yapraklarını döken, her ilkbahardaysa yeni filizler veren kahraman ağaçlarımızda.
Ağaçların dökülen sararmış yaprakları görsel bir şölen yaratmıştı avlumuzda.
Güneşsiz gökyüzünün bugünkü dekoru göçmen kuşlar ve bulutlar.
“Göçmen kuşlar yola revan olmuştur, herhalde,” diyorum.
“Eee yani, çoktan,” diye cevap veriyor Vladimir İvanoviç.
Kuş sürüleri güneye uçuyor ve cırcır böcekleri kırlarda ve
arka bahçelerimizde sessizleşiyor.
Her şey zamanla geçiyor ve bunun en çok gözümüze çarptığı
dönem sonbahar mevsimi.
Doğada bütün canlılar kışın sert koşullarına hazırlık yapıyorlar. Hüzünlü veda şarkısını söylüyorlar.
Halbuki, çok değil, 15-20 gün önce sadece bir tişörtle
rahatça dolaşıyorduk.
Neyse ki rüzgar henüz üşütmüyordu.
Bu sene nispeten sıcak bir Eylül ayı yaşamıştık.
Ancak bab’ye leta (бабье лето - Kocakarı yazı) da geçmiş
miydi? Yani bizim tabirimizle “pastırma yazı”nı da yaşamış mıydık?
Vladimir İvanoviç’e sordum. O da farkında değildi.
“Bilmem, ben de anlayamadım,” dedi.
İster misiniz, doğa sürpriz yapıp birkaç güneşli gün daha armağan etsin Moskova’lılara.
***
Mevsimlerle
ilişkimiz bizde yarattığı duygularla ilgili. İlkbahardaki umut duyguları sonbaharda
yerini hüzne terk ediyor ister istemez. Yazı, denizi, güneşi daha çok sevdiğimden
mi nedir, ruh halim hep böyle oluyor bu mevsimde.
Ayrı düşmüş gibi oluyorum sevgiliden.
Her
sonbaharda yaşadığımız hüzün, evrensel bir duygu.
Halbuki dertlenmenin ne gereği var; sonbahar da en nihayetinde bir bahar değil
mi?
İlkbahar, yaz, sonbahar, kış… Aslında bu böyle devam edip gidiyor. Ne günahı var sonbaharın karakışı haber vermenin dışında.
Kışlık odununu kömürünü tedarik etmişsen, kalın bir palton, su geçirmeyen bir ayakkabın varsa…Keyfini çıkart d’il mi ya?!..
Yağmur bazen habersiz geliyor. Sabah çıkarken akıllılık edip, şemsiyemi unutmadan yanıma almışsam, o gün ıslanmamışsam mutlu oluyorum.
Moskova’da ayaza yakalanmadan yaşama sanatını öğrenenler için kışın sert havaları da dert değil.
Hakkını yemeyelim, dedim ya, bu sene Eylül ayı Moskovalılara sonbahardan kışa yumuşak bir geçiş armağan etti.
Güzel havaların tadını çıkarttık.
Sonbaharın ilk günleri bizi gerçekten yaz havasıyla memnun etmişti. Ancak yağmurlar ve sert esen rüzgar kışın çok yakında olduğunun habercisi.
Günler kısalacak, geceler uzayacak.
Günler artık kısalmaya başlayıp, yazın güneşli, sıcak
günleri yerini yavaş yavaş sonbaharın soğuk, yağmurlu günlerine terk ederken, o
bildik, ama unuttuğumuz sisli sabahlar ve soğuk akşamlar bir senenin daha
sonuna geldiğimizin kötü haberini bize veriyor.
Hava sıcaklıklarının hızla düşmesi bekleniyor. Ancak endişeye mahal yok.
Elim bir ara farkında olmadan kalorifer peteklerine değdi. Kaloriferler yanmaya başlamıştı.
Seviniyorum.
***
Biliyorsunuz
Rusya’daki yerleşim yerleri kışları merkezi ısıtma sistemi ile ısınıyor.
Moskova’da sonbahar başlangıcı ile uzun geçen kış sonrası ilkbaharın gelişi kurallara bağlı.
Bir bilinmezlik yoktur.
SSCB döneminden kalan altyapıyla şehirlerin merkezi sistemle ısıtıldığı Rusya'da, genellikle ısıtma sezonunun başlangıcı, ortalama günlük hava sıcaklığının +8 derece altına düşmesiyle başlıyor ve termometrenin en az beş gün boyunca bu seviyede kalması gerekiyor. Böyle bir kural var. Buna “soğuk hafta” diyorlar.
Bununla birlikte, kuzeydeki bölgelerde ısınma daha erken başlayabilirken, güneydeki bölgelerde genellikle ekim sonu veya kasım ayı itibarıyla ısınma sağlanıyor.
Isıtmanın başlama tarihi yerel yönetimler tarafından hava koşullarına göre belirleniyor.
Moskova ve diğer büyük şehirlerde, önce hastaneler, okullar ve diğer sosyal tesisler ısıtılmaya başlanıyor, ardından konutlar ve sanayi tesislerine ısı veriliyor.
Kaloriferlerin yanması ve parklardaki fıskiyelerin kapanması yaza kesin veda, sonbahara başlangıcı anlamına gelir.
Kaloriferlerin kapanması ve fıskiyelerin açılması da artık kışın sona erdiği ilkbahar başlangıcı demektir.
Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin, şehirdeki toplam 74 binden fazla tesisin, özellikle de 34 binden fazla çok katlı konutun kış dönemine hazırlıklı olduğunu ifade etmiş, tüm sosyal tesisler ve konutlarda ısıtmanın kademeli olarak açılacağını duyurmuştu.
Moskova'da 7 Ekim Pazartesi gününden başlayarak ısıtma sistemleri devreye alınacaktı. Sobyanin, ilk olarak sosyal alanlar ve konutlarda ısıtma sistemlerinin devreye gireceğini ve birkaç gün içinde de tüm şehre yayılacağını belirtmişti.
İşte, bizim eve de sıra gelmişti.
***
Nazım’ın Moskova’da yaşadığı mahallede oturuyoruz.
Vladimir İvanoviç ile benim için o, soyadını zikretmeden adıyla andığımız, dizeleriyle içimizi ısıtan bir yakınımız, bir komşu amcamız sanki.
“Hava puslu, soğuk / kırlar koyu kırmızı / saman sarısı, ölü yeşil / Kış gelmek üzere oysa ki gönül / kışa girmeye hazır değil,” diye yazmış bir şiirinde.
“Ben de öyle hissediyorum,” diyorum.
“Aslında bu işte bir terslik yok mu? Sonbaharda kısalan günler, gökyüzünü kaplayan kara bulutlar, güneşsiz bir gökyüzü ruh halimizi değiştirip, bizi karamsar yaparken, doğada görsel bir şölen başlıyor. Sarının, yeşilin, kırmızının her tonuyla bezenen doğanın bu muhteşem güzelliği bize niye bu hüzün diye sordurtmuyor mu?”
“Evet ya, bu güzellik, sonbaharın doğanın kış uykusuna yatma hazırlığındayken bize sunduğu bir cümbüş, bir renk şöleni.”
“İçimizi büyük bir neşeyle dolduran görkemli ve büyüleyici bir
renk patlaması…”
Avluda köpeği Damka’ya yeni ördüğü rengarenk yünden tulumu giydirmiş dolaştıran karşı bloktan komşumuz Elena Vladimirovna’yı gösteriyorum.
“Bak, Lena da köpeğini kış soğuğundan korumak için çoktan hazır.”
“Koca hayvan çok komik görünüyor bu giysi içinde,” diyor.
Gülüşüyoruz.
O
bahar senin, bu bahar benim yaşayıp gidiyoruz işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder