Moskova

Moskova

26 Ekim 2024 Cumartesi

Altaylar’dan kalktık geldik

 


Metin Gülbay

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Altaylar’ı bilmeyen var mı? Tarih kitabı okumuş her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir biçimde bu sözcüğü duymuştur.

“Türklerin kökeni Altaylar’a dayanır”, “Altay dağları bizim ana yurdumuzdur” gibi cümleler bu ülkede yaşayan Türklerin en sık kullandığı sözcüklerdir değil mi! Yanlışlığını bir yana atıyorum ama bu sözcüğü kutsal bir şey söylüyormuş gibi, gururla kullanıyor kimilerimiz. Çoğunluğun ise bundan haberdar olmadığını sanıyorum. Sokağa çıkıp sorsanız komik yanıtlar alırsınız eminim. Göktürkleri komşumuz zanneden insanlar var hâlâ bu toplumda.

“Al”, Türkçe ağızlarda “altın” anlamına geliyor. Altay Dağı’nın adı Al=altın, tay=tağ/dağ = Altındağ  anlamına geliyor. Orhun Yazıtları’nda geçen Altun-Yış (Altın Ormanı) da, Altaylar’ın eski adı.

 

Altay Cumhuriyeti’ne yakından bakınca…

Altay Cumhuriyeti Rusya Federasyonu içinde yer alan özerk bir cumhuriyet. Başkenti Gorno-Altaysk. Sibirya coğrafyasındaki en yüksek dağ bu ülkede bulunuyor. “En yüksek dağ (Rusça: Beluha olarak söylenen yöre Türk dillerinde ise (Altayca: Üç-Sümer (3 tepeli), Kadınbajı), (Kazak Türkçesi: (Muztav Şını) — 4506 metredir.”1

92.600 kilometrekarelik bir yüz ölçümüne sahip olan ülkenin nüfusu 213.703 kişi (2015 yılında). Ülkede 193 ortaokul, 3 teknikum ve 1 üniversite bulunmakta. Altayca ile yılda 37 kitap, 1 gazete ve 2 dergi yayınlanmaktadır. Ortaokullarda 35 bin, teknikumlarda 43 bin, ülkenin tek üniversitesinde ise 2600 öğrenci öğrenim görmektedir.”1

2021’de nüfusun ancak yüzde 37’sini Altaylar oluşturmaktaydı. Yüzde 53,7’sini Rus, yüzde 6,4’ünü Kazak ve yüzde 2,9’unu ise diğer halklar teşkil ediyordu. Yani Altaylar kendi ülkelerinde azınlık durumunda.

 

En eski insan kalıntıları ne zamana tarihlendi? 

Altaylar’da yerleşim çok çok eski tarihlerde başlamış. Hatta Homo sapiens’ten bile önceye gidiyor yerleşimler.

 “Bu topraklarda yer alan çeşitli insan topluluklarının tarihi gelişme sürecinin başlangıcı, muhtelif verilere göre 300 bin yıl ya da bir buçuk milyon yıl öncesine kadar gider. Bu topluluklardan kalma muazzam miras, insanoğlunun tarihi gelişimi hakkında, gayet değerli kültürel-tarihi malumat içermekte ve çağdaş insanlarda, zamanın derinliklerine dalan tarihi hafızayı devam ettirmektedir.”2

Kuzey Altay halklar mozaiğidir

Dünyada saf bir millet yok, olması mümkün değil. Zaten bunu biliyorsunuzdur ama yinelemekte yarar var. Irk diye bir şey de yok doğal olarak, her ne kadar bunu iddia edenler varsa da. Neyse devam edelim…

“Kuzey Altaylar başlıca Sayan–Altay yaylasının tayga bölgelerinde muhtelif Türk, Ugor, Samoyed ve Ket etnik unsurlarının uzun süre devam eden parçalanma, yayılma, karışma ve çaprazlanması sonucunda meydana gelmişlerdir. Bu yüzden Kuzey Altaylar’ın antropolojik tipi, Güney Altaylar’dan ziyade Obi Ugorları ve Hantı-Mansilere yakınlık göstermektedir. Yine aynı sebeplerden, Kuzey Altaylıların dili Türk dilinin Uygur grubuna dahil edilmektedir. Halbuki Güney Altaylılarıın dili Kıpçak grubuna girmektedir.”3

 

Kadın ve kızların pipo alışkanlığı

Ara başlığa bakıp şaşırmayın çünkü Türk asıllı halklar şu anda bize anlatılan İslam soslu bir geçmişle hiçbir ilgisi olmayan bir yaşam sürdü. “Altaylar’ın giyim kuşamından bahsedilirken, çok fakir kimselerin ancak çizmesi, pantolonu ve kürkü bulunduğu, şapka yerine de başlarına bir bez sardıkları, fakat hepsinin de bıçağı, kuşağı, sünger kutusu, tütün torbası ve piposu bulunduğu söyleniyor.  

Radloff’un gözlemlerine göre tütün torbası ve pipo, sağ çizmenin konçu ile çorap arasında saklanır, piponun ağzı çizmenin kenarından gözükürdü. Hem erkekler, hem kadınlar, hem kızlar tütün torbalarını ve pipolarını çizmelerinde taşırdı.  

Edvard Babraşev’in verdiği bilgiye göre bekâr kızlar saçlarını ikiye ayırmaz ve pipo içemezlerdi, buna karşılık evli kadınlar erkeklerden daha çok pipo içerdi. Tütün torbası deriden yapılmıştır ve derin değildir, üst tarafında üç zoll (1 zoll = 3 santim) kadar uzunluğunda mahruti (Altı daire ve üstü sivrilerek bir noktada birleşen, huni şeklinde olan, konik) bir ek kısım vardır. Altay piposu (Altay kangzası) demirden yapılmıştır; başlık kısmı ile sapı yekparedir… 

Erkekler, kadınlar ve çocuklar ancak yemek yemek için veya başka bir iş yüzünden mecbur kaldıklarında pipolarını ağızlarından bırakır. Çocuklarını teskin etmek için annelerin, çocuklarının ağızlarına pipo soktukları da vakidir.”4

Güneş ışınlarından saati nasıl bilirler? 

Madem gündelik yaşama girdik, oradan devam edelim bari. Ara vermeden birkaç başlığı birden yazacağım. Bunlar eski Altayların yaşamı tabii. “Altaylar saati güneşe ve yıldızlara bakarak belirlemiştir. Dünyanın dört tarafını gösterecek şekilde kurulan Altay çadırı, bir nevi güneş saati vazifesini görmüştür. Duman deliğinden giren güneş ışınlarının çadır içinde, belli bir düzende yerleştirilmiş olan eşyalar üzerinde gezinmesi ve ışınların belli bir nesne üzerinde olması belli bir saati ifade eder.”5

 

Günü 12 bölüme ayırırlar! 

“Altay takviminde 24 saatlik süre (konok) dört bölüme ayrılır. Tan-sabah, tüş-gündüz, imir-akşam, tün-gece. Bunlar da kendi içinde üç bölüme ayrılır. Tan; tanarı cuuk-sabaha yakın, tozor öy-hayvan bekleme zamanı ve sarı tan. Tüş; udura tüş-güneşin karşıda olma zamanı, tal tüş-tam günün ortası ve ineri tüş-akşama doğru. İnir; kızıl inir, bozom inir-kül rengi, boz akşam, ve bürünkiy inir-karanlık akşam’lardan teşekkül eder. Tün; inir tün’e akşam-gece, tün ortosı’na ve tañ aldı olarak ayrılır.”5

 

1900 yılına kadar ölüler atlarıyla gömüldü 

“Altay’da 20. yüzyıl başlarına kadar ölüleri binek atları ve muhtelif eşyaları ile birlikte gömme ve mezarın üzerinde taş kubbeli kurgan yapma geleneği süregelmiştir. Bu eski bir Türk geleneğidir. Altaylar’ın Şamanist inançlarında gözüken bazı özellikler Çin vakayinamelerinde Tukyu ve Tele boylarına has özellikler olarak geçer. Altaylar, tanrılara öküz, at, koyun kurban etmişler ve sonra tıpkı Çin vakayinamelerinde tasvir edildiği gibi kurbanlık hayvanların postlarını sırıklara asarak teşhir etmişlerdir.”6

Ulusal dile dönüş 

“Rus Altay iki dilliliği, 17. yüzyıl ortalarında hasıl olmuştu ve o zamanlarda cüzi çapta idi. Temaslarda Tatar tercümanlar – telmaçlar, Altaycası tilmeşler – yardımcı olmuşlardır. 19. yüzyılın sonuna doğru artık tercümanlara ihtiyaç kalmamıştır. Bilhassa, Hristiyanlaştırma hareketinin etkisiyle Altay halkları arasında iki dillilik oldukça yayılmıştır. 

1959, 1979 ve 1989 yıllarında yapılan sayımlara göre, Altayların yüzde 99,5’i, yüzde 86,4’ü, yüzde 89,5’i, Tuvaların yüzde 99,1’i ve yüzde 98,8’i, Hakaslar’n yüzde 86’sı ve yüzde 80,9’u ana dili olarak kendi dillerini göstermişlerdir.”2

 

Altaylar hangi dine mensup idi?

“Altayların bir kısmı geleneksel inançları olan Şamanizm’e bağlıyken bir kısmı Ortodoks’tur. 1904 yılında, Rus yayılmacılığına tepki olarak Ak Ceng veya Burhanizm denilen bir dinsel hareket de gelişmiştir. Altay halkı için Tibet Budizmi ve Şamanizm önemli inançlardır.”7


Araya girip başka kaynaktan da bilgiler vereyim.

“Nesturi Hristiyanlığı ile Altay Türkleri 9. yüzyılda tanışmışlardır. 17. yüzyıldan itibaren, bilhassa 18. yüzyılda misyonerlerin çabalarıyla Sibirya halkları arasında Hristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. 1834 yılında, Altay Dini Misyonu kurulmuştur. Altayların bir kısmı, Hristiyanlığı kabul etmiştir. 16.yüzyıldan itibaren Batı Sibirya Türkleri arasında İslamiyet baş göstermiştir. 1916 yılında, Altay’da Müslümanların sayısı 8.000’e ulaşmıştır. Böylece, Altay halkları üç büyük dinden etkilenmiş, tabii ki bu durum, insanların dünya görüşlerinde de kendisini göstermiştir. 

Nikolay Rerih* hareketinin taraftarları için, Altay bölgesi çok büyük bir önem taşımaktadır. Onlara göre Şambala, yani dünyevilik ile şuurun en yüksek seviyeye ulaşmış bir halinin birleşmesi hadisesinin gerçekleştiği yer, Altay’da bulunmaktadır. 

Rerih 1926 senesinde Altay’ı ziyaret etmiştir. Bu zamandan itibaren onun taraftarları, her sene Altay Dağları’na giderek bir nevi hac görevini yerine getirmeyi adet edinmişlerdir.”2


Burhanizm Altaylar’da yeniden canlanıyor

Türkler Buda’ya Burhan adını vermişlerdi. 

“… 20. yüzyıl başında, Altaylar’ın geleneksel inançlarını ve Budizm’in unsurlarını içeren milli Altay dini hasıl olmuş ve tarihi etnografya ilminde Burhanizm olarak adlandırılmıştır. Ne yazık ki, bugüne kadar Burhanizm üzerinde ilmi tahliller yapılmamıştır. Çünkü, bu meselenin tarafsız olarak incelenmesini önlemek amacıyla, birtakım elverişsiz şartlar yaratılmıştır. Burhanizm taraftarları, hem Çarlık döneminde hem de Sovyet döneminde baskılara maruz kalmışlardır. 

1991 ilkbaharında Altay Cumhuriyeti’nde, Burhanizm’i canlandırmayı amaçlayan Ak-Burkan adında bir dini dernek kuruldu.”2

 

Altaylılar tanrı adlarını halen koruyor mu? 

Eski Türk boylarının tümünde Gök tanrı inancı veya Şamanizm var. Tengri, Tanğra gibi sözcüklerle bildiğimiz tanrı düşüncesi Altaylar’da da vardı. 

“Altaylılar eski Türk yazıtlarında geçen Tanrı adlarını bile saklamışlardır. Tenri, Yer-su, Umay. Altaylar bunların vazifelerini de aynen eski Türkler gibi tasavvur etmişler (örneğin Umay’ı çocukları koruyan tanrıça olarak görmüşlerdir). 

Hunlardan itibaren gelen yazılı kaynaklara göre, eski Türklerde gelenek olan göğe tapma törenleri Sayan-Altay bölgesindeki bazı halklarda bugünlere dek görülmüştür. Bugünkü Altay ve Tuvaların dedeleri dağlara at, öküz, koyun bağışlarmış. Bu tür törenlerin gerçekleştirildiği dağlar ıdık olarak adlandırılmıştır. Eski Türk yazıtlarında da kutsal dağlar aynı adla geçer. 

Eski Türklerde kötü ruhların dikkatini çekmemek amacıyla, insanın kendi adını söylememesini gerektiren bir inanç vardı. Aynı inanç Altaylarda ve Tuvalarda da mevcuttur. 

Göktürk Kağanlığı’nın askeri-siyasi çekirdeğini oluşturan, hegemonyasını ve göçebe konaklarını Altay, Tuva ve Moğolistan’a (yani Altayların etnik köken belgesine) yaymış olan Tukyu boylarının Altayların cetleri ile karışmış ve onların etnik bünyesini etkilemiş olması şüphesizdir. Böylece etnik isimlerin, etnografik malzemelerin vb. tarihi kaynakların incelenmesi neticesinde Tukyu boylarının Altayların etnik kökenine katkısını ispatlanmış kabul ediyoruz.”6

 

Mutlak fakirlik bu olsa gerek

Altaylar’a ünlü Türkolog Radloff’un Sibirya’dan adlı yapıtından biraz hüzünlü bir anı ile veda edelim. 1860 gibi yakın bir zamanda bırakın Avrupa’yla kıyaslamayı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki insanların yaşam düzeyini hatırlasanız bile olur, yazarın aktardıkları inanılmaz bir fakirliğe tanıklık ettiğini gösteriyor. Radloff Sibirya’yı gezerken Türklerin yurt adını verdiği ağaç kabuklarından yapılmış bir çadırda karşılaştığı manzarayı şöyle anlatır:

“(21 Mayıs) Yurtta kaldığımız gece pek hoş olmadı. Ateş yandığı müddetçe ‘yurt’un içerisi, etrafımızı göremeyecek şekilde dumanla dolmuştu, fakat ateş söndükten sonra da  şiddetli bir soğuk bastırdı. 

Üzerimdeki keçe örtüye rağmen bütün vücudumla titreyerek uzun müddet uyuyamadım, bundan başka is ve dumandan başım ağrıyor ve yattığımız zeminin sertliği de buna ekleniyordu. 

Aşyaktu’ya bir gezinti yaparak, ağaç kabuklarından yapılmış birçok yurtla kurban yerlerini (uzun değnekler üzerine gerilmiş at postları) gördük. Birçok ‘yurt’u ziyaret ettik, her tarafta korkunç bir fakirlik hüküm sürüyordu; bir yurtta, ancak 10-12 yaşlarında iki erkek çocuğu tarafından bakılmakta olan yaşlı bir adama rastladım. 

O hemen hemen çıplak bir vaziyette bir ot yığını üzerine yatmış ve kürkü olmadığı için de üzerine ot derisi örtünmüştü. Onun bütün mülkü, bütün aileyi beslemesi lazım gelen tek inekten ibaretti.”8

Herkese keyifli günler.

 

Manşet fotoğrafı: rbth.com

KAYNAKLAR

*Rus ressam, yazar, arkeolog, teosofist, filozof ve halk figürüydü. Gençliğinde, Rus toplumunda maneviyata odaklanan bir hareket olan Rus Sembolizminden etkilendi. Hipnoz ve diğer ruhsal uygulamalarla ilgilendi ve resimlerinin hipnotik anlatıma sahip olduğu söyleniyor. https://en.wikipedia.org/wiki/Nicholas_Roerich

1-https://tr.wikipedia.org/wiki/Altay_Cumhuriyeti

2-Y. A. Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları

3-Y. A. Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni, Sibirya Araştırmaları 

4-Emine Gürsoy-Naskali, Sibirya Türkleri ve Tütün Alışkanlığı, Sibirya Araştırmaları

5-Grigori Samayev, Altaylarda Takvim, Sibirya Araştırmaları

6-Y. A. Pustogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni

7-https://tr.wikipedia.org/wiki/Altaylar

8-W. Radloff, Sibirya’dan 1. Cilt, S. 43.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder