Gökhan Yavuzel
Kaynak: https://medyagunlugu.com/
Gogol
ile birlikte Rus edebiyatının yaratıcısı olarak kabul edilen Puşkin, henüz otuz
sekiz yaşında iken, bir düello sonucu öldürülür. Puşkin’i ağır yaralayıp iki
gün sonra ölmesine neden olan Dantes, bir Fransız subayı ve aynı zamanda Çar’ın
tetikçiliğini yapan biriydi.
Yıllar sonra, Rus edebiyatının bir diğer büyük ismi olan Maksim Gorki ise,
yaşamının yirmi ikinci düellosunda öldürülen Puşkin’in intikamını almak ister.
Gorki, Dantes’yi ısrarla düelloya davet eder, ancak Dantes, Gorki’ye yazdığı
mektupta, ‘’Özellikle şiirlerinizi son derece beğendim ve çeviride bile
büyüsünü kaybetmeyen bu şiirler karşısında tereddüt ettim. Hayır, Rus şiirini
doğmakta olan ikinci güneşinden yoksun kılmak istemiyorum!’’ der.
Gorki’nin söylemlerine göre, Dantes’nin bu mektubundan sonra, şiir yazmayı
tamamen bırakarak roman alanında yazmaya başlar… Ve bu sayede, Rus
edebiyatının, evrensel dünya edebiyatına en büyük romancılarından biri
kazanılmış, özellikle “Ana” kitabıyla, Rus devrimine en büyük katkıyı yapan
eserlerden birini gün yüzüne çıkarmış olur.
Puşkin'in ölümünden sonra, Gogol, "Onun ölümünden sonra yaşama sevincimi
yitirdim" dese de, edebi yazımı ve dünya görüşü açısından daha çok
olgunlaşmasının aracı olmuştur.
Farklı ama benzer dönüşümdeki bir başka durumu Orhan Kemal örneği üzerinden
verebiliriz:
Gencecik bu delikanlının o zamanki ismi Raşit Kemali’dir.
Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet ile aynı koğuşta kalır, ilk edebi zamanları şiir
üzerine yoğunlaşarak geçer. Günlerden bir gün Nazım Hikmet, Raşit Kemali’nin
şiirlerinden tatmin olmadığı için, biraz alaycı ama sert bir üslupla eleştirir
kendisini.
Şiir yerine, öykü yazımı üzerine çalışmalarını sürdürmesini ısrarla vurgular.
Kemali, ilk etapta yazmayı bırakacak bir düş ve moral bozukluğuna uğrasa da
çaresiz hocasının sözünü dinler. Ve bu ağır ve sancılı dönüşümden sonra Raşit
Kemali’den bir Orhan Kemal türemiş olur.
Daha sonra ‘’Hanımın Çiftliği’’ ile Çukurova yaşamını, köylü ve ağa figürü
arasındaki ilişki ve çelişmeleri, yıkılmakta olan toplumsal çürümeyi yalın bir
dil kullanarak anlatır. Hatta diyebiliriz ki; Yaşar Kemal, Çukurova’yı
anlatırken kullandığı esnek, yalın ve sürükleyici üslubu Orhan Kemal’den miras
alarak esinlenmiştir.
Şu birkaç örnek üzerinden, bazı dönüm noktalarının gururla, inatla veya
zorlamayla olmasıdır. Ancak bu ve benzeri dönüşümlerin kayıpları acıyla
yoğruldukları için kazançları da büyük olmuştur.
Dönüşümün kendisi, duygulardaki devrimin başlangıcıdır. İnsan çoğu zaman;
yerini, yurdunu, duygu ve düşüncelerini, ilgi alanını veya yönelişini
değiştirmenin ızdırabını yaşar. Dönüm noktalarının ağırlığına bağlı olarak bu
değişimlerin kalıcı hasarları olsa da, kişinin belki de fark etmediği diğer
husus, zaman aktıkça daha çok gelişmesi, olgunlaşması ve güçlü olmasıdır.
Temel amaç, bu dönüşümler yaşanırken hayata tutunabilmektir. Depresyon,
umutsuzluk, kaygı, iradesizlik, güçsüzlük gibi kavramlara karşı yoğun bir
çıkmaz içinde mücadele veriliyor olsa da, bu duygulardan çıkış yollarının
bulunması herkeste farklı yolların bulunmasına sirayet ediyor.
Bazen şans eseri, bazen güzel duygularla karşılaşarak iyileşme süreci başlar.
Ancak bazen de durumlar daha çok kötüye gittiği için, benzer olumsuz duygularla
karşılaşmak gelişimi duraklatabilir veya yavaşlatabilir. Gereğinden fazla
kaygıya kapılmanın önünü tıkayacak çözümlerin bulunması ile iyileşmenin önü
açılmış olur. Elbette burada temel belirleyici olan figür, kişinin kendisidir.
Değişim zordur, bazen imkansız gibi görünebilir, bir önceki yaşamın yıkılışını
hazmetmek büyük bir sorundur ancak bunu başarabilmekten başka yol yoktur. Çünkü
yaşansa da yaşanmasa da hayat bir şekilde akıp gidiyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder