Cenk
Başlamış
Kaynak:
https://medyagunlugu.com/
Sovyetler Birliği'nin 74 yaşında yıkılması, 20. yüzyılın en
önemli olaylarından biriydi kuşkusuz. Sovyetlerin son lideri Mihail Gorbaçov'un
salı günü hayatını kaybetmesinden sonra bazı siteler, örneğin odatv, ölüm
haberini "Aslında isim olarak haber değeri yok ama… Bir dönemi bitiren
kabiliyetsiz adam öldü" ya da doğrudan "geberdi" başlığıyla verdi.
Bu tür başlıkların nedeni, Rusya başta dünyada ve Türkiye'de azımsanamayacak
sayıda kişinin Sovyetlerin dağılmasından bizzat Gorbaçov'u sorumlu tutması.
Yuriy Levda şirketinin 2019 yılında yaptığı anketine göre
Rusya halkının yüzde 49’u, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının utanç ve üzüntü
kaynağı olduğunu düşünüyor. TürkRus.Com sitesinin aktardığına göre, 1999
yılında yapılan aynı ankette Sovyetler Birliği’nin dağılmasından dolayı üzüntü
duyanların oranı yüzde 48'di.
Günümüzde Rusya topraklarında yaşayanların yaklaşık
yarısının üzüldüğü dağılmanın nedeni neydi peki?
Kanımca, birinci neden Batı ile girişilen üstünlük ve
rekabet mücadelesinin sonucu kaynakların silahlanma ve uzay çalışmalarına
aktarılması.
Buna bağlı olarak, sosyalizmi kurma misyonunu üstlenen ve
önemli başarılar da elde eden Sovyetler Birliği'ni yönetenlerin zamanla
oligarşik bir yapıya dönüşmesi ve halkla bağlarının kopması. Ayrıcalıklı bir
sınıf haline gelen yöneticiler halkın gündelik ihtiyaçlarını göz ardı edince
devletle vatandaş arasında uçurum oluşmaya başladı. Önceliği uzaya ve
silahlanmaya veren yöneticiler özel mağazalardan alışveriş yaparken, piyasada
bulunmayan basit bir malla, örneğin domates ya da muzla karşılaşma
umuduyla vatandaşlar naylon torbalarını yanından ayıramıyordu. Bir zamanlar gururla
ve özveriyle devletle beraber sosyalizmi kurma mücadelesi veren halk
yöneticilerin sahip oldukları ayrıcalıkları ve kendi kötü hayatlarını görünce
ideallerinden vazgeçmeye, kendini çekmeye başladı. Heyecanı kalmayan,
aldatılmış hisseden ve motivasyonunu kaybeden insanların çalışması için bir
neden kalmadı.
O günleri gözümüzde canlandırabilmek için bir örnek...
1980'lerin sonunda tüketim malları açısından Moskova'da
durum şöyleydi:
Büyük mağazalardan birinin kapısından giriyorsunuz, belki
yüz metre boyunca bomboş rafları seyrederek kapıdan elleri boş halde
çıkıyorsunuz.
Ya da ender de olsa aynı mağazada bir kuyruk görüyorsunuz,
bir daha ne zaman karşılaşacağınızı bilmediğiniz için o anda neyin satıldığını
bile bilmeden, ihtiyacınız olup olmadığını sorgulamadan hemen kuyruğa dahil
oluyorsunuz. (Tabii, kuyruk sırası size geldiğinde, o gün çalışmak zorunda
kalmasının acısını sizden çıkan tezgahtarın hakaretlerini de yutmanız
gerekiyordu)
Moskova'da yaşadığım o günlerde bir Batı ülkesinden ithal
edilen çamaşır deterjanı görünce bir daha bulamam korkusuyla iki yıl yetecek
deterjan stoklamıştım...
Benzer şekilde, o günlerde Doğu Almanya'da KGB görevlisi
olan günümüzün lideri Vladimir Putin ve eşinin ülkeye dönüş yaparken eski
çamaşır makinesini yanlarında getirmesinin nedeni farklı değildi.
Sovyet halkının, önceleri umut olarak gördüğü ve
desteklediği Mihail Gorbaçov'un kısa sürede düş kırıklığına ve nefret edilen
bir figüre dönüşmesinin nedeni de tüketim malları sıkıntısına bir türlü çözüm
bulamamasıydı.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasında elbette dış nedenler de
vardı ama bunlar da kısmen yine iç nedenlere bağlıydı.
Batı'nın amansız ambargosuna ek olarak petrol fiyatlarının
düşmesinin Sovyetlerde yıkıma yol açmasının nedeni -tıpkı günümüzde olduğu
gibi- ekonominin enerji kaynaklarının ihracına bağlı olmasıydı. Burada
da kaynakların belirli alanlara kaydırılması tercihinin yol açtığı sorun
karşımıza çıkıyor.
74 yıl ayakta kalan Sovyetlerin yıkılması Batı'da
"kapitalizmin komünizmi yenilgiye uğratması" olarak gösteriliyor.
Ama bu doğru değil.
Değil çünkü ne Sovyetleri yöneten ayrıcalıklı sınıfın ne de
Komünist Parti'nin de artık komünizmle bağlantısı kalmıştı. Dolayısıyla
ideolojik bir yenilgiden söz etmek olanaksız, olsa olsa komünist görünümlü bir
sistemin yıkılışından bahsedilebilir.
Peki, yıkılışından yaklaşık 30 yıl sonra Rus halkı o
günleri neden özlemle anıyor?
Birincisi, dünyaya kafa tutan bir ülkenin, iki süper güçten
birinin vatandaşıydılar, bu yüzden gururluydular. İkincisi, devlet bir
"baba" gibi herkesin yardımına koşuyordu. Örneğin, küçük ve kalitesiz
de olsa, kimi zaman birkaç aile paylaşmak zorunda da kalsa, herkesin başını
sokacak bir evi vardı. Elektrik, su ve doğal gaz gibi hizmetlerden sembolik bir
ücret alınıyordu.
Sovyetler Birliği yıkılınca "devlet baba"
kayboldu, yerini piyasa ekonomisi aldı ve vatandaşlar kendilerini sokağa
atılmış çocuk gibi hissetmeye başladı, 1980'lere mal yokluğunun damgasını
vurmasını ise-ankete bakılacak olursa-pek hatırlayan kalmadı.
Peki, Sovyetleri Gorbaçov'u mu yıktı?
74 yıllık bir imparatorluğun dağılmasının sorumluluğunu,
son altı yılında iktidar koltuğuna oturan kişinin sırtına yüklemek "tıkır
tıkır işleyen bir makineyi o bozdu" anlamına gelir.
Elbette Gorbaçov'un da büyük sorumluluğu vardı; hastaya
koyduğu teşhis doğruydu ama iş tedaviye gelince eli ayağı birbirine dolanmış,
kafası karışmış, kararlı hareket edememişti.
Ama "Sovyetleri o yıktı" demek sorunları halının
altına süpürmek demek olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder