Metin
UÇAR
Kaynak:
https://www.kayipdunya.com/
‘Uygarlık’ TV Programları Yapımcılık tarafından hazırlanan
programın çevirisidir.
1970 yılında, Sovyetler Birliği’nde alışılmadık törenlerle,
geniş katılımlı toplantılar, gösteriler düzenlenerek Vladimir İlyiç Lenin’in
100. Doğum yılı kutlanmaktaydı. Yine aynı yıl, tüm dünya çapında kutlamalar
yapılırken, kaderin bir cilvesi gibi yine aynı günde, ancak onlarca yıl sonra
doğan bir insanın başına korkunç bir olay gelmişti. Bu insan dünya çapında tanınan
bir bilim insanıydı, yazardı, Sovyet bilimkurgu edebiyatının temelini
atanlardan biriydi: İvan Antonoviç Yefremov. O gün kütüphanelerin, kitapçıların
raflarından, basımevlerinin baskı makinelerinden son kitabı ‘Öküz saati’
toplatılmıştı. Bu ‘rezil’ kitabın ele geçirilen tüm nüshaları bir yerde
toplanır ve ateşe verilir. İşte böylece, 20 yy’nın tam ortasında, dünyanın en
fazla okuyan insanlarının yaşadığı memleketin başkentinde kitapların alevleri
gökyüzüne yükselmekteydi.
Programın sunucusu, SSCB’nin belgesel yapımlarının
vazgeçilmez sunucusu Lev Nikolayeviç Nikolayev bakın ne diyor?
Bir yazar, fantast (Rusya’da bilimkurgu
yazarlarına verilen isim) olarak Yefremov, olayların bu şekilde
gelişebileceğini öngörebilmiş olmalıydı. Çünkü bilim ve teknoloji alanında
sonradan gerçek olan sayısız öngörüsü vardı. Burada ise işte böyle olmuştu her
şey. Yeri gelmişken söyleyeyim, bu kitap Yefremov’un iktidarın hoşuna gitmeyen
tek kitabı değildi. Edebiyatta ise mutlu bir hayat yaşamıştır. Onu severlerdi,
kitaplarını okurlardı, hala da okuyorlar. Bu bilimkurgu için oldukça seyrek
rastlanan bir durumdur. Ancak Yefremov, edebiyat dışında, en azından iki hayat
daha yaşamıştır. Biri bilimsel, diğeri ise sıradan, insani hayat. İşte bu diğer
iki hayatı pek bilinmez. Oysa çok karmaşık, zor, dramatik çatışmalarla doludur
bu hayatları. O dönemde yaşanan olayların sırrı hala sonuna kadar
anlaşılabilmiş değildir.
Yefremov’un
Öküz Saati adlı kitabından alıntı:
‘Reis, insanlığı yiyip bitiren en büyük felakettir. O
herşeyi, geçmişi, bugünü ve geleceği çarpıtarak kendi iblislerini yaratır. Alt
tip toplum yalan olmadan yaşayamaz.’
Yıldız Gemileri adlı hikayesi, Sovyet bilimkurgusunda uzay
seyahatleri temasının başlangıcı olarak kabul edilir. Andromeda Nebulası adlı
romanında, dünya edebiyatında bir ilk ortaya çıkar. Bu romanda Dünya
temscilerinin diğer galaksilerdeki akıllı canlılarla ilk teması işlenir. Dünya
çapında tanınan bir paleontolog ve tortul katmanlardaki fosil oluşumunu
inceleyen bilim dalının yaratıcısı olarak Yefremov, geçmişi ve uzak geleceği
inanılmaz bir gerçeklik ile anlatmayı başarabilmiş bir yazardır. Yefremov’un
aklı sayısız düşünce ve proje ile dolu idi, ancak bunları hayata geçirmesine
bir türlü fırsat vermiyorlardı. Yefremov, romanının toplantılması ve yakılması
trajedisinden iki yıl sonra hayata gözlerini yumar. Yefremov’un ölümünden iki
ay sonra, yakılan bedeninden kalan küllerin içinde bulunduğu kabın hala dairede
bulunduğu bir zamanda detaylı bir arama yapılır. Tanıklar eşliğinde arama yapan
on kişi merhum yazarın çalışma odasının santim santim tararlar. Hiçbir şey
bulamazlar ancak kilitli olan bir dolap ilgilerini çeker.
Yefremov’un
dul eşi Taisia İosifovna Yefremova o günü bakın nasıl anlatıyor?
“Onlara dedim ki orada İvan Antonoviç’in külleri duruyor.
İşte böyle. Onlar ise yine de açmamı rica ettiler. Bunun üzerine, havluya
sarılı olan kabı masanın üzerine koydum ve dedim ki ‘Eğer içinizden biri ona
dokunursa, kabı kıracağım!’”
Yefremov’un dul eşi sonu gelmez aramaların yeni çıkan
kitabı ‘Öküz Saati’ ile ilgili olduğunu hissediyordu ve aramaya gelenlere bir
soru yöneltti:
‘İvan Antonoviç hayattayken diye gelmediniz ki?’
Aldığı cevap ise şöyleydi: ‘Biz onu koruyorduk!’
Korumuşlar! Tabii ki. Çünkü yazar devlet nezdinde öneme
sahip bir kişilik idi. Başka bir şekilde davranmaları mümkün değildi ki. Sadece
Andromeda Nebulası romanını hatırlasak bile yeter.
Yefremov fiziksel bakımdan çok güçlü biriydi. Gençken
rahatlıkla at nallarını bükebiliyordu. Bu dededen, babadan kalan bir gelenek
idi. Hayatının sonuna kadar da böylesi at nallarını (mecazi anlamda) bükmekle
uğraşmıştır. Yefremov bir keresinde tüm hayatının sarsılmaz bir inatçılık
içinde geçtiğini söyler. Bilimle uğraşma hakkını mücadele ederek elde eder,
romanlarının redaksiyonunu ve sansürünü yapanlarla mücadele eder, boş şeylerden
nefret ederdi. Yefremov birgün mağazalarda yeni satılmaya başlanan doğudan
gelen bir figürini görür.
Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova o günü
anlatıyor:
“Orada, o meşhur figürin duruyor. Duymuyorum, görmüyorum,
konuşmuyorum diyen üç maymun. Orada olup da İvan Anotolyeviç’in ne dediğini
duyacaktınız. Gramofon misali sesi ile şöyle demişti:”
‘Tipik
bir sovyet insanı!’
Yazarın dul eşi aramadan sonra ortalığı toplar. Dağılan
kağıtları düzene sokar. Yazar eşi ile 20 yıl boyunca hiçbir zaman
ayrılmamıştır. Sadece yazarın hastaneye yattığı mecburi ayrılık dışında. Yazar
hastanede iken boş durmaz eşine mektuplar yazar:
‘Seni öylesine güçlü ve derinine seviyorum ki her şeyimle
sana bağlıyım. Tabii hayattan, sürekli hastalıktan, işlerin çokluğundan, sık
sık yaşadığım yardım alamama duygusundan yoruldum, sen de olmasan hayatımı
çoktan tamamlardım. Ama şimdi, sen yanımdayken, hiçbir zaman olmadığım kadar
mutluyum. Çünkü iyi tanrılar senin gibi, mucizevi bir kadını bana gönderdiler.’
Yefremov’un
dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:
“Bundan bahsetmek benim için çok zor. O gün bana yazılmış
iki mektup buldum. Birini 1966’da akciğerlerinden hastalandığında, diğerini ise
son yılı, 1972’de yazmış. Orada küçük bir deftercik vardı. Tavsiyeler diye.
Aynen şöyle yazmış: Burada, bana ihtiyacın olduğunda, benim yanında olmadığımda
başvuracağın tavsiyeler var.”
Yefremov
burada şunları yazmıştı:
‘Tek başına kaldığında her türlü provokasyona açık
olacaksın. Benim ya da senin dostun olarak şerefsizin biri yanına gelebilir,
sonra bizi suçlayabilir. Tanımadığın insanları hiçbir zaman daireye sokma,
soktuysan bile onlarla açık açık konuşma, her türlü söze karşı dikkatli ol. Sen
atak birisin, söylenmeyecek şeyler ağzından kaçabilir. Hatırla, 1923 – 1953
yıllarına ait notlarımı, fotoğraflarımı, kayıtları yok ettim. Çünkü bunlar
birçok arkadaşımın Stalin kıyma makinasına gitmesine neden olacak şekilde
çarpıtılıp kullanılabilirdi.’
Aramadan sonra ailenin bir tanıdığı dul eşine telefon eder
ve heyecanla konuşur: ‘Bana bazı fotoğraflar gösterdiler ve orada
Yefremov’un olup olmadığını sordular.’
Yefremov’un eşini uyardığı konu işte buydu. Gerçekten de
inanılmaz bir önsezisi vardı. Önsezinin hem bilim insanının hem de bir yazarın
ihtiyacı olan bir şey olduğuna inanırdı. Eserlerinde bir ilk olarak alışıldık
romantizmden, maceralardan uzaklaşarak, kendine daha yakın olan sanatsal arayış
romantizmini yansıtır. Hemen hemen tüm hikayelerinde kendisinden bir parça
vardır. Bir paleontolog, biyolog, antropolog olarak. Yefremov’un katıldığı 31
bilimsel geziden günümüze kalan video kayıtları vardır. Yefremov bunların
26’sına başkanlık yapmıştır.
Yefremov
şöyle diyor:
‘Şef, zor anlarda en ileride olandır, çamura batan araca
ilk omuz atandır, buz gibi soğuk suya ilk girendir. Çünkü akıl, cesaret ve güç
ileride olmayı sağlar, bunlar yoksa hiç şefliğe kalkışmamak lazım!’
Okul yıllarındaki bir yarışmada en yakışıklı seçilmesi,
katıldığı bilimsel gezilerde keşfettiği sayısız fosil nedeniyle şanslı görülen,
hem hayranlık duyulan hem de kıskanılan biri idi. Günlerden birinde bilimsel
gezinin en değerli sonuçları, kayıtları anlaşılmaz bir şekilde kaybolur. Bu
olay Çita Bölgesi ve Yakutiya sınırında yaşanmıştı. Yefremov’un çevresinde
mistik bir ava benzeyen, garip olaylar olmaya başlar.
Yefremov’un paleontolojideki başarıları da çok değişik
tepkiler doğurmaktaydı. Yefremov, paleontolojinin kosmosa açılan bir pencere
olduğuna inanırdı. Bu pencereden bakarak düşünen canlıların nasıl ortaya
çıktıklarını açıklayan kanunları anlamak mümkün idi. Ancak memlekette Lısenko
devri yaşanıyordu. Lısenko bilimi önemli olanlar ve olmayanlar diye iki kısma
ayırmıştı. Yapılacak bilimsel gezi hazırlık süreleri kabul edilemeyecek şekilde
uzamaktaydı. Bu gezilerden elde edilecek bilgiler Yefremov’un çalıştığı
Paleontoloji Enstitüsü’nün geleceğini belirleyecekti.
Gecikmelerden
bıkan Yefremov, Bilimler Akademisi Başkanı Sergey Vavilov’a bir mektup yazar:
‘Geziye başlamak için çok geç kalındığı açık. Talimatlarınızın
yerine getirilmesi onlarca güne yayılıyor. Gezinin ihtiyacı olan insanlar henüz
tayin edilmedi. Kasımın birinden itibaren çölde ayazlar başlar. Bu
paleonotoloji çalışmalarının yapılmasını imkansız kılan bir durumdur.’
Vavilov gereken yardımı yapar ve bilimsel gezi
tamamlandığında tüm dünyanın hayranlığını kazanan, çok zengin buluntular
getirilir Moskova’ya. Bazı yeni keşfedilen fosilllere Yefremov’un adı
verilir: İvantozavr Yefremog. 2. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim insanı
Hyuni ordu komutanlığına resmen başvurarak Moskova’nın bombalanmamasını rica
eder. Bombardıman sırasında bu paha biçilmez koleksiyon yok olabilirdi.
Yefremov ele geçirilen fosillerin sadece paleontolojinin
değil dünyadaki tüm bilim insanlarının erişimine açık olması gerektiğini
düşünüyordu. Bu amaçla oturup Stalin’e bir mektup yazar. Stalin’den olumlu
cevap alan Yefremov’a ve bilim insanlarına kimsenin ilgi duymadığı bir ahır
tesisi tahsis edilir. Bu Moskova’da bulunan, dünyanın en güzel müzelerinden
biri olan Paleontoloji Müzesi’nin de ilk adımı olur. Bunlar olurken, enstitüde
partisiz Yefremov’la ilgili kişisel dosya incelenmeye başlamıştır. Yefremov’a
ve meslektaşlarına yüklenmek istenen suçlar vardı: Onlara göre tek bir kişi tam
anlamıyla bir bilim insanı ve edebi eserler yazarı olamazdı. Oysa yazarlık
işine 37 yaşında başlamıştır. O yıllarda Orta Asya’daki bir bilimsel gezide
garip bir hastalığa yakalanır. Yefremov buna paratifo adını vermiştir.
Doktorlar bunun ne olduğunu bir türlü tespit edemezler. Yefremov her beş yılda
bir tam bir ay boyunca ateşli kriz yaşardı.
Yefremov’un
dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:
“Böyle bir hastalık anında, tedavisini yapan bayan doktora
gülerek şöyle demişti. 55 yılıydı. ‘Öldüğümde, not düşersiniz. Teşhis
konulmadan öldü desinler.’ Halbuki bilimler akademisinde tedavi görmekteydi.”
İşte bu hastalanmalarından biri bilimsel bir gezi sırasında
olur. Yapacak başka bir işi olmadığı için sıradan bir jeoloğun hayatını yazmaya
karar verir. Gobi Çölü, geceleri insanı hayran bırakan yıldızların fantastik
görüntüsü belki de Yefremov’u yıldızlara yolculuk düşüncesine, başka
uygarlıklarla temas konusuna itmiştir. Yefremov daha sonra yazacağı ‘Yıldız
Gemileri’ hikayesinde bundan bahseder.
Beklenmedik
bir şekilde yazar Aleksey Tolstoy, Yefremov’la tanışmak ister. Tolstoy,
Yefremov’a sorar:
‘Nasıl oldu da böylesine soğuk ve ince bir stil
yaratabildiniz?’
Yefremov cevaben şöyle konuşur: ‘Eğer yazdıklarımda
kayda değer bir şeyler var ise bu bilimden geliyordur!’
Paleontoloji ve jeoloji gözün gördüklerinin tam ve doğru
bir şekilde kaydedilmesini gerektirir. Bilim insanı özelliği ve fantast yazar
kabiliyeti bilimin uğraştığı sorunları geleceğe yansıtmasına yardımcı oluyordu.
İşte bu özellikleri, birçoklarının kehanet olarak adlandırdığı öngörülerinin
ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bir keresinde yazdığı romana ‘Elmas Tünel’ adını
verir. Bu romanda Afrika ve Sibirya tektonik plakaların benzerliklerinden
bahseder. Sibirya’da elmas yataklarının bulunabileceğini tahmin eder. Sonuç
aynen de dediği gibidir. 12 yıl sonra bilim insanları Yakutiya’da elde edilen
ilk elmaslardan üç tanesini Yefremov’un masasına bırakırlar.
Diğer bir kehaneti hologramdır. Yefremov’un romanlarından
esinlenen bilim insanı Yuriy Nikoyaeviç Denisük üç boyutlu hologram cihazını
icat eder. Yefremov yine romanların genlerin hafızası olduğu temasını işler.
Bunda eski yunanlalıların rüyalarla ilgili düşüncelerinden etkilenmiştir.
Yefremov milyonlarca yıl içinde genlerin canlı hayat için önemli olan bilgileri
kodlayarak saklayacağı bir mekanizmanın gelişmiş olabileceğini düşünmekteydi.
Bu şekilde bir canlının deneyimi ile elde ettiği bilgi genler aracılığı ile
daha sonraki nesilere aktarılabilirdi. Sovyetler Birliği’nin ilk kosmonotları
Yefremov’un yıldızlararası akıllı canlılarla ilk temas konulu romanlarını
okuyarak büyümüşlerdi.
Yefremov’a karşı düzenlenen dosyayı incelediğimizde aslında
gurur duyulması gereken hususlarda yazarın kendini savunmak durumunda kaldığını
görüyoruz. Ancak yazarın arkasında bilim olduğu için bu mücadeleden başı dik
çıkmayı başarmıştır. Hakkındaki soruşturma devam ederken Yefremov’a memlekette
verilebilecek en önemli ödülün verildiği haberi gelir. Bu Yefremov’un temelini
attığı tafonomi bilimi ile ilgiliydi. Jeolojik kalıntılar incelenmek sureti ile
dünyanın geçmişi hakkında bilgi edinilmesi mümkün oluyordu artık. Ancak ona
karşı olanlar da boş durmazlar. Daha 51 yaşında iken sağlığı neden gösterilerek
emekli edilir. Bu Efremov için zor günlerin başlangıcıdır. Hemen hemen aynı
zamanda bir İngiliz yayınevi Yefremov’a mektup yazarak daha önce basılmamış
eserlerini basmak istediklerini söyler. Yefremov bu mektuba şöyle cevap verir:
‘Mektubunuza sadece ret cevabı yazabilirim. İlla ki burada
basılmamış eserlerimi basmak istiyor olmanızı şüpheli görmekteyim. Çünkü
İngiliz okuyucusu için şu ya da bu eserimin Rusça’da basılıp basılmadığının bir
önemi olamaz ki! Ahlaki bakımdan ben bir Rus yazarıyım ve Rus halkı için Rusça
yazıyorum.’
Yine aynı zamanda Fransa’da bir dünya bilimkurgu romanları
antolojisi çıkar. Kitabın ilk eseri Yefremov’un Andromeda Nebulası’dır.
Andromeda
Nebulası filminden alıntı:
‘Siz, beni emek yoluna çağıran büyükler, kabiliyetimi ve
isteğimi kabul edin, emeğimi kabul edin, gecenin ortasında, gündüzün ortasında
beni eğitin, bana yardım elinizi uzatın, çünkü bu emek yolu çok zor, elinizi
uzatın ve ben peşinizden gideceğim!’
Romanın kahramanları büyük ring çağında yaşarlar, ruhi ve
öğrencilik gelişimlerinde uyum içindedirler. Bunlar bizim uzak gelecekteki
torunlarımızdır. Yefremov, geleceğin görüntüsünün, kosmostan güzelliğin
derlenmesi için yapılan büyük bir çaba olduğunu yazar. Belki şimdilerde
güzellik insan ruhunu terk ediyor ama gelecekte mutlaka insanlık gelişimi
yayının yeni bir dönemecinde tekrar geri gelecektir. Yazar Andromeda
Nebulası’nda geçmişi, bugünü ve geleceği bir araya getirir, burada anlatılan
halkın idealleri yanında Marks’ın, Lenin’in idealleri sönük kalır. Bundan
rahatsız olan okuyucular KGB’ye şikayet mektupları yağdırırlar. Ancak oradan
gelen tepki yumuşaktır. Tek yapılan evine, hatta hastanedeki koğuşuna dinleme
cihazları yerleştirmek olur.
Yefremov’un
dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:
“Bir gün yeğenimle telefonda konuşuyordum. O anda klik
sesini duydum. Hemen hissediliyordu bu. Demek ki birisi konuşmamıza
bağlanmıştı. Bunu duyunca, ‘Böyle şeylerle uğraşmanız ne utanç verici.
Utanmıyor musunuz? Başkalarının konuşmasını dinlemek, hele de kadınlar
arasındaki konuşmayı dinlemek?’ dedim. Ne düşünüyorsam söyledim. Belki küçük
düşürücü şeyler de söylemiş olabilirim. Telefondaki gizli ses birden konuştu: ‘Lütfen
küçük düşürücü şeyler söylemeyin!’”
Çeşitli nedenler uydurarak yazarın yurtdışı seyahatlerine
engel çıkarılmaktaydı. Böylece Yefremov belgeleri yetişmediği için ne
uluslararası paleontologlar forumuna gidebilir ne de Hindistan’dan düzenlenen
bilimkurgu filmleri festivalinde jüri üyeliği yapabilir. Oysa birçok insan onun
Hindistan’a gittiğine inanır. Çünkü kült romanı Bıçak Sırtında’yı yazarken
hint kültürünü öylesine detaylı ve gerçeğe yakın bir şekilde anlatmaktadır ki
bunu ancak kendi gözleri ile bunları görmüş biri yapabilirdi. Yefremov bu
romanında insanın gizli kabiliyetlerinden, insan hafızasının imkanlarında ve o
zamanların tabu konusu yogilerden bahseder. Yefremov’un bu romanı biyik ilgi
çeker. Yazar sayısız mektup alır. Roman birçok insan için sürekli olarak kapalı
olan kapıların aralanmasıydı.
Yefremov Öküz Saati romanını yazmak için Moskova
Bölgesi’nde ormanlık bir alanda, herkesten gizli çalışmak zorunda kalır. Roman
yayınlandıktan sonra o zamanlar KGB Başkanı olan Yuriy Andropov parti
başkanlığına bir not yazar ve romanda modern yaşam tarzının mükellemmeliyetten
uzak olduğunun anlatıldığını rapor eder. Hem KGB hem de parti merkez komitesi,
Acılar ve gözyaşı olarak adlandırılan gezegendeki halkın, eskiden İnferno
denilen cehennemin çarkları arasında yaşadığı hayatın bugün Sovyetlerde yaşanan
hayata nasıl da benzediğini hissetmişlerdi. Bunun karşısında ise dünyalıların
uzak gelecekteki ruhen gelişmiş hayat tarzı anlatılmaktadır. Kitabın
yayınlandığı Molodaya Gvardiya yayınevinin baş redaktörü görevinden alınır.
Yefremov buna karşı çıkar. Ancak girişimlerinden sonuç çıkmaz. Öküz Saati
romanın basılmasına ancak 18 yıl sonra izin verilir. Yefremov dosyasına bakılacak
olursa, yazar kendisine gönderilen zehirli bir mektubu açtıktan sonra ölmüştür.
Hemen, masasında otururken.
Yefremov’un
dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:
“Bu tamamen bir saçmalık. Daha sonra posta çalışanları ile
görüştüm. Ona gelen bütün mektuplar kontrol edilirmiş. Sonra birilerinin
daireyi gözetlediğini söylediler. Kim gözetleyebilirdi ki. Ben size söyleyeyim.
İvan Anatolyeviç yatağında öldü. Sabah dört buçuk gibiydi.”
Gorbaçov ile gelen yeniden yapılanma döneminde Yefremov’un
bir İngiliz casusu olduğu iddiasının ciddi ciddi araştırıldığı ortaya çıkar.
Sunucu
anlatımına devam ediyor:
Belki siz de duymuşsunuzdur, güya Yefremov yüklüce altın
bulmuş ve bu altınlar iz bırakmadan ortadan kaybolmuş. Ya da uranyum
yataklarını nasıl aradığını duymuşsunuzdur. Olabilir de. Bu onun yaşadığı
hayata çok uygun düşen iddialardır. Belki de bir insanın kişiliği ne kadar
derin ve geniş ise onun başına gelen olaylar da o kadar ilginç ve fantastiktir
diyenler haklıdır.
Yefremov
bakın ne diyor?
Dünya’da her şey çok sıkıcı. Bu özellikle yakın gelecekte
daha iyi hissedilecek. Özellikle de 98 ile 2005 arasındaki savaşlarla dolu
muazzam boşluk. Uygarlığımız ilerliyor ama yanlış yoldan gidiyor. Ama ümit
ediyorum ki bu yol, uzun eve geri dönüş yolunun başlangıcıdır.
Metin
UÇAR
1965 tarihinde doğdum. AÜ DTCF Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü
mezunuyum. 1990 yılından bu yana Moskova'da çalışıyorum. Çocukluğumuz Uzay
Yolu, UFO, Görevimiz Tehlike, Altı Milyon Dolarlık Adam, Uzay 1999, Savaş Yıldızı
Galactica izleyerek geçti. İlk öykümü lise yıllarında yazmıştım. Bir derginin
bilimkurgu yarışmasına katılmak içindi. 3. Mansiyona layık görülmüştü. Öykü
yazmaya son birkaç yıl içinde hız verdim. Bilimkurgu Klübü ve YBKY gruplarında
aktif paylaşımlarım oldu. YBKY'nin ilk derleme kitabında iki öyküm yayınlandı.
Tamamlanmış ama yayınlanmamış bir bilimkurgu romanım var. Ayrıca diğer dört
roman üzerinde de zaman zaman çalışıyorum.
Yazarlık yanı sıra uzay gemisi dizaynları konusunda uzman
oldum. Sayısız fiziksel ve CGI uzay gemisi modeli yaptım. Kendime ait
dizaynların sayısı bini geçmiştir. İngilizce model grupları arasında bilinir
biriyim diyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder