Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.ru/
Hani bazı kitaplar vardır, kitaplıktaki yerinde okumanız
için sürekli göz kırpar. Ama bir türlü eliniz gitmez. İşte Babalar ve Oğullar
böyle bir kitaptı benim için.
Fakat bu defa zamanı gelmişti. Kitabı elime alıp şöyle bir
karıştırdım. Yeni kitaplardaki o çok sevdiğim tutkal ve kağıt kokusu bu defa
yoktu. Bunun yerine toza maruz kalmanın ve eskimişliğin getirdiği başka bir
koku vardı.
Kitap hızlı bir şekilde bitmişti. Genelde diyaloglarla
ilerliyordu ve akıcıydı. Başkahraman Bazarov adında, doğa bilimlerine meraklı,
kültürlü, tartışmalarda genelde galip çıkan, nihilist bir tıp öğrencisiydi.
Ancak sonunda inanmadığı aşka yenik düşüyordu. Bundan da bağımsız umulmayan bir
son bekliyordu onu.
Romanda, az sayıdaki kahramanın günlük yaşama ve romanın
ana dinamiklerine yerleştirilmesi genel olarak başarılıydı. Tartışılan
konulardan biri de adına uygun şekilde eski kuşak ve yeni kuşak arasındaki
farklar, gerilimler ve bakış açılarındaki uçurumlardı. Ayrıca, Rus kırsal
hayatı, aşka bakış, kadın erkek ilişkileri, aile, soyluluk, köylülerin
sorunları gibi konular da gündeme geliyordu.
Genel olarak bakıldığında yazarın çağdaşları olan Tolstoy
ve Dostoyevski’nin romanlarındaki kadar çarpıcı olmamakla birlikte başarılı bir
romandı. Ayrıca romanın sonlarına doğru kurgu etkisini gösteriyor ve dramatik
unsurlar sarsıcı olmaya başlıyordu.
Şaşırtan şeylerden biri yazarın hayatını incelerken
karşılaştığım, çağdaşları Tolstoy ve Dostoyevski ile yaşadığı ciddi sorunlardı.
Tolstoy ve Dostoyevski ile Turgenyev arasındaki en önemli
fark belki de şuydu: Hemen hepsi sanatçıların ve edebiyatçıların toplum
hayatına ve sorunlarına duyarsız olmaması gerektiğini düşünüyordu elbette.
Ayrıca hayatın anlamına ve amacına dair sorular ve sorgulamaları da sık sık
görüyoruz hepsinde. Turgenyev için edebiyatın asıl amacı gerçekleri yansıtmak
ve adaletsizliklere karşı eleştirel bir tavır almaktı. Ama onun için
asıl önemli olan sanatın kendisiydi. Sanat bir şeyi savunmak, toplumun
sorunlarını sürekli gündeme getirmek ya da hayatın anlamına dair cevaplar
bulmak durumunda değildi. Sanatın bazı unsurlarını ve yöntemlerini özellikle
roman gibi yapıtlarda ortaya koymak ve gerisini de okuyucuya bırakmak
yeterliydi onun için.
Konuya devam etmeden önce bir ayrıntıyı da gündeme getirmek
istiyorum. Edebiyatta öykü ve roman arasındaki en önemli farklar; öyküde az
sayıda kahraman olması ve zamanın kısalığı olarak ifade edilebilir. Romanlarda
ise çok sayıda kahraman, bunların iç içe geçmiş hikayeleri, katmanlı bir
anlatım, iyi bir kurgu ve önceden iyi bir plan söz konusudur. Hatta bazı
romancılar sonu önceden yazar. Oysa öykü ele avuca sığmaz yaramaz bir çocuk
gibidir. Oturup bir anda yazılabileceği gibi yazımı günler hatta aylar bile
sürebilir. Bazı yazarlar öyküde de baştan iyi bir kurgu, sonun önceden
yazılması gibi unsurlardan söz etse de öyküye hazır olunca başlanılması
gerektiği ve başlangıçta bir plana gerek olmadığını dile getirenler de vardır.
Aslına bakılırsa dil, içtenlik ve kurgu gibi konular roman ve öyküde birlikte
geçerli olan önemli hususlardır.
Turgenyev ve Tosltoy arasındaki yaklaşım farklılığı biraz
bu konuyla ilgiliydi. Tolstoy’a göre sanat eseri konuşma gibi içten gelen
coşkunlukla kendiliğinden dökülüveren bir şeydi. Turgenyev ise işlediği tema ve
motifleri titizlikle seçer, anlatılanlar arasında bir uyum arayarak bunları
bağdaştırmaya çalışırdı. Ve başlangıçta iyi bir kurgu ve planı şart koşardı.
Turgenyev’in hayatıyla ilgili birkaç yazı okuyunca
şaşırdığım şey şu oldu. Bu iki usta arasında bu gibi yaklaşım farklıkları
yanında batılılaşma konusundaki düşüncelerinden dolayı önemli bir gerginlik
yaşanmıştı.
Turgenyev tam bir batılılaşma taraftarıydı. Malum Dostoyevski
buna kesinlikle karşıydı. Tolstoy ise Turgenyev’in bu konudaki yaklaşımını
aşırı ve gereksiz buluyordu.
Turgenyev’in çok önemsediği Babalar ve Oğullar adlı
romanını Tolstoy’a okutmak istediği, ona romanı heyecan içinde verdiği ama
Tolstoy'un isteksiz ve kayıtsız kaldığını görünce sinirlendiği anlaşılıyor.
Sanatçılar arasında günümüzde de bazen sanat yaklaşımından
zaman zaman da başka konulardan kaynaklı sorunlar ve belki de kıskançlıklar
olabiliyor aslında.
Neticede 1861 yılında iki usta baş başa çay içerlerken
batılılaşma tartışması yüzünden büyük bir kavga çıkar. Hatta bu kavga öylesine
ileri gitmiştir ki Tolstoy Turgenyev’i düelloya davet etmiştir. Ancak Turgenyev
bir mektup göndererek düelloyu önlemiş ve bu olayın bir şekilde dondurulmasını
sağlamıştır. Bununla birlikte iki yazar arasındaki dargınlık devam etmiştir.
Ancak Turgenyev Tolstoy’a olan saygısını ve hayranlığını hiç kaybetmemiştir.
Hatta Tolstoy'un bütünüyle yazmayı bırakmak istediği bir dönemde Turgenyev’in
ona mutlaka yazmaya devam etmesi konusunda ricada bulunduğu söylenmektedir.
Turgenyev Tolstoy’dan yaklaşık on yaş büyüktür. 1818
yılında Rusya'nın Oryol şehrinde doğmuştur. Babası toprak sahibi varlıklı
biridir ve onun iyi yetişmesine çabalamıştır. Turgenyev Moskova ve St. Petersburg'da
öğrenim gördükten sonra Berlin Üniversitesi’nde öğrenimine devam etmiştir. Bu
yıllarda batıyı daha iyi tanımış, oradaki düşünce akımlarını da inceleme
fırsatı bulmuştur. Hegel felsefesine oldukça yakınlık hissetmiştir. Sonraki
yıllarda ise önemli yazar ve düşünürlerle etkileşimi olmuştur.
Babalar ve Oğullar adlı romana o dönem gelen tepkiler
Turgenyev’i hayal kırıklığına uğratmış. Kimileri nihilizme fazla pirim verdiği
için onu eleştirmiş, kimileri de Rus soylularına fazla yüklenmesini gündeme
getirmiş. Bunun üzerine yazar ülkeden ayrılmış ve hayatının son 22 yılını
Avrupa’da geçirmiş. Bununla birlikte Rusya’ya olan seyahatlerinde saygı ve
takdirle karşılanmış. 1883 yılında Fransa’da hayata veda etmiş yazar.
Turgenyev 19. yüzyılda altın çağını yaşayan Rus
edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Tolstoy ve Dostoyevski büyük yazarlar
ama Turgenyev’e de hakkını vermek gerekiyor. Babalar ve Oğullar ile ilgili
olarak ise son bir not şu olabilir belki de. Bu roman kahramanları ve konuyu
önceden planlamanın ve iyi bir kurgunun da yeterince sarsıcı sonuç
getirebileceğini gösteriyor aslında. İçtenlik, tema, beklenmedik gelişmeler
romanın kendini yazdırması gibi olgular vardır ama romanlarda iyi bir kurgu da
en az bu sayılanlar kadar önemlidir. Ayrıca yazar içinde olduğumuz ve
etrafımızda akıp duran hayat nehrine sessizce dikkat çekmeyi başarıyor bu
romanda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder