Moskova

Moskova

11 Ağustos 2025 Pazartesi

Rusya'nın evcil hayvan envanteri: 75 milyona yakın


Kaynak: https://turkrus.com/

  

Rusya’da kedi ve köpekler, uzmanlara bakılırsa özellikle "yalnızlıkla mücadelede" başlıca yoldaş olmaya devam ediyor. VTsİOM’un araştırmasına göre, ülkedeki hanelerin yüzde 52’sinde kedi, yüzde 36’sında ise köpek besleniyor.

2020–2023 döneminde kedi-köpek nüfusu yüzde 11 artarak 74,8 milyona ulaştı.

Bu artışın arkasında, demografik gerileme ve yaşlanan nüfusun yalnızlığı gidermek için evcil hayvan sahiplenme eğilimi bulunuyor.

Özellikle 60 yaş üstü ve çocuksuz çiftler arasında evcil dostlara yönelim belirgin. Büyük şehirlerde oran daha düşük olsa da küçük yerleşimlerde her iki haneden birinde kedi veya köpek bulunuyor.

Evcil hayvan edinme yolları arasında sokaktan sahiplenme, hediye alma, ilanlar, tanıdık aracılığı veya barınaktan sahiplenme yer alsa da, birçok kişi satın almayı tercih ediyor. Belgeli, soyağacı kayıtlı hayvanlar yüksek fiyatlardan alıcı buluyor.

Fiyatlar son beş-altı yılda 2–2,5 kat arttı. 2019’da 25–40 bin rubleye alınabilen taksa yavrusu veya “Britanya” cinsi kedi yavrusu bugün 80 bin rubleden başlıyor.

Maliyet; belge, soy, yaş ve cinsin popülerliğine göre değişiyor. Kedilerde mavi gözlü siyan kedilerden dev meyn-kunlara, köpeklerde sevimli korjilerden apartman yaşamına uygun maltipulara kadar geniş bir yelpaze var.

Kimi ilanlarda fiyat “pazarlığa tabidir” ibaresiyle yer alıyor, kimi yavrular ise ücretsiz sahiplendiriliyor.

Ancak uzmanlar, özellikle aktif av ırklarının apartman yaşamına uygun olmadığını hatırlatıyor. Moskova’da yapılan bir araştırma da kentlilerin, küçük boy köpekleri daha çok tercih ettiğini ve kedi sahiplerinde metrekare hesabının neredeyse hiç yapılmadığını gösteriyor.

10 Ağustos 2025 Pazar

Moskova'yı anlatan 6 film, en eski sinemada gösterimde


Kaynak: https://turkrus.com/ 

 

Rusya'nın en eski sinema salonu Hudojestvennıy, 17-22 Ağustos tarihleri arasında “Moskova, aşkım” başlıklı özel bir gösterim programına ev sahipliği yapacak. Altı filmlik seçkinin ana teması Moskova. Zira başkent, gösterilecek filmlerin fonu değil, baş kahramanı.

Program, Aleksandr Mitta’nın yönettiği 1974 yapımı Moskova, Aşkım (Moskva, Lyubov moya) filmiyle açılacak.

18 Ağustos’ta izleyiciyle buluşacak 1938 tarihli Yeni Moskova (Novaya Moskva) ise kentin geleceğine dair hayali bir yolculuğu ve dönemin mimari vizyonunu mizahi dille anlatıyor. 19 Ağustos’ta gösterilecek Georgiy Daneliya imzalı Moskova’da Yürüyorum (Ya şagayu po Moskve) ise 1960’ların başında başkentte geçen tesadüfi karşılaşmalar ve gençlik coşkusunu sıcak bir atmosferle perdeye taşıyor.

20 Ağustos’ta Marlen Hutsiev’in Temmuz Yağmuru (İyulskiy dojd) filmi, Moskova’yı yaz yağmurlarının romantizmi eşliğinde, içsel sorgulamalar yapan karakterler üzerinden resmediyor. 21 Ağustos’ta gösterilecek Eldar Ryazanov’un Adressiz kız (Dyevuşka bez adresa) ise yanlış adrese bırakılan mektubun ardından başlayan hafif tempolu, müzikli bir aşk hikâyesini anlatıyor.

22 Ağustos’ta sona erecek program, Tatyana Lioznova’nın Plyuşiha'da Üç Kavak (Tri topolya na Plyuşihe) filmiyle tamamlanacak. Film, Moskova’da kısa süreli bir tesadüfi buluşmanın iki yalnız insanın hayatında yarattığı duygusal izleri işliyor. 

Tüm filmler, Hudojestvennıy’nin Büyük Tarihi Salonu’nda 35 mm film kopyalarıyla gösterilecek.

9 Ağustos 2025 Cumartesi

Türkiye ve Rusya, savaş ve barış


Fuat Safarov

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Türk-Rus ilişkilerinin tarihinden bahsederken çoğunlukla herkesin aklına iki ülke arasında yıllarca süren savaşlar geliyor.  

Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin resmi başlangıç tarihi 1497. Bu tarihten sonra, 1677-1918 yılları arasında Osmanlı ve Rusya imparatorlukları 13 defa savaştı. Türk-Rus savaşlarının kaba bir hesapla 50 yıllık bir süreci kapsadığını varsaysak bile kalan 470 yılı aşan dönemde ilişkilerde çeşitli olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek mümkün. 

Öncelikle Osmanlı’dan çeşitli vesilelerle Rus çarlarına gönderilen hediyeler iyi ilişkilerin örneklerden biri. Kremlin Sarayı Müzesi’nde sergilenen bu hediyeler 16. ve 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ve Moskova Çarlığı arasındaki dostluk ilişkilerini gösteriyor. Bu tarihlerde Rus çarları Osmanlı padişahları tarafından gönderilen çok sayıda hediye aldı. Hediyeler arasında altın silahlar, kılıçlar, zırhlar, altın takımları, kaftan kumaşlar gibi tarihi eşyalar da bulunuyor. 

Kremlin Sarayı Müzesi Genel Müdürü Yelena Gagarina da 2017 yılında Moskova’da Tsaritsino Müzesi’nde “Alev ve Şark Mutluluğu: 1760 – 1840’ların Rus Kültüründe Türk İzleri” konulu serginin açılış törenindeki konuşmasında, “Türkiye bizim için tarihte sadece savaş ve sürekli çatışma yeri olarak algılanmamalı. Türkiye aynı zamanda Rusya’da sevilen ve takdir edilen sihirli baharatlar, muhteşem kumaşlar, güzel kıymetli taşlar demek. Türkiye bizim için en yakın, en tanıdık ve en sevimli Doğu” demişti. Bu sözlerin sahibi Gagarina aynı zamanda, uzaya ilk çıkan Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’in kızı. 

Rus tarihçi, gazeteci-yazar Mihail Pılyayev de, kaleme aldığı ‘Eski Moskova’ adlı kitabında Çariçe 2. Katerina ve Osmanlı Sultanı 1. Abdülhamid arasındaki dostluk ilişkilerini anlatıyor. Yazara göre, 1774 yılında Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamasının ardından dönemin Türk Elçisi Abdülkerim Efendi Moskova’da üst düzeyde ağırlandı. 2. Katerina Sultan 1. Abdülhamid’in altın, pırlantalardan oluşan çeşitli hediyelerinden çok memnun kaldı. Çariçe yabancılara yazdığı mektubunda Sultan’la olan samimi ilişkilerini için, “Birçokları kardeş gibi sevdiğim Abdülhamid ile olan dostluğumuzu kıskanıyor” dedi.

Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya Çarlığı’nın 1798-1800 yılları arasında askeri iş birliği yapması da ortak tarihin önemli olaylarından biri. Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart 1789 yılında Mısır’ı işgal etti ve o dönem İyonya Denizi’ndeki yedi büyük adanın statüsü böylece değişti. Adalar Fransa’nın kontrolüne geçince Ruslar ve Türkler bu durumda endişe duymaya başladı. Adaların Fransa’dan geri alınması için 1798 yılında Rusya ve Osmanlı ittifak yapma kararı aldı ve buradaki en önemli kale olan Korfu’nun Fransız askerlerinden geri alınması için ortak bir plan hazırladı. Nihayet 18-19 Şubat’ta Türk-Rus filosu operasyona başladı. Operasyon sonucunda dördü general 2 bin 931 Fransız askeri esir alındı. Çatışmada 130 Rus, 168 Türk ve Arnavut askeri hayatını kaybetti. Böylece Rus İmparatorluğu’ndan Amiral Fyodor Uşakov ve Osmanlı Devleti’nden Kadir Bey’in yönetimindeki müttefik donanmanın Adriyatik Denizi’ne ve kıyılarındaki kalelere yönelik operasyonları sonucunda başta Korfu Kalesi olmak üzere bölge Fransa işgalinden kurtarıldı. 

1831 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nu zor duruma düşüren Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı sırasında Rusya’nın Osmanlı’yı kurtarması da ikili ilişkilerin ilginç olaylarından biri. Mehmet Ali Paşa İstanbul’u işgal etmeye hazırlanırken, Padişah II. Mahmud, Büyük Britanya ve Fransa’dan yardım istedi. Fakat Fransa’nın Mehmet Ali Paşa’yı desteklemesi, İngiltere’nin de Osmanlı’nın iç işlerine karışmak istememesi üzerine Padişah, Rusya Çarı 1. Nikolay’dan yardım istemek zorunda kaldı. Rus tarihçilerine göre, Rusya, Amiral Mihail Lazarev yönetimindeki donanmasını İstanbul kıyılarına gönderdi. Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması 8 Temmuz 1833 yapıldı ve Rus donanması İstanbul’a demirledi. 

Rus tarihçilerine göre, Çar 2. Nikolay’a dönemin Osmanlı Sultanı hediye olarak Türk tütünü gönderiyordu. Rus Çarı’nın Türk tütün tutkunu olduğu da biliniyordu. 

Çar 2. Nikolay’ın, 1913 yılında Osmanlı’nın Rusya Büyükelçisi Türkhan Paşa’ya (1846-1927) hediye ettiği faberge enfiye kutusu, Londra’daki Christie’s müzayede evinde 2010 yılında 937 bin sterline satılmıştı. Rus Çarı, dönemin Rusya başkenti St. Petersburg’daki büyükelçilik görevinin beşinci yılını tamamlaması dolayısıyla Türk diplomatı ödüllendirerek onurlandırmıştı. Rus tarihçilerine göre, Çar’ın Türk Elçisi’ne böyle mücevher süslü bir eşyayı hediye etmesi iki ülke arasındaki samimi ve dostluk ilişkilerin olduğunu ortaya koyuyor. Çar Nikolay tabakayı o dönemde Rusya’ya bağlı olan Finlandiya’daki ustalara özel yaptırdı. Çar 2. Nikolay’ın resmi bulunan tabaka elmas taşlar ve altın çerçeve ile de süslü. Rus tarihçilerine göre kutunun Avrupa’ya kadar nasıl gittiği ise bir muamma. 


Rus tarihçi yazar Prof. Dr. Rudolf İvanov, faberge enfiye kutusuyla ilgili olarak, “Böyle kıymetli taşlarla süslü bir hediyenin Çar tarafından Türk elçisine armağan edilmesi şunu ortaya koyuyor: Bazı sorunlara rağmen iki imparatorluk arasında samimi ve dostluk ilişkileri vardı. Gerçi ertesi yıl patlak veren Birinci Dünya Savaşı her şeyi alt üst etti” diyor.

Cumhuriyet döneminde de Türk-Sovyet iş birliğine dair önemli sayfalar bulunuyor. Bunlardan bazıları şöyle:  

-SSCB kurucusu Vladimir Lenin’in Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e Kurtuluş Savaşı sırasındaki askeri ve diğer yardımları,  

-Sovyet pilotlarının Türkiye’de eğitim vermesi,  

-Sovyetlerin Türkiye’de sanayi tesislerinin inşa etmesi,  

-Türkiye’nin Sovyet sporuna yönelik uluslararası ambargoları delerek iş birliği yapması,  

-“Soğuk Savaş” dönemindeki karşılıklı üst düzey ziyaretler,  

-Sovyet dönemi sonrası Türk inşaat firmalarının Rusya’da başarılı çalışmaları, 

-İkili ticaret, turizm, kültürel ve insani iş birliğinin canlanması,  

-2004 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ankara’ya yaptığı resmi ziyaretin, 500 yıllık ilişkiler boyunca Moskova’dan Ankara’ya yapılan lider düzeyinde ilk ziyaret olması,  

-Mavi Akım, Türk Akımı, Akkuyu gibi önemli ortak projeler.

 

Görsel: pl.pinterest.com

Rusya'da 13 milyon serbest meslek sahibi: Eleştiriler, problemler


Kaynak: https://turkrus.com/

  

2025 itibarıyla Rusya’da samozanyatıy (serbest meslek) statüsüne sahip kişilerin sayısı 13 milyonu aştı. Moskviçmag dergisinin haberine göre, bunların 2 milyondan fazlası Moskova’da. Şoförlerden kuryelere, öğretmenlerden IT uzmanlarına kadar geniş bir meslek yelpazesine yayılan bu grup, son yıllarda hızla büyüdü. Ancak uzmanlara göre bu artış, kayıt dışılığı azaltmak yerine işsizliğin istatistiksel olarak örtülmesi ve sosyal güvence yoksunluğunun yaygınlaşması anlamına da gelebilir. 

Finans Üniversitesi profesörü Aleksandr Safonov’un aktardığına göre, samozanyatıy statüsündekilerin yüzde 52’si aslında hiçbir gelir elde etmiyor. Safonov’a göre yerel yönetimler, işsiz sayısını düşük göstermek amacıyla bazı vatandaşları samozanyatıy olarak kaydolmaya teşvik etmekte. Duma Ekonomi Politikası Komitesi Başkan Yardımcısı Nikolay Arefyev ise uygulamayı açıkça eleştiriyor: “Bizde 30 milyon işsiz vardı, şimdi bunun 12 milyonunu samozanyatıy yaptılar. Ama değişen bir şey yok, gençler çalışmıyor, vergi ödemiyor. Samozanyatıy, işsizliği gizlemek için kullanılan bir etiket.”

Devlet Duması'ndan gelen bu tür eleştiriler karşısında Senatör Olga Yepifanova ise statünün kaldırılmasının kitlesel biçimde kayıt dışı çalışmaya dönüşe yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Öte yandan, Federal Vergi Servisi (FNS) de bazı işverenlerin, resmi sözleşme yerine çalışanları samozanyatıy olarak göstermeye zorladığını kabul ediyor. Özellikle IT sektöründe uzun süre aynı müşteriyle çalışan yazılımcıların, gerçekte işçi sayıldıkları gerekçesiyle cezai yaptırımlarla karşılaştıkları bilinmekte.

Bağımsız çalışanlar ise karmaşık duygular içinde. Kurumsal psikolog Dmitriy, esnekliğin ve bürokrasiden uzak çalışmanın avantajlarını kabul etse de, gelir güvencesizliği, sosyal izolasyon ve emeklilik hakkı gibi temel unsurların eksikliğini vurguluyor. Etkinlik yöneticisi Svetlana ise doğum izni, tatil ve vergi iadesi gibi sosyal desteklerin yokluğunun özellikle kadın çalışanlar üzerinde olumsuz etkiler yarattığını söylüyor: “Çocuk yapmayı düşünecek durumda bile değilsin, çünkü destek yok.”

Stolıpin Ekonomi Enstitüsü’nden insan kaynakları uzmanı Tatyana Kojevnikova’ya göre samozanyatıy sistemi özellikle ek gelir elde edenler için uygun. Ancak tam zamanlı bu statüde çalışanlar sosyal güvenlikten, emeklilik haklarından ve kariyer gelişiminden büyük ölçüde mahrum. Kojevnikova’ya göre işverenler için daha esnek ve ucuz olan bu model, çalışanlar açısından ciddi güvencesizlik yaratıyor.

Rusya vatandaşlarının yanı sıra Avrasya Ekonomi Birliği'ne üye ülkelerin vatandaşları da samozanyatıy kategorisinde çalışabiliyor. Ancak Rusya'daki Türk vatandaşlarının böyle bir hakkı bulunmuyor.

 

(Görsel: Moskviçmag)

8 Ağustos 2025 Cuma

Rusya’nın “kurtarıcısı” kediler


Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Dünyada kedileri “el üstünde tutan” şehirler arasında İstanbul elbette en başlarda yer alıyor ama Rusya’dan iki yeri de mutlaka listeye yazmak gerekiyor.

Bunlardan ilki, adı Türkçe “tümen” kelimesinden gelen Sibirya’daki Tyumen şehri. Buradaki küçük bir parkta Sibirya kedilerinin heykelleri var. Bazıları oyun oynayan yavruların, bazıları ise çevreden geçenleri dikkatle” izleyen” kedilerinin heykelleri. Bu heykellerin dikilme öyküsü ise, günümüzde St. Petersburg olarak bilinen başka bir Rus kentine, Leningrad’a uzanıyor.

Ermitaj, sadece Rusya’nın değil, dünyanın en büyük, en eski ve en ünlü müzelerinin başında geliyor. 1764 yılında Çariçe II. Katerina tarafından kurulan müze tarihi boyunca kedileri “kadrolu” olarak çalıştırmış. Aslında, St. Petersburg’a fareleri avlamak için kedilerin getirilmesi daha da eskiye, Çariçe Elizaveta Petrovna dönemine dayanıyor. Çariçe 1745 yılında yayınladığı bir kararnameyle sarayın bodrumundaki kemirgenlerle mücadele edilmesi için 1200 kilometre uzaklıktaki Kazan’dan 30 büyük kedi getirilmesi istemiş. Ermitaj kurulduktan sonra kediler müzenin galerilerinde ve bodrumlarında da “devriye” gezmeye başlamış. 1917 Devrimi ve Sovyet döneminde sürdürülen uygulama günümüzde de devam ediyor.

Nazilerin Eylül 1941-Ocak 1944 dönemindeki Leningrad ablukası sırasında Ermitaj’daki eserlerin büyük bölümü Urallar bölgesine kaçırılarak müzenin bodrumu sığınak olarak kullanılmış. Kedi nüfusunun yok olmasıyla fareler çoğalınca 1943 yılında abluka bir şekilde yarılarak yeni kediler getirilmiş. Ermitaj’daki sanat eserlerinin tehlikede olduğunun duyulması üzerine Tyumen başta Sibirya kentlerinde halkın topladığı beş bin kedi trenle yardıma gönderilmiş.

Yüzyıllardır müzenin ayrılmaz bir parçası olan Ermitaj’daki kediler bugün de göreve devam ediyor. Üç görevli tarafından bakımı sağlanan 50 civarındaki kediyle ilgili medyaya bilgi veren bir basın sözcüsü bile var. St. Petersburg’da, Tyumen’deki olduğu gibi, Ermitaj’ın kedileri anısına dikilmiş bir heykel de bulunuyor.

Ancak Rusya’daki kedilerin “kahramanlıkları” sadece ünlü müzeyle sınırlı değil. Ukrayna’daki savaş sırasında Rus askerlerin cephede çok fazla fare bulunduğundan şikayet etmesi üzerine Tataristan’dan gönüllüler topladıkları kedileri geçenlerde savaş bölgesine gönderdi. Hareketin öncüsü Vladimir Malıgin, “Kediler 2. Dünya Savaşı’nda Ermitaj’ı kurtarmıştı. Neden şimdi de yardım etmesinler diye düşündüm” dedi.

 

Not: Bu yazı 8 Ağustos Uluslararası Kedi Günü nedeniyle yayınlanmıştır.

Lezzetin izinde: Rusya’da gurmelere özel rota


Kaynak: https://turkrus.com/

 

Rusya’yı keşfetmenin sayısız yolu var. Ancak rota yalnızca doğa manzaralarına ve müzelere değil, damağa hitap eden keşiflere de çevrilebilir. Bu yolculukta şehir, sadece tarihiyle değil, mutfağı ve gündelik estetiğiyle de hafızalara kazınıyor. Bu beş şehir, yalnızca haritada değil, duyularda da iz bırakıyor. Yolculuk, yalnızca bir noktaya varmak değil, tatmak, koklamak, oturmak ve dinlenmek için. Her lokma bir hikâye, her durak bir durup düşünme anı. Rusya’nın bu rotasında yemek sadece yemek değil; kültürün, zamanın ve yerin en sade ve derin anlatımı. İşte Business FM'in derlediği beş farklı durak, beş farklı tat, beş ayrı ruh hâli.

Suzdal: Manastırlar arasında zeytinyağı ve ricotta

Moskova’dan Kazan’a doğru yola çıkanların ilk uğraklarından biri olan Suzdal, taş duvarlı manastırları, mor çiçekli çayırları ve zarif kafeleriyle hem göze hem damağa hitap ediyor. Agronom adlı kafe, sabah kahvaltısında zeytinyağlı ricotta ve taze bezelyeli sosis sunarken, akşam için önerilen durak Sırodelnya adlı peynir atölyesi. Şehir, pastoral havasıyla beraber, gurme bir sadeliği de yanında taşıyor.

Murom: Efsanelerle iç içe bir patates tabağı

Tarihi Murom şehri, İlya Muromets efsanesiyle anılsa da, ziyaretçilerin aklında en çok kalan, şehir otelinin içinde yer alan UtroVeçer kafesinde servis edilen mantarlı patates oluyor. Chanterelle mantarlarıyla hazırlanan bu tabak, bir yandan mütevazı ama bir yandan şaşırtıcı ölçüde rafine. Otelin iç avlusunda salıncaklar, iyi ekmek ve bir kadeh köpüklü şarap eşliğinde sunulan bu atmosfer, Murom’u gerçek bir mola durağına dönüştürüyor.

Gorodets: Tereyağı, atlar ve keçi peynirleri

Suzdal kadar tanınmasa da Gorodets, kendi kulvarında bir cevher. Kurtsevo bölgesinde üretilen crottin, camembert ve valensay gibi keçi peynirleri dikkat çekiyor. At sırtında yapılan gezilerle birleşen pastoral deneyimi, damakta kalıcı bir iz bırakan kabak çekirdeği yağı tamamlıyor. 

St. Petersburg: Çayın etrafında kurulan masallar

St. Petersburg, lezzeti estetikle buluşturuyor. Moika 22 Grand Hotel’in çay salonunda sunulan minyatür eklerler, nane demetleri ve imparatorluk porseleni fincanlarda gelen çaylar, adeta bir tiyatro sahnesi gibi. Bu zarif atmosferin içinde başlayan “İmparatorluk Bahçıvanları Kulübü” projesi sayesinde, artık Strelnya’daki saray bahçelerine de geziler düzenleniyor. Yemek burada sadece tat değil, bir anlatı unsuru.

Sestroretsk: Dinlenmenin tadı ve tarihi

St. Petersburg’un dışında, Fin Körfezi kıyısındaki Sestroretsk, geçmişin "uzanarak iyileşme" geleneğini yaşatan bir kaçış noktası. Skandinaviya adlı pastoral otel, tarihi daçaları aslına uygun biçimde koruyor. Bir zamanlar burada yatakta yemek yemek, mineralli su içmek ve çamur banyosu yapmak, nevralji ve yorgunluk reçeteleriydi. Bugün ise termal havuzlar, hamaklar ve kitaplar arasında geçen saatler, şehir stresinden uzaklaşmanın en yumuşak hâli.

7 Ağustos 2025 Perşembe

Rusya'da en çok balık bulunan nehrin hangisi olduğunu söyleyebilir misiniz?


Kaynak: https://dzen.ru/

 

Rusya haritasında birçok nehir var - uzun, gür akan, meşhur.

Ama basit bir soru sorarsak: "En çok balık nerede bulunur?"

Muhtemel cevaplardan hangisi?

Volga değil, Ob değil, hatta Yenisey bile değil!

İşte sadece doğanın kanunlarına göre yaşayan, insan kurallarına boyun eğip, aldırmayan Amur Nehri.

 

Karakterli ve zengin bir nehir

Amur Nehri, her akıntının, her derenin bir saat gibi işlediği devasa bir doğal sistemdir.

Rusya ve Çin sınırında, Şilka ve Argun nehirlerinin birleştiği noktadan başlar ve Argun'un kaynağından itibaren uzanan yolu sayarsanız, bu büyük nehrin uzunluğu 4.400 kilometreyi aşar.

Bu rota boyunca, besin zincirinin temelini oluşturan alüvyon, organik madde ve plankton taşıyan onlarca kol akar. Burada, tıpkı dev bir doğal akvaryumda olduğu gibi, her şey tek bir yasaya tabidir: hayat vermek. Balıklara, kuşlara, suya...

Amur Nehri, Amur Haliçinde son bulur ve iki denizi, Japon Denizi ve Ohotsk Denizi'ni aynı anda birbirine bağlar. Coğrafyacılar, onu hangi sınıfa koyacaklarını hâlâ tartışıyorlar, ancak bunlar sadece ayrıntılar, asıl mesele nehrin yüzlerce türe yaşam fırsatı sağlaması ve her birinin kendi yerini bulması.

Etkileyici balık krallığı

Basitçe ve resmi olarak ifade etmek gerekirse, Amur'da 109 ila 132 balık türü bulunmaktadır. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Volga'da yaklaşık 70, Ob'da ise yaklaşık 50 tür bulunmaktadır. Ancak Amur sadece sayılardan ibaret değil, gerçek bir fauna ansiklopedisidir! Yırtıcı hayvanlar, otçullar, dipte yaşayanlar ve anadrom balıklar vardır - minik balıklardan nehir devlerine kadar. Özellikle değerli olan, sakinleri arasında endemiklerin, yani yalnızca burada bulunan ve dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan türlerin (örneğin, Amur mersin balığı veya Nikolsky'nin çoprabalığı) bulunmasıdır. Bu türler, bir doğa kütüphanesindeki nadir kitaplar gibidir; kayıpları telafi edilemez. Uluslararası çevre örgütlerinin Amur'u gerçek zamanlı olarak izlemesi şaşırtıcı değil!

Kaluga - nehir kraliçesi

Amur'un sembolünü hayal ederseniz, kesinlikle bir turna veya chum somonu değil, Rusya'nın en büyük tatlı su balığı olan kaluga'dır . Mersin balığının akrabasıdır, ancak çok daha büyüktür: 6 metreye kadar uzunlukta, neredeyse bir ton ağırlığındadır ve bu bir efsane değildir: 2018'de Çin'de 500 kg'dan daha ağır bir kaluga yakalandı! Balık yaklaşık yüz yaşındaydı.

Rusya'da da bu tür balıklar bulunmaktadır. Kaluga Kırmızı Kitap'ta listelenmiştir, burada balık tutmak kesinlikle yasaktır, bu nedenle dev balık yakalansa bile, kumar oynayan balıkçıları cezbetmemek için bu bilgiyi duyurmamaya çalışırlar.

Bir de "küçük kardeşi" var: Amur mersin balığı: o da daha küçük ama sanki Jura döneminden bize gelmiş gibi görünüyor.

Balıkların sadece yaşamadığı, aynı zamanda seyahat ettiği bir nehir

Amur'un şaşırtıcı özelliklerinden biri, hem yerleşik türlere hem de göçmen balıklara barınak sağlamasıdır. Göçmen balıklar olarak adlandırılan bu balıklar tatlı suda doğar, denize gider ve birkaç yıl sonra soylarını devam ettirmek için ana nehirlerine geri dönerler.

Örneğin, chum somonları tam da bunu yapar. Sonbaharda, büyük sürüler halinde Ohotsk Denizi'nden Amur'a gelirler. Bu sadece mevsimsel bir süreç değil, bir olaydır! Pazarlardaki hareketlilik, tezgahların doluluğu, havadaki taze balık kokusu... Yerli halk bu zamana önceden hazırlanır, çünkü bu su hasadı onları yıl boyunca besler.

Bulanık sularda başka kimler saklanıyor?

Amur, alışılmış mersin balıkları ve somon balıklarının yanı sıra, daha beklenmedik sakinlere de ev sahipliği yapar, örneğin:

Beyaz amur, ağırlığı 45 kg'a kadar çıkabilen otçul bir devdir.

Yılanbaş, akciğeri olan, hava soluyabilen ve karada sürünebilen bir avcıdır.

Gümüş sazan - Çin'den ithal edilir, hızlı büyür, 40 kg'a ulaşır,

Amur yayın balığı - koyu renkli derisi ve kuşları avlayabilmesi nedeniyle Avrupa'daki benzerlerinden farklıdır.

Gıcırtılı balina, küçük ama çok gürültülü bir balıktır. Yakalandığında karakteristik bir gıcırdama sesi çıkarır ve adını da buradan alır.

Bu balıklar, diğerlerinin bir gün bile dayanamayacağı yerlerde hayatta kalabilirler: çamurlu su, sıcaklık dalgalanmaları, oksijen eksikliği. Ama Amur onların evi ve kendilerini cennette gibi hissediyorlar.

Kartal, balıkların tüylü koruyucusudur

Amur'un zenginliğinin sadece avlarla değil, aynı zamanda yukarıdan balık avlayanlarla da ölçülebilmesi ilginçtir. Örneğin, Steller deniz kartalları. Kanat açıklığı 2,5 metreye kadar ulaşabilen bu dev yırtıcı kuşlar, 9 kg ağırlığa kadar çıkabilir ve yıl boyunca burada yaşarlar çünkü bilirler ki: balık olacaktır. Yarın ve bir ay sonra. Kartal hayatta kalırsa, nehir canlı demektir. Bu, ekosistemin durumunun canlı bir göstergesi gibidir.

Aşk Tanrısı neden hala hayatta?

Öncelikle, Volga veya Don'un aksine, Amur Nehri'nde bir baraj şelalesi yoktur. Buradaki akış serbesttir, yani balıkların göçünü hiçbir şey engellemez: yüzyıllardır yaptıkları gibi, yumurtlamak, geri dönmek ve yerlerini aramak için gidebilirler.

İkincisi, Amur Nehri'nin etrafı ormanlar ve bataklıklarla kaplı. Çok az insan var, sanayi zayıf ve ulaşım zor... Nehri kurtaran da bu oldu: İnsanlık henüz ona tam olarak ulaşamadı.

Ve son olarak, önemli bir faktör: Amur, iki ülke tarafından aynı anda izleniyor: Rusya ve Çin: ortak programlar, Kaluga avcılığının yasaklanması, popülasyonların kontrol altına alınması için önlemler var. İlginç olan şu ki, Çin tarafı, bilime ve balıkların yeniden canlandırılması çalışmalarına Rus tarafından bile daha aktif bir şekilde yatırım yapıyor.

Uzak Doğu'nun Yaşayan Kalbi

Amur, ülkenin balık bakımından en zengin nehri olmakla kalmıyor: Rusya'da doğallığını en üst düzeyde koruyan son büyük nehir.

Hâlâ yumurtlama sesleri, devlerin sıçrayışları, kartalların birbirlerini çağırmalarıyla dolu. Yaşıyor. Ve yaşarken, gerçek yüzümüzü -canlı, vahşi, gerçek bir Rusya'yı- kaybetmeme şansımız var.