Moskova

Moskova

11 Ağustos 2025 Pazartesi

Rusya'nın evcil hayvan envanteri: 75 milyona yakın


Kaynak: https://turkrus.com/

  

Rusya’da kedi ve köpekler, uzmanlara bakılırsa özellikle "yalnızlıkla mücadelede" başlıca yoldaş olmaya devam ediyor. VTsİOM’un araştırmasına göre, ülkedeki hanelerin yüzde 52’sinde kedi, yüzde 36’sında ise köpek besleniyor.

2020–2023 döneminde kedi-köpek nüfusu yüzde 11 artarak 74,8 milyona ulaştı.

Bu artışın arkasında, demografik gerileme ve yaşlanan nüfusun yalnızlığı gidermek için evcil hayvan sahiplenme eğilimi bulunuyor.

Özellikle 60 yaş üstü ve çocuksuz çiftler arasında evcil dostlara yönelim belirgin. Büyük şehirlerde oran daha düşük olsa da küçük yerleşimlerde her iki haneden birinde kedi veya köpek bulunuyor.

Evcil hayvan edinme yolları arasında sokaktan sahiplenme, hediye alma, ilanlar, tanıdık aracılığı veya barınaktan sahiplenme yer alsa da, birçok kişi satın almayı tercih ediyor. Belgeli, soyağacı kayıtlı hayvanlar yüksek fiyatlardan alıcı buluyor.

Fiyatlar son beş-altı yılda 2–2,5 kat arttı. 2019’da 25–40 bin rubleye alınabilen taksa yavrusu veya “Britanya” cinsi kedi yavrusu bugün 80 bin rubleden başlıyor.

Maliyet; belge, soy, yaş ve cinsin popülerliğine göre değişiyor. Kedilerde mavi gözlü siyan kedilerden dev meyn-kunlara, köpeklerde sevimli korjilerden apartman yaşamına uygun maltipulara kadar geniş bir yelpaze var.

Kimi ilanlarda fiyat “pazarlığa tabidir” ibaresiyle yer alıyor, kimi yavrular ise ücretsiz sahiplendiriliyor.

Ancak uzmanlar, özellikle aktif av ırklarının apartman yaşamına uygun olmadığını hatırlatıyor. Moskova’da yapılan bir araştırma da kentlilerin, küçük boy köpekleri daha çok tercih ettiğini ve kedi sahiplerinde metrekare hesabının neredeyse hiç yapılmadığını gösteriyor.

10 Ağustos 2025 Pazar

Moskova'yı anlatan 6 film, en eski sinemada gösterimde


Kaynak: https://turkrus.com/ 

 

Rusya'nın en eski sinema salonu Hudojestvennıy, 17-22 Ağustos tarihleri arasında “Moskova, aşkım” başlıklı özel bir gösterim programına ev sahipliği yapacak. Altı filmlik seçkinin ana teması Moskova. Zira başkent, gösterilecek filmlerin fonu değil, baş kahramanı.

Program, Aleksandr Mitta’nın yönettiği 1974 yapımı Moskova, Aşkım (Moskva, Lyubov moya) filmiyle açılacak.

18 Ağustos’ta izleyiciyle buluşacak 1938 tarihli Yeni Moskova (Novaya Moskva) ise kentin geleceğine dair hayali bir yolculuğu ve dönemin mimari vizyonunu mizahi dille anlatıyor. 19 Ağustos’ta gösterilecek Georgiy Daneliya imzalı Moskova’da Yürüyorum (Ya şagayu po Moskve) ise 1960’ların başında başkentte geçen tesadüfi karşılaşmalar ve gençlik coşkusunu sıcak bir atmosferle perdeye taşıyor.

20 Ağustos’ta Marlen Hutsiev’in Temmuz Yağmuru (İyulskiy dojd) filmi, Moskova’yı yaz yağmurlarının romantizmi eşliğinde, içsel sorgulamalar yapan karakterler üzerinden resmediyor. 21 Ağustos’ta gösterilecek Eldar Ryazanov’un Adressiz kız (Dyevuşka bez adresa) ise yanlış adrese bırakılan mektubun ardından başlayan hafif tempolu, müzikli bir aşk hikâyesini anlatıyor.

22 Ağustos’ta sona erecek program, Tatyana Lioznova’nın Plyuşiha'da Üç Kavak (Tri topolya na Plyuşihe) filmiyle tamamlanacak. Film, Moskova’da kısa süreli bir tesadüfi buluşmanın iki yalnız insanın hayatında yarattığı duygusal izleri işliyor. 

Tüm filmler, Hudojestvennıy’nin Büyük Tarihi Salonu’nda 35 mm film kopyalarıyla gösterilecek.

9 Ağustos 2025 Cumartesi

Türkiye ve Rusya, savaş ve barış


Fuat Safarov

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Türk-Rus ilişkilerinin tarihinden bahsederken çoğunlukla herkesin aklına iki ülke arasında yıllarca süren savaşlar geliyor.  

Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin resmi başlangıç tarihi 1497. Bu tarihten sonra, 1677-1918 yılları arasında Osmanlı ve Rusya imparatorlukları 13 defa savaştı. Türk-Rus savaşlarının kaba bir hesapla 50 yıllık bir süreci kapsadığını varsaysak bile kalan 470 yılı aşan dönemde ilişkilerde çeşitli olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek mümkün. 

Öncelikle Osmanlı’dan çeşitli vesilelerle Rus çarlarına gönderilen hediyeler iyi ilişkilerin örneklerden biri. Kremlin Sarayı Müzesi’nde sergilenen bu hediyeler 16. ve 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ve Moskova Çarlığı arasındaki dostluk ilişkilerini gösteriyor. Bu tarihlerde Rus çarları Osmanlı padişahları tarafından gönderilen çok sayıda hediye aldı. Hediyeler arasında altın silahlar, kılıçlar, zırhlar, altın takımları, kaftan kumaşlar gibi tarihi eşyalar da bulunuyor. 

Kremlin Sarayı Müzesi Genel Müdürü Yelena Gagarina da 2017 yılında Moskova’da Tsaritsino Müzesi’nde “Alev ve Şark Mutluluğu: 1760 – 1840’ların Rus Kültüründe Türk İzleri” konulu serginin açılış törenindeki konuşmasında, “Türkiye bizim için tarihte sadece savaş ve sürekli çatışma yeri olarak algılanmamalı. Türkiye aynı zamanda Rusya’da sevilen ve takdir edilen sihirli baharatlar, muhteşem kumaşlar, güzel kıymetli taşlar demek. Türkiye bizim için en yakın, en tanıdık ve en sevimli Doğu” demişti. Bu sözlerin sahibi Gagarina aynı zamanda, uzaya ilk çıkan Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’in kızı. 

Rus tarihçi, gazeteci-yazar Mihail Pılyayev de, kaleme aldığı ‘Eski Moskova’ adlı kitabında Çariçe 2. Katerina ve Osmanlı Sultanı 1. Abdülhamid arasındaki dostluk ilişkilerini anlatıyor. Yazara göre, 1774 yılında Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamasının ardından dönemin Türk Elçisi Abdülkerim Efendi Moskova’da üst düzeyde ağırlandı. 2. Katerina Sultan 1. Abdülhamid’in altın, pırlantalardan oluşan çeşitli hediyelerinden çok memnun kaldı. Çariçe yabancılara yazdığı mektubunda Sultan’la olan samimi ilişkilerini için, “Birçokları kardeş gibi sevdiğim Abdülhamid ile olan dostluğumuzu kıskanıyor” dedi.

Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya Çarlığı’nın 1798-1800 yılları arasında askeri iş birliği yapması da ortak tarihin önemli olaylarından biri. Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart 1789 yılında Mısır’ı işgal etti ve o dönem İyonya Denizi’ndeki yedi büyük adanın statüsü böylece değişti. Adalar Fransa’nın kontrolüne geçince Ruslar ve Türkler bu durumda endişe duymaya başladı. Adaların Fransa’dan geri alınması için 1798 yılında Rusya ve Osmanlı ittifak yapma kararı aldı ve buradaki en önemli kale olan Korfu’nun Fransız askerlerinden geri alınması için ortak bir plan hazırladı. Nihayet 18-19 Şubat’ta Türk-Rus filosu operasyona başladı. Operasyon sonucunda dördü general 2 bin 931 Fransız askeri esir alındı. Çatışmada 130 Rus, 168 Türk ve Arnavut askeri hayatını kaybetti. Böylece Rus İmparatorluğu’ndan Amiral Fyodor Uşakov ve Osmanlı Devleti’nden Kadir Bey’in yönetimindeki müttefik donanmanın Adriyatik Denizi’ne ve kıyılarındaki kalelere yönelik operasyonları sonucunda başta Korfu Kalesi olmak üzere bölge Fransa işgalinden kurtarıldı. 

1831 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nu zor duruma düşüren Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı sırasında Rusya’nın Osmanlı’yı kurtarması da ikili ilişkilerin ilginç olaylarından biri. Mehmet Ali Paşa İstanbul’u işgal etmeye hazırlanırken, Padişah II. Mahmud, Büyük Britanya ve Fransa’dan yardım istedi. Fakat Fransa’nın Mehmet Ali Paşa’yı desteklemesi, İngiltere’nin de Osmanlı’nın iç işlerine karışmak istememesi üzerine Padişah, Rusya Çarı 1. Nikolay’dan yardım istemek zorunda kaldı. Rus tarihçilerine göre, Rusya, Amiral Mihail Lazarev yönetimindeki donanmasını İstanbul kıyılarına gönderdi. Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması 8 Temmuz 1833 yapıldı ve Rus donanması İstanbul’a demirledi. 

Rus tarihçilerine göre, Çar 2. Nikolay’a dönemin Osmanlı Sultanı hediye olarak Türk tütünü gönderiyordu. Rus Çarı’nın Türk tütün tutkunu olduğu da biliniyordu. 

Çar 2. Nikolay’ın, 1913 yılında Osmanlı’nın Rusya Büyükelçisi Türkhan Paşa’ya (1846-1927) hediye ettiği faberge enfiye kutusu, Londra’daki Christie’s müzayede evinde 2010 yılında 937 bin sterline satılmıştı. Rus Çarı, dönemin Rusya başkenti St. Petersburg’daki büyükelçilik görevinin beşinci yılını tamamlaması dolayısıyla Türk diplomatı ödüllendirerek onurlandırmıştı. Rus tarihçilerine göre, Çar’ın Türk Elçisi’ne böyle mücevher süslü bir eşyayı hediye etmesi iki ülke arasındaki samimi ve dostluk ilişkilerin olduğunu ortaya koyuyor. Çar Nikolay tabakayı o dönemde Rusya’ya bağlı olan Finlandiya’daki ustalara özel yaptırdı. Çar 2. Nikolay’ın resmi bulunan tabaka elmas taşlar ve altın çerçeve ile de süslü. Rus tarihçilerine göre kutunun Avrupa’ya kadar nasıl gittiği ise bir muamma. 


Rus tarihçi yazar Prof. Dr. Rudolf İvanov, faberge enfiye kutusuyla ilgili olarak, “Böyle kıymetli taşlarla süslü bir hediyenin Çar tarafından Türk elçisine armağan edilmesi şunu ortaya koyuyor: Bazı sorunlara rağmen iki imparatorluk arasında samimi ve dostluk ilişkileri vardı. Gerçi ertesi yıl patlak veren Birinci Dünya Savaşı her şeyi alt üst etti” diyor.

Cumhuriyet döneminde de Türk-Sovyet iş birliğine dair önemli sayfalar bulunuyor. Bunlardan bazıları şöyle:  

-SSCB kurucusu Vladimir Lenin’in Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e Kurtuluş Savaşı sırasındaki askeri ve diğer yardımları,  

-Sovyet pilotlarının Türkiye’de eğitim vermesi,  

-Sovyetlerin Türkiye’de sanayi tesislerinin inşa etmesi,  

-Türkiye’nin Sovyet sporuna yönelik uluslararası ambargoları delerek iş birliği yapması,  

-“Soğuk Savaş” dönemindeki karşılıklı üst düzey ziyaretler,  

-Sovyet dönemi sonrası Türk inşaat firmalarının Rusya’da başarılı çalışmaları, 

-İkili ticaret, turizm, kültürel ve insani iş birliğinin canlanması,  

-2004 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ankara’ya yaptığı resmi ziyaretin, 500 yıllık ilişkiler boyunca Moskova’dan Ankara’ya yapılan lider düzeyinde ilk ziyaret olması,  

-Mavi Akım, Türk Akımı, Akkuyu gibi önemli ortak projeler.

 

Görsel: pl.pinterest.com

Rusya'da 13 milyon serbest meslek sahibi: Eleştiriler, problemler


Kaynak: https://turkrus.com/

  

2025 itibarıyla Rusya’da samozanyatıy (serbest meslek) statüsüne sahip kişilerin sayısı 13 milyonu aştı. Moskviçmag dergisinin haberine göre, bunların 2 milyondan fazlası Moskova’da. Şoförlerden kuryelere, öğretmenlerden IT uzmanlarına kadar geniş bir meslek yelpazesine yayılan bu grup, son yıllarda hızla büyüdü. Ancak uzmanlara göre bu artış, kayıt dışılığı azaltmak yerine işsizliğin istatistiksel olarak örtülmesi ve sosyal güvence yoksunluğunun yaygınlaşması anlamına da gelebilir. 

Finans Üniversitesi profesörü Aleksandr Safonov’un aktardığına göre, samozanyatıy statüsündekilerin yüzde 52’si aslında hiçbir gelir elde etmiyor. Safonov’a göre yerel yönetimler, işsiz sayısını düşük göstermek amacıyla bazı vatandaşları samozanyatıy olarak kaydolmaya teşvik etmekte. Duma Ekonomi Politikası Komitesi Başkan Yardımcısı Nikolay Arefyev ise uygulamayı açıkça eleştiriyor: “Bizde 30 milyon işsiz vardı, şimdi bunun 12 milyonunu samozanyatıy yaptılar. Ama değişen bir şey yok, gençler çalışmıyor, vergi ödemiyor. Samozanyatıy, işsizliği gizlemek için kullanılan bir etiket.”

Devlet Duması'ndan gelen bu tür eleştiriler karşısında Senatör Olga Yepifanova ise statünün kaldırılmasının kitlesel biçimde kayıt dışı çalışmaya dönüşe yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Öte yandan, Federal Vergi Servisi (FNS) de bazı işverenlerin, resmi sözleşme yerine çalışanları samozanyatıy olarak göstermeye zorladığını kabul ediyor. Özellikle IT sektöründe uzun süre aynı müşteriyle çalışan yazılımcıların, gerçekte işçi sayıldıkları gerekçesiyle cezai yaptırımlarla karşılaştıkları bilinmekte.

Bağımsız çalışanlar ise karmaşık duygular içinde. Kurumsal psikolog Dmitriy, esnekliğin ve bürokrasiden uzak çalışmanın avantajlarını kabul etse de, gelir güvencesizliği, sosyal izolasyon ve emeklilik hakkı gibi temel unsurların eksikliğini vurguluyor. Etkinlik yöneticisi Svetlana ise doğum izni, tatil ve vergi iadesi gibi sosyal desteklerin yokluğunun özellikle kadın çalışanlar üzerinde olumsuz etkiler yarattığını söylüyor: “Çocuk yapmayı düşünecek durumda bile değilsin, çünkü destek yok.”

Stolıpin Ekonomi Enstitüsü’nden insan kaynakları uzmanı Tatyana Kojevnikova’ya göre samozanyatıy sistemi özellikle ek gelir elde edenler için uygun. Ancak tam zamanlı bu statüde çalışanlar sosyal güvenlikten, emeklilik haklarından ve kariyer gelişiminden büyük ölçüde mahrum. Kojevnikova’ya göre işverenler için daha esnek ve ucuz olan bu model, çalışanlar açısından ciddi güvencesizlik yaratıyor.

Rusya vatandaşlarının yanı sıra Avrasya Ekonomi Birliği'ne üye ülkelerin vatandaşları da samozanyatıy kategorisinde çalışabiliyor. Ancak Rusya'daki Türk vatandaşlarının böyle bir hakkı bulunmuyor.

 

(Görsel: Moskviçmag)

8 Ağustos 2025 Cuma

Rusya’nın “kurtarıcısı” kediler


Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Dünyada kedileri “el üstünde tutan” şehirler arasında İstanbul elbette en başlarda yer alıyor ama Rusya’dan iki yeri de mutlaka listeye yazmak gerekiyor.

Bunlardan ilki, adı Türkçe “tümen” kelimesinden gelen Sibirya’daki Tyumen şehri. Buradaki küçük bir parkta Sibirya kedilerinin heykelleri var. Bazıları oyun oynayan yavruların, bazıları ise çevreden geçenleri dikkatle” izleyen” kedilerinin heykelleri. Bu heykellerin dikilme öyküsü ise, günümüzde St. Petersburg olarak bilinen başka bir Rus kentine, Leningrad’a uzanıyor.

Ermitaj, sadece Rusya’nın değil, dünyanın en büyük, en eski ve en ünlü müzelerinin başında geliyor. 1764 yılında Çariçe II. Katerina tarafından kurulan müze tarihi boyunca kedileri “kadrolu” olarak çalıştırmış. Aslında, St. Petersburg’a fareleri avlamak için kedilerin getirilmesi daha da eskiye, Çariçe Elizaveta Petrovna dönemine dayanıyor. Çariçe 1745 yılında yayınladığı bir kararnameyle sarayın bodrumundaki kemirgenlerle mücadele edilmesi için 1200 kilometre uzaklıktaki Kazan’dan 30 büyük kedi getirilmesi istemiş. Ermitaj kurulduktan sonra kediler müzenin galerilerinde ve bodrumlarında da “devriye” gezmeye başlamış. 1917 Devrimi ve Sovyet döneminde sürdürülen uygulama günümüzde de devam ediyor.

Nazilerin Eylül 1941-Ocak 1944 dönemindeki Leningrad ablukası sırasında Ermitaj’daki eserlerin büyük bölümü Urallar bölgesine kaçırılarak müzenin bodrumu sığınak olarak kullanılmış. Kedi nüfusunun yok olmasıyla fareler çoğalınca 1943 yılında abluka bir şekilde yarılarak yeni kediler getirilmiş. Ermitaj’daki sanat eserlerinin tehlikede olduğunun duyulması üzerine Tyumen başta Sibirya kentlerinde halkın topladığı beş bin kedi trenle yardıma gönderilmiş.

Yüzyıllardır müzenin ayrılmaz bir parçası olan Ermitaj’daki kediler bugün de göreve devam ediyor. Üç görevli tarafından bakımı sağlanan 50 civarındaki kediyle ilgili medyaya bilgi veren bir basın sözcüsü bile var. St. Petersburg’da, Tyumen’deki olduğu gibi, Ermitaj’ın kedileri anısına dikilmiş bir heykel de bulunuyor.

Ancak Rusya’daki kedilerin “kahramanlıkları” sadece ünlü müzeyle sınırlı değil. Ukrayna’daki savaş sırasında Rus askerlerin cephede çok fazla fare bulunduğundan şikayet etmesi üzerine Tataristan’dan gönüllüler topladıkları kedileri geçenlerde savaş bölgesine gönderdi. Hareketin öncüsü Vladimir Malıgin, “Kediler 2. Dünya Savaşı’nda Ermitaj’ı kurtarmıştı. Neden şimdi de yardım etmesinler diye düşündüm” dedi.

 

Not: Bu yazı 8 Ağustos Uluslararası Kedi Günü nedeniyle yayınlanmıştır.

Lezzetin izinde: Rusya’da gurmelere özel rota


Kaynak: https://turkrus.com/

 

Rusya’yı keşfetmenin sayısız yolu var. Ancak rota yalnızca doğa manzaralarına ve müzelere değil, damağa hitap eden keşiflere de çevrilebilir. Bu yolculukta şehir, sadece tarihiyle değil, mutfağı ve gündelik estetiğiyle de hafızalara kazınıyor. Bu beş şehir, yalnızca haritada değil, duyularda da iz bırakıyor. Yolculuk, yalnızca bir noktaya varmak değil, tatmak, koklamak, oturmak ve dinlenmek için. Her lokma bir hikâye, her durak bir durup düşünme anı. Rusya’nın bu rotasında yemek sadece yemek değil; kültürün, zamanın ve yerin en sade ve derin anlatımı. İşte Business FM'in derlediği beş farklı durak, beş farklı tat, beş ayrı ruh hâli.

Suzdal: Manastırlar arasında zeytinyağı ve ricotta

Moskova’dan Kazan’a doğru yola çıkanların ilk uğraklarından biri olan Suzdal, taş duvarlı manastırları, mor çiçekli çayırları ve zarif kafeleriyle hem göze hem damağa hitap ediyor. Agronom adlı kafe, sabah kahvaltısında zeytinyağlı ricotta ve taze bezelyeli sosis sunarken, akşam için önerilen durak Sırodelnya adlı peynir atölyesi. Şehir, pastoral havasıyla beraber, gurme bir sadeliği de yanında taşıyor.

Murom: Efsanelerle iç içe bir patates tabağı

Tarihi Murom şehri, İlya Muromets efsanesiyle anılsa da, ziyaretçilerin aklında en çok kalan, şehir otelinin içinde yer alan UtroVeçer kafesinde servis edilen mantarlı patates oluyor. Chanterelle mantarlarıyla hazırlanan bu tabak, bir yandan mütevazı ama bir yandan şaşırtıcı ölçüde rafine. Otelin iç avlusunda salıncaklar, iyi ekmek ve bir kadeh köpüklü şarap eşliğinde sunulan bu atmosfer, Murom’u gerçek bir mola durağına dönüştürüyor.

Gorodets: Tereyağı, atlar ve keçi peynirleri

Suzdal kadar tanınmasa da Gorodets, kendi kulvarında bir cevher. Kurtsevo bölgesinde üretilen crottin, camembert ve valensay gibi keçi peynirleri dikkat çekiyor. At sırtında yapılan gezilerle birleşen pastoral deneyimi, damakta kalıcı bir iz bırakan kabak çekirdeği yağı tamamlıyor. 

St. Petersburg: Çayın etrafında kurulan masallar

St. Petersburg, lezzeti estetikle buluşturuyor. Moika 22 Grand Hotel’in çay salonunda sunulan minyatür eklerler, nane demetleri ve imparatorluk porseleni fincanlarda gelen çaylar, adeta bir tiyatro sahnesi gibi. Bu zarif atmosferin içinde başlayan “İmparatorluk Bahçıvanları Kulübü” projesi sayesinde, artık Strelnya’daki saray bahçelerine de geziler düzenleniyor. Yemek burada sadece tat değil, bir anlatı unsuru.

Sestroretsk: Dinlenmenin tadı ve tarihi

St. Petersburg’un dışında, Fin Körfezi kıyısındaki Sestroretsk, geçmişin "uzanarak iyileşme" geleneğini yaşatan bir kaçış noktası. Skandinaviya adlı pastoral otel, tarihi daçaları aslına uygun biçimde koruyor. Bir zamanlar burada yatakta yemek yemek, mineralli su içmek ve çamur banyosu yapmak, nevralji ve yorgunluk reçeteleriydi. Bugün ise termal havuzlar, hamaklar ve kitaplar arasında geçen saatler, şehir stresinden uzaklaşmanın en yumuşak hâli.

7 Ağustos 2025 Perşembe

Rusya'da en çok balık bulunan nehrin hangisi olduğunu söyleyebilir misiniz?


Kaynak: https://dzen.ru/

 

Rusya haritasında birçok nehir var - uzun, gür akan, meşhur.

Ama basit bir soru sorarsak: "En çok balık nerede bulunur?"

Muhtemel cevaplardan hangisi?

Volga değil, Ob değil, hatta Yenisey bile değil!

İşte sadece doğanın kanunlarına göre yaşayan, insan kurallarına boyun eğip, aldırmayan Amur Nehri.

 

Karakterli ve zengin bir nehir

Amur Nehri, her akıntının, her derenin bir saat gibi işlediği devasa bir doğal sistemdir.

Rusya ve Çin sınırında, Şilka ve Argun nehirlerinin birleştiği noktadan başlar ve Argun'un kaynağından itibaren uzanan yolu sayarsanız, bu büyük nehrin uzunluğu 4.400 kilometreyi aşar.

Bu rota boyunca, besin zincirinin temelini oluşturan alüvyon, organik madde ve plankton taşıyan onlarca kol akar. Burada, tıpkı dev bir doğal akvaryumda olduğu gibi, her şey tek bir yasaya tabidir: hayat vermek. Balıklara, kuşlara, suya...

Amur Nehri, Amur Haliçinde son bulur ve iki denizi, Japon Denizi ve Ohotsk Denizi'ni aynı anda birbirine bağlar. Coğrafyacılar, onu hangi sınıfa koyacaklarını hâlâ tartışıyorlar, ancak bunlar sadece ayrıntılar, asıl mesele nehrin yüzlerce türe yaşam fırsatı sağlaması ve her birinin kendi yerini bulması.

Etkileyici balık krallığı

Basitçe ve resmi olarak ifade etmek gerekirse, Amur'da 109 ila 132 balık türü bulunmaktadır. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Volga'da yaklaşık 70, Ob'da ise yaklaşık 50 tür bulunmaktadır. Ancak Amur sadece sayılardan ibaret değil, gerçek bir fauna ansiklopedisidir! Yırtıcı hayvanlar, otçullar, dipte yaşayanlar ve anadrom balıklar vardır - minik balıklardan nehir devlerine kadar. Özellikle değerli olan, sakinleri arasında endemiklerin, yani yalnızca burada bulunan ve dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan türlerin (örneğin, Amur mersin balığı veya Nikolsky'nin çoprabalığı) bulunmasıdır. Bu türler, bir doğa kütüphanesindeki nadir kitaplar gibidir; kayıpları telafi edilemez. Uluslararası çevre örgütlerinin Amur'u gerçek zamanlı olarak izlemesi şaşırtıcı değil!

Kaluga - nehir kraliçesi

Amur'un sembolünü hayal ederseniz, kesinlikle bir turna veya chum somonu değil, Rusya'nın en büyük tatlı su balığı olan kaluga'dır . Mersin balığının akrabasıdır, ancak çok daha büyüktür: 6 metreye kadar uzunlukta, neredeyse bir ton ağırlığındadır ve bu bir efsane değildir: 2018'de Çin'de 500 kg'dan daha ağır bir kaluga yakalandı! Balık yaklaşık yüz yaşındaydı.

Rusya'da da bu tür balıklar bulunmaktadır. Kaluga Kırmızı Kitap'ta listelenmiştir, burada balık tutmak kesinlikle yasaktır, bu nedenle dev balık yakalansa bile, kumar oynayan balıkçıları cezbetmemek için bu bilgiyi duyurmamaya çalışırlar.

Bir de "küçük kardeşi" var: Amur mersin balığı: o da daha küçük ama sanki Jura döneminden bize gelmiş gibi görünüyor.

Balıkların sadece yaşamadığı, aynı zamanda seyahat ettiği bir nehir

Amur'un şaşırtıcı özelliklerinden biri, hem yerleşik türlere hem de göçmen balıklara barınak sağlamasıdır. Göçmen balıklar olarak adlandırılan bu balıklar tatlı suda doğar, denize gider ve birkaç yıl sonra soylarını devam ettirmek için ana nehirlerine geri dönerler.

Örneğin, chum somonları tam da bunu yapar. Sonbaharda, büyük sürüler halinde Ohotsk Denizi'nden Amur'a gelirler. Bu sadece mevsimsel bir süreç değil, bir olaydır! Pazarlardaki hareketlilik, tezgahların doluluğu, havadaki taze balık kokusu... Yerli halk bu zamana önceden hazırlanır, çünkü bu su hasadı onları yıl boyunca besler.

Bulanık sularda başka kimler saklanıyor?

Amur, alışılmış mersin balıkları ve somon balıklarının yanı sıra, daha beklenmedik sakinlere de ev sahipliği yapar, örneğin:

Beyaz amur, ağırlığı 45 kg'a kadar çıkabilen otçul bir devdir.

Yılanbaş, akciğeri olan, hava soluyabilen ve karada sürünebilen bir avcıdır.

Gümüş sazan - Çin'den ithal edilir, hızlı büyür, 40 kg'a ulaşır,

Amur yayın balığı - koyu renkli derisi ve kuşları avlayabilmesi nedeniyle Avrupa'daki benzerlerinden farklıdır.

Gıcırtılı balina, küçük ama çok gürültülü bir balıktır. Yakalandığında karakteristik bir gıcırdama sesi çıkarır ve adını da buradan alır.

Bu balıklar, diğerlerinin bir gün bile dayanamayacağı yerlerde hayatta kalabilirler: çamurlu su, sıcaklık dalgalanmaları, oksijen eksikliği. Ama Amur onların evi ve kendilerini cennette gibi hissediyorlar.

Kartal, balıkların tüylü koruyucusudur

Amur'un zenginliğinin sadece avlarla değil, aynı zamanda yukarıdan balık avlayanlarla da ölçülebilmesi ilginçtir. Örneğin, Steller deniz kartalları. Kanat açıklığı 2,5 metreye kadar ulaşabilen bu dev yırtıcı kuşlar, 9 kg ağırlığa kadar çıkabilir ve yıl boyunca burada yaşarlar çünkü bilirler ki: balık olacaktır. Yarın ve bir ay sonra. Kartal hayatta kalırsa, nehir canlı demektir. Bu, ekosistemin durumunun canlı bir göstergesi gibidir.

Aşk Tanrısı neden hala hayatta?

Öncelikle, Volga veya Don'un aksine, Amur Nehri'nde bir baraj şelalesi yoktur. Buradaki akış serbesttir, yani balıkların göçünü hiçbir şey engellemez: yüzyıllardır yaptıkları gibi, yumurtlamak, geri dönmek ve yerlerini aramak için gidebilirler.

İkincisi, Amur Nehri'nin etrafı ormanlar ve bataklıklarla kaplı. Çok az insan var, sanayi zayıf ve ulaşım zor... Nehri kurtaran da bu oldu: İnsanlık henüz ona tam olarak ulaşamadı.

Ve son olarak, önemli bir faktör: Amur, iki ülke tarafından aynı anda izleniyor: Rusya ve Çin: ortak programlar, Kaluga avcılığının yasaklanması, popülasyonların kontrol altına alınması için önlemler var. İlginç olan şu ki, Çin tarafı, bilime ve balıkların yeniden canlandırılması çalışmalarına Rus tarafından bile daha aktif bir şekilde yatırım yapıyor.

Uzak Doğu'nun Yaşayan Kalbi

Amur, ülkenin balık bakımından en zengin nehri olmakla kalmıyor: Rusya'da doğallığını en üst düzeyde koruyan son büyük nehir.

Hâlâ yumurtlama sesleri, devlerin sıçrayışları, kartalların birbirlerini çağırmalarıyla dolu. Yaşıyor. Ve yaşarken, gerçek yüzümüzü -canlı, vahşi, gerçek bir Rusya'yı- kaybetmeme şansımız var.

Rusya'daki En Güzel Yürüyüş Rotaları


Kaynak: https://dzen.ru/

  

Mevsim sıcak, doğada vakit geçirmek için en iyi zaman.

Rusya'nın en güzel 10 parkurunu sizin için derledik: Burada farklı uzunluk ve zorluk seviyelerinde seçenekler mevcut, böylece hem yeni başlayanlar hem de deneyimli turistler kendilerine uygun bir şeyler bulabilirler.

Sırt çantanızı hazırlayın, trekking botlarınızı giyin ve yola çıkın; yeni deneyimlere ve gözlerinizin göreceği en güzel şölene!

 

Büyük Valdai Yolu

Novgorod bölgesi

Uzunluk: 59 km

5-6 gün sürer

Uygunluk: Mayıs-Kasım (Yeni başlayanlar için en geç Eylül ortası).

Trekking'e başlamak için iyi bir seçenek: Bu, iyi donanımlı, "medeni" bir rota (bu arada, Rusya'nın Avrupa yakasındaki en uzun rota!), çok sayıda kamp alanı ve çardağın bulunduğu bir rota. Çardaklarda dinlenip yol boyunca atıştırmalık yiyebilir, kamp alanlarında geceyi geçirebilir, yemek pişirebilir (ateş çukurları mevcuttur) ve yıkanabilirsiniz. Ayrıca, parkurun kendisi sağlam, iyi, geniş ve sağlam bir zemine sahip.

Valdai Milli Parkı'ndan geçen parkur (giriş ücretli, ancak sadece 250 ruble); hem turist gruplarına hem de bağımsız yürüyüşçülere izin veriliyor.

Manzaralar muhteşem! Ladin ve çam ormanlarından, geniş yapraklı ağaçlardan oluşan bir ormandan geçecek, nehirlerdeki en temiz göllere ve barajlara hayran kalacaksınız (kunduzlar ellerinden gelenin en iyisini yaptı!), ayrıca benzersiz bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliğine sahip birkaç bataklık da olacak (endişelenmeyin, bunlara saplanmayacaksınız).

 

Büyük Baykal Yolu

Irkutsk bölgesi (Irkutsk'tan başlayın)

Uzunluk: 60 km

5-7 gün sürer

Uygunluk: Haziran-Eylül.

Deneyimsiz turistler için de uygun olan görkemli Baykal Gölü'nü görmek için harika bir seçenek. Baykal Gölü çevresindeki turistik rotalar genellikle çok popülerdir (örneğin, "Listvyanka - Bol'shie Koty - Bol'shoe Goloustnoe" rotası), bu nedenle iyi donanımlı, güçlendirilmiş ve hazırlıksız bir yürüyüşçüyü bile ağırlamaya hazırdır.

Baykal Gölü'nü 800 metre yükseklikten hayranlıkla izleyebilir, ardından vahşi, ıssız kayalık plajlara inip tertemiz sularda yüzebilir ve tüm bu ihtişama, karma ve pitoresk ormanların arasından ulaşabilirsiniz. Pribaikalsky Milli Parkı'nda (UNESCO listesinde yer almaktadır) ilginç geçitler bulunmaktadır, ancak bu durumda önceden izin almayı unutmayın (ücreti 500 rubleye kadar çıkabilir, internetten alabilirsiniz).

 

Büyük Voronej Ekolojik Yolu

Voronej bölgesi

Uzunluk: 60 km

3-4 gün sürer

Uygunluk: Mayıs-Eylül.

Aşamalara ayrılmış bir başka kolay rota. 60 km'nin tamamını yürümek istemiyorsanız (veya henüz yürüyemiyorsanız), sadece bir kısmını seçebilirsiniz: Birkaç giriş noktası var ve her birine ulaşım aracıyla kolayca ulaşılabilir. Parkur, yürüyüş için iyi donanımlı; işaretler, açıklamalar, dinlenme yerleri ve mola yerleri mevcut.

Buradaki hava inanılmaz derecede temiz, içmek istiyorsunuz! Parkurun ikinci büyük artısı, yol boyunca karşılaşabileceğiniz hayvan çeşitliliği: meraklı sincaplar, farklı seslere sahip birçok kuş, geyikler ve temkinli karacalar. Üçüncü artısı ise arkeolojik: Burada antik yerleşimlerin kalıntılarını görebilirsiniz (bilim insanları, bunların kıtanın Avrupa yakasındaki en eski yerleşimlerden bazıları olduğuna inanıyor). İnanılmaz derecede ilginç!

 

"Dağlardan Denize" veya Efsanevi Otuz

Kafkasya, Adıge, Krasnodar bölgesi

Uzunluk: 70 km

7-8 gün sürer

Uygunluk: Haziran-Eylül.

SSCB döneminden kalma efsanevi 30 numaralı rota bugün hala geçerliliğini koruyor: Ülkenin neredeyse tüm iklim bölgelerini dolaşmanıza olanak tanıyor: Kuban ve Krasnodar Krayı'nın bozkırları, ardından iğne yapraklı ve diğer ormanlar, ardından çayırlarla kaplı dağlar (subalpin bölge) ve ancak ondan sonra buzullar ve kar!

Ardından sıcağa, Karadeniz kıyılarına, subtropiklere doğru iniş. Parkur şu noktalardan geçiyor:

Başlangıç noktası olarak Soçi veya Krasnodar,

Ana Kafkas Sıradağları,

Lago-Naki platosu,

Fisht-Oshten masifi (istenirse Fisht veya Oshten dağlarından birine tırmanmak mümkündür),

Şahe Nehri,

Son nokta olarak Dagomys, Solokhaul veya Babuk-Aul.

"Otuz" Kafkas Biyosfer Rezervi'nden geçiyor, bu yüzden en temiz hava garantili. Önemli olan, rezerve önceden giriş bileti almayı unutmamak (ister tek başınıza ister organize bir grupla gidin fark etmez).

 

Belukha'nın eteklerine

Altay

Uzunluk: 120 km

Yaklaşık 10 gün sürer

Uygunluk: Haziran-Ağustos sonu.

Ancak en iyi ve en popüler Altay rotalarından biri yeni başlayanlar için uygun değildir: Kendine güvenen bir fiziksel hazırlık ve eğitimli bir dayanıklılık gerektirir.

Yaklaşık rota haritası:

Başlangıç noktası olarak Tyungur köyü (gruplar genellikle Barnaul veya Gorno-Altaysk'ta toplanır),

Yedi Göller Vadisi,

Dağ Ruhları Gölü,

Altay Dağları'nın ana zirvesi olan Beluça'nın etekleri.

İstenirse bu rota rafting (dağ nehir raftingi) ile birleştirilebilir - birçok yerel rehber ve acente bu seçeneği sunmaktadır.

Önemli: Her grubun yürüyüşe başlamadan önce Acil Durumlar Bakanlığı'nın yerel şubesine kayıt yaptırması gerekmektedir.

 

Şavlinsky göllerine

Altay

Uzunluk: 100 km

Ortalama 9-10 gün sürer

Uygunluk: Haziran ortası - Ağustos sonu.

Altay'da bir başka parkur ve yine hazırlıklı turistler için - üstelik buraya sadece organize gruplar kabul ediliyor ve başlamadan önce yerel Acil Durumlar Bakanlığı'na kayıt yaptırmaları gerekiyor. Günde 10-16 kilometre yürümeye hazırsanız, tam anlamıyla ödüllendirileceksiniz: Kuzey Chuisky Sırtı, yaklaşık 2000 metre yükseklikteki Aşağı ve Yukarı Şavlinsky Gölleri, Skazka, Krasavitsa ve Mechta zirveleri, pitoresk yaylalar - buradaki manzaralar gerçekten unutulmaz.

Gruplar Barnaul veya Gorno-Altaysk'tan yola çıkıp finalde oraya geri dönüyorlar.

 

Putorana Platosu

Krasnoyarsk bölgesi (genellikle Norilsk'ten başlar)

Uzunluk: 100 km

10-15 gün sürer

Bulunabilirlik: Haziran ortası – Ağustos sonu.

Rusya'nın manzaraları açısından en sıra dışı, ancak aynı zamanda en zorlu yürüyüş parkurlarından biri. Üstelik sadece geçmesi zor değil (iyi bir fiziksel kondisyon ve dayanıklılık gerektiriyor), aynı zamanda herhangi bir medeniyetten uzakta yer aldığı için "Her şeyi yanımda taşıyorum" sözü burada her zamankinden daha geçerli. Burası vahşi, evcilleştirilmemiş bir toprak, ancak fatihlerine inanılmaz manzaralar sunmaya hazır (bu arada, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde de yer alıyor).

Putorana Platosu, özünde, deniz seviyesinden 800 metre yüksekliğe kadar yükselen ve uçurumlarla çevrili, antik katılaşmış lavlardan oluşan devasa bir masiftir. En saf suya sahip birçok nehir ve baraj gölü vardır, arazi tundra ve taygadan oluşur ve zirvede gerçek bir Arktik çölü bulacaksınız.

 

Taganay - Turgoyak

Güney Urallar

Uzunluk: 70 km

5-6 gün sürer

Haziran-Eylül aylarında müsaitlik.

Yeni başlayan yürüyüşçüler, Güney Urallar'ın ana gölleri arasında da yürüyüş yapabilirler: çok fazla deneyime ihtiyacınız olmayacak, ancak iyi bir fiziksel kondisyon işe yarayacaktır, bu nedenle hazırlık sırasında çöreklere ve turtalara değil, kardiyo antrenmanına odaklanın.

Rota, görkemli tepelerin, taş sütunların ve kayalık dağ zirvelerinin manzaralarıyla sizi büyüleyecek. Buradaki ormanlar iğne yapraklılardan çam ve huş ağaçlarına kadar uzanıyor, köknar ve ladin koruları da mevcut (bu arada, bol miktarda mantar ve meyve de var). Bu yürüyüşün önemli bir artısı, eşsiz jeolojik fayları, güzel taş desenlerini görme fırsatı: aventurin, malakin, kuvars, mermer ve bakır içeren cevherler, taşa gerçek şiirler çiziyor. Ve uzun yolculuğu, yüzebileceğiniz en temiz göl olan Turgok'ta bitirmek çok keyifli! Suyun serin olması ne fark eder - yorgun bacaklarınız ve sırtınız buna minnettar kalacak.

 

Ergaki

Batı Sayan, Krasnoyarsk bölgesi

Uzunluk: 60 km

Yaklaşık 7 gün sürer

Uygunluk: Haziran-Ağustos.

Rota kısmen dağlık bir araziden (her ne kadar kısmen de olsa) geçtiği için yeni başlayanlar için zorlayıcı olacaktır, iyi bir kondisyon çok faydalı olacaktır.

Parkur, korunan bir doğal alandan (Ergaki Milli Parkı) geçiyor, ancak burada "yayalar" için altyapı sağlanmış: parkur iyi donanımlı, yeterli sayıda özel ve bakımlı park yeri var, gezi panoları var, rehberler çalışıyor (hafta sonu yürüyüşleri de var - neredeyse herkes için kolay ve uygun). Parkur, bir zamanlar güçlü buzulların geçtiği bölgeden geçiyor: granit tepeler, uçurumlar, taş sütunlar, berrak göller, şelaleler ve tüm bu ihtişam - görkemli taygalarla çevrili.

Gruplar genellikle Abakan'dan başlıyor.

 

Khibiny

Kola Yarımadası, Murmansk Bölgesi

Uzunluk: 90-130 km (varyasyonlu rota)

10-14 gün sürer

Uygunluk: Temmuz-Ağustos.

Bu parkur güçlü, dayanıklı ve hazırlıklı olanlar içindir; sonuçta bunlar yarımadanın en büyük kütlesi olan kuzey dağlarıdır.

Burada bolca kanyon, geçit, kayalık tepe, şelaleli dağ nehirleri ve taş sütunlar var. İki hafta boyunca, muhteşem yosunları, likenleri ve kuzey meyveleriyle dolu görkemli tundrayla çevrili olacaksınız. Khibiny boyunca uzanan patikalar çoğunlukla organize ve kayıtlı gruplar içindir, vahşi turistler için değil.

Toplanma ve başlangıç genellikle Murmansk'ta gerçekleşiyor ve grup buradan Apatity veya Kirovsk'a hareket ediyor.

"Alüminyum Salatalıklar". Viktor Tsoi'nin bu efsanevi şarkısının bir anlamı var mı?



Kaynak: https://dzen.ru/

 

21 Haziran 1962'de Leningrad'da doğan Viktor Robertovich Tsoi'nin 63. doğum günü şerefine, köklerine dönüp Rus rock süperstarının ilk şarkılarından birini hatırlayalım.

"Alüminyum Salatalıklar" (Алюминиевые огурцы)

https://rutube.ru/video/cf0ada41a8d5c90ba6ea9e2a7b0bcfff/

Çocuk şarkılarına benziyordu, ama garip nakaratı birçok soruyu gündeme getirdi.

Bunlar ne tür alüminyum salatalıklar?

Ve neden bunları sera tarlasına dikmişler?

"45" (1982) albümünden bu neşeli, çocuksu ve naif şarkı, Rus rock hayranlarını onlarca yıldır şaşkına çeviriyor.

https://rutube.ru/video/d506071fcd880e10f677edea0b9f1a97/

"Seraya alüminyum salatalık ekiyorum!" Böyle bir şey olabilir mi?

Ama bu bilinçli bir sadelik, insanı belki de hiç olmayan gizli anlamlar aramaya itiyor.

Bu şarkı, Kino grubunun ilk yıllarından kalma.

Ancak o zamanlar grubun kendisi henüz ortada yoktu, ancak Viktor Tsoi ve Aleksey Rybin adlı iki arkadaş ve onları destekleyen Akvaryum müzisyenleri vardı.

Üç yıl boyunca biriktirilen şarkılardan oluşan albüm, 1981'in sonundan 1982'nin başına kadar kaydedildi ve miksajı, Leningrad'ın Krasnogvardeisky Bölgesi'ndeki Öncüler Evi'nde Andrey Tropillo'nun efsanevi yaratıcı laboratuvarında gerçekleştirildi.

1994 yılına kadar "45" albümü, yalnızca manyetik bir yayın formatında, kaset formatında elden ele dolaşıyordu.

Büyük ölçüde gençlik temalı bir eserdi ve hiçbir siyasi mesaj veya belirli bir güncellik içermiyordu.

Yine de, Tsoi'nin şarkıları, günlük yaşamın alışılmış anlam yelpazesinden açıkça sıyrılıyor ve insanı olaylara beklenmedik bir açıdan bakmaya zorluyordu.

Viktor Tsoi'nin "Alüminyum Salatalıklar" adlı bilmece şarkısında yarattığı hayal gücünün yarattığı imgeler, birkaç kuşak dinleyiciyi şaşkına çevirdi. 

1980'lerin "Kino" sunun coşkulu hayranları ise bu imgelerde gizli anlam katmanları buldular.

Bazıları alüminyum salatalıkların Afganistan'a atılan Sovyet bombaları olduğundan emindi. Bazıları ise bunların punk, metalci ve diğer rockçıların ceketlerindeki parlak perçinler olduğuna ve ikiyüzlülere ve gericilere kin gütmek için kıyafetlere "takıldığına" inanıyordu.

Bazıları ise seralara ekilen gizemli salatalık temasının Çernobil ve tüm canlıları yapay ve yabancı bir şeye dönüştüren radyasyonun yayılmasıyla bağlantılı olduğunu düşündü.

"Alüminyum Salatalıklar" da anlamsız ordu tatbikatlarına dair ipuçları görenler de vardı - çim boyama şakaları gibi. Aynı motifler Butusov'un "Khaki Ball" şarkısında da görülebilir.

 

Doğru, kolektif bir çiftlik tarlasından geliyor

En beklenmedik açıklamanın en basiti olduğu ortaya çıktı.

Her şeyin, öğrencilerin gönderildiği olağan Sovyet "patates"i -zorunlu tarım işi- ile başladığı ortaya çıktı.

Meslek lisesi öğrencisi Tsoi, kendini sınıf arkadaşlarıyla birlikte ıslak bir kolektif çiftlik tarlasında buldu.

Aleksey Rybin bunu şöyle anlatmıştı: "Tsoi, yağmurda, ıslak bir tarlada, geleceğin sanatçılarının toplamaları emredilen salatalıkların tamamen inorganik nesnelere benzediğini söyledi - soğuk, gri, kaygan, ağır şeyler, alüminyum salatalıklar. Şarkının tamamı neşeli, saçma bir kelime oyunuydu."

Absürt felsefe

Viktor Tsoi, 1987'de "Alüminyum Salatalıklar" a derin bir anlam yüklemediğini itiraf etmişti : 

"Bu tamamen fonetik bir şey ve belki de birbiriyle bağlantısı olmayan ve çağrışımsal bağlantılar uyandırma görevi olan bazı önemli anlar var. Bu ifadenin kesinlikle hiçbir anlamı yok. Bu şarkı, gerçekliği, her türlü gerçekçiliği tamamen yok etme girişimidir. "

Tsoi, şarkısını Rumen kökenli Fransız oyun yazarı ve avangart klasik Eugene Ionesco'nun absürt tiyatrosuna benzetiyordu - kasvetsiz, hafif ve hatta eğlenceli. "Alüminyum Salatalıklar"ın, belirli düşünce kalıplarını kıramasa bile sarsabilecek duygusal bir yük yarattığına inanıyordu.

Paradoks şu ki, anlamsız görünen şey anlam üretmeye devam ediyor.

Hayatında hiç sera tarlasına alüminyum salatalık dikmek zorunda kalmadığını söyleyebilir mi?

Yani yapay, dayatılan, boşuna bir şey yapmak zorunda kalmadığını?

Sanırım bu his birçok kişiye tanıdık geliyor.

Metalden yapılmış tuhaf sebzeler işe yaramazlığın simgesidir.

Yetiştikleri tarla ise kısırlığın simgesidir.

Eylemlerimizin saçma olduğunu söyleyenler olacaktır.

Üç Çukçi bilgesi olsunlar. Ya da Viktor Tsoi. Ancak şarkının kahramanının ekim işine olan azmi, bu işin o kadar da işe yaramaz olmayabileceği konusunda bizi ikna ediyor...

Smolny Katedrali Korosu bile bu şarkıyı seslendirdiğinde, bir şey açıkça ortaya çıkıyor: Şiir, kesin yorumların ötesinde yaşar. Alüminyum bir salatalık yenmez ve dokunulduğunda soğuk olabilir, ama onda bile aniden çok kişisel ve gerçek bir şey fark edersiniz.

Ya filizlenirse?

Rus rock'ından en çok dinlenen 4 şarkı


Kaynak: https://turkrus.com/

  

Rus rock sahnesi, yalnızca müzikal çeşitliliğiyle değil, aynı zamanda dönemin ruhunu yansıtan derin sözleri ve güçlü sahne enerjisiyle de öne çıkan sayısız efsanevi grupla dolu.

Bu müzisyenler, sadece şarkı yazmakla kalmayıp, bir neslin düşünce biçimini, duygularını ve isyanlarını da şekillendirdiler.

Rock, Sovyet döneminden günümüze kadar kimi zaman bir protesto biçimi, kimi zaman da içsel arayışların dışavurumu oldu.

İşte Yandex Müzik kullanıcılarının oylarıyla seçilmiş, Rus rock tarihine damga vurmuş 4 şarkılık kısa bir derleme.


Peremen - Kino (1989): Perestroyka döneminin simgesi haline gelen bu parça, Viktor Tsoi'nin içten vokaliyle bir kuşağın değişim arzusuna ses verdi ve hâlâ özgürlük şarkısı olarak yankılanıyor.

https://rutube.ru/video/5025561b6a13ffb1034a6290323a40db/

 

Batareyka - Juki (1999): Basit melodisi ve burun tınılı vokaliyle, 2000’li yıllarda Rusya genelinde dillerden düşmeyen, samimi bir gençlik hitine dönüştü.

https://rutube.ru/video/96d1f8357f6b2da922eed1c3fce8e6df/

 

Vladivostok 2000 - Mumiy Troll (1997): Milenyum öncesi belirsizlikleri yumuşak nostaljiyle karşılayan bu şarkı, sıcak tınıları ve iyimser ruhuyla hâlâ sevilerek dinleniyor.

https://rutube.ru/video/c51dc90b074c593addcbd55fbb633877/

 

Polkovniku nikto ne pişet - Bi-2 (1998): Balabanov’un Brat-2 filmiyle ölümsüzleşen bu melankolik şarkı, memlekete duyulan özlemi derin bir atmosferle anlatıyor. Şarkı bugün kültleşmiş eserler arasında.

https://rutube.ru/video/c85209dedfa41c6785a3875e63020c0e/

4 Ağustos 2025 Pazartesi

Bir zamanlar Rusya’da evlilik öncesi ilişki nasıl cezalandırılıyordu?


Kaynak: https://turkrus.com/

 

Geçmiş yüzyıllar boyunca Rusya’da kadınların evlilik öncesi cinsel ilişkileri, yalnızca bireysel bir davranış değil, toplumsal düzeni tehdit eden bir suç gibi görülüyordu. Kırsal bölgelerde bekâretini kaybeden genç kızlar çeşitli aşağılama ritüellerine maruz bırakılıyor, kimi zaman evinden kovuluyor, kimi zaman da köy meydanında teşhir ediliyordu. Yeni yayımlanan “Smetaya zaprety” (Yasakları Sürüklemek) adlı akademik kitapta, 11. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan bu cezalandırma kültürü ayrıntılarıyla ele alınıyor.

Kitaba göre cezalar sadece kadını değil, ailesini de hedef alıyordu. Bazen suçlanan kıza hayvanlara takılan bir boyunduruk (homağ) geçirilerek köyde dolaştırılıyor, bazen de annesi ya da görücü kadını kamusal alanda alaya alınıyordu. Evin kapısı katranla işaretleniyor, pencere pervazlarına küfürler yazılıyor, duvarlara dışkı sürülüyordu. Düğün sırasında bakire olmayan gelinin ailesine çürük kaplar içinde içki sunuluyor, hatta kaynanası tarafından tokatlanan genç kadın, masanın altından sürünerek çıkmak zorunda kalıyordu.

Ancak bu tür uygulamalar bölgeden bölgeye değişiyordu. Özellikle Sibirya ve Rusya'nın kuzeyindeki kırsal alanlarda bekâretin önemi düşüktü. Buralarda hamile kalan bir genç kız, toplumsal dışlanma yerine evlenme şansı bile elde edebiliyordu. Bazı köylerde aileler bu çocukları büyütmeyi reddetmek bir yana, damattan maddi tazminat alarak ekonomik fayda bile sağlıyordu.

Kitaba göre 19. yüzyılın sonlarına doğru, modernleşme ve şehirleşmeyle birlikte bu geleneksel uygulamalar zayıflamaya başladı. Pek çok bölgede artık genç kızların “namusu” törenle kontrol edilmiyor, “kanlı gömlek” aranmıyor, cinsel geçmiş sorgulanmıyordu. Yerel halk arasında yaygınlaşan şu sözler, dönüşümün özeti gibiydi: “Ne bulursan o, ne bulamazsan arama.” Yazara göre, böylece bireysel mahremiyet, kolektif utanç ritüellerinin önüne geçmeye başladı.

1 Ağustos 2025 Cuma

Endüstriyel toplumun bilgi toplumuna küresel dönüşümü

 

Andrey Devyatov

 

21. yüzyılın başından beri devam eden endüstriyel toplumun bilgi toplumuna küresel dönüşümü, üç gücün bir araya gelmesiyle gerçekleşiyor: ABD-Çin-Rusya. Aynı zamanda, rüya büyüleyici bir motivasyon görevi görüyor: insanların zihinlerinin ve kalplerinin özlemlerinin çekimi. Amerikan rüyası var. Çin rüyası var. Rus rüyası ise resmi siyasi söylemde yok.

Rusya'nın geleceği ele geçirmesi için zihinsel bir referans noktası bulamamalarının nedeni, parti-politik çalışma aktivistlerinin Rus rüyasının imgesini kahramanca geçmişte (Ölümsüz Alay) değil, "küresel dönüşümün tektonik süreçlerinde" aramalarıydı; öz, yaklaşan yeni dünya düzenindeydi.

Bilgi toplumunun yeni çağında, insanlığın hayali, bedenin ihtiyaçlarını karşılamanın maddi alanından, zihnin hayal etme, tasarlama ve yaratma yeteneğinin farkına varılmasıyla ruhun neşe ve eğlence alanına, eşi benzeri görülmemiş olanı yaratmaya doğru kaymıştır.

Yaratıcılığı yönetmek için noosferin kodlarını çözmek, "cennetin anahtarlarını" (akıl ve uzayın etkileşimini) bulmak gerekir. Bu yolun başlangıcında, gelecek yüzyılın yaşamına antropolojik geçişi öngören öncüler, Rus kozmist düşünürler N. Fedorov, K. Tsiolkovsky ve V. Vernadsky'ydi.

Cansız doğanın kodunu -kimyasal elementlerin periyodik yasasını- keşfeden dahi, Rus bilim insanı D. Mendeleyev'di.

Canlı doğanın genetik kodu, 1953 yılında Rus teorisyen Georgy Gamov'un öncülüğünde bir grup bilim insanı tarafından keşfedildi. DNA kodonlarının üç nükleotitten oluşması gerektiğini ilk öne süren kişi oydu.

Şimdi kendimize şu soruyu sorarsak: Evrensel, dünya-üstü bilginin yeni ufuklarına neden Rusça konuşan ve düşünen öncüler tarafından ulaşılıyor? Cevabımız, Rusça'da düşüncenin esnek ifade biçimlerinin mutlak özgürlüğü nedeniyle dogmalara, mantığa ve sağduyuya aykırı beklenmedik içgörüler olarak ortaya çıkan düşünce paradokslarıyla bağlantılı olacaktır.

Analitik İngilizce ve Fransızca, uyumlu soyut-kavramsal düşünme için akıllıca bir araç olsa da, Alman dili teknolojik düzenlemelerde ve klasik Alman felsefesinde sıkı bir düzen sağlar. Ve izole edici Çince, kısa genellemeler için eşsiz bir fırsat sunar.

Kremlin tarafından 2021'de duyurulan "Büyük Egemen Muhafazakâr Güç" projesi, tüm insanlık için ortak fayda - öncüler, yol gösterici yıldızlar - varoluşun manevi alanının Rus hayalini gerçekleştirmeye uygun değildir. Sahip olduğu şeye tutunan, kaçınılmaz olarak kaybeder.

Eski dünya düzeninden yenisine geçiş sürecinde toplumun sınıf yapısı değişti. Rusya'da artık proleter yok. Köylüler çiftçiye dönüştü. Perestroyka sonucunda ise bilgi teknolojisi, robotik, genetik mühendisliği, kuantum hesaplama vb. alanlarda genç ve zeki adamlardan oluşan yeni bir yaratıcı sınıf doğdu.

Bu yeni genç yenilikçi sınıf, Birleşik Rusya'daki eski muhafazakârların iktidar partisine karşı çıkıyor ve bu durum, yeni çağ ülkesinin tarihindeki mevcut anın temel çelişkisini oluşturuyor.

Rusya Federasyonu'ndaki yenilikçilerin, NBIC yakınsamasının 6. mertebesindeki teknoloji yarışına geç katıldıkları oldukça açık. Rusya'nın tarihsel kazanımı, ancak yetişmeden geçme yöntemiyle mümkündür. Ve bu, 7. dereceden yüksek teknolojilere bir anda bahis oynamaktır.

Ekonominin 7. derecesindeki teknolojilerin özgüllüğü, evrensel medeniyet kapsamlarıdır. Örneğin, yeni fiziksel prensipler üzerine geliştirilen ve insanlığa Dünya'ya yakın uzay kaynaklarının geliştirilmesi için enerji veren yapay ağırlıksızlık (anti-yerçekimi alanı) teknolojisi buna örnektir.

7. dereceden evrensel ekonomik teknolojilerin geliştirilmesiyle, dünyanın uyumundan ve ortak iyiliğin yeni komünizminden bahsedeceğiz. Dolayısıyla, kuşaksal değişimin doğal seyrinde, yaratıcı sınıfın başarıya ulaşmasıyla, küresel dönüşümün karşı konulamaz gücünün baskısı altında, 2037 yılına kadar farklı bir olası küreselleşmenin işareti haline gelecektir.

Zafere giden yola gelince, Rus düşüncesine sahip yenilikçilerin paradoksal düşüncesine sahip yaratıcı sınıfın genç hacker'ları, eski düzeni ayakta tutan dijital engelleri kolayca ortadan kaldıracak.