Kaynak:
https://yolvemacera.com/
1817’de, o zamanki Rus Çarlığı’nın Kırım’daki liman
kenti Feodosya’da doğmuş Ayvazovski.
Ailenin kökenleri ise Doğu Anadolu’ya dayanıyor.
İlk eğitimini Feodosya’daki Aziz Sarkis Ermeni Kilisesi’nde alan
Ayvazovski, resim çizmeyi de Feodosyalı mimar Jacob Koch’tan öğrenmiş.
Hatta rivayete göre, komşusunun evinin duvarına kömürle çizdiği resimler,
kentin resme meraklı kitlesini öylesine etkilemiş ki kulaktan kulağa
duyulan yeteneği sayesinde 1833’te, daha 16 yaşındayken Çar
I. Nikola’nın emriyle St. Petersburg İmparatorluk Akademisi’ne burslu
olarak kabul edilmiş. Mezuniyetinin ardından da yollara düşmüş. 1842’de
Paris’e gitmiş. Ardından bir süre İtalya’da kaldıktan sonra 1844’te St.
Petersburg’a dönmüş ve Rus Donanması’nın ressamlığına atanmış.
Ertesi yıl, 1845’te ise hem kendi hayatını
değiştirecek, hem de oryantalist sanat âlemini etkileyecek bir davet almış
ve Sultan Abdülmecid’in çağrısına uyarak İstanbul’a ayak basmış.
Basmasıyla da bu şehre aşık olmuş.
1845-1890 yılları arasında İmparatorluk topraklarına
yedi kez seyahat etmiş. Abdülmecid, Abdülaziz ve II. Abdülhamit olmak
üzere üç padişah tarafından madalyalarla ödüllendirilmiş hatta bir dönem saray
ressamı olarak da anılmış kendisi. Sanatçı, İstanbul’un yanı sıra pek çok
Anadolu şehrini de gezip tuvallerine aktarmış ve 1888’de İstanbul’da bir
de sergi açmış.
Kendisi normalde tuvaline yansıttıklarından dolayı
“hırçın dalgaların ressamı” olarak bilinir ancak buna rağmen
İstanbul tablolarında dingin denizi, şehrin tepelerinde
ve sahillerinde toplanmış insanları resmedip şehrin günlük yaşamına
dair tarihe not düşmüş, sanki bir huzur yakalamıştır.
Ayvazovski’nin İstanbul tablolarında, manzaralar da,
insanlar da gerçekten güzel…
Kendisini ve çalışmalarını daha fazla incelemek isterseniz
aşağıdaki videoya da göz atabilirsiniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder