Kaynak:
https://gazeteinsan.com/
Malakanların 10 yalın emirleri
Bir yaratıcıya iman et
Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesini reddet
Ruhban sınıfını reddet
İkonları reddet
İnsan canına kıyma
Yalan söyleme
Domuz eti yeme
Cimrilik yapma
Mal biriktirme
Barışçıl davran
Kars’ın
yok olmaya yüz tutan renklerinden.
150 yıl önce geldikleri Kars’tan ayrılmayı onlar da
istememişti.
Bir gün bir emir geldi ve binlercesi ata yurtları Rusya’ya geri döndü.
Arkalarında atlarını, kızlarını ve namlarını bırakarak…
Bir gün bir emir geldi ve binlercesi ata yurtları Rusya’ya geri döndü.
Arkalarında atlarını, kızlarını ve namlarını bırakarak…
Kars’ta kalan son Malakan ailesi gönüllü sürgünlüklerini
anlattı.
Kars şehir merkezinden yola çıkarken ona ulaşamama ihtimalini de hesaplamıştık.
41 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte alıp Arpaçay’a ulaştığımızda, ona ulaşmanın aslında hiç de düşündüğümüz kadar zor olmadığını gördük. ‘Demirci Maksim’i (Türkseven) ilçede tanımayan yoktu. Dükkânını, yaşadığı evi bulmamız birkaç dakikamızı aldı.
Kars şehir merkezinden yola çıkarken ona ulaşamama ihtimalini de hesaplamıştık.
41 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte alıp Arpaçay’a ulaştığımızda, ona ulaşmanın aslında hiç de düşündüğümüz kadar zor olmadığını gördük. ‘Demirci Maksim’i (Türkseven) ilçede tanımayan yoktu. Dükkânını, yaşadığı evi bulmamız birkaç dakikamızı aldı.
Ankara’dan onun için geldiğimizi duyunca yıllardır
görmediği bir yakını gibi buyur etti evine. Sonraki iki saatte aynı
misafirperver tavrını sürdürdü.
Tatlı, çay evde ne varsa getirdi… Bizde bos durmak yok Kahvehanede vakit geçirmiyoruz.
İnancımız izin vermiyor buna…”
Tatlı, çay evde ne varsa getirdi… Bizde bos durmak yok Kahvehanede vakit geçirmiyoruz.
İnancımız izin vermiyor buna…”
Hâlini hatırını sorduk. “Allah’a çok şükür, bir sıkıntımız
yok.” diyerek başladı söze. Vaktini daha çok evde geçirdiğini anlattı: “Ama evde
yatmıyorum. Kendime yapacak iş buluyorum.
Atımız, ineğimiz var, onlara bakıyorum, bahçeyi derleyip
toparlıyorum.
Bizde boş durmak yok. Mesela abim Abraham belediyenin
kepçe operatörü, gece gündüz köylülerin imdadına koşar.
Amcamın bir oğlu da halk eğitim merkezinde çalışıyor.
Kahvehanede vakit geçirmiyoruz.
İnancımız izin vermiyor buna…”
Kahvehanede vakit geçirmiyoruz.
İnancımız izin vermiyor buna…”
Maksim’in (32) çalışkanlığı, dürüstlüğü ve ustalığını,
adresini sorduğumuz ilçe esnafı Rıdvan Kazak’tan da dinlemiştik.
Maksim gibi diğer ‘Malakan’ akrabalarının da çalışkanlık ve
dürüstlükleriyle nam saldıklarını anlatıyordu: “Malakanlar inançları gereği
gözü tok, eli mahir insanlar. Çalışmak onlar için
ibadet. Yüzyıllardır yanımızdalar, bir zararlarını görmediğimiz gibi çok
faydalarına şahit olduk.”
İri kıyım cüsseleri, parlak yüzleri, sarı saç ve mavi
gözleriyle Karslılardan çabucak ayrılan Malakanları anlatmasını istiyoruz
Maksim’den. Bizi ‘o daha iyi biliyor’ diyerek 68 yaşındaki amcası Lavranti
Türkseven’e yönlendiriyor. Türkseven 1944’te Arpaçay’da dünyaya gelmiş.
Annesi Alman, babası Rus. Eşi Nuriye Hanım, kayınpederi Petro ile kayınvalidesi Bendelina da Arpaçaylı.
Annesi Alman, babası Rus. Eşi Nuriye Hanım, kayınpederi Petro ile kayınvalidesi Bendelina da Arpaçaylı.
Askerliğini Sivas ve Gaziantep’te tamamlamış. Beş kişilik
ailesini çiftçilikle geçindirmiş.
Yetiştirdiği yarış atlarından da hayli para
kazanmış. Malakanların Kars’a beraberlerinde getirdikleri atların ırkını
yüzyıllarca koruduklarını vurguluyor. Önce derin bir nefes, ardından çayından
bir yudum alıp başlıyor anlatmaya: “Malakanlar aslen Rus. Ağrılıklı olarak da
Beyaz Rus.
Ortodoks Kilisesi ve ruhban sınıfıyla örtüşmeyen inanışları
vardı. 1800’lerin başında dönemin Rus Çarı I. Aleksander, Malakanlara
karşı sert politikalar uygulamaya koyuluyor.
Önce Kırım ve civarına, ardından Kafkasya ve Kars’a sürülüyorlar. Kilise’yle
yaşadıkları sorunun yanında inanışları gereği askerliği kabul etmemeleri de
sürgün sebepleri arasında.
Benim dedem, dedemin babası Kars’ta dünyaya geldi.
Dört kuşaktır burada yaşıyoruz. Allah’a çok şükür hiçbir
sorunumuz yok.” Dönemin çarı, Rus Ortodoks Kilisesi’-nden ayrılan ‘Malakanizm’
inanışını tehdit olarak algıladığı için Malakanlara karşı sert tedbirler
alır. Önce sakallarını, bıyıklarını kesmeye, ardından askerliğe zorlar
onları. İnanışlarına ters olan bu zorlamalara dayanamayan Malakanlar
Tiflis, Kırım, Erivan, Bakü bölgelerine göçer.
Çar bununla da yetinmeyip kırılmaları için Malakanları
1876-1877 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından ele geçirilen Kars ve civarına
sürer. Ancak beklenenin aksine yöre halkı Çar’ın zulmünden kaçan
Malakanlara sahip çıkar. 10 binlerce Malakan 1920’lere kadar yerel halkla
sorunsuz bir şekilde yaşar. Kazım Karabekir komutasındaki 15’inci Kolordu
30 Ekim 1920’de Kars’ı Rus işgalinden kurtarır.
1921’de yapılan anlaşmayla Rusların Kars’tan çekilmeyi kabul etmesinin ardından diğer azınlıklar gibi bazı Malakan aileleri Rusya’ya geri dönse de 1962’ye kadar büyük kısmı Kars’ta varlığını sürdürür. 1960’larda artan ekonomik sıkıntılardan dolayı 500 aile Türk vatandaşlığından çıkarak trenle Kars’tan ayrılır. Lavranti Bey’e Malakanların neden Kars’tan ayrıldığını soruyoruz. Çoğunun ekonomik sıkıntılardan dolayı ayrıldığını söylüyor.
Bir kısmının ise Müslümanlardan kız alamadığı için bu
toprakları terk etiğini ifade ediyor: “Biz barışçıl bir millet olduğumuz için
Türklerle hiçbir sorun yaşamadık. Aramızda küçük sürtüşmeler oldu ama
bundan dolayı gitmedi Malakanlar. Çoğu ekonomik sorunlardan dolayı göç
etti. Bir de burada kalanların soyu tükeniyordu. İnancımız gereği biz
7 göbekten akraba olan kişilerle evlenemiyoruz.
Müslümanlar da bize ‘gâvur’ diye kız vermedi. Ama
almaya gelince aldılar kızlarımızı. Mesela yeğenim Maksim hâlâ
bekâr. Oğlum Âdem de. Âdem’i bir Türk kızı sevdi. Âdem de onu
sevdi. Kız her gün telefonla arıyor. Ama evlenmesine izin
vermiyorlar. Diğer oğlum Yakup da bekâr. Burada evlenemeyenler de
Avrupa’ya, Rusya’ya gidip oradakilerle evlenme yoluna gidiyor.”
Modern tarımı getirdiler. Kız vermeme sayılmazsa, Karslılar
da sevmiş Malakanları.
Bunda inançlarının büyük katkısı var. Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışı, ‘Eski Ahit’ ile örtüşen 10 emirden oluşuyor. Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesine iman etmedikleri gibi kiliselerinde ikon ve suret de bulundurmuyorlar. Domuz eti yemiyor, yalan söylemekten kaçınıyorlar.
Bunda inançlarının büyük katkısı var. Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışı, ‘Eski Ahit’ ile örtüşen 10 emirden oluşuyor. Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesine iman etmedikleri gibi kiliselerinde ikon ve suret de bulundurmuyorlar. Domuz eti yemiyor, yalan söylemekten kaçınıyorlar.
Adam öldürmeyi büyük günah olarak gördükleri için askerliği
reddediyorlar (Türkiye’dekiler vatandaşlık gereği yapıyor). Cimrilik, mal
biriktirme de yok inançlarında. Bundan dolayı Kırım gibi Kars’ta da yöre halkı
tarafından kabullenilmişler. Yerel tarihçi Vedat Akçayöz, bölge insanının
Malakanları çabuk kabullenmesinde, beraberlerinde Kars’a taşıdıkları fennî
tarım ve hayvancılığın büyük rol oynadığını belirtiyor.
Annesi Malakan olan Vedat Bey Türkiye’de Malakanlar üzerine
araştırmalar yapan sayılı isimlerden biri. 2009’da Rusya ve Gürcistan’a gitmiş,
Türkiye’den oraya göçenleri yerinde inceleyip belgesellerini çekmiş. Vedat
Bey, Rus çarının Kafkasya’ya kırılsınlar diye sürdüğü Malakanların Kars’a
Rusya’da uyguladıkları tarım ve hayvancılık sistemini getirerek şehre çağ atlattığını
iddia ediyor: “Malakanlar tarım ve hayvancılıkta uzmanlaşmış bir millet.
Kars’a sürülünce beraberinde bilgi birikimleri ile tarım
aletlerini de getirmişler. O günlerde Karslılar tarlaları öküzlerle
sürerken Malakanlar kendilerinin melezleştirdiği atlarla sürmeye
başlamış. Aynı şekilde fennî arıcılığı, çiçekçiliği kazandırmışlar bu
topraklara. Çok nizami ve modern köyler kurmuşlar. Kalın taşlardan
Rus mimarisine özgü inşa edilen evlerin çoğu bugün hâlâ ayakta.
Ayrıca modern peynir üreticiliğini getirmişler. Çoğu
Karslıya göre kaşar üretimine de Malakanlar önayak olmuş.”En iyi at, bal ve
işçilik onlarda Lavrenti amca ticarette insafı elden bırakmadıklarını, yöre
halkının kendilerini bundan dolayı tercih ettiğini söylüyor: “Biz hem ucuz hem
de kaliteli iş çıkarıyoruz.
Çok da insaflıyız.
Soygunculuğu sevmiyoruz.
10 liralık işe 20 lira istemeyiz.
Hakkı neyse onu alıyoruz.
Bu Allah’a da hoş gider, kula da hoş gider.
Soygunculuğu sevmiyoruz.
10 liralık işe 20 lira istemeyiz.
Hakkı neyse onu alıyoruz.
Bu Allah’a da hoş gider, kula da hoş gider.
İnancımız, görgümüz de insafı elden bırakmamayı emrediyor…”
Gerek Vedat Bey gerekse Maksim, Kars’tan ayrılan Malakanların geri dönmek
arzusunda olduğunu söylüyor. Maksim, mart ortasında Acarya’daki akrabalarını
görmeye gitmiş.Onlarla 8 gün geçirip anılarını dinlemiş. Konuştuğu Malakanlar
Kars’a dönmek istediklerini söylemiş: “1962’den önce Kars’ın Atçılar,
Yalınçayır ve Çalkavur köylerinde yaşayan Malakan aileler vardı.
1962 yılında buradan ayrılıp Almanya, Fransa ve Rusya’ya
gittiler. Akrabalarımızdan Almanya, Fransa ve Rusya’ya gidenler de oldu.Ara
sıra telefonla konuşuyoruz Geçen hafta Acarya’dakileri
ziyarete gittim. Örf ve âdetlerini bozmamışlar Buradaki sistemi oraya da
kurmuşlar.Hayvancılık, tarımcılıkla uğraşıyorlar. Bahçelerinde çiçek
yetiştiriyorlar. Kars’ı, Malakanları sordular. Eskiden yaşadıkları evleri
sordular.
Saatlerce, günlerce konuştuk.
Burada askerliğini bitirip gidenler var aralarında.
Türkçeyi unutmamışlar, kendi aralarında Türkçe de konuşuyorlar. İmkân olsa çoğu
dönüp gelecek buralara. Orada da rahat değiller.
Buraları özlüyorlar tabii, hem de nasıl. Türkiye izin
vermediği için temelli geri gelemiyorlar.
”Maksim’in ardından Lavranti amca girdi söze.Zamanında
İsmet İnönü’nün Kars’taki Malakanlara verimli meralar, geniş tarlalar verdiğini
hatırlattı.
Burada yaşarken Malakanların bölgenin varlıklı, itibar
gören aileleri olduğunu anlattı. Bırakıp gidenlerden çok azının refaha erdiğini
vurguladı: “1962’de Kars’tan ayrılmaya karar verenler geride kalanlara şifreli
mesaj göndermiş. ‘Rahatımız iyi, burada Bayram gibi yaşıyoruz.’ demişler.
Hâlbuki Bayram fakir bir zattı. Hatta ‘Sefil Bayram’ denirdi. Geride kalanlar
anlıyor ki gidenlerin rahatı yok. En iyi at, bal ve işçilik onlarda
Lavrenti amca ticarette insafı elden bırakmadıklarını, yöre
halkının kendilerini bundan dolayı tercih ettiğini söylüyor: “Biz hem ucuz hem
de kaliteli iş çıkarıyoruz. Çok da insaflıyız.
Soygunculuğu sevmiyoruz. 10 liralık işe 20 lira istemeyiz.
Hakkı neyse onu alıyoruz. Bu Allah’a da hoş gider, kula da hoş gider.
İnancımız, görgümüz de insafı elden bırakmamayı emrediyor…”
Gerek Vedat Bey gerekse Maksim, Kars’tan ayrılan
Malakanların geri dönmek arzusunda olduğunu söylüyor. Maksim, mart ortasında
Acarya’daki akrabalarını görmeye gitmiş. Onlarla 8 gün geçirip anılarını
dinlemiş. Konuştuğu Malakanlar Kars’a dönmek istediklerini söylemiş: “1962’den
önce Kars’ın Atçılar, Yalınçayır ve Çalkavur köylerinde yaşayan Malakan aileler
vardı.
İnanışları gereği aile birliğine önem veren Malakanlar,
göçtükleri Amerika ve Avrupa ülkelerinde rahata erememişler. Yeni nesillerinin
öz kültüründen uzaklaşmasını istemeyenlerden Avustralya ile Rusya’ya göçenler
olmuş. 1950, 1954 ve 1957’de Amerika’daki Türk elçiliğine gelen bir grup
Malakan Türkiye’ye geri dönme izni ister.
Ancak Ankara bu üç girişime de cevap vermez.
Ancak Ankara bu üç girişime de cevap vermez.
Vedat Akçayöz, bugün ağırlıklı olarak Kanada, ABD, Avrupa,
Avustralya ve Rusya’da yaşayan Malakanların nüfusunu 3,5 milyon olarak veriyor.
Ona göre Türkiye’ye gelen Malakanların sayısı bilinmemekle birlikte son 150
yılda 10-15 bininin bu topraklardan göçtüğünü, Kars’ta sadece 11 Malakan
kaldığını söylüyor.
Şivesiyle, giyimi ve başındaki kasketiyle klasik bir
Karslıyı andıran Lavrenti amcaya kendini Türk gibi hissedip hissetmediğini
soruyoruz? Gülerek cevap veriyor: “Eh biraz öyle oldu. Çocuklarımın ismi Âdem,
Yakup, Selma. Eşiminki Nuriye. Soyadımız da ‘Türkseven’. Hepimiz Türk
vatandaşıyız.Türkleri çok sevdiğimiz için vermişler bu soyadı bize. Türkleri
nasıl sevmem? Dedemin dedesi burada doğdu, ben ve çocuklarım da.
Bir bakıma Arpaçay’ın asıl yerlisi biziz (gülüyor). Allah
razı olsun şimdiye kadar bize kimse dokunmadı.” Maksimlerde de durum aynı.
Annesi Fena, babası Dimitry, kardeşleri Abraham, Mary ve Vera da Arpaçay’da
dünyaya gelmiş. Arpaçay’da son iki aile kalmaları onların huzurunu, mutluluğunu
kaçırmamış. arpaçaylılar daha bir değer vermeye başlamışlar.
Önceki hafta kalp krizi geçiren Lavrenti amcanın
ziyaretçisi eksik olmamış: “Kız kardeşlerimin biri Almanya’ya diğeri Fransa’ya
göçtü. Biri halamın oğlu ile evlendi. Onlarla telefonda görüşüyoruz. Bir
keresinde gittim oraya ama dil bilmediğim için rahat edemedim, hemen geri
döndüm Arpaçay’a. Akrabamız kalmadı ama Allah’ımıza şükür Arpaçaylılar bizi
seviyor. Kalp krizi geçirince 80-100 kişi gelip hâlimi sordu.”
Arpaçay’da kaşar üretimi yapan Rıdvan Kazak da
söyledikleriyle Lavrenti Türkseven’i doğruluyor. Malakanların Arpaçay’a,
Kars’a çok şey kattığını, onların gidişiyle birlikte bölgenin ticari ve
kültürel anlamda zayıfladığını anlatıyor: “Malakanlar güçlü yapıları ve
çalışkanlıklarıyla geçmişte bölgenin kalkınmasında önemli roller üstlenmiş.
En iyi peyniri onlar üretmiş, en iyi atı onlar yetiştirmiş.
Peynirciliği geliştirmişler; özellikle gravyer ve kaşar peyniri… Bölgeyi çiçek
bahçesine çevirmişler. Her ev kendine özgü bir çiçek yetiştirmek için
yarışmış âdeta. Eğer buralardan göçmeselerdi, Arpaçay iki misli daha gelişmiş
olurdu. Onların gidişiyle tarım ve hayvancılık, özellikle de atçılık, arıcılık
geriledi. Pancar ve patates ekimi durma noktasına geldi. Çünkü bizim
insanımız tembel.
Kahvelerde vakit öldürüyor. İl dışından Kars’a gelip
ekmeğini çıkaranlar varken, Arpaçaylılar devletten yardım
bekliyor. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.”
Gidenlerin bir gözü Kars’ta
Temelli olamasa da gezmeye gelenler de
oluyormuş. Özellikle Rusya’dan gelip eski evlerini, mezarlarını ziyaret
ediyorlarmış. Bir iki gün vakit geçirip hayatta kalan komşularıyla
görüşüyorlarmış. Ankara’ya vatandaşlık için başvuranlar da olmuş.
Vedat Bey, Malakanlar için bir müddet yaşadıkları,
kalkınmasına önayak oldukları Kars’ın ayrı bir değerinin olduğunu söylüyor:
“Buradan gidenlerin çoğu Kars’taki günlerini arıyor. Burada akil adamlardı,
varlıklıydılar. Gittikleri yerde zengin olma imkânları olmadı. Buradaki
gibi verimli topraklara sahip olamadılar…” Soylarının azalması, sıkı aile
bağlarının zayıflaması ve dinî vecibelerini yeterince yerine getirememe hâliyle
üzüyor Malakanları.
Türkseven ailesinde 7 göbek içinde evlilikler başlamış
mesela. Hoşnut değiller bundan ancak yok olmamaları için mecbur
kalmışlar. Lavrenti amca kızı Selma’yı Sivas’a gelin göndermeye
hazırlanıyor. Çünkü Arpaçay’da evlenebileceği damat adayı yok. İstanbul,
Ankara ve Hatay’daki Malakanlarla bağlantılarının olmayışına üzülüyor.
Kiliseleri olmadığı için ibadetlerini evde yaptıklarını söylüyor.
Azınlıkta kalsalar da yemek ve sabah dualarını devam
ettirdiklerini söylüyor. Paskalya ve Noel bayramlarının hüzünlü geçtiğine
değiniyor. Ankara’daki Alman büyükelçisi yıllar sonra kendilerini ziyaret
eden ilk yabancı yetkili olmuş.
Arpaçay’da gördüklerimiz, anlatılanlar bize Rus zulmüne
maruz kalan bu iki milletin (Türklerle Malakanların) zor günlerinde
birbirlerine sahip çıktığını düşündürttü. Zira ne Türkler ne de Malakanlar
birbirlerini düşman olarak görmüş. Onun için hâlâ bir gözleri Ankara’da… Umutla
bir gün geri dönmelerine izin verilmesini bekliyorlar. Karslıların duası da bu
yönde. Eskiden olduğu gibi köylerinin çiçeklerle bezenmesini istiyorlar.
“Annemin babası ile annesini kaynar suya basmak istemişler”
“Ben Ermenileri hiçbir zaman tasdik etmem. Onların öldürüldüğünü tasdik
etmem. Türkleri tasdiklerim. Çünkü yaşadıklarım var. Annemin
babası ve annesi Kars’ın Karacaören köyünde yaşıyorlarmış.
Ermeni ayaklanması baş gösterince yıllarca birlikte
yaşadıkları Ermeni komşularınca esir edilmişler.
Ermeniler büyükçe bir kazana su doldurup altına ateş
yakmışlar. Suyu kaynatıp annemin yaşlı babası ile annesini kaynar suya basmak
istemişler. Allah razı olsun, o sırada köye Türk askerleri
yetişmiş. Havaya ateş açmışlar.Ermeniler dedem ile nenemi bırakıp
kaçmışlar.
Ermeniler büyük dedem ile nenemin Hıristiyan olduğunu bile
bile yapmışlar bunu. Türklerle iyi geçindikleri için onları haşlamaya
çalışmışlar.
Ermeniler aynı dinde olduğu komşusunu haşlamak isterken,
Müslüman Türkler Hıristiyan komşularının yardımına koşmuş. Bu yardımı nasıl
unuturuz!” Tolstoy ölümüne kadar Malakanlara para gönderdi Malakanlara sürgün
yıllarında en büyük desteği dünyaca ünlü Rus yazar Lev Tolstoy verir. Tolstoy,
‘bozulmamış Ortodoksluğu’ yaşadıklarına inandığı Malakanlara eserlerinin telif
ücretlerini gönderir.
Özgürlük ve hak arayışlarını destekler, daha özgür
olacakları ülkelere göç etmelerine yardımcı olur. Tolstoy’un ‘Diriliş’ adlı
romanının gelirini Malakanlara bağışladığı biliniyor.
Kilise ile aralarına ‘süt’ girdi Rusçada ‘Moloko’ kelimesi
süt, ‘Molokan’ da ‘süt içen’ anlamına geliyor. Malakanların Ortodoks
Kilisesi’nden ayrılmalarına da süt içmeleri yol açıyor. Ortodoks Kilisesi
o tarihlerde insanların haftada iki gün süt içmesine izin veriyordu.
Ancak Malakanlar bu perhize (oruca) itiraz ederek haftanın
her gününde süt içilebileceğini savunuyorlardı. 1682 yılında Ortodoks
Kilisesi’nden ayrılıp Molokanizm´i dinsel bir harekete, yaşam tarzına
dönüştürdüler. Malakanlara göre peygamberleri Maksim; Tevrat, İncil ve
Zebur’un esaslarına göre yeni bir din ortaya koydu. Özünde dinî
merasimlerle devlet kilisesi fikrine karşı duran bir İncil Hıristiyanlığı.
Teslisi, azizliği, ikonaları, vaftiz çıkarmayı, vaftizi,
istavroz çıkarmayı reddeden Malakanlar, askerliği, silah taşımayı ve kullanmayı
günah sayıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder