Ulaş
Gökçe
Kaynak:
http://www.yeniduzen.com/
Yalın,
eksiksiz, her şeye ve herkes rağmen, kimseden korkmadan gerçeği, sadece gerçeği
seven biriydi Tolstoy. Kendi hakkına, ülkesi hakkında, dini hakkında, inancı
hakkında gerçeği seven, arayan, söyleyendi.
Lev Tolstoy, tarihin tam ortasında yer alan dev bir
yanardağdır; zaman zaman durulur, bazen patlar, bir gün tüm dünyayı ateşe
saracağından korkulur. Ölüm gününden uzaklaştıkça Tolstoy’un dünya üzerindeki
etkisi azalmaz, belki de derinleşir, kurumsallaşır. Tarihin en önemli
yazarlarından Tolstoy aynı zamanda büyük bir eğitim bilimci, devrimci,
dinbilimciydi, feylesoftu.
1917 Ekim Devrimi’nin gerçekleştirdiği zemini yaratan oydu.
Mahatma Gandi’den dini tarikatlara, pasifistlerden vicdani retçilere,
vejetaryenlerden sosyalistlere ve anarşistlere çok geniş bir kesimi etkileyen
oydu. Tolstoy, siyasetten felsefeye, fizyoloji ve pedagojiden ekonomiye kadar
çok geniş alanda etkisini sürdürmeye devam ediyor.
Yalın, eksiksiz, her şeye ve herkes rağmen, kimseden
korkmadan gerçeği, sadece gerçeği seven biriydi Tolstoy. Kendi hakkına, ülkesi
hakkında, dini hakkında, inancı hakkında gerçeği seven, arayan, söyleyendi.
KONT
TOLSTOY
Tolstoy kendi kendini defalarca öldürüp yeniden yaratan
biriydi. Rusya’nın en önemli ve en köklü, en etkili ve en zengin ailelerinden
birinde doğmuştu. Doğduğunda unvanı Kont’tu: Kont Tolstoy. Binlerce kölesi ve
köyü olan, zengin bir insan, soylu. İyi bir eğitim almak, zengin olmak, güzel
kadınlarla birlikte olmak, rahat ve huzur ve zenginlik içinde bir yaşam sürmek,
iyi bir Ortodoks Hıristiyan olmak için doğmuş ve çalışmıştı önce. 19. yüzyılın
üçüncü çeyreğinde Tolstoy bu geleneklerle ve konumuyla, bünyesinde kodlanmış
hayat yoluna isyan eder. Zenginliği, başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulu
huzuru ve refahı, devleti ve gücü, küçük ve büyük iktidarı reddeder. Ama önce
içindeki geleneksel Hıristiyan’ı öldürür. Öldürür ve tüm reddettiği unsurlar
birlikte yeni bir inanlı, yeni bir Hıristiyan ve yeni bir insan yaratır.
Önce “İnancım nedir?” isimli eser vardı. Sonra Tolstoy
genel olarak din ve Hıristiyanlık hakkındaki düşüncelerini Diriliş romanında
ortaya koymuştu. Eserde Ortodoks ve Katolik Kiliselerinin temel öğretilerini
açıkça reddetmişti. Tolstoy’da tanrı tekti. Hıristiyanlıkta ise tanrının üç
sureti vardı: Ruh, baba ve oğul. Tolstoy ise Hıristiyanlığın en temel öğretisi
olan İsa’nın tanrısal özelliğini tümden reddetmişti. Tolstoy’a göre İsa çok
önemli bir bilgeydi. Ama tanrısal bir özelliği yoktur, Tanrı’nın oğlu olduğuna
dair sözleri bir çeviri hatasıydı ve özellikle ölüp yeniden dirilmemişti.
KİLİSE
VE İSA
Tolstoy’a göre kilise öğretisi İsa’nın öğretisine tamamen
aykırı, büyücülük ve yalanlarla, iktidarla kuşanmış, tamamen zararlı bir
uğraştı.
Tolstoy, İsa figürünü kilisenin iktidar alanından tamamen
çıkarma uğraşındaydı. Temiz, ahlakçı, zenginliği ve gücü tamamen reddeden,
bilge bir İsa… Keskin bir ateistten sevginin tanrısına ulaşmıştı yazar.
Tolstoy’un tüm tanrı algısında ve daha sonra Tolstoyculuk olarak anılacak
öğretisinde İsa’nın şu sözleri vardı: “Göze göz, dişe diş’ dendiğini duydunuz.
Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat
atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak
isteyene abanızı da verin.”
Böylece Tolstoy yaşadığı dönemde sadece dinle değil, her
türlü iktidarın tümüyle çelişki ve çatışma içerisine girer. Tolstoy’un kötülüğe
karşı direnmeme, vicdani retçi, savaş karşıtı tavrı okyanusların ötesine, tüm
dünyaya ve Rusya’ya yayılır.
AFOROZ
Rus Ortodoks Kilisesi Kutsal Sinodu 1901 yılında Kont Lev
Tolstoy’un Kilise’den uzaklaştırılmasına karar verir. Çar II. Nikolay ve pek
çok din adamı ile tutucu çevreler bu kararın, toplumsal huzuru bozacağı ve
Tolstoy’u kahramanlaştıracağını söyleseler de karar verilmiştir.
Karar Rusya’da ve dünyada çok ciddi tartışmalara neden
olur. Bir taraftan Tolstoy, zamanın tüm ilerici ve aydınlık kesimlerinin
desteğini alır, diğer bir taraftan Rus Ortodoks Kilisesi her türlü tartışmaya,
özgür düşünceye ve diyaloğa karşı olduğunu ispatlayarak, adeta peygamber kabul
edilen bir feylesofu, bir halk adamını, dünyaca ünlü bir yazarı aforoz ederek
Rus entelektüel kesimiyle arasındaki tüm köprüleri atar. Artık yüz yıl sürecek
bir çatışma başlayacaktır.
DESTEKLER
Dünyanın dört bir yanından binlerce insan Tolstoy’a mektup,
telgraf yollar, onu ziyaret ederek tebrik eder… Ancak binlerce inanlı da Kont’u
ölümle tehdit eder. Artık tüm Rusya ve dünya bunu konuşmaktadır. Tolstoy
Kilise’nin bu kararına birkaç ay sonra cevap verir.
Cevabın başında Coleridge’in şu sözleri vardır: “O ki
Hıristiyanlığı hakikatten daha fazla sevmeye başlar; sonra kendi mezhebini veya
kilisesini Hıristiyanlıktan daha fazla sever; sonunda kendini her şeyden daha
fazla sevmeye başlar.” Yazar cevabında Kilise’nin kararının hükümsüz olduğunu
çünkü böyle bir kiliseye zaten bağlı olmadığını söyleyerek öğretisini tekrarlar
ve Coleridge’e atıfta bulunarak mektubu şu şekilde bitirir: “Ben bunun tersi
bir yoldan gittim. Ben önce Ortodoks inancımı kendi huzurumdan daha fazla
sevdim, sonra Hıristiyanlığı kendi kilisemden daha fazla sevdim. Şimdi de
hakikati, dünyadaki her şeyden daha fazla seviyorum. Bugüne kadar da hakikat,
benim anladığım şekildeki Hıristiyanlıkla uyuşuyor. Huzurlu bir şekilde bu
Hıristiyanlığa bağlıyım ve neşe içinde yaşayıp, huzur ve neşe içinde ölüme
yaklaşıyorum.”
Tolstoy öldüğü dakikaya kadar şiddete direnmemeye ve
kilisenin doktrinlerini reddetmeye devam eder. Ne ölüm yatağında, ne de
öldükten sonra Kilise veya rahipler veya Hıristiyanlık inancıyla
ilişkilendirilmek istemez. Haçı olmayan bir mezarda, hiçbir dini tören olmadan,
“Yaşayanları rahatsız etmeyecek şekilde hızlıca” gömülmeyi ister.
116
YILLIK GEZEGEN
Binlerce köylüye toprak, ekmek, umut, eğitim veren, tarihin
insandan, hoşgörüden ve umuttan yana tüm öğretilerini sözlerinde toplayan
birini Kilise reddetmişti. Cinsellik, alkol, sigara, zenginlik, ev, kıyafet,
et, unvan, makam, şan ve şöhret… Her şeyi tümden reddeden, paradan nefret eden,
tüm zenginliğini halkına bağışlayan, ailesine hiçbir şey bırakmayıp halkına
bırakmak için çok çok uzun yıllar uğraş veren, hayatı boyunca tanrıyı, inancı,
insanı arayan ve tümünü birden insan sevgisinde bulan bir yazar Kilise’den
atılmıştı. Kilise, devlet gibi bir iktidar aparatı olduğunu ispatlamış oldu.
Şubat ayında Tolstoy’un aforoz edilişinin 116. yılıydı. 116
yıldır bitmeyen bir tartışmadır bu. 116 yıldır Tolstoy bir gezegen olarak var
olmaya devam ediyor. Kilise ise bu gezegenden kopup kainatta kendi başına
dolaşan bir parçacık oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder