Tan
Sağtürk
Kaynak:
http://www.hurriyet.com.tr/
Bale deyince ilk aklımıza gelen ülkelerden biri Rusya.
Dünyaca ünlü birçok sanatçının yetiştiği, kurulduğu günden
itibaren ülkenin simgeleri haline gelmiş olan Moskova’daki ‘Bolşoy’ ve St.
Petersburg’daki ‘Mariinsky Tiyatrosu’ ziyaretçi akınına uğruyor.
Rusya’da balenin tarihi bir hayli eskiye dayanıyor. İlk
bale okulu, 1740 yılında St. Petersburg’da ‘İmparatorluk Bale Okulu’ olarak
kuruldu. Çarlık Rusya’sından Sovyetler Birliği’ne geçiş döneminde, ihtilallerin
negatif etkisini olağanüstü devlet çalışmalarıyla aşıp, yeni sistemin içinde
varlığını sürdürdü. Çarlık döneminden kalan değerlerin ortadan kaldırılmasını gündeme
getirenlere karşı duranların başındaysa Lenin vardı.
Dünya savaşları sırasında kısıtlı imkânlarla eserler
sahnelenmeye devam etti ve cephelerde askerlere moral turneleri düzenlendi.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi Bolşoy’da iki prömiyer ile
kutlandı. Prokofiev’in bestelediği ‘Külkedisi’ ve ‘Romeo ve Juliet’ baleleri
1945 ve 1946 yıllarında seyirciyle buluştu.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla başlayan ‘perestroyka’
süreci hem Bolşoy Operasını hem de Mariinsky Tiyatrosunu vurmuştu. Gerek Boris
Yeltsin gerekse Mihail Gorbaçov bu olağanüstü değişimi yeteri kadar kontrol
edemediler. Rus balesi, tarihinin en zayıf dönemini yaşadı. Ancak unutmamak
gerekir ki, sanat gruplarındaki geleneksel güçlü yapı kendini dik tutabilmek
için büyük bir mücadele verdi. O dönemdeki karışıklıktan etkilenmemek için
özellikle bale okullarıyla bale toplulukları arasındaki toplantılar sıklaştı,
sorunlar tartışıldı, çözüm önerileri hayata geçirildi. Yurt dışındaki
yarışmalara genç yeteneklerin gidebilmesi için seferberlik başlatıldı.
Geleneksel bale tekniği yapısı bu dönemde tekrar gündeme alındı. Yine bu
dönemde diğer ülkelerdeki çalıştırma tekniği yapıları, her zaman olduğundan
daha fazla incelenir hale getirildi. Ve bütün bu süreç en az yarayla
atlatılmaya çalışıldı.
RUS
BALESİ KENDİNİ YENİDEN VAR EDİYOR
2000 yılında Sovyet dönemini öven, “Sovyetler Birliği’nin
dağılması 20. yüzyılın en büyük trajedisidir” diyen Vladimir Putin başa geçti.
Devletin tüm sanat temsilcileriyle hiç vakit kaybetmeden görüşen Putin,
çalışmaların içinde bizzat bulundu.
Politik nedenlerle de olsa yurt dışında bulunan sanatçıları
bizzat arayarak ülkeye davet etti. Hatta balenin büyük divası Maya
Plisetskaya’nın 75. doğum günü için görkemli bir jübile yapılmasını sağladı.
Onunla beraber büyük salonda yerini aldı. Heyecanını saklama çabası olmadan
övgü dolu sözlerle Plisetskaya’nın önünde yerlere kadar eğilerek onu selamladı.
Yerli ve yabancı yayın organları sayesinde dünya bu ana tanıklık etti. Aslında
Putin’in tavrı bir ülkede sanatın var olabilmesi adına verilmesi gereken değeri
ortaya koyuyordu.
İcraatlar bununla da bitmedi. Bolşoy, 34,5 milyar ruble
(800 milyon dolar) harcanarak baştan aşağı yenilendi. Yenileme için antik eser
uzmanlarıyla çalışıldı. Onarım çalışmalarının başındaki isim Mikhail Sidorov
önemli kültür ve sanat uzmanlarıyla bir araya gelerek görüş alışverişinde
bulundu. Salondaki koltuklar, localar altın kaplamalarla donatıldı. 6,5 yıl
süren çalışmalardan sonra Bolşoy artık Çarlık Rusya’sındaki gibi yenilenmiş ve
eserlerini bu muhteşem yapısında sürdürür hale gelmişti.
2013 yılında St. Petersburg’daki Mariinsky Tiyatrosunun
hemen karşısına yeni bir opera ve bale sahnesi inşa edildi. Bu sahne sayesinde
gösteri sayısı da arttı.
Yakın zamanda Mariinsky Tiyatrosunda iki gösteri izledim.
İlki Olesya Novikova’nın dans ettiği muhteşem ‘Giselle’di. Eser seyirciden o
denli alkış aldı ki sanatçılar dans etmekten çok selam vermekten yoruldular.
İkinci gün ise Vaganova Bale Yarışmasının galası vardı. İlk perdede Rusya’nın
ödül alan en iyi dansçılarını seyrettik. İkinci perdede ise St. Petersburg
Vaganova bale öğrencilerinin gösterileri vardı. Maria Khoreva adlı bir öğrenci
beni ve salondakileri büyüledi. Umarım şansı açık olur ve bütün dünya gelecekte
onu alkışlar.
KÜLTÜR
BAKANLIĞINA AYRILAN ÖDENEK RUSYA’DA KÜLTÜREL ATILIM YARATTI
Anna Pavlova’dan Vaslav Nijinski’ye, Michel Fokine’den Maya
Plisetskaya’ya, Rudolf Nureyev’den Mikhail Baryshnikov’a sayılamayacak kadar
çok değeri yetiştiren bir ülke Rusya.
Bu gücün farkında olan Putin, kültür sanat reformlarına sürekli
yenilerini ekledi. Novosibirsk’teki büyük tiyatronun ve Moskova
Konservatuvarının restorasyonu gibi büyük birçok çalışmanın yapılması
talimatını verdi. Eskiden uygulanan maaş sisteminin değişmesi üzerinde durdu ve
sanatçılara başarı ve çabaya endeksli yeni bir maaş sistemi kurdu.
Kültür Bakanlığı’na ayrılan ödenek ilk aşamada %25
arttırıldı. Kültürel kolların rahat çalışabilmeleri adına gereken her şey
fazlasıyla yapılmaya çalışıldı. Yönetimin bu yöndeki çalışmaları özel
şirketlerin destek vermelerini sağladı. ‘Sponsorluk’ anlayışına alışık olmayan
Rusya, büyük şirketlerin destekleriyle artık sanat çalışmalarına milyar
dolarlara varan katkılarda bulunmaya başlamıştı.
En önemlisi sanat adına yapılan bu çalışmalar ülkenin
kültürel geleneğini bozmadan, hassasiyetle yürütüldü ve büyük bir atılım
yaşandı.
BİZ DE
ÖRNEK ALINACAK ÇALIŞMALAR YÜRÜTMELİYİZ
Putin’in Rus balesine katkısını ve sanata olan etkisini
anlatırken, onun diğer alanlardaki politikalarına katıldığım sonucu
çıkarılmamalı... Ancak kültür ve sanat çalışmalarıyla gelinen nokta bizlere
örnek teşkil etmeli.
Çünkü ülkelerin kültür politikaları uluslararası sanat
hakimiyeti açısından son derece hassas bir konu. Biz de bu alanda hayli yol kat
ettik. Devlet Konservatuvarlarımız bugüne kadar çok önemli çalışmalar yürüttü.
Türkiye’deki dansçılarımızı yetiştiren bütün hocalarımızı saygıyla anıyorum.
Devlet Opera ve Balesi’nde çok değerli isimler sanatlarını icra ettiler. Kurulduğu
günden bu yana Türk balesinin gelişmesine büyük katkı ve emek sağlayan
sanatçılarımıza hak ettikleri değer misliyle verilmeli. Seyirci zaten bu
değerin her zaman farkında ve bunu koltukları boş bırakmayarak yerine
getiriyor. Ancak bunlar yeterli değil.
Bu nedenle ülke olarak, örnek alınacak çalışmalara imza
atmak üzere geçtiğimiz günlerde III. Millî Kültür Şûrası düzenleyerek önemli
bir adım attık. Benim de komisyon üyesi olarak bulunduğum bu oluşumda alınan
kararların bir an önce uygulanması ülkemiz adına son derece değerli. Örneğin
ilk iş olarak İstanbul'da bulunan Atatürk Kültür Merkezi sorununun en kısa
sürede çözümü başta İstanbul olmak üzere ülkemiz açısından son derece mühim.
Ülkemizin tüm şehirlerinde sembol olabilecek opera binalarının kurulması, o
şehirlerde yaşayan halkımızla beraber değerli yöneticilerimizin gösterilere
teveccüh buyurmaları çağdaş Türkiye yolunda çok ciddi bir adım olacaktır. Çünkü
güzel ülkemiz halkıyla, değerli sanatçılarıyla en iyisine layık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder