Lara: Kayıp bir sevgilinin hikâyesi
Ertuğrul
Özkök
Kaynak:
http://www.hurriyet.com.tr/
1946 yılının Ekim ayında bir akşamüzeri... Olga
işyerinden ayrılmak üzere paltosunu giyiyordu. O sırada Moskova’da ince bir kar
başlamıştı. Genç kadın tam kapıdan çıkarken bir başka kadın arkadaşı ile
karşılaştı.
Kadın arkadaşı yanındaki erkeğe dönerek, “Boris
Leonidoviç sana en büyük hayranlarından birini tanıştırayım” diyerek Olga’yı
işaret etti.
Olga İvinskaya dönemin Novy Mir dergisinde editör
olarak çalışan bir yazardı.
Dergi, Stalin döneminde rejimin emrindeki Sovyet
Yazarlar Birliği’nin resmi edebiyat dergisiydi ve onlarca milyon basılıyordu.
Arkadaşının tanıştırdığı kişi Boris Pasternak’tı...
Dönemin, milyonlarca insanı kendine âşık eden en büyük şairiydi. Ona âşık
kadınlardan biri de Olga’ydı.
Büyük bir hayranlık ve şaşkınlıkla elini uzattı. Boris elini
nazikçe öptü ve sordu:
“Sizde hangi kitaplarım var?”
Genç kadın “Sadece biri var” dedi. Boris,
“Öyleyse ötekileri de gönderirim” diye karşılık verdi.
Bütün dünyada milyonlarca insanı hayran bırakacak Doktor
Jivago romanının efsane kadın kahramanı Lara işte o an doğmuştu.
O gün 56 yaşındaydı ve genç kadınla arasında 20 yaş fark
vardı.
Peredelkino’daki evde yazılacak olan Doktor Jivago romanı
ikinci kahramanını bulmuştu. Birincisi, yani Yuri, kendisi olacak, Lara’ya
ruhunu ise Olga verecekti.
KIZMA
ANNE BU GECE TANRI’YLA BERABERİM
ROMANDA Doktor Jivago, Lara ile ikinci bölümde
tanışıyordu. O unutulmaz sahnede Yuri onun için “Sanki başka
dünyadan gelmiş bir kız” diyordu.
Olga ise ilk bakışta o kadar cazip bir kadın değildi.
Daha önce evlenip ayrıldığı kocasından olan kızı İrina annesinin
görünüşü için “Yorgun bir güzellik” diyordu. “Romandaki Lara
gibi kendinden emin, muzaffer bir kadından çok hezimete uğramış bir hüznü
anlatıyordu yüzü... ”
Onun “Yorgun güzellik” dediği şey, Boris için
ise alıp götüren bir cazibeydi. O yıllarda Shekaspeare’in “Hamlet”ini
Rusçaya çevirmişti ve bu kadın kafasındaki dünyaya tam oturuyordu.
Aslında Olga onu ilk defa aynı yılın nisan ayında
Moskova Müze Kütüphanesi’nde Hamlet şiirini okurken görmüştü. O gece
öylesine kendinden geçmişti ki, eve döndüğünde anahtarı unuttuğunun farkına
varıp annesini uyandırmıştı.
Annesi ona kızgın bir ifadeyle bağırdığında ise ona şöyle
demişti:
“Beni rahat bırak, bu gece Tanrı’yla beraberim.”
O ekim ayında tanışmalarından sonra Boris onu her
gün aramaya başladı.
SAKIN
BANA BAKMA İKİ ŞEY SÖYLEYECEĞİM
OLGA’yla ilk defa İzvestia gazetesinin tam karşısındaki Puşkin
heykelinin altında buluştular. İkisi de utangaç, ikisi de mesafeliydi.
Sonra bir gün o telefon geldi.
Boris, “Seni hemen görmeliyim, çünkü söylemem gereken çok
önemli iki şey var” demişti.
Olga büyük bin heyecanla geldiğinde Boris şunu
söyleyecekti:
“Şimdi lütfen bir an için gözlerime bakma, sana bir şey
söyleyeceğim.”
Olga gözlerini indirmeye başladığında şunu söylemişti:
“Bundan böyle size artık ‘Sen’ diyeceğim. Çünkü ‘Siz’ demek
bana büyük bir yalan gibi geliyor.”
Olga, “Korkarım size sen diye hitap edemeyeceğim” deyince
o ısrar etmişti: “Lütfen alış buna... ”
Olga o gün heyecanla evine dönmüştü. İlişkileri artık
dostluktan çıkıp daha ileri bir yere gidiyordu. O akşam saat 21.00 sıralarında
alt kattaki komşusu kalorifer borusunu tıklatmıştı. Komşusunun evinde telefon
vardı ve bu “Sana telefon var” demekti.
Komşusuna geçti, telefonu kaldırdı.
Boris Pasternak’tı...
“Bu gün sana iki şey söyleyeceğim demiştim ama ikincisini
sormadın... ”
Olga “Neydi” deyince karşıdan şu cevap gelmişti:
“Seni seviyorum... ”
SABAH
SAAT 06.00’DA KAPIDA KİM VAR
3 Nisan 1947 akşamı Olga, Boris’i Potapov sokağındaki
evinde annesi ve kızıyla tanıştırdı.
Sakladığı tek şişe konyağı ve küçük çikolata kutusunu
masanın üzerine koydu. Dokuz yaşındaki kızı İrina’yı sevgilisi ile
tanıştırdı.
O gece Boris gittikten sonra uyuyamadı. Genç
limon ağaçları ile dolu sokağa bakan balkona çıktı. Pasternak’ın en
sevdiği şiirlerini okudu okudu...
Ve sabah oldu...
Saat tam 06.00’da kapısı çalındı. Karşısında Boris
Pasternak duruyordu.
O gece trenle Peredelkino’ya dönmüş, ama o da uyuyamamıştı.
Sabah ilk trenle yine Moskova’ya gelmiş ve hava aydınlanıncaya kadar dolaşıp
sevgilisinin kapısını çalmıştı.
Yıllar sonra biten romanda Yuri Jivago da bir
sabaha karşı Lara’ya koşacaktı... Ama o trenle değil, atının sırtında
dörtnala gidecekti...
Ne de olsa o bir romandı ve atla gitmek daha romantikti.
BORİS’E
DOKUNAMIYORUZ KADINI İÇERİ ALALIM
BORİS Pasternak büyük, çok büyük bir âşıktı.
Ama o günlerde Moskova’da onunla gizli bir aşk yaşamak çok
zor bir şeydi.
Bu aşk çok kısa sürede Rus Yazarlar Birliği’nin en
konuşulan konularından biri haline gelmişti.
Ve aynı sıralarda Stalin rejiminin, dolayısıyla KGB’nin
acımasız gözleri de bu genç kadına çevrilmişti. Son 10 yılda meydana gelen bazı
olaylar Pasternak’ı da rejim muhaliflerin tarafına çekmişti.
1932 yılında yaşanan o olay hâlâ hafızalardaydı. Stalin’in
karısı hastaydı ve bir gece verilen davette kocası sarhoş olmuş, eşinin gözü
önünde genç bir kadınla flört etmişti. O gece Stalin’in sevgilisiyle baş
başa olduğunu öğrenen karısı intihar etmişti.
Ertesi gün Kremlin’in resmi açıklamasında Stalin’in
karısının apandisitten öldüğü belirtilmişti. Yazarlar Birliği’ne mensup
yazarlar ortak bir mektupla karısının ölümü için Stalin’e başsağlığı
mesajı yayınlamıştı.
İşin aslını bilen Pasternak bu ortak mektubu
imzalamayı reddetmişti.
Ondan 5 yıl sonra aynı Yazarlar Birliği bu defa üst düzey
bürokratlara hain oldukları gerekçesiyle verilen idam cezalarını destekleyen
bir ortak bildiri çıkarmak istemiş, Pasternak bunu da imzalamayı
reddetmişti.
İşte öyle günlerdi ve KGB, büyük aşkların şairinden intikam
alma saati geldiğine inanmıştı.
O Rus halkının gönlüne taht kurmuş büyük bir yazardı. Ona
dokunamıyorlardı, öyleyse acısını bu delice âşık genç kadından çıkaracaklardı.
Onu Gulag’a ve hapse gönderecekler, ona işkence
yapacaklardı.
O GÜN
OLGA MORGDA CESETLERLE BAŞ BAŞA
6 Ekim 1949 akşamı Sovyet Gizli Polisi, Olga’nın
Potapov sokağındaki evinin kapısını çaldı ve bir düzine resmi üniformalı polis
evin içine hoyratça daldı.
Çocuğunun önünde onu hırpaladılar. Bütün mahrem eşyalarını
didik didik ettiler ve alıp götürdüler.
Olga için büyük bir aşkın bedelini ödeme günleri
gelmişti. Onu günlerce sorguya çektiler. İngilizçe öğretmenini bile onun
aleyhine tanıklık etmeye zorladılar.
Sonra “Boris Pasternak’la buluşturacağız” diyerek
hücresinden alıp Moskova morgunda cesetlerin arasına bıraktılar. Oradan da 2
yıl sürecek olan Gulag sürgününe gönderdiler.
Lara karakterine esin kaynağı olan Olga İvinskaya iki
ayrı dönemde olmak üzere 6 yılını Sovyet zindanlarında geçirdi.
Bu süre içinde Boris onu çıkarmak için çok
uğraştı. Ailesine baktı.
Ama Sovyet barbarlığının gücü, onun aşkından bile büyüktü.
ÖLÜM
DÖŞEĞİNDEKİ DOKTOR JİVAGO’NUN SON SÖZÜ
DOKTOR Jivago romanının yazarı Boris Pasternak 1960
yılının mayıs ayında yatağa düştü.
Kremlin ve Yazarlar Birliği ona çok
tecrübeli bir hastabakıcı olan Marfa Kuzminiça’yı gönderdi.
30 Mayıs günü akşam saatlerinde Pasternak’ın nefes
alıp verişi iyice zorlaştı.
O sırada sevgilisi Olga da Peredelkino’da biraz
ileride küçük bir daçada onu görmek için bekliyordu.
Bir iddiadaya göre karısı Zinadia o gece Pasternak’a
sevgilisi Olga’ı çağırıp vedalaşmak isteyip istemediğini sordu.
Pasternak istemedi.
Saat akşam 23.00 olmuştu.
Hemşire Marfa’ya baktı ve “Yarın sabah sakın
pencereyi açmayı unutma” dedi.
Bu, onun son sözüydü.
Doktor Jivago romanının yazarı, büyük şair Boris
Pasternak o gece saat 23.20’de öldü.
YUROŞKA’NIN
LARA’YLA VEDALAŞMA SAHNESİ
OLGA İvinskaya, ertesi sabah yolda yürürken hemşire Marfa’ya
rastladı. Hemşire “Her şey bitti” dedi.
Olga kendinden geçti ve Boris’in evine koştu,
kapıdan hızla içeri girdi. Giriş katındaki küçük odaya girdi.
Boris Pasternak tek kişilik yatakta yatıyordu.
Pencere açıktı.
Olga sevgilisinin yüzünü öptü.
Bir buçuk saat onun başında kaldı. Ne karısı Zinadia ne
de çocukları ona mani olmadı.
“Yuroşka”sı son sözünü, ölürken romanda Lara’ya söylemişti:
“Elveda aşkım... Yeni bir dünyada buluşmak üzere...”
CENAZEDEN
ÜÇ GÜN SONRA GELEN KGB
CENAZE günü Boris Pasternak’ın açık naaşının
başındaki insanlardan biri Olga’ydı. Boris’i bir çiçekle uğurladı.
Pasternak’ın cenazesinden üç gün sonra Sovyet gizli polisi
yeniden Olga’nın evine geldi. Ondan Pasternak’ın yeni kitabının
elyazmalarını istediler. Bu defa kızıyla birlikte alıp götürdüler.
Devlete ihanet suçuyla yargılandılar. Kendisi 8, kızı 3 yıl
hapse mahkûm oldu.
Olga İvinskaya 8 Eylül 1995 günü Moskova’da öldü.
Ölüm haberi New York Times ve Washington
Post başta olmak üzere dünyanın bütün önemli gazetelerinde haber oldu.
Bugün Peredelkino’da Boris Pasternak’ın mezarının
biraz ilerisinde bir parselde yatıyor.
5 Nisan 2017 günü onun mezarını görmek için Peredelkino’ya
gittim.
Pasternak’ın mezarının yerini herkes biliyordu...
Ama Olga’nın mezarının nerede olduğunu mezarlık
görevlileri bile bilmiyordu.
Sadece “Şuralarda bir yerde” dediler...
Aradık bulamadık...
Yazının tanıtım videosu:
Yazının tanıtım videosu:
NOT: Bu
yazıdaki bilgilerin bir bölümünü Anna Pasternak’ın geçen yıl çıkan “Lara:
The Untold Love Story That Inspired Doctor Zhivago” HarperCollins, 2016 kitabından
aldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder