Kaynak: http://www.moskovalife.com/
Bu an ne kadar uzasa o kadar memnun kalacağım. 73 yaşındaki
metronun Stalin'den yadigar gıcırdayan merdivenleri ağır ağır yeryüzüne
ilerliyor. Önümdeki birkaç basamağı, iki güzel varlık şereflendiriyor. Etekleri
gayet kısa, bacakları gayet uzun.
Ben alt basamakta olmanın avantajıyla alemi seyirdeyim.
Parfüm kokusu, metronun bildik küf kokusuna karışıyor. Epeyce bir santimlik
iğne topuklu pahalı ayakkabılar,
Cosmopolitan’ın yüksek ökçeli koşu
yarışmasının şartnamesine uygun. Aklım işte, gözüm oynaşta. “ABD’den gelen
krizle yalpalayan Rusya’nın hali, yürüyen merdivenden farklı değil” diye
düşünüyorum.
Kızlara bir daha alıcı gözle bakıyorum. Birinin sırtı dönük, öbürü
profil veriyor. Sanki bir moda dergisinin reklamından fırlamış gibiler. Körpe
bedenleriyle temastaki, görebildiğim her şey “Ben çok pahalıyım” diyor.
Etrafla, hayatla pek uyumlu değiller. Sanal gibi duruyorlar. “Mesela” diyorum,
“şu an yolun yarısında bu yürüyen merdiven dursa ve kalan elli metreyi bu köhne
basamaklardan yürüyerek çıkmak zorunda kalsak, sanki üçüncü basamakta
tökezleyip düşerler...”
Artık sadece Moskova’da değil, Rusya’nın büyük taşra şehirlerinde
de böyle sanal hayatlar yaşayanların sayısı pek çok. Kazanarak ya da
borçlanarak elde ettikleriyle uyumlu, ama ‘ürettikleriyle’ uyumsuz bir hayatın
göbeğindeler. Bir yıl çalışılınca Porsche Cayenne cip almanın, iki yılın
sonunda milyon dolarlık bir ev almanın ‘hayatın normalleri’ olduğunu
sanıyorlar. 500 dolardan ucuz ayakkabıya, beş yıldızdan aşağı tatile burun
kıvırıyorlar. Yükselen ekonomide su akarken kolayından testi dolduranlar için
sorun yok; ama onlardan geri kalmak istemeyenler de fütursuzca borçlanarak bu
ışıltılı hayatın trenine atlıyorlar. Beni en çok korkutan, böylesi ‘dolçe vita’
düzenine fena alıştılar ve bir gün film koptuğunda eski hayatlara dönmek onlar
için tek kelimeyle yıkım olacak.
Dünyanın her yerinde genel kural, “İyi yaşamak için iyi kazanmak,
iyi kazanmak için de çok çalışmak ve üretmek lazım” diyor, tabii sponsorunuz
yoksa! Bu basit gerçek Rusya’nın son 10 yılında rafa kalktı. Yüksek petrol
gelirleri ekonomiyi uçurdu, milletin kulaklarından para fışkırmaya başladı.
Kolay kazançla sonsuza kadar sürecek bir ‘devri saadet’ yanılsaması oldu. Oysa
1998’de 12 dolarlardan 2008’de 147 dolara, akla ziyan bir yolculuğa çıkan
petrolün yükselişi bir istisnaydı.
Ve şimdi genel kural, keskin dişlerini gösteriyor: Her çıkışın bir
inişi var.
ABD külliyen batmazsa, krizin Rusya’yı alaşağı etmesi mümkün
değil. Parası da var Rusya’nın, kaynağı da. Ama küresel finans sisteminde artık
herkes aynı gemide. Üstelik siyasi gerginlikler de ateşe körük. “Onlar batsa da
bize hiçbir şey olmaz” demek safdillik. Durum çok basit: Arzulanan ve alışılan
bu ‘yüksek hayatları’ yaşamaya devam etmek için, sadece hammadde satarak yan
gelip yatmak değil, artık her zaman ve her yerde para eden şeyleri ‘üretmek’
lazım. Silahın yanına, nano teknolojiden sivil havacılığa, servise kadar, para
getirecek ne koyabilecekse hızla koymalı Rusya. ‘Ekonomik diversifikasyon’
lafta kalmamalı. Başka çare yok. Devlet, yıllardır bunun için her umut vaad
eden sektöre katır yüküyle kaynak aktarıyor, ama bunların kara deliklere mi
gittiği, yoksa yakın zamanda meyvelerini mi vereceği tam bir muamma.
Yürüyen merdivenin üzerinde çene çalarak ilerliyoruz. Güzel
ayaklarımızı hiç yormuyoruz. Alıştık bu devrana. Con Ahmet’in devr-i daim
makinesini de, ‘Erke’yi de biz bulmuşuz gibi yaşıyoruz. Şimdilik merdiveni
çeviren, petrolden gelen paranın yarattığı enerji. Ama hazıra dağ dayanmaz. Ya
ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız ya da yorganı büyüteceğiz. Merdiven
tünelin içinde ışığa doğru ilerlerken bir kazaya kurban gitmemek için Rusya’nın
bu gerçeğe odaklanması lazım.
NOT: Bu yazı 21/09/2008
tarihinde, ABD'den başlayan sert ekonomik kriz sırasında Radikal gazetesinde
yayınlandı. Geçen süreyi ve Rusya'nın durumunu daha iyi analiz etmek için bir
kez daha okumanın yararlı olacağını düşünüyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder