Hakan Aksay / Rusya Analiz
“Boğaz’da gece yarısı. Avrupa yakasındayız. İstanbul’un tanınmış bir restoranında, sarhoşluğun zirve yaptığı bir ortamda, başarılı bir gazeteci olan sohbet ortağımı daha iyi duymak için kendisine doğru eğiliyorum. Puro dumanıyla kendinden geçmiş bir halde (Gezi Parkı üzerine – HA) felsefe yapıyor: ‘Göstericilerin canı cehenneme! Sürüler gelirler ve giderler…’ Sert şarabın etkisi kafasına vurmuş durumda. Elimi tutup öyle bir sıkıyor ki, neredeyse parmaklarımı kıracak…”
Bu satırlar, Rusya’nın Sovyetler’den sonra rengi epeyce sararan bol tirajlı gazetesi Komsomolskaya Pravda’nın 9 Temmuz 2013 tarihli sayısından. Yazan, gazetenin ünlü muhabiri Darya Aslamova.
Aynı Aslamova, yıllar önce kendisiyle yapılan bir söyleşide “çalışma tarzı”nı şöyle açıklıyordu:
“Ben gazeteciyim ve seks mülakatlarında yıldızların sırlarını ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Şöhretin şımarttığı insanlarla oturup konuşuyoruz. Onlara mahrem sorular sormam gerekiyor. Ama bodoslama sorsam düşüp bayılabilirler. Önce onları kendime alıştırmam gerek. Bana güvenmeleri gerek. İçki içmemiz gerek. İçmeden doğru dürüst mülakat çıkmaz. Onları beni arzu edecek kıvama getiriyorum. Mülakatın tamamlanmasından sonra da ortadan kayboluyorum. Ayılınca telefon etmeye, mülakatın gazeteden çıkarılmasını talep etmeye başlıyorlar. Böyle bir sürü skandal yaşadım. Bu ‘kurbanlar’ bazen aylarca peşimden koşarlar. Hayır, onlara acımıyorum. Onlara o kadar katlanmam gerekiyor ki… Bazen ellerini eteğimin altına daldırırlar, bazen daha konuşamadan kütük gibi sarhoş olurlar…” (AiF-Lyubov gazetesi, No: 24, 1997)
‘Efsane’ olmak isteyen taşralı kız
Darya Aslamova 8 Eylül 1969’da doğdu. Doğum yeri Erivan değil, Rusya’nın Uzakdoğusu’ndaki Habarovsk kenti (bu hatayı yalnızca Aslamova’yla ilgili yazan Türk gazetecileri değil, birçok Rus kaynağı da yapıyor). Otobiyografik yazılarından ve söyleşilerinden öğrendiğim kadarıyla, babası şair, annesi ise kendisine “asla bir şairle evlenme” tavsiyesini veren, “pratik zekâ sahibi” bir tezgâhtar.
Darya okul yıllarında başarılı bir öğrenci. Ama büyüdükçe yaşıtlarının kendisini zayıf, çelimsiz, küçük göğüslü bulmasından dolayı özgüven sorunu yaşadığını ve bir zaman sonra “yalnızca akıllı değil, aynı zamanda güzel olduğunu” herkese göstermeye yemin ettiğini söylüyor.
İkinci bir kompleksi daha var: Taşranın uzak bir bölgesinden başkente geliyor ve Moskova Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ne giriyor. “Moskovalılardan daha kötü olmadığını” kanıtlamak zorunda. Erkekleri etkilemeyi öğrendikçe komplekslerin geride kaldığını ve kendine güveninin arttığını hissediyor.
Üniversitenin öğrenci yurdunda ve Moskova sokaklarında birçok macera yaşıyor. Bu arada annesinin de etkisiyle, “zengin erkeklerin kokusunu alıp özellikle onlara aşık olma” yeteneğini geliştiriyor.
Devamsızlıktan fakülteden kaydının silinmesi talebiyle karşılaşsa da bu tehlikeyi atlatıyor. Okul sonrası hemen Komsomolskaya Pravda gazetesinde çalışmaya başlıyor. Yeni Rusya’da artık “sosyete muhabirliği”ne ihtiyaç duyuluyor. Ve iddialı genç kız, denendiği bu bakir alanda başarılı oluyor. O yıllar aynı zamanda, ağır Sovyet geleneklerinden sıyrılmakta olan toplumun cinselliği ilk kez aleni olarak tartışmaya başladığı dönem.
Yıllardan beri aklında olan “mutlaka ünlü olmalıyım” düşüncesi, 23 yaşında kesin karara dönüşüyor. Sevgililerini ve onlarla ilişkilerini “tüm ayrıntılarıyla” aktardığı bir yazı yazıyor gazeteye.
Yazının başlığı (“Ahlaksız Kız”), sonraki yıllarda yazdığı 7 kitabının 4’ünün adında yer alıyor.
Sovyet Parlamentosu Başkanı Ruslan Hasbulatov’dan aktör Aleksandr Abdulov’a kadar birçok ünlü ile yaşadığı (veya yaşadığını öne sürdüğü) mahrem sahnelerin ayrıntılarını yazarak amacına ulaşıyor.
Yani ün kazanıyor. (Bu arada “Çılgın Gazeteci Kadının Notları” adlı kitabındaki bir Arap ülkesinde zorla fahişelik yaptırılan Rus kadının öyküsünün, aslında kendi yaşadıklarını yansıttığını da söylemiştir. Yani yazma aşkıyla hayatını tehlikeye attığını ve uzun süre fahişelik yaptığını! İnanıp inanmamak, elbette okura kalmış…)
Savaş, seks ve rezillik edebiyatı
Bu arada kahramanımızın kimileri için şaşırtıcı sayılacak bir alanda da önemli başarılar kazandığını eklemeliyim. Savaş muhabirliğinden söz ediyorum. Aslamova “ilk Rus kadın savaş muhabiri” olduğunu belirtmeye özel önem veriyor. Saddam Hüseyin’le görüşen (2003) tek kadın gazeteci olduğunu vurgulamaya da. Abhazya, Dağlık Karabağ, Kamboçya, Osetya, Tacikistan, Yugoslavya, Ruanda, Çeçenistan, Mali ve Ortadoğu ülkelerinde defalarca savaş muhabirliği yapıyor.
Tabii kendi yoğurt yiyişiyle. Örneğin, Karabağ savaşı sırasında kendisini ve beraberindeki Ermeni arkadaşlarını kurtarmak için vücudunu Azeri savaşçılara cömertçe sunduğunu neredeyse gururla anlatıyor.
Onu anlatan bir yazının başlığı “Savaş ve seks için doğmuş bir kadın”. Aslamova şöyle diyor: “Savaş, benim için adeta bir uyuşturucudur. Canlı ile ölü arasındaki sınır gibidir. Bu ise, ancak seksüel duyguya benzeyebilir.”
Zevkin önemli bir bölümü de alkolle ilgilidir Aslamova’ya göre. “Beygir gibi içerim” der bir söyleşide. Bir başkasında ise konuyu savaşa bağlar: “En şaşırtıcı içki âlemleri savaşta olur. Sanki son kez içiyorsundur. Bütün duyguların anında keskinleşir.”
1999’da Duma seçimlerine katılan Aslamova’yı (ve rakibi olan bir başka milletvekili adayını) ünlü Rus yazar Dmitriy Bıkov şöyle yorumluyordu: “Adayların ikisi de kötü. Biri ötekinin etekli – hatta çoğu zaman eteksiz – hali. Ama Aslamova rezillik edebiyatında daha tutarlı ve daha ilginç bir stille yazıyor. Zevksizliğin zirvesine ulaşmak için öylesine inatçı ve kararlı davranıyor ki, yazdıklarını okumak keyif veriyor.”
Aslamova, Komsomolskaya Pravda muhabiri. Gazeteci. Yorumcu. Yazar. Artık 43 yaşında.15-20 yıl önceki sansasyonel etkisi yok. Ama adı bilinen, artık epeydir alışılmış bir magazin figürü kadar ilgi görüyor. Gazetecilikte ön sıralarda gelmiyor. Tam anlamıyla bir“Rus Emmanueli” olabildiğini söylemek de mümkün değil.
Kimilerine göre gençlik yıllarına kıyasla epeyce sakinleşti. Ama iş yaparken eski alışkanlıkları ve imajı canlanıveriyor. Söz gelimi, geçen yaz Türkiye üzerinden geçtiği Irak’la ilgili izlenimlerini aktarırken şu tür ifadelerden vazgeçmiyor: “Dolarları sütyenime, avroları kilotuma sakladım.” (O sırada Aslamova’nın kılık değiştirerek CHP’li milletvekillerinin giremediği Hatay’daki Suriye mülteci kampına sızmayı başarması bizdeki iç politika gündeminde de yer bulmuştu.)
Aslamova son zamanlardaki söyleşilerinden birinde ikinci evliliğinde aile saadetini bulduğunu ve yıllardır eşini hiç aldatmadığını söylüyor. Kızının kendisi gibi maceracı olmasını istemediğini ekliyor. Bir başka sohbette ise “çantamdan prezervatif asla eksik olmaz” diyerek alışık olduğu yöntemle “gündem yaratıyor”, daha doğrusu “gündem oluyor”.
“Gündem olmak”… Bir gazeteci, gündemle ilgili haber ve yorum yazmaktan ziyade kendisini bir “gündem” haline getirmeye çalıştığında, sonuç üç aşağı beş yukarı hep aynı oluyor: Gazetecilikten uzaklaşmak!..
Cinsellik sosuyla yapılan gazetecilik ise elbette bambaşka bir konu. Türk medyasında da her yaptıkları işte “kendilerinden bir parça” sergileyemeye çabalayan, “eşsiz” güzelliklerini aç okurların gözüne sokmaya ve hatta neredeyse kendi yazdıklarının bile önüne koymaya gayret eden kadın gazeteciler var… Cinsellikte tabuları yıkma bahsine bayılan – ancak Aslamova kadar ileri gitmeye cesaret edemeyen – bu “projeler”, gazeteciliği nasıl etkiliyor; o da ayrı konu. Ya da belki, aynı konunun bir parçası. Neyse, artık onlar da başka bir yazımızı çiçeklendirsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder