Kaynak: Ekim 2010;Yaba Edebiyat, Sayı:67, Kasım-Aralık 2010; http://www.yabaedebiyat.com/
Okuma Önerileri - 1; “ALTI DERSTE MÜZİĞİN POETİKASI”, İgor Stravinsky (*)
Kaos ve kozmos! Evrenin, yaşamın ezeli ve ebedi bir döngüsü ve göreceli bir tercih; Kimimiz kaosu,kimimiz kozmosu yeğleriz. Hatta aynı öznenin bazen kaosu bazen de kozmosu yeğlediği olur. Yani kimisi belirsizliğe bilinemezliğe (doksa), kimisi belirlenmişliğe bilinebilirliğe(episteme) yönelebilir veya aynı özne bazen belirsizliğe, bilinemezliğe bazen de belirlenmişliğe, bilinebilirliğe yönelebilir.
Bu ilk bakışta, içinden çıkılamayan bir sarmal, bir labirent gibi görünebilir. Sürebileceğiniz bir iz yok gibi... O zaman kerteriz alabileceğiniz bir noktaya, bir ip ucuna ihtiyacınız var. Diyelim ki buldunuz o da yetmez. Yine kendinizi zorlamanız gerekecek. Bulduğunuz ip ucunu anlamlandırabilmek, bir yoruma ve eyleme dönüştürebilmek için belli bir birikime, beceriye ve yöntemlere sahip olmalısınız.
Bunun için ufkunuz açık ve geniş olmalı, evrensel ve yaşamsal klavuzlardan beslenmeli, yardım almalısınız.
Öyle ya, bir insanın sınırları yine kendisidir. Ben de bu kaos-kozmos döngüsünde böyle yetmezliklere,
çaresizliklere düştüğümde bu rehberlerin arayışına düşerim. Peki bu rehberler nelerdir, nerelerdedir,
nasıl bulunur? İyi ve doğru bir rehberi bulmanın yolları nedir? İşte bunun için, bu rehberlerin bıraktıkları izlerin peşine düşecek sezgi ve öngörülere sahip iyi bir iz sürücü olmak gerekir.
İz süreceğimiz alan belli: Yazılı ve yazılı olmayan, yaşayan ve yaşamıyan ortak belleğimiz, ekinimiz ve
evrenimiz. Algılayacağız, alımlayacağız, gözlemliyeceğiz, yorumlayacağız ve bir çıkarımda bulunacağız. Böylece yetmezliklerimizi, sınırlarımızı aşacak, soruna bir yaklaşım ve çözüm getirmeye çalışacağız.
Bu kaos-kozmos sarmalı bana hep “zannetmek (doksa) - bilmek (episteme)” çatışkısını çağrıştırır; bir yanda zannetmenin kolaycılığı ve belirsizliğin sorumsuzluğu, diğer yanda bilmenin zorluğu, dolayısiyle gerçeğin dayanılmaz ağırlığı ve belirlenebilirliğin sorumluluğu.
İnsanlığın karanlıktan aydınlığa doğru olan serüveninde, bu kaos-kozmos çatışkısı giderek trajik bir seyir almıştır ve bir paradoksa dönüşmüştür: Bu o kadar öyledir ki, sadece dini, sanatı değil, bir çok bilimsel disiplini bile manipüle ederek, gerçek(bilgi) olmayan gerçek(bilgi) gibi dayatılmaktadır.
İnsanlığın mitolojik bilgiden bilimsel bilgiye doğru en zorlu ve övünülesi aydınlanma ve hümanist çabaları ne yazık ki zamanla sermayenin tekeline alınarak, doğamızın, dünyamızın, evrenin kendi halindeki en bakir yerlerine kadar bile yeniden tanımlama, belirleme yönetme hakkına ve hukukuna indirgenmiştir: Dünya'da her yeri, her kesimi neo-liberalizm ile, globalleşen sermayenin kapitalist piyasasına dönüştürmeye, dahil etmeye zorlamaktadır. Yani “sahtecilik” her yeri sarmıştır: Hiçbir şey(sömürü) değişmesin diye bir şeyler değişmeli!?...
İz sürmeye devam edelim ve bir adım daha ilerliyelim: Koas-kozmos çatışkısını, asıl iki temel ve gerçek çatışmaya taşıyalım; kaos-kozmos kavramları aslında unutturulmaya ve gizlenmeye çalışılan, evrendeki tarihi diyalektik süreçlerin politik ve toplumsal düzlemdeki yansıması olan, devrimci ilerlemeci güçlerle tutucu muhafazakar güçler arasında süren çatışma değil midir? Sosyo ekonomik yapısıyla, üretici güçler arasındaki ezeli çatışkı olan kaynakların dağılımı sorununu tanımlayan sınıf çatışması değil midir?
Din, sanat, bilimsel ve siyasi kuramlar ve kurumlarla, postmodern bir kolaycılık ve sorumsuzlukla yeniden simgeler ve semboller üzerinden etnisite, aidiyet ve milliyetçilik, popülist demokrasi yavanlıkları vb. kirli siyasetlerin hortlatılması çok ucuzcu ve utanç verici bir kurnazlık değil midir modern diye nitelendirğimiz bu çağda?
Kavramların içi boşaltılmış ve asıl işlevlerini yitirmişlerdir. Bu duruma nasıl gelindiğini anlamak için, din, sanat, bilim ve siyasetteki kirlenmeye bakmak gerekir; Peki, bunu nasıl yapacağız? Bunun kolay bir yolu ve kılavuzu yok, ama iyi ve doğru seçebileceğimiz rehber(ler) bize yardımcı olabilir.
Bir çağdaşımız bu konuda benim yardımıma yetişti; İgor Stravinsky (1882-1971). Rus besteci, piyanist ve orkestra şefi. 20. yüzyıl müziğinin en etkili ve önemli bestecilerinden biri olarak kabul edilir.
Sanatçı, müzisyen ailesinin hukuk eğitimi aldırmasına rağmen yine müzik sanatına yönelmeyi seçmiştir. Savaş ve devrim koşullarında dahi müzik disiplinini ve üretimini sürdürmeyi elden bırakmamıştır. Petesburg-Paris-NewYork'da geçen bir yaşam; Yani 17 Ekim Devrimi Rusya'sından,
Dünya'nın paylaşım savaşlarının verildiği Avrupa'ya ve okyanus ötesi bir kıtadaki yeni dünya denilen A.B.D.'ne doğru geniş spektrumlu, uğraşılı, farkındalıklı bir yaşam ve meslek yolculuğu.
Harvard Üniversitesi'nde 1926 yılından itibaren Charles Eliot Norton Konferansları adıyla başlatılan geleneksel konferanslarda çok sayıda düşünür ve sanatçı üniversiteye davet edilmektedir. Öğrencilere ücretsiz ve açık olarak gerçekleştirilen bu seminerlere aralarında İgor Stravinsky'nin de bulunduğu bir çok sanatçı davet edilmiştir. İgor Stravinsky'nin bu konferanslar kapsamında müzik sanatı üzerine verdiği seminer notları, bir kitap olarak Ülkemizde de okurların hizmetine sunulmuştur:
Geleneğin kolaycılığına, modernitenin şarlatanlığına teslim olmamış bu değerli, dirençli ve çetin sanatçının, sanat uğraşısındaki oldukça dikkat çekici ve değerli bazı görüş ve önerileriyle sizin de tanışmanızı dilerim; özellikle toplumları etkileme ve yönlendirmede kullanılan sanat ve politika araçlarındaki kolaycı, popülist yöntemlere karşı sunmuş olduğu hayli uyarıcı ve doğru ipuçlarını iyi okumak ve değerlendirmekte yarar var. Aşağıda bilgilerinin yer aldığı, Pan Yayıncılık tarafından özenle dilimize çevrilmiş (Çev. Cem Taylan) ve yayınlanmış bu kitaptan tadımlık da olsa bir-kaç alıntıyı dikkatinize sunmak isterim izninizle:
“Aslında sanat tarihinde devrimci diye nitelenebilecek tek bir olgu bile bulabilmek güçtür. Sanat özü gereği yapıcıdır. Devrim dengenin sekteye uğramasını ima eder. Devrimden söz etmek, geçici bir kaostan söz etmek demektir. Oysa sanat kaosun tersidir. Yaşayan eserlerini, bizzat kendi varoluşunu da tehdit altına sokmadan, kendini kaosa teslim edemez.” (Stravinsky, s:17)
“... Saf haliyle müzik, özgür spekülasyondur...” (Stravinsky, s:40)
“Yaratma yeteneği bize hiçbir zaman tek başına verilmez; her zaman gözlem yeteneğiyle el ele
gider...” (Stravinsky, s:44)
“Gelenek alışkanlıktan bütünüyle farklı bir şeydir; en yerleşik alışkanlıktan bile, çünkü alışkanlık,
tanımı gereği, farkında olmadan edinilir ve mekanik olma eğilimindedir; Oysa gelenek, bilinçli ve
düşünerek kabullenme sonucunda oluşur. Gerçek bir gelenek, geri getirilemeyecek bir geçmişin
kanıtı değil, şimdiki zamanı canlandıran ve bilgilendiren hayat dolu bir güçtür. Geleneğe girmeyen
her şeyin intihal olduğunu öne süren paradoks, bu anlamda doğrudur.” (Stravinsky, s:45)
“...Sanat ne kadar kontrol edilir, sınırlanır, üzerinde çalışılırsa, o kadar özgür olur.” (Stravinsky, s:50)
“Modernizm terimi kendi içinde ne övgü ne de yergi ima eder, hiçbir yükümlülük de içermez. Zaafı
da tamıtamına budur. Sözcük elimizden kaçar, istenen her türlü kullanımın ardına saklanır... Sonuç
olarak, herkes boş terime biçim ve renk vermeye çalışarak onun esnekliğinden yararlanmıştır...” (Stravinsky, s:60)
“Yenilik ancak gelenekle el ele giderse meyve verir. Yaşayan diyalektik, yenilikle geleneğin eşzamanlı
bir süreç içinde gelişmesini ve birbirini teşvik etmesini ister. Rusya ise şimdiye kadar yalnızca yeniliği
olmayan muhafazakarlığı ya da geleneği olmayan devrimi yaşadı. Bundan kaynaklanan boşluk
üzerindeki korkutucu yalpalama başımı döndürüyor.” (Stravinsky, s:83)
İgor Stravinsky'nin, başarısız devrimleri ve devrimcilerin yetersizliklerini ve verdiği zararları vurgulaması size ilk bakışta aristokratça gelebilir, ama biraz sabır gösterebilirseniz sizi özgürlüğün de sınırları ve sorumluluk alanları ile tanıştırarak, yükümlülüklerinizi hatırlatacaktır. Böylece sanatın estetiğindeki tavizsizlikte,eksikliklerinizi ve hatalarınızı sakinlikle gözden geçirme, değerlendirme ve kendi özgün ve özerk tezlerinizi yaratma/düzeltme ve eylem alanlarınızı oluşturma olanağı bulabilirsiniz. Yani her tikellikten tümele giden yollarda gerekli bilgilerle ve doğru yöntemlerle donanmanın ve ilerleyebilmenin diyalektik kılavazluğunu sezdirmektedir bizlere. Ne de olsa eserleri ile müzik sanatına getirdiği yeniliklerle zamanın “avant-garde” sanatçılarındandır: Klasik akıma,“Bahar Ayini” adlı bale eseriyle derin halk kültürünü ve pagan düşüncenin etkilerini hatırlatarak besteciliğinin kozmopolit özelliğini sergilemiştir.
İgor Stravinsky sizi asla yanıltmasın; Bir sanat(müzik) eserinin yaratımında, tezatlık, karşıtlık, ritim, vb. basmakalıp yöntem ve unsurlara fazla yaslanılmamasını; bu şekilde üretilen eserlerin ilkin ilgi çekebileceğini ama uzun erimde etkili ve kalıcı olamıyacağına dikkat çekecek kadar yenilikçi ve zordan yana bir sanatçıdır. O sanatta 'çoktan bire ulaşma'nın vurgusunu yaparken de bu yolun en zor yol olduğunun ama en sağlam yapı olduğunun da altını çizer. Sanatsal etkinliklerin de akedemik çalışmalar ve bilimsel çabalar kadar zor olduğunu ve ciddi uğraşılar gerektirdiğini hissetmemizi sağlar. İster yaratıcı ister tüketici olalım, bizi hemen ve kolayca etkileyen fantezinin ve popülizmin her alandaki kolaycılığına, ucuzculuğuna, sorumsuzluklarına ve olumsuz sonuçlarına karşı uyarır.
Aynı yolun ve yönün bir “parelel evren” yolcusu da yazın sanatında Vladimir Nabokov'dur. Bir tesadüf olmayan bu benzerlikten söz etmemek olmaz: Onlar hem coğrafyanın hemde kendi bedenlerinin “mülteci”si ve bilinmeyenleri bilinir kılmanın yiğit ve gözüpek “iltica”cısıdırlar artık bireysel çileli yolculuklarında. Vladimir Nabokov da yazın sanatında gerçek yenilikçi ve devrimci bir yazı ustasıdır: James Joyce, Viriginia Woolf, Samuel Beckett gibi “Karşı Roman” (Anti-Roman) akımının en önemli temsilcilerindendir. Bu akımda, Geleneksel romandaki her şeyi bilen “tanrısal anlatıcı”nın tahtı ve hermetik misyonu kökünden sarsılır; klasik karekterler ve tiplerle kendini özdeşleştirmeyle edilgenliğe mahkum okuyucu da eseri yeniden üretmeye davet eden etkin bir yazar konumuna yükseltilir. Nabokov’un bu anlayışla yazdığı Solgun Ateş (Pale Fire, 1962) romanı, türünün en okunmaya ve incelemeye değer eserlerindendir. O da İgor Stravinsy ile birlikte, kültürlerarası yolculukları ve kültürlerüstü çabalarıyla, izlenme çabasına değer çağdaşlarımızdandır.
İgor Stravinsky'nin, -sanatın hata ve ihmal kabul etmeyen en disiplinli alanı olan müzik evrenindeki
ilkelerden, kurallardan, yaratma süreçlerinden, icra ve dinleme aşamasına kadar- kılı kırk yaran
titizlikle sunduğu görüşleri ve fikirleri, her kesimden okuyucunun yararlanabileceği bir evrensellik
içermektedir; Sanatın bir dalı olan müzik alanında yapmış olduğu çözümlemelerini ve yöntemini
kendinize rehber alarak, diğer sanat alanlarının, disiplinlerin ve özellikle sosyo politik uygulamaların
(rejimlerin) analizlerinde, gerek bireysel gerek toplumsal düşünce ve davranışlarımızın öz eleştirisini
ve kritiğini yapma olanağını da bulabilirsiniz.
İgor Stravinsky'nin müzik sanatı üzerine verdiği bilgiler, benim kaos-kozmos ve sanı-bilgi kavramları
ile olduğu kadar diğer sanat dalları, ekoller ve disiplinler ile de daha yeterli bir iletişim ve etkileşim
kurmamda, gerekli diyalektik yöntemlerin rehberliğini sağladığını söyleyebilirim: Müzik her zaman
kulaklarımızda hoş nağmeler bırakarak kaybolup gidecek melodilerden ibaret değildir; matematik
kesinliği gerektirecek kadar materyalist ve diyalektik tınılar da taşıyabilir, yeter ki “alımlama” için
gerekli “gösterge” niteliğini taşıyabilsin; yaratıcısı, yorumcusu ve izleyicisi ile hala kollektif gücümüz.
Kitapta yer alan İgor Stravinsky'nin, bu konferans notlarında beni en çok etkileyen şey; yaratma çabasında olan her kesimden insanda uyandırmaya çalıştığı, umut cesaret, yetkinlik, sorumluluk duygusu ve çabası.
İgor Stravinsky'nin ve uğraşdaşlarının yaşamı, yordamı, çabaları, eserleri ve bırak gitikleri izleri ile derinlemesine bir tanışma yolculuğunu, etkilenip etkilenmeme deneyimini ise sizlere bırakıyorum.
(*) Kaynak: İgor Stravinsky, Altı Derste Müziğin Poetikası, (Çev. Cem Taylan), Pan Yayıncılık, İstanbul
Ekim 2000.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder