Suat Taşpınar, eski bir yazısında, muhtemelen güzel bir bahar gününde yazdığı, 28 Mayıs 2006 Pazar günü Radikal’de yayımlanan Moskovalı kızların bacakları ve 'mühim şeyler' başlıklı yazısında, Moskova’ya da baharın geldiğini müjdelemişti.
Suat Taşpınar’ın aşağıya bir kısmını alıntıladığımız yazısı içinde bulunduğumuz şu güzel günlerde Moskova’da bahar sevincini yaşayan bizlerin de duygularına tercüman oluyor:
“Türkiye’deki dostlarımız muhtemelen yazın terine çoktan battıkları bir zamanda; biz Moskova'da hâlâ alıngan bir baharla halvet halindeyiz.
Moskova'nın kalp sağlığı için en tehlikeli, göz sağlığı için en yararlı, ruh sağlığı için en sarsıcı mevsimi gelip çattı.
Mayıstan hazirana adım atmak üzereyiz.
Tomurcuklar patlamaya, güzellikler arz-ı endam etmeye başladı, başlıyor. Kastım parklarda, bahçelerde göz kırpan nebat değil; ben caddelerde, sokaklarda dolaşanlardan söz ediyorum! Duruma göre 'tehlike, yarar ya da sarsıntı' yaratan 'unsurlar', güneşli havalarda kaldırımları arşınlıyor.
Geçende yaşı kemale ermiş bir arkadaş anlatıyordu ayaküstü: "Türkiye'den eşini Moskova'ya getireceksen bunu karakışın tam ortasında yapacaksın. O zaman 'Aman ben bu şehre hayatta gelmem, ne halin varsa gör' der ve sizi yalnız bırakır gider". İzahat ardından geldi: "Kışın hem şehir çekilmez oluyor, hem de herkes kat kat elbiseler, kürkler içinde dolaşıyor, 'tehlikeli unsurlar' fazla göze çarpmıyor. Yazın buraya gelip de sokaklarda tiril tiril dolaşan Rus kızlarının güzelliğiyle çarpılan kadınlar 'Hayatta kocamı Rusya'ya yalnız yollamam' diyor" diye izah etti.
Sahiden de öyle bir mevsim var Moskova'da. Kelebek ömürlü, kısacık bir yaz var. 'Moskova'da kış dokuz ay sürer, üç ay da yazı beklemekle geçer' sözüne hak verecek kadar kısacık. İşte kemiksiz en fazla iki ay süren bu güzel zamanların tadını çıkarmak lazım. İç çamaşırlarının üst kısmının genellikle raflara kalktığı, minicik giysilerin narin vücutlarda eğreti ve fuzuli durduğu, rüzgârsız havalarda bile en iflah olmaz frikiklerin verildiği bir mevsim bu. Nâzım'ın Leipzig şiirinden tornistan yapıp "Moskovalı kızların bacakları gayet güzel, etekleri de gayet kısa / Hayatın bu kadar güzel olduğunu fark etmezdik, Moskovalı kızların bacakları böyle güzel olmasa" diye şiir yazdıracak mevsim...
Yararsız 'mühim gündemler'den başını kaldırıp hayatın ve aşkın kollarına atlamak için, hep ertelenen güzelliklerin yanağından bir makas alıp anı yakalamak için, hiç değilse masum flörtlerle, uçarı tebessümlerle, ruha cila olan komplimanlarla, birkaç dakikada başlayıp bitecek hızlı çekim aşkımsı heyecanlarla muazzam bir mevsimdir Moskova'da bohçasını açtığımız.
İşte bu mevsimde Moskova'da bir erkeğin yapabileceği en anlamlı iş, tercihen sokağa taşmış bir kafe masasında ya da kalabalık bir parkın manzaralı bankında oturup âlemi seyre dalmaktır. İçkinizi yudumlarken, Tanrı'ya böylesine güzellikler bahşettiği için şükretmektir. Necip Fazıl'ın, kendisi reddetse de hayatın yücelttiği dizelerini hatırlamak ve "Her kadının bastığı yerde sanki kalbim var/ Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden/ Ömrümüzün geçtiği yolda bana sorsalar/ Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden" diye ince bilekleri dokunmadan okşamak gerekir.
Evde bilgisayar karşısında kelime ve anlam avcılığı yapmakla, sonuna dek okunmayacak yazılar teğellemekle vaktini heba edenler ise hayata ve Moskova'ya affedilmez bir günah işlemekle kalırlar! Hepsi o kadar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder