Moskova

Moskova

9 Haziran 2009 Salı

Rusya akılla, mantıkla anlaşılmaz


Moskova'dan Milliyet muhabiri Cenk Başlamış, BBC Türkçe Yayın Servisi'ne "Rusya ve Türkiye'nin 'Batılıların kendilerine karşı hep önyargılı olduğunu düşünmeleri' gibi bazı ortak özelliklerinden yola çıkarak 'anlaşılması zor' Ruslar`ı anlatıyor. Siz de okurken pek çok noktada "Aklımdan geçenler yazılmış" hissine kapılacaksınız!

Görünüşte Rusya`yı yermek için söylenir ama dikkat edenler bu ifadeyi kullananlarda gizli bir gurur farkeder.

Gururun nedeni yine Rusların çok övündüğü `Rus ruhu`nda gizli.

Onlara göre, `Rus ruhu` o kadar derin ki, yabancılar, özellikle Batılılar anlayamaz.Tabii,sözü edilen `ruh`un da etkisi olabilir ama yabancıların anlayamamasının asıl nedeni Rusya`nın çift kişiliği. Yani, Rusya aynı anda hem Batılı hem de Doğulu bir ülke. Tıpkı Türkiye gibi...

Dolayısıyla, Rusya`ya ya da Türkiye`ye gelen bir Batılı ilk anda kolayca dehşete kapılabilir.Türklerle Rusların ortak bir noktası daha var: Batılıların kendilerine karşı hep önyargılı olduğunu düşünürler.Aslında ilginç bir ruh halidir bu; iki halk da hem önyargıdan yakınır hem Batılıların kendileri hakkında ne düşündüğünü merak eder.

İşte bu nedenle, örneğin, New York Times`ın Türkiye`ye `iki tam sayfa ayırması` türü haberler çok hoşumuza gider.Komsomolskaya Pravda gazetesi de hiç üşünmemiş, Batılıların Rusya hakkında ne düşündüğünü araştırmış. Ama `araştırmış` sözünü hakkını vererek dolu dolu söylemek gerekiyor, çünkü yüzyıllar öncesine gitmişler. O zaman ve bugün ne söylendiğini karşılaştırmışlar.

Örneğin, İngiliz misyoner Richard Chensler,`Rus kiliselerinde ayin sırasında din adamlarını dinleyen yok. Millet çene çalıyor` diye yazmış 1553 yılında. Sovyet döneminde Almanya`nın Moskova Büyükelçiliğini yapan Andreas Meier Landrut,`Komünizm yıkılınca kilise yeniden güçlendi. Ancak çoğunluğun kalbini fethedemedi. Kiliseye sadece yaşlılar gidiyor` diye yazmış 1990`larda.

Bavyera`nın Rusya Büyükelçisi Frants Gabriel De Bre 1800`lerde, `Rusya dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Ama sahip oldukları hammaddeleri satıyor, sonra da bunları işlenmiş olarak satın alıyor`diye yazmış.

International Herald Tribune gazetesi,daha geçen ay `Rusya para dolu bir çuvalın üzerinde oturuyor`diye benzer bir tespitte bulunmuş.

Bir Alman 1676 yılında,`Ruslar gece gündüz içiyor, ama utandıkları bu durumdan bir türlü kurtulamıyor`diye yazmış.

Alman Büyükelçisi 300 yıl sonra,`Halk neyse,ülkeyi yönetenler de votkaları yuvarlıyor`demiş.Venedik temsilcisi Marko Foskarino,1557 yılında,`Yabancılar için Rus kadınları elde etmek çok kolay` diye yazmış. İngiliz modacı Robert Carry Williams daha iki yıl önce Rus basınına, `Kadınlarınızın inanılmaz gözleri var. Elinizi uzattığınız anda da sizinler` demiş.

Batılıların dün ve bugün Rusya için ne düşündüğü listesi uzayıp gidiyor.

Komsolskaya Pravda, `Değişen bir şey yok. Bizim hala soğuktan donduğumuzu, votka komasına girdiğimizi, Tanrıya inanmadığımızı, servetimizi saçtığımızı, kadınlarımızın çok güzel ve çok kolay olduğunu düşünüyorlar` diye konuyu bağlamış. Bağlamış ama en önemlisini yazmayı unutmuş: Anlaşılmamak ya da anlaşılmaz olduğunu düşünmek Rusların çok hoşuna gidiyor.

Rusya'nın yolu, aklın sağı-solu...
Suat Taşpınar

Radikal ,13/12/2009

Ruslara eskaza “Sizin memleketi anlamak zor” deseniz, kastınız ne olursa olsun, bundan övünme payı çıkarırlar. ‘Farklı olmanın’ gururuyla, şairleri Tyutçev’in ünlü dizelerini okurlar: “Rusya akılla anlaşılmaz / Arşınla da ölçülmez / Rusya’nın hali bambaşkadır / Rusya’ya sadece iman edilir.” Bu “Biz farklıyız” avuntusu, bu “Biz her durumda kendi yolumuzda gideriz” takıntısı, bu “İstenen bir şey olmuyorsa başka sebebi yoktur, sadece bizim benzersizliğimizdendir” saplantısı yok mu... Oysa ‘Rusya’nın yolu’ diye tutturulurken sık sık ‘ortak aklın yolu’ndan çıkılabildiği de bir anlaşılsa...Siyaset tarzında bu ‘özel’ duruma lafımız yok. Evet, Rusya’nın ‘kendi yolu’ var ve Batılıların anladığı manada demokrasi bu topraklarda kolay yetişecek çiçek değil. Halkın ezici çoğunluğunun sadece ‘ekmek ve düzen’ istediği, ifade özgürlüğünü önemsemediği, “Bize demir yumruk lazım” dediği bir ülkede bu normal. Yeni yetme Kremlin ideologlarının imalatı olan ‘yönetilen demokrasi’ kavramı Rusya’da zaten egemen. Pek çatlak ses çıkmıyor. Şimdi de yeni kalkınma modeli olarak ‘muhafazakar modernite’ diye bir kavram icat edildi. “Biz Rusya’yız, bizim yolumuz herkesten ayrı. Halkın sıkıntılarını aşması için devletin ekonomideki güçlü rolünü sürdüreceği, modernleşmenin de devletin öncülüğünde gerçekleşeceği bir kalkınma modeli izlenecek” dendi, iktidar partisi Birleşik Rusya’nın son kongresinde alınan kararla...Buraya kadar hava hoş. Alan memnun, satan memnunsa; yöneten ile yönetilen arasında ‘milli mutabakat’ varsa itiraz anlamsız. Ama iş gündelik hayata gelir de, “Bizim kendi yolumuz var” plağı hala çalarsa, iş değişiyor. Beğensek de beğenmesek de, dünyanın mühim bir bölümü için ‘küreselleşme’ güncel bir gerçek. Siyasi farklılıklar bir yana, artık sınırlar, bayraklar ne olursa olsun, ‘gündelik hayata dair’ pek çok uluslararası kriter kemikleşiyor, ‘olmazsa olmaz’ hale geliyor. Bu, hayatın hemen her alanında ‘standartlaşma’ olarak kendini gösteriyor. Ama Rusya kara trene rahmet okutuyor; islim arkadan da gelmiyor.Bu kadar geveleyip durduğum şeyi örneklerle açıklayayım: Mesela iş yaparken bürokrasi 32 dişi çelik gibi karşınıza çıktığı zaman... Mesela çek-senetin hala olmadığı, 100 dolarlık bir ödeme için hala 100 muhasebe belgesinin doldurulduğu bir kara düzen hüküm sürdüğü zaman... Mesela AB standartlarına uyup sınırı geçen domates Rusya’da geri çevrildiğinde “Bizim kendi standardımız var, başkalarınınki bizi bağlamaz” dendiği zaman... Mesela domuz gribine savaş açan Hıfzısıhha Kurumu’nun başındaki zat kimseye danışmadan “Rus öğrencilerin yurtdışına çıkışını yasaklıyorum” diyebildiği zaman... Mesela birkaç akılevvelin restoranda ateşlediği havai fişek 140’a yakın masum insanın hayatını söndürünce kimi yetkililer “Rusya’da havai fişek gösterilerini tümüyle yasaklıyoruz” dediği zaman... Mesela New Yok’un alameti farikası sokak ‘hot dog’cuları dahil, adabıyla satılan ‘ayaküstü yemekler’den hijyenden yana şikayet yokken, Rusya’da pis bir dönercide bir kişi zehirlendiğinde hemen “Bütün dönerciler kapatılacak” kararı alındığı zaman... Mesela alfabeniz dünyaya hiyerografi gelirken metronuzda hala tek kelime İngilizce tabela olmadığı zaman... Mesela e-devlet Türkiye’de bile dağları aşmışken, burada bir arpa boyu yol gidilemediği zaman...İşte hayatın bu ‘ufak’ arızalarını çözmek için ‘Rusya’nın yolu’nu aramak, gelişmenin önünde ‘Rusya duvarı’ oluyor. ‘Aklın yolu’ zaten bu soruların cevabını vermiş. Standart dediğiniz şey, onun yanında ‘herkes için olabildiğince eşit uygulanan kurallar’, meseleyi büyük ölçüde hallediyor. Yangın çıkışının da, havai fişek ateşlemenin de, gıda ürünlerinin de, otoyol yapmanın da, uluslararası muhasebenin de kuralı-standardı var. Mühim olan onları önce koymak, sonra uygulamak. Siz, bu kör düzenin sürmesinden beslenenlerin “Bizim yolumuz ayrı” yalanının belini kıramıyorsanız, “Neden bizde olmuyor?” dediğinizde “Olmuyor, çünkü biz farklıyız” diye laf yetiştirenlerin çanına ot tıkayamıyorsanız, ‘yaşam kalitesi’ endekslerinde insan hayatının en değersiz olduğu ülkelerle aynı sıraya mahkum oluyorsunuz işte...Biz, “Kardeşim neden yangın çıkışı bile olmayan bodrum katındaki barlar, restoralar hala açık?” diyoruz; siz “Rusya akılla anlaşılmaz” diyorsunuz. Biz, “Neden caddelere parkometre koymuyorsunuz?” diye soruyoruz; siz “Arşınla da ölçülmez” diyorsunuz. Biz, “Alman’ın, Fransız’ın afiyetle yediği üzümü neden sokmuyorsunuz?” diyoruz; siz “Rusya’nın hali bambaşkadır” diyorsunuz. Biz “Neden bir şirket ‘registrasyonu’ için eksi bilmem kaç derece soğukta sokakta, kuyrukta sabahlanılıyor? Neden iki günlüğüne yurtdışına çıkılıp girilse bile her seferinde sıfırdan polis ‘registrasyonu’ işkencesi var?” diye sual ediyorsunuz; siz “Rusya’ya sadece iman edilir” diyorsunuz. “Ama insanın imanı bu kadar da gevretilmez ki!” diyecek olsak, “Bu yol Rusya’nın yolu” diyorsunuz. Pes edip oturuyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder