Moskova

Moskova

18 Mart 2024 Pazartesi

Rusya'da Bağışlama Pazar günü nedir?


GEORGY MANAEV

Kaynak: https://www.rbth.com/

 

Büyük Oruç (Великий пост-Velikiy Post)’dan önce, Rus halkının geleneksel olarak kışı uğurlamayı kutladığı Maslenitsa haftası gelir. Peki, Büyük Oruç’dan önceki son Pazar günü Tanrı'dan ve birbirimizden af ​​dileme geleneği nereden geliyor?

Bu gelenek MS ilk yüzyıllarda Mısırlı keşişlerin yaşamından gelmektedir. Büyük Oruç’un tamamını çöllere ve mağaralara çekilerek yalnız geçirirlerdi; çünkü İncil'in söylediğine göre İsa çölde 40 gün oruç tutmuştu. Rahiplerin tamamı Paskalya'da manastıra dönemedi; bazıları açlıktan öldü, bazıları ise vahşi hayvanlar tarafından parçalandı. 

Bu nedenle, Oruçtan önceki son Pazar günü, yalnızca Paskalya'da buluşmak üzere ayrılan keşişler, bir daha kimseyi göremeyeceklerinin farkına olarak birbirlerine veda ederler ve birbirlerinden, kasıtlı veya kasıtsız işledikleri tüm suçlarını affetmelerini isterlerdi. Matta İncili şöyle der: "Çünkü eğer başkalarının size karşı günah işlediğinde bağışlarsanız, göksel Babanız da sizi bağışlayacaktır. Ama başkalarının günahlarını bağışlamazsanız, Babanız sizin günahlarınızı bağışlamayacaktır."

Ortodoks Kilisesi, kişinin Pazar sabahı Bağışlama gününde Kutsal Komünyon'u itiraf etmesini ve almasını ve ancak o zaman sevdiklerinden kendilerini affetmelerini istemesini emreder. Ruslar, af diledikten ve "Tanrı affedecektir" cevabını aldıktan sonra, uzlaşma ve dostluğun bir işareti olarak genellikle üç kez öpüşürler.

Rus halkı arasında Bağışlama Pazar günü, Maslenitsa kutlamalarının sonuna denk geliyor. Bu gün, akşam yemeğinden önce, yakın zamanda ölen akrabaları anmak için mezarlığa gitmek ve ayrıca reçete edilmese de "onlardan af dilemek" gelenekseldi. kilise tarafından - görünüşe göre bu, pagan geleneklerinin bir kalıntısı, Maslenitsa kutlamaları sırasında işlenen tüm günahların (aynı zamanda bir pagan inancı) sözde "yakıldığı" Maslenitsa maketinin yakılmasıyla aynı.

Bu Pazar günü, Ortodoks kiliselerinde akşam ayininde özel bir kilise ayini olan "bağışlama ayini" yapılıyor. Bu tören sırasında rahip, cemaate, birbirlerinden af ​​dilemenin gerekliliği, suçları temiz kalple affetmenin yolları hakkında bir vaazla hitap eder ve rahip kendisi de orada bulunan tüm insanlardan af diler ve onlar da şöyle yanıt verir: "Tanrı affedecektir" sen, kutsal Babamız. Biz günahkarları bağışla ve bizi de kutsa." Böylece Ortodoks Hıristiyanlar birbirleriyle barışarak Oruç zamanına başlıyorlar.


12 Mart 2024 Salı

Dört kez adı değiştirilen Okhotny Ryad Metro istasyonu


Kaynak: https://www.rbth.com/

  

Moskova’da İki yüz altmıştan fazla Metro istasyonundan 29'unun adı en az bir kez değiştirildi. 

Rekoru kıran ise dört kez yeniden adlandırılan Okhotny Ryad.

İstasyon 1935'te açıldı ve adını bir zamanlar av ticaretinin yapıldığı yer anlamına gelen yakınındaki 'Okhotny Ryad' (İngilizce: Hunters' Row) caddesinden alıyordu. 

Ancak 1955'te bu istasyonun adı, 'im Kaganovicha' ('Kaganovich' İstasyonu) olarak değiştirildi. 

Lazar Kaganoviç, Stalin'in Moskova'yı yeniden inşa etmesine ve ilk Metro hatlarının inşasına öncülük eden önde gelen bir Sovyet siyasetçisiydi. 1935-1955 yılları arasında başkentin Metrosu onun adını taşıyordu ve Metronun adı Lenin'in adıyla değiştirildiğinde Kaganoviç'e yalnızca bir istasyon ismi kaldı.

Ancak Kaganoviç, 1957'de tüm görevlerinden uzaklaştırıldı ve ondan söz edilen her şey kaldırıldı. 

Birkaç yıl boyunca Moskova'nın merkezindeki istasyon eski ismine döndü; ancak 1961'de 'Prospekt Marksa'ya ('Marx Prospekt') dönüştü.

Karl Marks’ın adı neredeyse otuz yıl boyunca istasyonda kaldı. 'Okhotny Ryad' ancak 1990 yılında orijinal, tarihi ismine kavuştu.

10 Mart 2024 Pazar

Bir zamanlar Moskova


Alper Eliçin

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Rusya’ya ilk seyahatim 1995 yılının ocak ayında oldu. O zamanlar Yapı Kredi Bankası’nın (YKB) sahibi olduğu Enternasyonel Turizm’de genel müdür yardımcısıydım. Şirkete yeni kazandırılan Pegasus Havayolları’yla da ben ilgileniyordum. Zaten aynı zamanda Pegasus’un yönetim kurulundaydım.

Enternasyonel Turizm, YKB’nin turizm yatırımları yapan şirketiydi. Pegasus’un dışında Marmaris-Datça yolu üzerinde o günkü adıyla Robinson Club Select Maris’in sahibiydi ve Sultanahmet Four Seasons Hotel yatırımı da devam ediyordu. Otel yatırımlarının geliştirilme ve işletme aşamasından sorumlu genel müdür yardımcımız da Hasan Çağlayan’dı. Hasan, çok başarılı bir performans çizen Club Maris’i mal sahibi olduğumuzdan dolayı disiplinli bir şekilde denetler, Robinson yöneticilerine katkıda bulunur ve misafir yelpazesini genişletmeye çaba gösterirdi. O yıllar da turizm açısından sıkıntılı yıllardı. Bir yandan Körfez Savaşı’nın etkileri, diğer yandan PKK terörü sektörü krize sokmuştu.

Hasan, genel müdürümüz Tavit Köletavitoğlu ve ben, Pegasus ile Club Maris arasında bir sinerji oluşturmaya gayret ediyorduk. Rus piyasası o yıllarda yeni yeni oluşuyordu. Rusların, batı Avrupalılardan farklı olarak PKK terörü, savaş vs. gibi olaylardan fazla etkilenmediklerini biliyorduk. Zira o zamanlar Moskova’da da Çeçen terörü etkisini hissettiriyor, metroda bile bombalar patlıyordu. Fikir kimden çıktı hatırlamıyorum ama Moskova’ya gidilmesine ve gerek Pegasus, gerekse Maris için pazar araştırması yapılmasına karar verildi.

Sovyetlerin dağılmasından sonra pek çok Türk girişimci Rusya’ya akın etmişti. Turizmciler, inşaat şirketleri, ihracatçılar, maceraperestler hepsi yollara düşmüştü. Rusya o sıralar yeni yeni dünyaya açılıyordu. Ruslar da akın akın Türkiye’ye, özellikle İstanbul ve Trabzon’a gelip, başta tekstil olmak üzere her türlü tüketim malzemesini alarak uçak ve gemilerle Rusya’ya taşıyorlardı. Bavul ticareti adı verilen bu aktivite oldukça büyük boyutlara ulaşmıştı. YKB’nin bağlı olduğu Çukurova Holding’in inşaat şirketi Baytur da o dönemde Rusya’da faaliyet göstermeye başlamıştı.

Rusya’ya gitmeden önce, elden geldiğince bilgi topladık. Rusya’da faaliyet gösteren ve Türkiye’ye turist getirmeye çabalayan Türk ve Rus seyahat acentelerinin isimlerini, adreslerini, kontak kurulacak kişilerin isimlerini vs toparladık. Rus Sivil Havacılık Dairesi’nden (RCAD) de randevu aldık. Ayrıca, bize Moskova’da rehberlik edecek birini bulmaya çalıştık. Viyana merkezli Gulet Turizm’in patronlarından Cem Kınay bir Rus hanımı tavsiye etti.

Hasan, ben, Pegasus’tan Ticaret Müdürümüz Harika Akkent, Pegasus Genel Müdür Yardımcısı Eugene O’Reilly 11 Ocak 1995 tarihinde İstanbul’dan THY ile yola çıktık. Moskova-Şeremetyova Havalimanı’na (SVO) karlı bir günde indik.

Terminale indiğimizde, hepimiz biraz çekingendik. Bilmediğimiz bir ülke, bilmediğimiz bir kültür, bilmediğimiz bir dil ve okuyamadığımız bir alfabe. Pasaport kontrolünden önce, sert bakışlı bazı görevliler bizi bazı formlara yönlendirdiler. Ülkeye giriş için doldurulması gereken bu formlarda sadece Rusça vardı ve Kiril alfabesiyle hazırlanmıştı. Ruslar Sovyet döneminde kendi dillerini İngilizce ile eş tutarmış. Zaten tüm Doğu Bloku ülkelerinde de ilk yabancı dil olarak Rusça okutulurmuş. Dolayısıyla konu biraz kibir, biraz da çağın değiştiğinin farkına varmamakla ilgiliydi.

Yıllar sonra, 2013’te bir iş gereği sık sık Moskova’ya tekrar gitmeye başladığımda durum hâlâ aynıydı ve ben fazladan yanımda getirdiğim formu Türkiye’de şirkette doldurtup, yanıma alırdım. Bir keresinde Moskova’da Metropol Otel’de sabah kahvaltısında İngilizce basılan Moscow Times’ı okurken, bir okuyucu mektubu ve Rus mercilerin yanıtını görmüştüm. Okuyucu, formun niye sadece Rusça olduğunu soruyor, bürokrat da, “ABD’ye girerken de form sadece İngilizce” diye bir yanıt veriyordu. Sonunda nihayet bu uygulamadan vazgeçildi.

Biz ise 1995’te Rusya’ya iş için giden ve bu konuda deneyim kazanmış işçi vatandaşlarımızın yardımlarıyla güç bela formları doldurabildik. Pasaport kontrollerinin yapıldığı yerler ise tam bir ana baba günüydü. Kuyruk filan hak getire… İte kaka, pasaporttan geçtik. Kargaşalıkta bazı Ruslar herkesi itiyor, bağırıp çağırıyor, zaman zaman kavgalar çıkıyordu. Neyse ki, pasaport görevlisi biraz lisan biliyordu. Doldurduğumuz formun bir parçası pasaportumuza zımbalandı ve ilk iş polise gidip kendimizi kaydettirmemizi söyledi.

Arındırılmış alandan çıktığımızda, rehberimiz Nataşa, isimlerimizin yazılı olduğu bir kartonla bizi bekliyordu. Tipik bir Şikago aksanıyla, kusursuz İngilizce konuşan Nataşa bir anda tüm endişelerimizin ortadan kalkmasını sağladı.

Terminalden çıktığımızda bizi bir Volga arabaya yönlendirdi. O zamanlar, Moskova’da taksi pek yaygın değildi ve ciddi şekilde fakirleşmiş olan Rus halkının özel arabası olanlarının bir bölümü bu araçlarıyla taksicilik yapıyordu. Nataşa şoförü tanıştırdı. Eşiymiş. Daha sonra hikayesini anlattı.

Rus asıllı olan Nataşa ve eşi aslen Tiflisliymiş. Her ikisi de Tiflis Üniversitesi mezunuymuş. Ne okuyacaklarına Sovyetler döneminde devlet karar verirmiş ve Nataşa’nın şansına İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü çıkmış. Doğal olarak, Sovyet döneminde İngilizce pek işe yaramayan bir dilmiş. Bu duruma çok üzülmüş. Eşi ise elektronik ve telekomünikasyon bölümünde okuyormuş. Mezuniyetlerinden sonra Soyuz kapsüllerinin iletişim altyapısının kurulmasında yazılım mühendisi olarak çalışmış. O zamanın şartlarında iyi bir geliri varmış. Nataşa ise tercüme yaparak, aileye kısıtlı bir katkı yapabiliyormuş. Sovyetler çökünce, Nataşa ve eşi Gürcistan’dan ayrılarak, Moskova’ya gelmişler. O zamanlar Rusya’da yurt içi seyahat belgesi gerekiyormuş ve Nataşaların Moskova’ya seyahat izni de, Moskova’da ikamet etme izinleri de yokmuş. Uzun süre kaçak yaşamışlar.

Moskova’da Yeltsin döneminde başlayan dışa açılma sayesinde pek çok yabancı firma iş olanaklarını araştırmak için Rusya’ya geldiğinden Nataşa’nın İngilizcesi birden önem kazanmış, serbest rehberlik ve tercümanlık yaparak, haftada 800 dolar civarı gelir elde etmeye başlamış. Ancak eşi Sovyet uzay programı çökünce işsiz kalmış ve Nataşa’nın hizmet verdiği yabancılara, Moskova içinde kendi araçlarıyla şoförlük yapmaya başlamış.

Nataşa ile sohbet ederek havalimanından kalacağımız Kievskaya Oteli’ne ulaştık ve pasaportlarımızı resepsiyonda verdik. Resepsiyon görevlisi, polis kayıt işleminin kendilerince yapılacağını söyledi. Ancak, pasaportlar gelene kadar başımız dışarıda derde girmesin diye de geçici bir belge verdiler.

O zamanlar Moskova son derece güvenliksiz bir kentti. Önünüzü kesip soyabilecek küçük çetelerden, daha organize mafyatik yapılara kadar sokakları ve iş yaşamını güvensiz kılan pek çok oluşum vardı. Ayrıca Kiril alfabesini okuyamadığımızdan sokak isimleri bile bizim için bir problemdi. Nataşa’nın bizi geç vakit otelde bırakıp metroyla gitmesi gerektiği durumlarda, eve vardığında bizi cepten aramasını söylerdik. Aramasa ne yapardık bilmiyorum.

Ertesi günden itibaren, program gereği Türkiye’ye turist gönderen acentelerle olan randevularımıza gitmeye başladık. Nataşa her randevuya bizimle gelemediğinden, bazı randevulara ben ve Hasan kendi başımıza gidiyorduk. Trek, Uniropa, Svetal ve Exotour isimli firmaları tek tek dolaştık. Her biri şehrin bir tarafındaydı. Kimisi şehrin merkezinde ünlü Arbat Caddesi’ndeyken bazılarına ancak metroyla gidilebiliyordu. Metro sudan ucuzdu. 30 kopeke (o zamanın kuruyla 3 cent) galiba her yana gitmek olasıydı. Buna karşılık şehirde oldukça merkezi bir konumda olan otelimizden, şehrin yine ana caddelerinden olan Trevskaya’ya gitmek için taksi hizmeti veren bir araca binerseniz durum değişiyordu. Bu yolculuk yanımızda Nataşa varken 3 dolara yapılırken, Hasan’la ben araca yabancı olarak binmek istediğimizde 30 dolara kadar fiyat öneriliyordu. Ayrıca başımıza araçta neler gelebileceği de meçhuldü.

O dönem Rusya’nın en sıkıntılı zamanlarıydı. 1968’de annemin Türk Hukukçu Kadınlar Derneği üyesi olarak, Av. Süreyya Ağaoğlu liderliğinde, Moskova’ya davetli olarak yaptığı seyahatin dönüşünde anlattığı izlenimleriyle, yer isimleri dışında hiçbir şey benzemiyordu. Yukarıda Nataşa ve eşinin hikayesinde anlattığım gibi yerleşik bir sistem çökmüş, yerine yeni bir sistem henüz oluşmamıştı. Sokaklarda biraz dolaştığınızda, bir şekilde zenginleşenler, dövizle geliri olanlar veya mafyatik ilişkiler içerisinde bulunan bir grubun Mercedes 600SL’ler, Cadillac’larla dolaştığını, Galeri Lafayette gibi mağazalardan alışveriş yaptığını, buna karşılık Volga ve Lada’larla dolaşan bir zümrenin olduğunu ve bunların bir stadyumun tribünleri altında açılan Türk pazarından giyim kuşam ve tüketim ürünleri satın aldığını görebilirdiniz.

Bu grubun altında ise yoksulluk sınırında yaşayan Rus ve eski Sovyet vatandaşları da vardı. Örneğin akşamları, otelin hemen yanındaki, Ukrayna’dan gelen trenlerin terminali olan Kievskiy Vokzal’ın kapısında yaşlı kadınlar, örülmüş tek bir kazak veya trenle Ukrayna’dan getirdikleri birkaç kilo patates ya da sebzeyi buz gibi havada satmaya çalışırken görülebiliyordu. Fiyat dengeleri oluşmamış olduğundan saatlerce trenle gelip patates satmak ekonomik bir anlam ifade ediyordu. Zira tren biletleri çok ucuzdu.

Bu insanlar, Sovyet sisteminde, tüm temel hizmetler devlet tarafından ücretsiz sağlandığından, yıllarca düşük ücretlerle çalışmış, emekliliklerinde devletin sağlayacağı ücretsiz hizmetler ve emekli maaşlarıyla rahat edeceklerini düşünmüşlerdi. Ancak, sistem çöküp, ruble şiddetli bir devalüasyona uğrayınca, ayrıca ülkeleri de parçalanınca, emeklilik maaşları kuşa dönmüş, sağlık hizmetleri paralı olmuş, her şeyin fiyatı artmış ve insanlar yokluk içine düşmüşlerdi.

Öte yandan, Ukrayna’dan getirilen bu ürünleri pek alan da olmuyordu, zira o sıralar Çernobil kazası nedeniyle Ukrayna’dan gelen tarım ürünlerinde radyasyon olmasından korkuluyordu. Nataşa’nın anlattığına göre Moskova’da herkesin mutfağında bir Gayger sayacı bulunuyor, alınan her sebze veya meyve radyasyona karşı evde kontrol ediliyordu.

Hasan’la otelden, sokakların ve metro istasyonlarının isimlerinin hem Kiril’le hem de Latin alfabesiyle yazılı olduğu bir harita bulmuştuk. Bizim için hazine değerinde olan bu haritayla metroya biniyor, istediğimiz yere gidiyorduk. Yolculuk şöyle gelişiyordu: Yakınımızdaki Kievskaya istasyonundan metroya binerken, aktarma yapacağımız istasyonun adının Kiril alfabesiyle ilk üç karakterini ben aklımda tutuyordum, izleyen üç karakteri de Hasan. Örneğin, Kropotkinskaya istasyonuna gideceksek, ki adı Kiril alfabesiyle Кропоткинская yazılıyor, ben ”Kpo”yu aklımda tutarken, Hasan da “пот”’u aklında tutuyordu. Zira metrolarda tüm işaretlemeler ve isimler Rusça yazılmıştı. Tıka basa dolu olan metro istasyonları ve metrolarda, bu işi kağıt kalemle yapmak mümkün değildi. Haritayı bile açmak olanaksızdı. Bu sayede, hem aktarmaları hem de metrodan çıktıktan sonra aradığımız sokağı bulmakta oldukça başarılı olduk ve hiç kaybolmadık. Metro istasyonlarında yanlış kapıdan farklı bir caddeye çıkmak veya Moskova metrosunda istasyonlar arası alttan bağlantı olan yerlerde ortaya çıkan isim değişiklikleri bile bizi engelleyemedi.

Ziyaret ettiğimiz acentelerin bazıları otelden bozma han gibi binalarda, birkaç odada faaliyet gösteriyordu. Bu köhnemiş, bakımsız binalarda, birkaç kat tırmanıp acentenin ofisinin önüne geldiğinizde, bazen sizi demir parmaklıklı kapılar ve ellerinde silahlar olan, askeri kamuflaj üniforması giyen güvenlikçiler karşılıyordu.

Bu seyahatin, Pegasus için RCAD’ye gittiğimiz bölümünde bize, Enternasyonel’in bir diğer genel müdür yardımcısı Gökhan Menteş’in yakın bir akrabası olan Olcay Özdemir de refakat etmişti. Olcay Hanım Dağıstan kökenli olması nedeniyle mükemmel Rusça konuşuyordu. Ayrıca Rus kültürünü, Moskova’da iş yapış şeklini ve tehlikeleri çok iyi biliyordu. Zaten, başta THY’nin Moskova ofisinin kurulması olmak üzere, Moskova’ya gelen pek çok büyük Türk şirketine danışmanlık yapmıştı. Bize de deneyimleriyle çok katkı sağladı.

Olcay Hanım’dan bahsedince, bize aktardığı bir anekdotu anlatmadan geçemeyeceğim. Türk şirketlerine danışmanlık için Moskova’ya ilk geldiğinde, Olcay Hanım kendine tek odalı ufak bir ofis tutuyor. Bir gün kapısı çalınıyor ve serseri kılıklı bir adam içeri giriyor. Adam Olcay Hanım’a, “Bana ayda 200 dolar ödeyeceksin, ben de iş yerini koruyacağım, yoksa burada yangın çıkar” diyor. Olcay Hanım mecburen adamı maaşa bağlıyor.

Ancak, aradan bir süre geçtikten sonra bir gün yine kapı çalınıyor. İçeri başka biri giriyor ve o da benzer şekilde para istiyor. Olcay Hanım, bana bir iki gün süre ver, yanımda para yok deyip o an için adamdan kurtuluyor. Derhal, daha önce gelen ve maaşa bağladığı kişiyi arıyor, durumu anlatıyor ve “Ben her gelene ödeme yapamam, hani beni koruyacaktın” diyor. “Sen hiç merak etme, sözüm söz” yanıtını veren adam, diğer adamın tekrar geleceği gün ofise geliyor ve bir sandalyeye oturarak beklemeye başlıyor.

Nihayet kapı çalınıyor ve Olcay Hanım’ın ofisini korumaya talip bu iki kişi karşılaşıyor. İşi alan adam fazla konuşmadan belinden tabancasını çıkarıp ikinci geleni alnından vurup öldürüyor. Anlaşılan polisle ve yargıyla da ilişkisi olmalı ki, bu cinayetten dolayı başı fazla derde girmiyor. Uzun bir süre ortalarda görünmeyen adam, iki yıl sonra yine Olcay Hanım’ı ziyaret ediyor. Bu sefer üzerinde bir takım elbise, elinde de bir evrak çantası var. Kısa bir sohbetten sonra çantasından çıkardığı yangın sigorta poliçesini pazarlamaya başlıyor. Kapitalizm Rusya’ya işte böyle gelmiş.

13 Ocak’ta RCAD’nin ofisine gittik. Randevumuz, Afrika ve Orta Doğu bölgesi şefi Kamil Feizahmanov’laydı. Bildiğimiz kadarıyla, karar verici birisi olmamakla birlikte iç raporlamayı hazırlayıp, tepe yönetime sunan oydu. Sohbet esnasında Tatar asıllı olan bu genç yönetici şirketimizi tanımak istedi. Biz de mali yapımızın gücünü vurgulamak amacıyla, Doğu Almanya’dan dönmekte olan Rus askerleri için Baytur’un Rusya’da konut inşa etmekte olduğunu da anlattık. Kamil Bey hemen bize evinde tadilat yapmakta olduğunu ve Baytur’un banyoyu yenilemek konusunda yardımcı olup olamayacağını sordu. Biz de RCAD’den gerekli uçuş iznin alınıp alınamayacağını bilmediğimizden kesin bir yanıt vermedik. Nitekim, Pegasus’a uçuş izni verilmedi. Nedeniyse Dışişleri Bakanlıkları arasında yapılan Türk Rus sivil havacılık görüşmelerinden bir sonuç alınamamasıydı. Biz de Kamil Bey’in banyosunu yenileyememiş olduk.

Moskova seyahatimden hatırladığım bir başka anekdot ise Harika Hanım’la ilgili. Yorucu bir günün akşamı hep birlikte otele döndük ve odalarımıza çıktık. Bir saat sonra lobide buluşup, otelin restoranında yemek yiyecektik. Hasan’la ben lobiye hemen hemen aynı anda indik ve o sırada Harika’nın bir Rus kadınla çok şiddetli bir ağız dalaşında olduğunu hayretler içerisinde gördük. Harika aynı zamanda ağlıyordu. Biz gelince tartışma sona erdi ve Rus kadın gitti. Harika göz yaşları içerisinde kadının kendisine, “Burası benim bölgem, burada çalışamazsın” diye tepki gösterdiğini anlattı. Harika tüm çabasına rağmen bir türlü iş arkadaşlarını beklediğini kadına anlatamamış. Biz aşağı inince durum anlaşılmış olacak ki kadın Harika’yı rahat bırakıp, çekip gitti.

Rusya’nın bu çalkantılı döneminde yaptığımız Moskova seyahati 14 Ocak’ta sona erdi ve İstanbul’a geri döndük.

 

Not: Bu yazıyı hazırlarken kendisine bazı bilgiler almak için mesaj attığımda, bana o seyahatin sonunda birlikte hazırlamış olduğumuz seyahat notlarını derhal bulup yollayan Hasan Çağlayan’a teşekkür ederim. 1995’te yapılan bir seyahatin notlarını saklaması ve bir sorum üzerine beş dakika içerisinde bulup yollamasını, çalışma ve dosyalama disiplinini çok iyi bilmeme rağmen yine de şaşkınlıkla karşıladım. Çıkınında kim bilir daha neler var?..

Osmanlı donanmasını ‘yakan’ Rus kadın ajan


Fuad Safarov

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

Dünyada “kadın ajan” denilince hemen hemen herkesin aklına Mata Hari gelir ama ondan neredeyse yüz yıl önce yaşamış bir Rus kadın casus vardı; üstelik Navarin’de Osmanlı’nın ağır bir yenilgiye uğramasında doğrudan sorumluluğu olan bir casus.

Ünlü Mata Hari 1917 yılında kurşuna dizilmişti. Rus istihbarat tarihçisi yazar Gennadiy Sokolov ise, ilk kadın ajanın 1800’lerin başında Rusya İmparatorluğu için Avrupa’da çalışan Darya Liven (küçük fotoğraf) olduğunu ileri sürüyor. Rus ajan, İngiliz Başbakanı George Canning’le kurduğu yakın ilişki sayesinde İngiltere’yi, Osmanlı’ya karşı Rusya ile ittifaka ikna etmeyi başarmıştı. Liven, Avrupa’nın önemli ülkelerinin liderleri ve soyluları ile birlikte olarak çok önemli gizli bilgilere ulaşabilmişti.

Sokolov, Komsomolskaya Pravda gazetesine yaptığı açıklamada, soylu Bekendorf ailesinde doğan Liven’in, Rusya Çarı 1. Aleksandr tarafından ajan olarak Avrupa’ya gönderildiğini söyledi. Bekendorf ailesinin Çar’a yakın olduğunu belirten Sokolov, “Ağabeyi Aleksandr Rusya’nın Jandarma Birliğinin başkanıydı. Çar, Darya’nın eşi Hristofor Liven’i Avrupa’ya diplomatik göreve gönderdi. Fransa ve Rusya arasında 1812’de savaş patlak verince Darya’nın eşi Rusya’nın Londra elçisi görevine atandı” dedi.

Çar 1. Aleksandr, Elçi Hristofor’ı atarken, “Eşiniz Darya’nın sizin güvenli yardımcınız olacağına inanıyorum” diye ilginç bir ima bulunmuştu. Sokolov, “Darya, Londra’da bir sosyete kulübü açtı. Buraya sürekli siyasetçi ve diplomatlar geliyordu. Üst düzeydeki İngilizler en önemli kaynaklarıydı. Daha sonra bu gizli bilgileri bizzat Çar’a gönderiyor ve ondan talimatlar alıyordu. Çar, sabırsızlıkla ajanından gelecek bilgileri bekliyordu” dedi.

Fransız İmparatoru Napolyon’un yenilgiye uğramasının ardından Rusya’nın Avrupa’da nüfuzunu artırmaya çalıştığına işaret eden tarihçi Sokolov, “Ama en büyük engel Avusturya Başbakanı Klemens von Metternih’di. Rusya onu parayla satın almaya çalıştı ama başarısız oldu. Bu sefer akıllara Darya geldi. Metternih’in planlarından önceden haberdar olmak için ona özel gizli bir görev verildi. İkisinin tanışmasını bizzat Rusya Dışişleri Bakanı Karl Nesselrode ayarladı. Yaklaşık 10 yıl süreyle Metternih’le yakın ilişki içinde bulunan Darya, Rusya’ya çok önemli gizli bilgiler aktardı” diye anlattı.

Rus ajanın sayesinde Avusturya’nın Rusya karşıtı planlarını öğrenen Çar, hemen İngiltere ile yakın ilişkiler kurdu. Bu ilişkilerin artırılması için Liven, talimat gereği İngiltere Dışişleri Bakanı Canning’le birlikte oldu, böylece iki ülke arasında müttefiklik ilişkisi kuruldu. Daha sonra başbakan olan Canning, Osmanlı’ya karşı Navarin Deniz Savaşı’nda (manşet fotoğrafı) Rusya’nın yanında yer aldı.

Daha sonra Fransa’ya geçen Darya, dönemin Fransız Başbakanı ile de yakın ilişki kurarak Rusya’ya önemli bilgiler sızdırdı.


Ağır yenilgi

Wikipedia’da yer alan bilgiye göre, Navarin Deniz Savaşı Osmanlı ve Mısır donanmalarıyla, birlikte hareket eden Britanyalı, Fransız ve Rus donanmaları arasında 20 Ekim 1827 tarihinde arasında yaşandı. Muharebe Osmanlı tarihinde Navarin Olayı, Navarin Baskını veya Navarin Faciası adlarıyla da geçiyor.

Müttefik kuvvetler, Yunanları bastırmaya çalışan Osmanlı ve Mısır kuvvetlerini ağır yenilgiye uğratarak Yunan bağımsızlığını çok daha olası hale getirdi. İmparatorluk savaş gemilerinin yanı sıra Mısır ve Cezayir eyaletlerinden gelen filoları barındıran Osmanlı donanması üç buçuk saat gibi kısa bir sürede yok edildi.

9 Mart 2024 Cumartesi

Moskova'da ÜCRETSİZ ziyaret edebileceğiniz 10 müze ve sanat merkezi


ANNA POPOVA

Kaynak: https://www.rbth.com/

 

Bilet almanıza gerek olmayan Rusya'nın başkenti Moskova’nın en ilgi çekici müze ve galerilerini seçtik.

 

' Kültür Evi ' HPP-2 (ГЭС-2) 

Bolotnaya dolgusu, 15

Moskova'nın merkezinde bulunan ve bir zamanlar Kremlin'e elektrik sağlayan eski bir elektrik santralinin binası, ünlü İtalyan mimar Renzo Piano'nun bürosu tarafından ultra modern bir kültür merkezine dönüştürüldü. 

Konserlere, performanslara, sergilere, konferanslara ve disiplinler arası projelere ev sahipliği yapıyor. Genel olarak, gerçek bir kültür evinde olduğu gibi, sanatın tüm tezahürlerini orada bulabilirsiniz. 

  

' Moskova Modern Sanat Müzesi ' ( ' MMOMA ' )

Ermolayevski şeridi, 17

Müzenin Ermolaevsky Lane'deki şubesinde bir eğitim merkezi bulunmaktadır. 

Programında kültürel tarih ve felsefe, modern sanat ve mimari üzerine dersler yer almaktadır. Burada gerçekleştirilen sergi projelerine "sanatsal araştırma" denebilir. Müzelerde çağdaş sanatçıların koleksiyonlarının nasıl oluşturuldukları anlatılıyor ve sizi ulusal koleksiyonlarla tanıştırıyorlar.

 

' Stella Sanat Vakfı ' 

1. Krasnogvardeysky pasajı, 15

Koleksiyoner ve hayırsever Stella Kesaeva'nın kurduğu 'Stella Sanat Vakfı' genç sanatçıları desteklemeye ve çağdaş Rus sanatını desteklemeye adanmıştır. 

Koleksiyonunda hem tanınmış Rus klasiklerine hem de yeni ortaya çıkan sanatçılara ait 1.500'den fazla eser yer alıyor. 

'Stella Sanat Vakfı'ndaki sergilerde Boris Orlov, Sergei Shekhovtsov, Dmitry Gutov, Vadim Zakharov ve diğer sanatçıların eserleri sergileniyor. Bugün vakıf, Moskova Şehri'ndeki Merkür Kulesi'nde bulunuyor.

 

' Museon ' 

Krymsky Val, 2

Bu heykel parkı Rusya'nın en büyüğüdür. 

İçinde 1000'den fazla Sovyet dönemine ve günümüze ait eser bulunmaktadır. 

1990'larda Marks'ın, Lenin'in, Stalin'in ve diğer siyasi liderlerin çok sayıda heykeli yerlerinden taşınarak orada depolandı. 

Bu “açık hava müzesinde” Evgeny Vuchetich tarafından yaratılan ve bir zamanlar Lubyanka Meydanı'nda bulunan Felix Dzerzhinsky'ye ait bir anıt da bulunuyor. 

 

' Winzavod '

4. Syromyatnichesky şeridi, 1/8, bina 6

2007 yılında, eski bir bira fabrikasının binalarında bir düzineden fazla galerinin bulunduğu ilk Rus özel çağdaş sanat merkezlerinden biri açıldı. 

Bunların arasında 'pop/off/art', 'XL Galeri', 'Totibadze Galerisi', 'Güzel Sanatlar Galerisi' ve diğerleri yer alıyor. 

Çağdaş Rus sanatının trendlerini detaylı olarak inceleyebilir, yeni isimlerle tanışabilir veya ünlü sanatçıların sergilerini görebilirsiniz.

 

'Su Müzesi '

Sarinsky geçidi, 13, bina 5

Moskova'nın su tedarikinin şu anda nasıl geliştiği ve organize edildiği hakkında bilmeniz gereken her şey. 

Sergiler arasında çizimler ve haritaların yanı sıra çeşitli ekipmanların modelleri de yer alıyor. 

18. yüzyılın sonlarında inşa edilen Rostokinsky su kemerinin tarihi görülmeye değer. Veya Moskova Büyük Prensi Ivan Kalita'nın yönetimi altında ortaya çıkan ilk Kremlin su boru hatları. Ek bir bonus - müze, Moskova'nın ilk kanalizasyon pompalama istasyonunun bulunduğu, kırmızı tuğladan yapılmış çok güzel eski bir binada bulunuyor (endişelenmeyin, yüzyıllardır faaliyette değil!).

 

' Fabrika Yaratıcı Girişimler Merkezi '

Perevedenovsky şeridi, 18

Bu, bir Sovyet kağıt fabrikasının arazisinde yapılan yaratıcı bir kümedir. 

Çeşitli çağdaş sanat galerileri kendi tesislerinde ve kendi sanat konutunda faaliyet göstermektedir. 'Fabrika' sergi salonlarında fabrika kültürü ve Sovyet yaşamı, avangard fikirler ve çağdaş sanatın kamusal alanlara entegrasyonu ile ilgili araştırma projeleri sergileniyor.   

 

' At Yetiştiriciliği Müzesi '

Timiryazevskaya Caddesi, 44

Bu müze neredeyse yüz yıldır atlara adanmış belgeler, resimler, fotoğraflar, dekoratif ve uygulamalı sanat objeleri topluyor. 

Koleksiyonunun ilk tuğlası Yakov Butovich'in koleksiyonuydu - 1917 Bolşevik Devrimi'nden önce gerçek bir at sanat galerisi yarattı. 'At Yetiştiriciliği Müzesi'nde Mikhail Vrubel, Nikolai Sverchkov, Pyotr Klodt, Valentin Serov, Evgeny Lansere ve diğer klasiklerin eserlerini görebilirsiniz.  

 

' Andrei Cheglakov Vakfı ' 

Balşoy Znamensky şeridi, 13, bina 1

Vakfın sergi salonunda koleksiyoncu ve iş adamı Andrei Cheglakov'un geniş ve çeşitli koleksiyonundan eserler sergileniyor. 

Vakıf genellikle, Sovyet ve çağdaş Rus yazarların Avrupa modernizmi ve Rus avangardının eserleri de dahil olmak üzere kendi koleksiyonuna dayalı tematik sergiler hazırlıyor. 

Aynı zamanda sanatçılarla konferanslara ve toplantılara, performanslara ve konserlere de ev sahipliği yapıyor.

 

' Lev Tolstoy. Savaş ve Barış. Yaşayan Sayfalar. '

Prospekt Mira, 119, bina 61

Bu, Tolstoy Müzesi'nin ünlü romana dalma projesidir. 

VDNH'deki 61 No'lu Pavyon, 'Savaş ve Barış' bölümlerinin canlandığı bir alana dönüştü: ziyaretçiler 'Borodino Savaşı'nın gidişatını takip edebilir, baloda dans eden çiftleri takip ederek hareketleri öğrenebilir ve hatta kart oynayabilirler. 

Multimedya sergisi, ziyaretçilere romanın sayfalarını, Rus soylularının tarihini ve Tolstoy'un kendi felsefi görüşlerini tanıtıyor.

6 Mart 2024 Çarşamba

Kaşa


Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi


İngilizcede kasha genellikle sahte tahıl karabuğdayı veya onun mutfak ürünlerini ifade eder. 

Bu İngilizce kullanımı muhtemelen Yahudi göçmenlerden kaynaklanmıştır, tıpkı קאַשי kashi (kelimenin tam anlamıyla "yulaf lapası" olarak çevrilir) biçiminde olduğu gibi. 

Doğu Avrupa mutfağında kaşa, her türlü pişmiş tahıla uygulanabilir. 

Karabuğdayın yanı sıra bu terim, buğday, arpa, yulaf, darı, çavdar ve hatta pirinç için de geçerli olabilir. 

Pişirilebilir, ancak çoğu zaman suda veya sütte kaynatılır ve bu nedenle terim 'yulaf lapası'nın İngilizce tanımıyla örtüşür, ancak kelime aynı zamanda 'kabuğu çıkarılmış tane' tanımına karşılık gelen hazırlanmadan önceki tahıla da atıfta bulunabilir.

Kaşalar en az 1000 yıldır Slav beslenmesinin önemli bir unsuru olmuştur. 

Kaşa, pek çok Slav kökenli ülkenin beslenme geleneğinde önemli bir yer alır: 

Rusya ( каша ), BeyazRusya ( каша ), ÇekCumhuriyeti ( kaše ), Litvanya ( košė ), Polonya ( kasza ), Romanya ve Moldova Cumhuriyeti ( cașa ),  Slovakya ( kaša ), Slovenya ( kaša ), Kazakistan ve Ukrayna ( каша ).

 

Rusya'da 

Kişi başına en büyük brüt karabuğday tüketimi, yılda 15 kg (33 lb) ile Rusya'dadır ve onu yılda 12 kg (26 lb) ile Ukrayna takip etmektedir.  Rusya'da karabuğdayın toplam tahıl tüketimindeki payı %20'dir. 

Rusça'da karabuğday resmi olarak гречневая каша ( grechnevaya kasha ) veya halk dilinde гречка (grechka) olarak anılır. Karabuğday tanesi ve karabuğday kabuğu çıkarılmış tane, гречневая крупа ( grechnevaya krupa ) olarak bilinir. 

Rusya'daki en popüler kaşa tarifi, tereyağı ile tatlandırılmış, ufalanmış şekilde pişirilmiş karabuğdaydır. 

Karabuğday kaşası günün her saatinde, ayrı bir yemek olarak ya da garnitür olarak yenebilir. 

Diğer popüler kaşa tarifleri; darı, irmik ( манная каша ) ve yulaf ezmesiyle yapılır. Süt ve şekerle pişirilen bu ürünler, özellikle çocuklar için genellikle kahvaltının temel öğesi olarak görülüyor. İnci arpa lapası daha az popülerdir ancak aynı zamanda yenir. Yüksek kaliteli tushonka, kaşayı tatlandırmak için de kullanılabilir, çünkü tushonka lezzet bakımından zengindir ve tam sos benzeri jöledir, ancak jölenin kaşa içinde erimesi için biraz ısıtılması gerekir.

Kasha, shchi ile birlikte Rus ulusal yemeklerinden biridir. Bu gerçek, kelimenin tam anlamıyla "shchi ve kaşha bizim yemeğimizdir" veya "lahana çorbası ve yulaf lapası yediğimiz şeydir" anlamına gelen " щи да каша - пища наша " ( shchi da kasha - pishcha nasha ) Rus deyimiyle anılmaktadır. 

İfade, "yaşamak için bu iki öğün yemek yeterli" veya "Rusya'da genel olarak ne olursa olsun, biz hala aynı şekilde yaşıyoruz" gibi mecazi bir anlam taşıyor.

Tereyağı çoğu kaşa tarifinde sıklıkla yenir, bu nedenle başka bir Rus atasözü: " кашу маслом не испортишь ", bu da "kaşayı asla çok fazla tereyağıyla bozmazsın" anlamına gelir.

Rus lapasını bu kadar özel kılan ne?


MARİA BUNİNA

Kaynak: https://www.rbth.com/

 

'Kaşa' veya yulaf lapası, uygun fiyatlı olmasıyla öne çıkan geleneksel bir Rus yemeğidir. 

Bununla birlikte, farklı pişirme teknikleri ve yulaf lapasının tuzlu veya tatlı malzemelerle kombinasyonu, çok sayıda tarif oluşturmanıza ve bunları günün herhangi bir saatinde yemenize olanak tanır.

 

Kaşa uzun zamandır Rus mutfağının temel yemeği olarak görülüyor. Rus atasözleri "Şçi ve kaşa bizim yemeğimizdir", "Kaşa bizim annemizdir", "Karabuğday kaşa bizim annemizdir, çavdar ekmeği ise babamızdır" derler.

12. yüzyılın 'Geçmiş Yılların Hikayesi'nde (aynı zamanda 'Rus İlköğretim Tarihi' olarak da bilinir) yazar, büyük Rus prenslerinin Polovtsy ile nasıl barıştıklarını ve bunu birlikte yulaf lapası yiyerek kutladıklarını anlatıyor. O zamanlar yulaf lapası, düğünler, vaftizler, Noel ve diğer önemli tarihler için hazırlanan ciddi, törensel bir yemekti.

Örneğin, darı, pirinç veya tam tahıllı buğdaydan yapılan, kuru üzüm ve balla tatlandırılmış bir yulaf lapası olan 'kutia' cenaze törenleri için hazırlanırdı. 'Kutia'daki tahıllar Diriliş'in bir sembolüdür; bal ve kuru üzümler, Cennetin Krallığında dürüstlerin tadını çıkardığı tatlılık ve neşeli yaşamdır. Malzeme olarak daha lüks olan 'kutia' (sütlü ve tereyağlı) genellikle düğünler ve bayramlar için hazırlanırdı.

Rus mutfağında, geleneksel olarak üç tür yulaf lapası tutarlılıklarıyla ayırt edilir: ince yulaf lapası (veya sıvı yulaf lapası), yulaf lapası (veya viskoz yulaf lapası) ve unlu yulaf lapası. Her yulaf lapası türü, onu pişirmek için kullanılan sıvının (su, süt veya et suyu) miktarına göre farklılık gösterir.

 

En popüler Rus lapaları 

Öne çıkan en yaygın Rus lapaları karabuğday, pirinç, darı, yulaf ezmesi ve irmiktir.

Kökenlerinin bir versiyonuna göre, bin yıl önce Rus prensleri karabuğday kabuğu çıkarılmış tanelerini kampanyalarından Bizans'a getirdi. Ancak karabuğday lapası ancak 16. yüzyılın sonlarında ulusal bir Rus yemeği haline geldi. Ve o zamandan beri en popüler yulaf lapalarından biri olarak kaldı.

Artık en bütçe dostu garnitür seçeneklerinden biri olarak algılanan darı lapası, bir zamanlar şenlik yemeği olarak servis ediliyordu. Solovetsky manastırının rahipleri için Paskalya yemeği için hazırlanan, fırında pişirilen darı lapasıydı (" pschennik " ) Ve Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında 'kulesh ' (döş ve patatesli darı lapası) tarla mutfağının ana yemeği haline geldi.

Bir zamanlar kılçıksız buğday (yarı yabani buğday), amaranth ve arpadan yapılan popüler yulaf lapası artık neredeyse günlük diyetin dışında veya sağlıklı beslenme hayranlarının menüsüne düştü. Öğütülmüş arpa tanelerinden yapılan modası geçmiş inci lapası, bir zamanlar İmparator Büyük Petro'nun en sevdiği yulaf lapasıydı. Artık sadece 'rassolnik'te (turşulu bir Rus çorbası) bulunabiliyor .

Ancak günümüzde yalnızca geleneksel Rus mutfağı sunan restoranlarda veya ülkenin belirli bölgelerinde bazı "un lapası" türlerinin tadına bakılabilmektedir. 'Katanka' (önce yumurta ve süte, sonra una bulanmış darı kabuğu çıkarılmış tane), ' salamata ' (ekşi krema, süt veya kefir ile kızartılmış un lapası) ve ' kulaga'dan (çavdar unu ve malttan yapılan yulaf lapası) bahsediyoruz ).

Yemeğin istenilen kıvamına ve tahılın türüne bağlı olarak yulaf lapası farklı miktarlarda sıvı ile pişirilir. Örneğin pirinç ve darı lapası bol miktarda tuzlu kaynar suda pişirilir, ardından fazla suyu süzülür ve sütle tamamlanır. Karabuğday lapası için önce tanelerin hacminin iki katı su miktarını ölçün ve karıştırmadan buharlaştırın. Yulaf lapası için su oranı 2 su bardağı yulaf - 3 su bardağı su olmalıdır. Kaynatın, karıştırın ve buharlaşana kadar sütü ekleyin.

 

Rus lapasının diğerlerinden farkı nedir?

Geleneksel olarak Rusya'da yulaf lapası sadece kahvaltıda değil, günün herhangi bir saatinde de yenirdi. Eski Rus döneminde tören ve bayram yemeği olarak kabul edildi. Fırında pişirildiğini, taze sütle tatlandırıldığını ve sonuç olarak besleyici ve lezzetli bir yemek olduğunu anlatmalıyız. Çarlık döneminde, sebze ve mantarlardan, et ve balıktan fındık ve reçele kadar (örneğin, turta şeklinde mantarlı 'Dragomirovskaya ' lapası, 'Guryevskaya ') yulaf lapası tarifleri daha karmaşık hale geldi - lezzetli ve tatlı malzemeler eklendi - tatlı olarak yulaf lapası, balkabağı ve sebzeli yulaf lapası). Sovyet döneminde yulaf lapası kullanışlı ve ucuz bir garnitür haline geldi.

Günümüzde yulaf lapası, hem kahvaltıda hem de öğle veya akşam yemeğinde garnitür olarak bir Rus beslenmesinde hala önemli bir rol oynamaktadır.

Rusya ve diğer ülkelerdeki farklı yulaf lapası türlerine yönelik tutumlar da orijinal ürünün kalitesinden etkilenebilir. Örneğin, birçok Avrupa ülkesinde satılan karabuğday kabuğu çıkarılmış tane, Rusya'da üretilenlerden daha fazla pişirildiğinden, yulaf lapasının tadı farklı olabilir.

 

Ruslar yulaf lapasına ne katıyor? 

Yulaf lapasının tadı büyük ölçüde neyle tatlandırıldığına bağlıdır. Bir halk atasözü şöyle der: "Yulaf lapasını tereyağıyla bozamazsınız!" Tereyağı aslında en geleneksel katkı maddesidir. Yulaf lapası ayrıca çekilmiş tereyağı veya bitkisel yağ (ayçiçeği veya keten tohumu) ile tatlandırılabilir.

Yulaf lapasına süt ürünleri de eklenir: süt, ekşi krema, krema, süzme peynir, peynir (örneğin Osetya'da peynir, un ve ekşi krema ile 'dzykka ' lapası yapılır).

Kuru meyveler (kuru üzüm, kuru erik, kayısı) da sıklıkla yulaf lapasına konur, üstüne çam fıstığı veya ceviz serpilebilir. Ve elbette yulaf lapasını bal ve meyvelerle asla bozamazsınız!