Moskova

Moskova

14 Ekim 2019 Pazartesi

Mayski Günlükleri’nin yazarı Prof. Dr. Gorodetsky: Sovyetler, Hitler’i durdurmasa, Türkiye sonraki hedef olacaktı



Elif Sudagezer




SSCB Londra Büyükelçisi İvan Mihayloviç Mayski’nin günlüklerinden derlenen “Stalin ile Churchill Arasında” kitabının yazarı, tarih profesörü Gabriel Gorodetsky, Sputnik’in sorularını yanıtladı. Gorodetsky “Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’nda doğru kartları oynaması yeterli değildi. Sovyetler, Hitler’i durdurmasa, Türkiye sonraki hedefti" dedi.

Tarih profesörü Gabriel Gorodetsky, İstanbul'da Sputnik'in sorularını yanıtladı.


Tarih profesörü Gabriel Gorodetsky’nin 15 yıllık çalışmaların sonucu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Londra Büyükelçisi İvan Mihayloviç Mayski’nin 1932-1943 yılları arasında tuttuğu günlüklerinden derlediği “Stalin ile Churchill Arasında: SSCB Londra Büyükelçisi Mayski’nin Günlükleri (1932-1943)” isimli kitabı, sekizinci dil olan Türkçeye çevrildi. İş Kültür Yayınları’ndan çıkan kitap, Sovyetler Birliği’nde 1930’lu yıllarda ve II. Dünya Savaşı yıllarında görev yapmış bir diplomatın gözünden dünya tarihini değiştiren olayların seyrine ışık tutuyor. Kitabın yazarı Gorodetsky, çocuk yaşlarında, babasının mesleği gereği 1 yılını geçirdiği İstanbul Pera’da Sputnik’in sorularını yanıtladı ve raflarda henüz yerini alan kitabının detaylarını anlattı.


GORODETSKY: ANNE VE BABAM, RUS TOPRAKLARINDA DOĞMUŞ, RUS TARİHİNE İLGİM ORADAN GELİYOR

Rus tarihi çalışmasının, anne ve babasının Rus topraklarında doğmuş olmasından kaynaklı bir ilgiyle başladığını anlatan Prof. Dr. Gorodetsky “Rus tarihine ilgimin büyük olmasının sebebi, ailemin Rusya’da doğması. Annem St Petersburg’da, babam ise Odessa’da doğmuş. Ailemin St. Petersburg’un en ünlü caddesi olan Nevski Caddesi’nde bir kuyumcu dükkanları varmış. Devrimden sonra bütün mallarına el koyulmuş. Annem Danzig Serbest Şehri'ne, babam ise ailesiyle birlikte Paris’e göç etmiş. Babam Paris’e taşındıklarında 5 yaşındaymış. Annem de 10 yaşındaymış. Bense, ailemin geçmişinin bende oluşturduğu merak duygusu sebebiyle, Rus tarihi öğrenmeye başladım” diyor. 



‘PROFESYONEL BİR KLARNETÇİ OLMAYI DÜŞÜNÜRKEN, KENDİMİ RUS TARİH ÇALIŞMALAR İÇİNDE BULDUM’

Gorodetsky  “Rus tarihi öğrenmeye başladığımda, bu alanla profesyonel olarak ilgilenmek gibi bir amacım yoktu. Zira o dönem klarnet çalıyordum ve kariyerime profesyonel bir müzisyen olarak devam etmek çok daha olası bir senaryo gibi gözüküyordu. Neticede Kudüs’te bir müzik akademisinde eğitim almıştım. Daha sonra aklıma siyaset bilimi okumayı koydum. Böylece gazeteci olabilirim diye düşünüyordum. Ancak merak sebebiyle başladığım Rus tarihi beni bırakmadı ve bu benim ana alanım oldu. Sonra Oxford Üniversitesi’ne gittim. Orada ‘Tarih Nedir?’ ve 'Bolşevik Devrimi' kitaplarının yazarı Edward Hallett Carr’ın öğrencisi olma şansına sahip oldum. Böyle tarihçi oldum. Ben de Büyükelçi İvan Mihayloviç Mayski gibi neredeyse dünya vatandaşı gibi hissediyorum. Ailem Rusya’da doğmuş ve farklı yerlere göç etmiş. Bense İsrail’de, İngiltere’de uzun yıllar yaşadım, pek çok ülkede uzun dönem çeşitli çalışmalar için bulundum” diye anlatıyor.

‘BÜYÜKELÇİ MAYSKİ’NİN GÜNLÜKLERİ 20. YÜZYILI ANLAMAK İÇİN GEREKLİ NADİR BELGELERDEN BİRİSİ’

SSCB Londra Büyükelçisi Mayski’nin 1932-1943 yılları arasındaki günlüklerinin, 20. yüzyılı anlamak için önemli belgeler olduğuna işaret eden Gorodetsky “Bu günlükleri eşsiz yapan en önemli noktalardan biri, dönemin şartları sebebiyle insanların kağıda bir not almaktan bile tedirginlik duyması. Öylesi bir dönemde bir büyükelçinin bu denli önemli noktaları kağıda dökmüş olması büyük önem taşıyor. O dönem başka bir siyasetçi veya diplomatın notlarına rastlamak mümkün değil. Mayski, genç yaşlarından beri edebiyata son derece ilgili ve şiirler kaleme almış bir diplomat. Sonunda kendisini Rus devriminin ardından Churchill ve Stalin arasında ve bir diplomatın o dönemde bulunabileceği en önemli başkentte buluyor. Bence Büyükelçi Mayski’nin günlükleri, 20. yüzyılı anlamak için en fazla önem teşkil eden belgelerden birisi. O yüzden kitabın Türkiye’de de basılması çok önemli” diyor. 


‘MAYSKİ, SIRADIŞI BİR DİPLOMATTI, EVRAK İŞİYLE UĞRAŞMAK YERİNE SHAW VE WELLS GİBİ FİGÜRLERLE İLİŞKİLER KURUYORDU’

Mayski’nin dönemi için son derece sıradışı bir diplomat olduğunu söyleyen Gorodetsky “Mayski’nin günlükleri Sovyet dış politikasının nasıl formüle edildiğinin kodlarını barındırıyor. Zira Mayski görevi boyunca yalnızca siyasetçilerle bir arada bulunmuş bir diplomat değil, kültürden edebiyata pek çok alanda önemli sanatçılarla da yakın dostluklar tesis etmiş, medyaya son derece başarılı şekilde nüfuz edebilen bir isim olmuş. Onun günlükleriyle ilgili yaptığım 15 yıllık arşiv araştırmaları, Mayski’nin döneminde eşi benzeri olmayan bir diploması yürüttüğüne işaret ediyor.  O dönemki bir diplomatın bir gazeteciyle birebir konuşması bile skandal olarak addedilirken, Mayski bu kalıpların çok ötesine geçerek, bütün ilişkilerini kişisel temasla geliştirmiş. Bu esnada dönemin Sovyet dışişleri bakanı Vyaçeslav Molotov, Mayski’yi ofisinde oturup, evrak işleriyle ilgilenmesi konusunda telkin ederken Mayski ise diplomasinin nasıl yüzlerce kanaat önderiyle birebir ilişki kurmaktan geçtiğini anlatan bir rapor hazırlamış. Ancak bu esnada Mayski, Yazar George Bernard Shaw, H. G. Wells, dönemin ünlü heykeltraşlarından Jacob Epstein ve sayısız öncü figürle birebir ve sıcak ilişkiler kurmakla uğraşıyormuş. Mayski’nin hem dönemi hem sonrasında en bilinen Sovyet figürlerden birisi olması bu sebeple hiç şaşırtıcı değil. İnce bir ipin üzerinde yürüyen bu diplomat, tarihe önemli katkılarda bulundu” dedi. 

‘İNGİLTERE-SOVYETLER ARASINDAKİ İLİŞKİDE TÜRKİYE’NİN BÜYÜK ÖNEMİ VARDI’

2. Dünya Savaşı döneminde, Mayski, sembol bir diplomat haline geldiğine işaret eden Gorodetsky “İngilizler için Mayski, Nazi Almanyası’na karşı Avrupa’da tek mücadele veren ülke olan Sovyetlerin temsilcisiydi. Mayski o dönem, Londra’da neredeyse Stalin’den bile daha fazla adı geçen bir isim haline gelmişti. Günlükler daha önce 3 cilt haline yayınlanmıştı ama 2015’te Britanya’da bu günlüklerden seçkileri tek cilt olarak yayınladık. O tek cildi, Türk okur için daha ilginç hale getirdim. Zira 2. Dünya Savaşı çalışan tarihçilerin genellikle gözden kaçırdığı, Türkiye ve Balkanlar’ın bu savaş süresince önemiydi. Stalin, Hitler’le olası bir işbirliğine de hazırlık yapıyordu. Bu olası işbirliğinde de Sovyetler açısından Türkiye’nin önemi büyüktü. Mesela, İnönü ve Churchill, Adana yakınındaki Yenice tren istasyonunda buluşmuş ve 30-31 Ocak 1943’te bir vagonda görüşmüşlerdi. Bu görüşmeler doğrudan hiçbir kayda geçmedi. Bu yüzden hiçbir Batı arşivinde yok” diye konuştu. 


‘TÜRKİYE’Yİ KORUYAN DOĞRU KARTLARI OYNAMASI DEĞİL, SOVYETLER’İN NAZİLERİ DURDURMASI OLDU’

Sovyetler Hitler’i durdurmasaydı, sıranın Türkiye’ye geleceğine işaret eden Gorodetsky “Hitler, Sovyetler’e karşı başarısız olmasa sıranın Türkiye’ye gelmesi çok muhtemeldi. Çünkü Türkiye bu savaşa doğrudan dahil olmasa da, o dönemde de olası hedefti. Peki, Türkiye’ye ne yardımcı oldu? Unutulmaması gereken bu. Çünkü Türkiye’ye yardımcı olan yalnızca ülkenin kartları doğru oynaması değil, Hitler’in Sovyetler’e yenilmesiydi. Hitler’in ilerleyişi durdurulmasaydı, Türkiye, Hitler’in düşmanı haline gelecek. Hitler, Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya erişmeye çalışacak, Lübnan, İran ve Mısır’a varıp İngiltere’yi oralarda yenecekti. Türkiye’yi, Sovyetler kurtardı” diye ekledi.  

‘CHURCHILL’İN EMPERYAL HIRSLARI BRİTANYA’YI STRATEJİK HATALARA SEVK ETTİ’

İngilizlerin 2. Dünya Savaşı’nda önemli hatalar yaptıklarına değinen Gorodetsky “Churchill, bana göre, 2. Dünya Savaşı’nı yalnızca Nazi saldırganlığını durdurma gerekliliği değil İngiltere’nin Kuzey Afrika ve Balkanlardaki tahakküm kurmasının fırsatı olarak gördüğü için yanıldı. Onun bu hırsı, İngiltere’yi stratejik hatalara sevk etti ve ikinci cephenin açılmasını en az 1 yıl geciktirdi. Eğer bu gecikme olmasaydı, savaş süreci çok farklı olabilirdi. Bu gecikmenin yarattığı en büyük sonuçlardan biri de Batılı devletler ile Sovyetler arasında güvensizlik oldu. Bugün bile onun sonuçlarını görüyoruz” dedi. 

‘2. DÜNYA SAVAŞI’NDAN DERS ALINMALI, DEVLETLER ARASI GÜVEN HAYATİ ÖNEMDE’

İkinci Dünya Savaşı’nda devlet arasındaki güvensizlik ortamının, tarihin akışını değiştirecek kadar büyük etkisi olduğuna değinen Gorodetsky “Bir tarihçi olarak, o dönemden çıkarılabilecek dersler olduğunu inanıyorum. Kültürel farklılıklar ve güvensizlikler, tarihin akışını askeri müdahalelerden çok daha büyük şekilde etkileyebiliyor. Devlet arasında güven oluşması çok önemli. Bu da sağlıklı diyalogdan geçiyor. Çünkü o dönem yaşananların pek çoğu güvensizliğin doğurduğu yanlış anlaşılmaların etkisiyle gerçekleşmiş. Batı’nın o dönem Sovyetler’e duyduğu güvensizlik, Churchill’in Sovyetleri sürekli ‘timsah’ diye nitelendirmesi ve bütün bu tutumlar, bugün değiştirilmesi gereken tutumlar. Ama bunun değişeceğine çok umutlu muyum? Tarihe bakarsak, bu zor gözüküyor. Yine de diyalog hiç bitmemeli” ifadelerini kullandı.

11 Ekim 2019 Cuma

Nobel ödülünün kıyısından dönen 6 Rus yazar


Kaynak: https://tr.sputniknews.com/




Bugüne dek Nobel Edebiyat Ödülü’nü İvan Bunin, Boris Pasternak, Mihail Şolohov, Aleksandr Soljenitsin ve Joseph Brodsky olmak üzere 5 Rus yazar kazandı. Ancak bu saygın ödüle layık görülmüş olması gereken pek çok Rus yazar daha var. Ödülün kıyısından dönen 6 yazar kim?


2018 ve 2019 Nobel Edebiyat Ödülü dün sahiplerini buldu. Bu seneki Nobel Edebiyat Ödülü'nü Avusturyalı yazar Peter Hanke aldı. Polonyalı yazar Olga Tokarczuk da 2018'de ertelenmesi nedeniyle verilemeyen ödülüne kavuştu. Russia Beyond sitesi ödülün kıyısından dönen ünlü Rus yazarları derledi.


Lev Tolstoy (1828-1910)

Nobel Edebiyat Ödülü’nün ilk kez verildiği 1901 yılında, Tolstoy çoktan yaşayan bir efsane olarak görülmekteydi. Ancak ilk Nobel Edebiyat Ödülü, muhtemelen bugün adını bile hatırlamadığımız Fransız şair Sully Prudhomme’a verildi. Nobel komitesi ise, yıllar boyunca 
Savaş ve Barış gibi bir başyapıtın yazarını görmezden geldi.

Komite’nin Tolstoy’un ödüllendirilmesine karşı isteksiz olması, büyük ölçüde yazarı anarşist görüşlere sahip olmakla eleştiren komite üyesi Carl Wirsen’dan kaynaklanıyordu.
​Öyle ki Wirsen, “Tolstoy medeniyetin tüm biçimlerini ayıplayarak, daha ilkel bir yaşam tarzı benimsemeyi savunan ve yüksek kültürün hiçbir kurumundan nasibini almamış biridir” şeklinde açıklamalarda da bulunmuştu.

Bu durum, Tolstoy’un isminin 1906 yılına dek her sene Nobel ödülü adayları arasında anılmasına engel olmadı. Bu tarihten sonra ise yazar, Rusya Bilimler Akademisi’ne başvurarak kendisi yerine diğer adayların desteklenmesini önerdi. Zira Tolstoy’un istediği, yalnızca huzur içinde yaşamaktı.

Yazar, “Ödülü kazanmayarak kendimi büyük bir kötülükten kurtardım, zira bana göre bu tür maddi kazançlar yalnızca bela getirir” açıklamasını yapmıştı.


Maksim Gorki (1868-1936)

Nobel Edebiyat Ödülü, 1933 yılında ilk kez bir Rus yazara verilmişti. Ödülün kazananı İvan Bunin, uzun zaman önce ülkesini terk edip yeni komünist rejimi kınayan bir göçmendi. Bunin’in rakibi ise, Bolşevik devrimini olumlu karşılayan eski dostu Gorki’ydi. Gorki, 1920’li yıllardan 1930’lu yıllara dek beş kez Nobel ödülüne aday gösterilmişti. Bu sebeple de eşit şartlarda yarıştıkları düşünülebilirdi.

​Ancak söz konusu ödülün kime verileceği yönünde alınacak karar, yalnızca edebi değerler kıstas alınarak verilmiyordu. Gorki’ye karşı Bunin’i tercih eden komite, gerçek Rus kültürünün esir olduğunu ve Sovyetler Birliği tarafından yansıtılmadığını açıkça dile getirmekten de çekinmemişti.

Kararı açıklayan komite üyesi şair Marina Tsvatayeva, “Gorki’nin kıyaslanamaz biçimde Bunin’den daha büyük bir yazar olduğu aşikâr. Daha başarılı, daha insancıl, daha özgün, daha diri… Ancak işin içine siyaset girdiği zaman, İsveç Kralı’nın komünist yazar Gorki’ye ödül veremeyeceği de malum” ifadelerini kullanmıştı. Bu ise, yazarın Nobel Edebiyat Ödülü’ne son aday gösterilişi oldu.


Dmitriy Merejkovski (1865-1941)

Günümüzde Gorki ve Tolstoy’dan çok daha az tanınan bir yazar olan Merejkovski, kaleme aldığı dini-felsefi eserlerle hem Avrupa’da büyük yankı uyandırmış hem de Nobel Edebiyat Ödülü’ne ondan fazla kez aday gösterilmişti.

​Ekim Devrimi’nin ardından Bunin gibi Merejkovski de Bolşevikleri sert bir dille eleştirmiş ve ülkeyi terk etmişti. Hatta devrimi, 'Deccal’ın hükümdarlığının Rusya’ya ulaşması' olarak görüyordu. Bu sebeple de Nobel ödülü kazanan adaylarda bulunması gereken özellikleri, en azından siyasi yönden taşıyordu. Ancak her seferinde, kendisinden çok daha zayıf adaylara ödülü kaptırmıştı.


Mark Aldanov (1886-1957)

Nobel Edebiyat Ödülü’ne en çok aday gösterilen yazar, tartışmasız bir şekilde göçmen Rus yazar Mark Aldanov’du. Merejkovski’nin arkadaşı olan Landau doğumlu yazar, tam 13 kez Nobel ödülüne aday gösterilmişti. Esasen kimyacı olan yazar, 1917 yılında Rusya’yı terk ederek Bunin’in kanadı altına girmişti. Göçmen Rus yazarlar arasında oldukça popüler olan Aldanov’un tarihi romanları, yıllar içerisinde İsveç Akademisi’nin de ilgisini çekmişti.

​Ancak yazarın adaylığından 50 sene sonra gizliliği kaldırılan arşivlere göre, komite Aldonov’un çalışmalarının herhangi bir özel yanını görememişti.  Öyle ki alınan karara göre Aldanov, Nobel ödülü kazanmak için yeterli niteliklere sahip değildi ve İvan Bunin’le bir tutulması mümkün değildi. Ölümünden kısa süre önce yazar, edebi mirasının cenazesinden üç hafta sonra unutulacağını öngörmüştü. Yaklaşık olarak dört hafta sonra ise, gerçekten unutulmuştu.


Vladimir Nabokov (1899-1977)

Rusya’da doğan aristokrat yazar Vladimir Nabokov, iki ülkenin dilini de rahatlıkla kullanabildiği için Rus-Amerikan yazar olarak kabul ediliyordu. Dünyaya 17 sanatsal roman bırakan yazar, pek çok ünlü eserinin karşılığında tek bir Nobel ödülü dahi almadı.

1963 yılında Nabokov’un adaylığına mani olan Nobel komitesinin daimi üyesi Anders Österling, “Lolita isimli başarılı ancak edepsiz kitabın yazarının Nobel ödülüne layık görülmesi söz konusu dahi değildir” açıklamasını yapmıştı.

​Her şeye rağmen sonraki yıl Nobel’e aday gösterilen Nabokov, ödülü rakibi Jean-Paul Sartre’ye kaptırmıştı. Ancak yazar, konu Rus yazarlar olduğunda komitenin yalnızca göçmen Bunin ve muhalif Pasternak’ı tanıdığını ifade ederek komitenin siyasi önyargılarından ötürü ödülü kabul etmemişti. Fransız yazarın bu sert çıkışını ciddiye alan komite, 1965 yılında komünist yazar Mihail Şolohov’u Nobel ile ödüllendirmişti. Ancak Nabokov, eli boş kalmaya devam etmişti.


Anna Ahmatova (1889-1966)

İsveç Akademisi, 1965 yılında iki Sovyet yazarı arasında kararsız kalmıştı. Bunlardan birisi yukarıda bahsi geçen Şolohov, diğeri ise yazar Anna Ahmatova’ydı. Ancak komite üyesi Österlin, bu karara yine karşı çıkmış ve şu ifadeleri kullanmıştı: “Anna Ahmatova ve Mihail Şolohov’un adaylığının tek gerekçesi aynı dilde yazmalarıdır, bunu dışında hiçbir ortak noktaları olmadığı aşikâr.”

Gerçekten de yazarlar, yazgıları ve eserleri yönünden birbirlerinden oldukça farklılardı. Şolohov, bir Kazak destanı olan Ve Durgun Akardı Don’u kaleme almış bir Sovyet yandaşıydı; Ahmatova ise duygu dolu şiirler yazan, baskı ve zulme uğrayan bir yazardı. Söz konusu yıl ödülü Şolohov kazanmış olsa da, Österling Ahmatova’nın eserini oldukça beğenmiş ve ileride Nobel ödülünü kazanabileceğini düşündüğünü ifade etmişti. Ancak Ahmatova, sonraki yıl yaşama ve edebiyata veda etmişti.

10 Ekim 2019 Perşembe

Moskova'da yeni 'toplu lezzet' mekanları: Öne çıkan 10 gastro market







Sıra dışı lezzetlere olan talep tüm dünyada olduğu gibi Rusya'da da yeni trendlerin önünü açıyor. Şimdilerde başkent Moskova'da en revaçta olan trend ise gastro marketler. Büyük kapalı alanlarda, tek bir çatı altında buluşan kafe ve restoranların tüm dünyada yayınal trendi, Moskova'yı da şenlendirdi. RBTH sitesi, yeni açılan çok sayıda mekanın içerisinden öne çıkan 10 gastro marketi sıraladı.


1. Depo. Adından da anlaşılacağı üzere eski bir depoda bu yıl hizmete açılan mekan dünyanın çeşitli mutfaklarında uzmanlaşmış 75 farklı kafeyi bünyesinde barındırıyor. Adres: ul. Lesnaya, d. 20.

2. Tsentralnıy na Maroseyke. Moskova'nın tam merkezinde, Kitay Gorod metro istasyonunun hemen çıkışına yerleşen bu food court da 30 küçük otantik kafeye ev sahipliği yapıyor. Adres: ul. Maroseyka, 1/4/2.

3. Tsentralnıy Rınok, Rojdestvenski Bulvar. Ekim Devrimi'nden önce pazar yeri olarak hizmet veren noktada kurulan bu food courtta Türk tatlılarından, Belçika wafflelarına kadar çok çeşitli lezzete ulaşmak mümkün. Tsentralnıy Rınok ayrıca vejetaryenlere de hizmet veriyor. Adres: Rojdestvenskiy Bulvar, d. 1.

4. StrEAT.  Avtozavodskaya metro istasyonuna iki dakikalık yürüyüş mesafesinde bir diğer gastronomi sokağı. 2018 yılında açılan mekan Vietnam, Kore, İsrail gibi ülkelerden 40 kafeyi barındırıyor. Adres: ul. Leninskaya Sloboda, d. 26.

5. Balçug. Kızıl Meydan'a yakın bir sokakta bulunan bu gastro market de 24 kafe ile müşteri ağırlıyor. Adres: ul. Balçug, d. 5.

6. Zaryadye Gastronomi Merkezi. Kremlin'in karşısına düşen meşhur Zaryadye parkının içindeki bu gasto markette pastırmadan Sahalin istiridyesine kadar çok farklı lezzetleri denemek mümkün. Adres: ul. Varvarka, d. 6.

7. Danilovski Rınok. Moskova'nın en eski gastro marketi olma özelliğine sahip Danilovski Pazarı, Tulskaya metro istasyonunun hemen çıkışında yer alıyor. Pazarın gözdesi eskiden olduğu gibi yine çiftlik ürünleri satan tezgahlar. Adres: ul. Myatnaya, d. 74.

8. Usaçyovski Rınok. Moskova'nın göz bebeği Hamovniki semtinin ünlü pazarı Usaçyovski, aynı zamanda Asya yemeklerinden çiftlik ürünlerine çeşit çeşit gıdanın tadına bakılabilecek bir gastronomi merkezi. Adres: ul. Usaçyova, d. 26.

9. Vokrug Sveta. Gastro turistlerin Moskova'da muhakkak ziyaret etmesi gereken bu market, ünlü Rus restorancıların zihinlerinden çıkma bir konsept. Vokrug Sveta 26 kafeye ev sahipliği yapıyor. Adres: ul. Nikolskaya, d. 10.

10. Eat Market. Park Kulturı metro istasyonunun hemen yanına yerleşen bu gastronomi mekanı özellikle öğle molalarında çalışanların uğrak yerleri arasında. Mekanda 20 restoranın yanı sıra barlar ve şarap odaları bulunuyor. Adres: ul. Timur Frunze, d. 11/13.

9 Ekim 2019 Çarşamba

Mini etek, kırmızı ruj, güzel kadınlar...






"Rusya'da ekonomik krizin etkileri ne kadar sert olursa, kadınlar da bir o kadar daha çekici görünmek için çaba harcıyor." Komsomolskaya Pravda bu tespite yer verdi. Gazete, ülkedeki ekonomik durumun gidişatını sıra dışı göstergeler üzerinden okumaya çalışan bir değerlendirme yayınladı.  Gazetenin başvurduğu ilk gösterge, "mini etek" oldu. Mali işlem operatörü Takskom'un verilerine göre, Rusya'da etek satışları son 2 yılda yüzde 20 artış gösterdi. 

Aynı şekilde "zor zamanlarda" satışı artan bir diğer "güzellik ürünü" de kırmızı ruj. Gazetenin ulaştığı kozmetik zinciri L’Etoile yetkilileri, her renkten ruj satışlarının arttığını doğruluyor. Takskom verileri, 2019 Eylül ayında ruj satışlarında iki yıl öncesine kıyasla artış oranını yüzde 31 olarak veriyor.

Komsomolskaya Pravda editörlerinin dikkat çektiği ikinci ekonomik gösterge, ülkedeki samogon, yani ev yapımı içki tüketimi. Ekonomi kötüye gittikçe, evinde içki yapan insan sayısı artıyor. Araştırmalara göre, büyük şehirlerde nüfusun yüzde 4,5'lik bir kısmı içkisini evinde kendi imal ediyor.

Gazetenin dikkat çektiği bir diğer gösterge de bisiklet kazalarının sayısı. Kriz dönemlerinde otomobile binmek yerine bisikleti tercih edenlerin artması olgusu, bisiklet kazası istatistikleri üzerinden takip edilebiliyor. İçişleri Bakanlığı verileri, gerçekten de bisikletlerin karıştığı trafik kazası sayısının, örneğin 2018 yılında yüzde 7,6 oranında arttığını gösteriyor.

Son olarak, editörler kriz bağlamında boşanma istatistiklerine dikkat çekiyor: kriz zamanı boşanma sayısı düşme eğiliminde. Zira zorlu koşullar hayatlarında keskin değişiklikler yapma konusunda insanların cesaretini kırıyor. 2018 yılında Rusya'da 584 bin çift boşanırken, bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 4,5 oranında daha düşük kaldı. Bu aynı zamanda Rusya tarihinde, 1990 yılından sonra kaydedilen en düşük boşanma sayısı olma özelliğinde.

8 Ekim 2019 Salı

"Govorit Moskva!"nın sesi: Yuri Levitan





Sovyetler Birliği tarihinde aklıda kalan pek çok portre, yüz, hikaye ve sembol var. Ancak ses denince ikon mertebesine yükselmiş tek bir isim mevcut: Yuri Levitan. Yıllarca radyolardan, gramofonlardan ve hoparlörlerden Sovyetler Birliği adına konuşan isim Levitan oldu. Peki Ekim Devrimi'nden üç yıl önce, 1914'te doğan Yuri Levitan nasıl Sovyetler Birliği'nin sesi haline geldi?

Vladimirli bir terzinin oğlu olan Levitan çocukluğundan beri aktör olmanın hayalini kurdu. Ne var ki bu hayali gerçekleştirmek için geldiği Moskova'da sinema okulundan ret cevabı aldı. Bunun üzerine o sırada spiker arayan Radyo Komitesine başvurdu. Başvurusu kabul edilen Levitan için yepyeni bir hayat başladı.

Rivayete göre, geceleri çalışırken radyo dinlemeyi seven Stalin 1934 yılında bir gün, o sırada ilk kez mikrofon başına geçmiş bulunan Yuri Levitan'ın sesini duydu. Sovyet lider, hemen telefona sarılıp Radyo Komitesini aradı ve şöyle dedi: "Yarın parti kongresi başlıyor. Kongreye sunacağım bildirinin radyoda bu delikanlı tarafından okunmasını istiyorum."


Böylece Levitan bir gecede Sovyetler Birliği'nin ve Stalin'in sesi haline geldi.




Sonraki yıllarda tüm ülkenin Levitan'ın sesinden dinlediği duyurular arasında Kirov'un cenazesi, parti içi muhalefetin fiziken yok edildiği kötü şöhretli Moskova Mahkemeleri, 22 Haziran 1941'te yani Almanların Sovyetler Birliği'ne saldırısı da yer aldı. Savaşla ilgili pek çok filmde işitilen "Sovyet Enformasyon Bürosu'ndan" sözleriyle başlayan düzenli cephe haberleri de Levitan'ın sesiyle dinleyicilere ulaştı.

Sovyetler Birliği'nin sesi, 1983 Ağustosunda, savaş gazileri ile birlikte Kursk Çarpışması'nın 40'ncı yılının kutlandığı sırada, 68 yaşında sonsuza dek sustu.



3 Ekim 2019 Perşembe

Menzili daha uzun olan S-400'ler mi yoksa "Maşa ile Medved" mi?



SUAT TAŞPINAR

Kaynak: http://www.turkrus.com/





Kremlin’de, 2007 senesinde, Putin’in basın sözcüsü Dmitri Peskov ile özel bir söyleşi yapıyorduk. Yanımda, kadim dostluk ilişkileri sayesinde bu görüşmeyi ayarlayan sevgili dostum Georgi Tufar vardı. Palazlanan Rusya’nın “Batı’nın propaganda savaşına kendi dilinde yanıt vermek için” kurduğu İngilizce haber kanalı Russia Today (RT) yayına başlayalı henüz iki yıl olmuştu. Sert, provokatif, sarkastik, modernize edilmiş bir ‘Sovyet propaganda üslubu’ ile şekillenmiş bir yayın anlayışı hakimdi ve  ‘Batı’nın ipliğini pazara çıkarma’ odaklıydı.

Röportaj bitip de sohbet devam ederken Peskov’a şunu söyledim:

“Rusya tüm dünyada büyük ilgi toplayacak, negatif değil pozitif yayınlar yapacak bir kültür, yaşam kanalı kursa daha iyi olurdu. Rusya’nın en büyük zenginliği kültürü, sanatı, edebiyatı, muazzam güzelliklerle dolu coğrafyası. Mesela Bolşoy Tiyatro’nun, Marinskiy’nin temsillerini, edebiyat klasiklerinden uyarlanan dizileri, dünyada pek az bilinen Sovyet ve yeni dönem Rus filmlerini farklı dillerde altyazı seçenekleri ile yayınlayacak, klasik müzik konserlerinden popüler Rus çizgi filmlerine ve sağlık-turizm programlarına kadar, Rus federal kanallarında yayınlanan güzel yapımları dünyaya sunacak, ‘güler yüzlü Rusya’ kanalı. Bence bir haber kanalından daha etkili olurdu. Rusya silahlarından daha etkili bir ‘soft power’ (yumuşak güç) sahibi olduğunun sanki yeterince farkında değil.”

Yıllar öncesinde kalan bu sohbeti bana hatırlatan, İzvestiya gazetesinde yayınlanan bir röportaj oldu. 

Dünyada ses getiren, 2005 basımı “The Soft Power” kitabının yazarı ve bu kavramı, “The Smart Power”ı (Zeki Güç) da ekleyerek geliştiren Harvard Üniversitesi profesörü Jospeh Nye Jr. Rusya’ya dair tespitlerini paylaşıyor. 

Jospeh Nye Jr., “Kültür, Rusya’nın yumuşak gücünün temel kaynağı. Ona odaklanmalısınız” diyor. 

Ünlü profesör, öncelikle “güvenilir” bulduğu “The Soft Power 30” listesine bakmayı öneriyor. Dünyanın yumuşak güç açısından önemli sayilan 30 ülkesinin yer aldığı bu listenin ilk beş sırasında İngiltere, Fransa, Almanya, ABD ve Japonya var. Rusya 28’inci sırada. 

Jospeh Nye Jr. özetle şunları söylüyor:

“Son derece çekici bir geleneksel kültüre sahipsiniz. Rusya’nın edebiyatı, müziği, sanatı, diğer insanların gözünde son derece parlak bir yere sahip. Genel olarak Rusya’nın yumuşak gücünün temel kaynağının bu kültür olduğunu söyleyebiliriz. Rusya politik sisteminin çekiciliği dersek, buradan yumuşak gücüne fazla katkı çıkmaz. Rusya’nın avantajı kültüründe yatıyor.”

“Soğuk Savaş” tamtamlarının eskisinden de güçlü çalmaya başladığı, propaganda savaşlarının geleneksel ve sosyal medya güçleri ile zirve yaptığı dönemde belki şu tespiti düşünmekte fayda var:

Muhtemelen Rusya, Batı’nın “daha kötü olduğunu” değil, kendisinin “daha iyi olduğunu” gösterecek örneklere odaklansa daha başarılı olur.

Son tahlilde yakın tarih, “korkulan” değil,  “kendini takdir ve taklit ettiren olma” becerisine sahip olanların propaganda savaşlarından kazançlı çıktığını gösterdi.

Menzili daha uzun olan S-400'ler mi yoksa "Maşa ile Medved (Ayı)" mi?

Kalem mi, kılıç mı daha güçlü, düşünmek lazım.

2 Ekim 2019 Çarşamba

Tam 32 harf! Rusçadaki en uzun kelime: Rentgenoelektrokardiyografiçeski








Rusçanın telaffuzuyla başa çıkmaya çalışanlarımız az değil. Bambaşka bir aileye mensup, bambaşka bir artikülasyona sahip bu dili "söktüğünü" düşünenler, kendilerini bir de uzun kelimelerde deneyebilir. İşte Rusçadaki en uzun 8 kelime.

1. Rentgenoelektrokardiyografiçeski (Рентгеноэлектрокардиографический). 32 harften oluşan bu tıp terimini, tahmin edileceği üzere "elektrokardiyografik röntgen" anlamına geliyor.

2. Çastnopredprinimatelski (Частнопредпринимательский). 24 harf ve bir yumuşatma işaretinden oluşan bir diğer sıfat. Anlamı: "özel girişimciliğe dair", "özel girişimcilikle alakalı."

3. Substantsionaliziriyuşimisya (Субстанционализирующимися). 25 harften oluşan bu sıfat çekimi ise bir felsefe terimi. Anlamı, "öz haline getirilmiş bir şey (ile)".

4. Çelovekonenavistniçestvo (Человеконенавистничество). 24 harfli bu kelime ise basitçe mizantropi anlamına geliyor, yani merdümgirizlik, yani insan sevmeme, insanlardan uzak durma.

5. Pereosvidetelstvovatsya (Переосвидетельствоваться). 22 harf ve iki yumuşatma işareti içeren bu uzun kelime de "kontrol yenilemek", "sertifika yenilemek" anlamlarını veriyor.

6. Selskohozyaystvenno-maşinostroitelniy (Сельскохозяйственно-машиностроительный). 34 harf ve 2 yumuşatma işareti içeren bir birleşik sıfat. Manası ise "tarımsal makine sanayiine dair", bu sanayi ile ilgili.

7. Vısokoprevoshoditelstvo (Высокопревосходительство). Şakalar ve espriler dışında gündelik kullanımdan tamamen çıkan bir kelime. Türkçesi: "Haşmetmeapları", "ekselansları".

8. Dostoprimeçatelsnost (Достопримечательность). Rusça uzun kelimeler arasında bir yabancının, özellikle de turistlerin gündelik hayatta belki de en çok kullanacağı kelime 19 harf ve iki yumuşatma işaretinden oluşan bu isim. Anlamı: "bir şehirde görülmesi gereken yerler".