Moskova

Moskova

13 Ocak 2019 Pazar

Eski Sovyet paraşütçüsü münzevi hayatı seçti


Ilya Naymushin




Sovyetler Birliği'nin çöküşünden önce kaybolan eski paraşütçü Timofey Menşikov, yıllar sonra ortaya çıktı.

Rusya'ya bağlı Yakutistan'daki yaban ormanında küçük bir kulübede yalnız yaşayan 'modern çağ keşişine' iki köpek ve bir kedi yarenlik ediyor.

Menşikov, 'votka'dan kaçtığı için burada yaşadığını söylüyor.

Siberian Times'ın aktardığına göre, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin çöküşünden önce kaybolan Timofey Menşikov isimli eski paraşütçü, Rusya'nın en soğuk bölgesi olan Yakutistan'ın başkenti Yakutsk'un kuzeyindeki yaban ormanında bir kulübede bulundu.

Menşikov, çeyrek asırdan beri hava sıcaklığının  - 60 dereceye kadar düştüğü bölgede bir keşiş gibi yalnız yaşıyor.

58 yaşındaki Menşikov, medeniyetten elini eteğini çektiğinden beri geçimini avcılıkla ve balık tutarak sağlıyor. Yakınlardaki kasabaya da hiç uğramıyor. Tek ihtiyaçları olan çay, un ve yağı da zaman zaman yaşadığı bölgeye gelen avcılardan alıyor. İhtiyaç duymadığı için cep telefonu da kullanmayan Menşikov, vergi veya ceza ödemediğini söylüyor.
Beraberinde iki köpek ve bir kedisi olan Menşikov, neden kaçtığı sorusuna da "Neden mi kaçtım? Dürüst olmak gerekirse, votkadan…" yanıtını verdi.

Menşikov'u bulan kişi ise Yakutistan'dan blogger Oleg Geraymoviç'ti. Geraymoviç "Babam 40 kilometre ötede bir münzevinin olduğunu söyledi, ben de onu bulmaya karar verdim" dedi.

AİLESİ VAR MI?

1979'da Sovyet Hava Taarruz Güçleri'nde olan Menşikov'un anne ve babası 8 yaşındayken hayatını kaybetti.

Yetimhanede büyüyen Menşikov, kız kardeşi ve ağabeyini bulmak için memleketi Sangar'a gitti, onları bulamayınca da umudunu kaybetti.

İnsanlardan uzaklaştığında evli ve 4 çocuk babası olan Menşikov'un damadı onu ziyarete geldi, ancak kızı onları terk ettiği için babasını görmeyi reddediyor.

7 Ocak 2019 Pazartesi

Ortodoksluk ve Rusluk


 

Samih Güven



Son zamanlarda Dostoyevski’nin bir sözü kafamda dolaşıp duruyordu. “Ruslar bütünüyle Ortodoks’tur. Ortodoksluğu anlamayanlar Rusları asla anlamayacaktır” demekle neyi kastediyordu Dostoyevski? 

Aklımda bir cevap vardı ama yine de araştırıp emin olmak istiyordum. Ruslar Hristiyanlığı Batıdan değil Bizans’tan almıştı. Dostoyevski din konusu ile ulusal ve kültürel özgünlük meselesinin birlikte ele alınması gerektiğini kastediyordu muhtemelen. Bir de Dostoyevski'nin Rus köylü sınıfında olduğuna inandığı alçakgönüllülük ve acıya karşı manevi kapasiteyi de buna eklemek gerekiyor.

Rusya ile ilgili çeşitli kültürel konuları araştırırken dikkatimi bir şey çekiyordu. Onuncu yüzyılda Hristiyanlığın kabul edilmesinden önce malum Ruslar pagandı ve o dönemlerden günümüze kadar gelmeyi başaran gelenekler vardı. Örneğin İvan Kupala, Maslenitsa, buzlu suya girilmesi, çam ağacı ve yılbaşı süslemeleri gibi. Bu gelenekler öylesine özgün bir şekilde taşınmıştı ki günümüze bazıları kilise ritüellerinde bile yer bulmuştu kendine.

Yani Ortodoksluğu anlama çabası Katoliklik ve Ortodoksluk arasında var olan papalık makamının konumu, hukuk ve idari makamlar, rahiplerin evlenip evlenemeyeceği, İsa’nın doğum tarihi, kutsal ruhun kaynağına ilişkin yorum ve düşünce farklılıklarından çok daha geniş bir çerçeveye oturuyor.

Rusların ve diğer Ortodoks ulusların kendi kültürel ve geleneksel özelliklerini dinsel ibadetleri ile bağdaştırmaları ve daha bağımsız kalmalarının üzerinde durulması gerekiyor.

Orlando Figes’in “Nataşa’nın Dansı” adında Rusların kültürel tarihine ilişkin çok önemli bir kitabı var. Orada yer alan konuyla ilgili izahat gerçekten önemli.

Ruslar onuncu yüzyılda Hristiyanlığı kabul etmişler malum. Bu onların kendi iradeleriyle dinleri araştırmaları ve özgürce karar vermelerine ilişkin ilginç bir süreç olmuş. Figes konuyu şöyle ele almış. 

Onuncu yüzyılda Vladimir dinleri araştırmak üzere temsilcilerini görevlendiriyor. Volga Bulgarlarını inceleyen temsilciler uygun rapor vermiyor. Yine Yahudilikte olumlu rapor alamıyor. Hristiyanlık konusunda karar kılınıyor ama temsilciler Roma ve Almanya’daki kiliseleri fazla basit buluyor. Fakat Bizans kiliselerinden, onların ihtişamından ve sanatsal güzelliğinden oldukça etkileniyorlar ve olumlu rapor veriyorlar. Tabi o dönemdeki ticari ve siyasi ilişkileri de göz önünde tutmakta fayda var.

Ruslar’ın Hristiyanlığı Batı Kilisesinden değil Bizans'tan almalarının çok önemli bir anlamı vardı. Çünkü Figes’e göre Bizans'ta uluslar üstü bağlılık sağlayacak bir papalık yoktu. Latince gibi ortak bir dil de yoktu. Dolayısıyla Ortodoks toplumu genelde ulusal çizgilerini korumayı ve nispeten bağımsız kalmayı yeğleyen kiliseler olmayı başardı. 

Figes’e göre Ortodoks kilise ritüelleri ulusal ve kültürel özelliklere imkan veriyordu. Hatta bazen onları temsil ediyordu ve 1453 yılında İstanbul'un fethedilmesi sonrasında da Moskova'nın Ortodoksluğun en önemli merkezi haline geldiği düşünüldü.  Böylece Rus kiliseleri daha bağımsız ve özgün bir yapıya kavuşmuş oldu.

Özellikle komünizm öncesi dönemde Çarların taç giyme töreni, evlilik merasimleri de dahil olmak üzere ulusal sorunların çözümü, dayanışma, motivasyon duyguları uyandırılması açısından kiliselerin önemli bir işlevi olduğu biliniyor. 

Komünizm dönemindeki mesafeli tavırdan sonra 90’lı yıllardan itibaren Ortodoks kiliselerin tarihsel misyonlarına dönme çabaları olduğu da anlaşılıyor.

Dolayısıyla söz konusu yaklaşımın tarihin akışına ve kültürel konulara önemli etkileri olduğu açık.

Andrey Rublev neden kült?



 Samih Güven




Nuri Bilge Ceylan'ın sevdiği filmlerin başında Tarkovski’nin “Ayna” ve Andrey Rublev” adlı filmleri de geliyor. Yapıtlarını beğenerek izlediğimiz, gururumuz Nuri Bilge Ceylan tarz olarak da Tarkovski’den etkilenmişe benziyor.

 Andrey Tarkovski(1932-1986) Sovyet dönemi Rus filmlerinin en önemli yönetmenlerinden biri. 1986'da ölümünden sonra 1990 yılında Rus sinema sanatına yaptığı katkılar ve uyandırdığı insancıl duygular nedeniyle Lenin Ödülüne layık görülmüş.

Ayna adlı film ve 1966 yapımlı Andrey Rublev Onun kendine özgü sinema dili, sıra dışı kurgu anlayışı ve açıklamaya değil göstermeye dayanan bakış açısı nedeniyle sinema tarihi açısından saygın bir yer veriyor Tarkovski’ye.

Andrey Rublev kült olarak değerlendirilebilecek Sovyet döneminin en önemli filmlerinden. İkon ressamı  ve aynı zamanda keşiş olan Andrey Rublev’in hayatı anlatılacak diye bekliyoruz ama Rublev’i ne çok önemli bir olaya etki eden biri ne de bir kahraman olarak görüyoruz filmde.

Aslına bakılırsa ressam ve halk kahramanı Andrey Rublev bizzat kamerayı eline alıyor ve yaşadığı döneme ayna tutuyor. 15. yüzyılda Moğol saldırıları nedeniyle büyük güçlükler yaşayan, yokluk ve sefalet dönemi geçiren Rusya’nın o dönemindeki günlük yaşamına ve zorluklarına ışık tutan, önemli çağrışımlar yapan, ilginç bir film gerçekten.

Filmin siyah beyaz olması da farklı bir güç ve sihir katıyor. Kostümler, sahneler, bazı imgeler, özellikle atlar oldukça ilginç bir özellik veriyor. Atlar aslında genel olarak insanların çileli ve acılı mücadelelerinin en önemli tanıkları ve mağdurları bir bakıma.

Filmde çokça kilise, dini tartışmalar, vicdanı ve ahlakı arayış diyalogları görüyoruz. Yine iktidar ve sanatçı ilişkisine dair izlenimler edinmek de mümkün. Sanatçılar arasındaki rekabet ve öykünmelere ilişkin de.

1962'de Tarkovski, "Sinemada izleyicinin duygularını ve uyandırılan duyguyu açıklamak değil, izleyicinin duygularını uyandıran şeylerin üzerinde hareket etmek gerekir” demiş.

Filmde toy bir çocuğun büyük bir kilise çanı yapmasındaki sıra dışı olaylar filmi oldukça ilginç kılıyor. Çan sahneleri gerçekten de Rus halkının mücadele azmi ve dayanma gücüne atıf yapan önemli sahneler.

Kiliseye saldırılan an, İsa'nın çarmıha gerilişine ilişkin canlandırma, çanın döküm aşaması ve çalması, yine çan yapımcısı çocuğun ağladığı an, ilginç Pagan ayinleri, çıplak insanların ellerinde ateşlerle nehre koştuğu ve Rublev’in yakalanıp sonra bir kadın tarafından serbest bırakıldığı sahneler de filmin etkisini artırıyor.

Film o dönemde kadınlara bakış açısıyla ilgili de önemli çıkarımlar yapılmasına imkan veriyor. Günlük ve siyasi yaşamda kiliselerin önemli bir yer aldığını görüyoruz. Vladimir’in yakılmış kilisesine kar yağdığı sahnede Rublev’in “hiçbir şey bir kiliseye kar yağması kadar kötü olamaz” dediği an da ilginç mesela.

O sahnelerde Rublev yine şöyle bir şey söylüyor: “Rusya, kıymetli Rusya, her şeye dayanıyor”. Dolayısıyla film, Rus tarihi ve Rus ruhu tartışmaları açısından da izlenmeyi hak ediyor.

Filmin renkli ikonların gösterildiği sahnelerle sona ermesi de ilginç gerçekten. İnsandaki duygu ve düşünce akışını yavaşça, sessizce ve dahice tamamlıyor Tarkovski.

Herman Hesse’in Boncuk Oyunu’ndaki “Gerçek öğretilmemeli, yaşanmalıdır. Mücadeleye hazır ol” satırları hakkında Tarkovski’nin, Andrey Rublev’in son sözü olarak çok güzel olurdu, demesi de ilginç.

Rus bir erkekle ilişki yaşamak için 7 neden






RBTH sitesi, Rus erkeklerle birlikte olmak için 7 neden sıraladı. Sitede Rus erkeklerinin dışarıdan sert görünmelerine rağmen iyi bir romantik olabileceklerine dikkat çekti.

RBTH'ye göre, Rus erkekleri birliktelik sırasında kadınların hoşlarına gidecek şu özellikleri barındırıyor:

1-Dışarıdan pek öyle görünmese de Rus erkekleri aslında iyi birer romantik. Rusya'nın soğuk kışında Rus erkekleri kadınların gönüllerini şiirler ve şarkılarla ısıtabilir.

2-Rus erkekleri için hesap ödemek bir onur meselesidir. Bu durum randevuya davet eden ya da daha fazla paraya sahip olan taraf kadın da olsa değişmiyor. Tipik bir Rus erkeği, kadın hesabı ödemeye kalktığında rahatsız olacaktır. Kadının hesap ödemesi onlar için erkekliğe aykırıdır.

3-Rus erkekleri yemek yapmak konusunda vasat da olsanız pişirdiklerinizi beğenmediğini söylemeyecektir. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var: Her gün onun için yemek yapmanızı isteyecektir.

4- ‘Erkekler ağlamaz' ilkesi özelikle de Rusya'da benimsenen bir ilke. Rus erkeklerinin her zaman duygularını saklaması ve kendini kontrol etmesi beklenir. Yani erkek arkadaşınız kızdığında ya da üzgün olduğunda, siz bu duyguları açığa çıkarmak için uğraşmadığınız sürece, hislerini saklayacaktır.

Ancak bir istisna da var: Grip olduğunda ölecekmiş gibi davranacaktır.

5- Rus erkeklerinin belirgin başka bir özelliği de işler ters gittiğinde panik yapmaması. Arabası da bozulsa, polis tarafından da aransa sakin kalabilirler.


6- Rus erkekleri tamirat-tadilat işlerinde başarılılar. Zira Sovyet döneminde her şeye erişimleri olmadığı için Ruslar ellerinde olanları tamir etmeyi öğrendiler. Yani yeni bir mutfak aleti, araba parçası lazım olduğunda ellerindekini tamir ederlerdi.

7- Tipik bir Rus erkeği büyükannesi veya annesinin hayatının büyük kısmını kontrol etmesine alışkın olduğundan karşı cinsle uzlaşma noktası bulma konusunda iyidir.

Her turistin hayali Trans-Sibirya tren yolculuğu, "en abartılmış" gezilerden mi?






Rusya'ya turist gözüyle bakan yabancıların hayalini süsleyen etkinliklerin başında Trans-Sibirya tren yolculuğu her zaman ilk sıralarda. Peki Ruslar kısaca "Transsib" olarak adlandırdıkları bu yolculuk için ne düşünüyor? Dünyanın en uzun tren yolculuklarından biri olan Trans-Sibirya, bu toprakların doğma büyüme sakinleri için de yabancılar için olduğu kadar cazip mi? Birkaç bin dolara satılan "özel turistik vagon biletleri" tabii ki "yapay bir ortamda", TV ekranından seyreder gibi tren penceresinden"steril Rusya" seyrettirenilir ama "makul fiyata"  yerel halkla birlikte yolculuk etmek isterseniz sonuç ne olur?

Devlet gazetesi Rossiyskaya Gazeta'nın RBTH eki için bir yazı kaleme alan Aleksandra Guzeva'ya göre durum pek parlak değil. Guzeva, Trans-Sibirya tren yolculuğunun "dünyadaki en abartılmış gezi etkinliklerinden biri olduğu" iddiasında.

İşte Guzeva'nın ileri sürdüğü 6 gerekçe:

1. Trende 6 gün, 22 saat.

Neredeyse bir haftalık bir süreyi küçücük bir kompartımanda geçirmek hiç de kolay değil. Tren Moskova-Vladivostok arasındaki yolculuğunda molalar verse de bunlar genellikle 2-3 dakikalık kısa süreler için. En uzun molalar ise şehir turu için son derece kısa: Yekaterinburg, Novosibirsk ve Habarovsk'ta birer saat ve İrkutsk, Ulan-Ude ve Çita'da yarım saat. "Nasıl olsa internet var, dayanırım" diyenler güzergah boyunca mobil hatların mükemmel çalışmadığını akılda tutmasında yarar var.

Bununla birlikte, 10 gün geçerli bir bilet alıp, indi-bindi yaparak yolculuğun bir kısmını güzergah üzerindeki şehirlerde geçirmek mümkün.

2. Tuvaletler ve banyolar.

Tren bileti alırken vagonda "biyo-tuvalet" olup olmadığını kontrol etmekte fayda var. Aksi taktirde tuvalet hijyenine önem verenler için bir haftalık yolculuk oldukça sıkıntılı geçebilir.

3. Kondüktör faktörü:

"Bahtınıza kim çıkarsa". Turist dostu nazik bir görevli de olabilir, kendi çapında bir derebeyi de, despot Sovyetik bir babuşka da...

4. Yol arkadaşları. 

Yolculuğu eğlenceli ya da çekilmez kılabilecek bir diğer faktör de yedi gün boyunca aynı kompartımanı  paylaşacağınız kimseler. Bahtınıza ne çıkarsa!

5. Seyyar satıcılar.

Rus tren istasyonları küçük oyuncaklar ya da atıştırmalık satan sayısız seyyar satıcı ile doludur. Aradığınız "egzotik ortam" ise sorun yok. Ama gıdaların tazeliği konusunda tedbirli davranmakta yarar olabilir.

6. Fiyat.

Yedi günlük tren yolculuğunun fiyatı neredeyse dokuz saatlik bir uçuşun fiyatına denktir. Moskova'dan Vladivostok'a tek yön bir bilet 5-13 bin rubleden başlar, 20-25 bin rubleye kadar çıkar. Bütçesi el verenler 55 bin ruble, yani 4 bin 300 TL'ye lüks kompartımanları da tercih edebilir.

'Jeopolitik yalnızlık'



Fuad Seferov



Rusya lideri Vladimir Putin'in 2018'in son dakikalarında televizyonlardan yayınlanan yeni yıl mesajı bu kez her zamankinden farklıydı...

Halktan, yeni yılda birleşip birbirine bağlı bir ekip gibi davranmalarını isteyen Putin, dışarıdan yardım beklenmemesi gerektiğine vurgu yaparak şunları söyledi:

"En önemli olan şu: Tüm Rusya vatandaşlarının, her birimizin yeni yılda iyiye doğru değişimi hissedebilmesi için esenlik ve yaşam kalitesini adım adım artırmamız gerekiyor. Bunu da sadece beraber yapabiliriz. Bize yardım edecek birileri hiç olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak... Bu nedenle birbirine bağlı, ayrılmaz, güçlü bir takım olmamız çok önemli." 

Putin'in bu çağrısı ister istemez Rus çarı III. Aleksandr'ın (1845-1894), "Bu dünyada iki sadık müttefikimiz var: Ordu ve donanma. Diğerleri ise ilk fırsatta bize karşı tek yumruk olur" sözlerini hatırlattı.

Üstelik bugünlerde Rusya'nın yakın komşularıyla yaşanan sorunlar düşünüldüğünde Putin'in sözleri daha dikkat çekici oluyor. Örneğin, Ukrayna ile ilişkilerin ciddi şekilde kötüleşmesi, Belarus ve Ermenistan ile yaşanan bazı ufak ekonomik ve siyasi sorunlar... Rus uzmanlara göre, Batı Rusya'nın en yakın müttefiklerini yanına çekebilmek için gizli senaryolarına devam edecek. 

Kremlin'in ideologlarından, Putin'in danışmanı Vladislav Surkov da nisan ayında  "Küresel Politikada Rusya" dergisinde yayınladığı makalesinde Rusya için Avrasya coğrafyasında "Jeopolitik Yalnızlık" kavramının bir kader olarak kabul edilmesi gerektiğini söylüyor ve "Biz kendimiz kendimizle müttefikiz!" diyor.

Surkov'un bu sözlerini Sibirya'da Türkçe konuşan Tuva halkının İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyet halkının yanında savaşa girmesi onaylıyor. 21 Haziran 1941'de Nazi lideri Adolf Hitler'in Sovyetler'e saldırmasından bir gün sonra  o dönemde bağımsız olanTuva Cumhuriyeti Almanya'ya savaş ilan etti. Tuvalılar savaşa katılmak için SSCB lideri Josef Stalin'e mektup yazarak, 'Sizinleyiz, birlikteyiz. Bu aynı zamanda bizim de savaşımız!' dedi.

Dolayısıyla ülkede yaşayan değişik etnik halklar Rusya'nın müttefiki sayılıyor. Putin de yeni yıl mesajında muhtemelen bunu kastediyor. 

Ünlü askeri uzman İgor Korotçenko da Rus basınına yaptığı açıklamada Putin ve III. Aleksandr'a destek vererek, "Rusya'nın dış müttefikleri yok. Sadece 3 müttefiki var: Ordu, donanma ve ekonomi. Ekonomimizin de güçlü olması için bütün gücümüzü seferber etmemiz lazım. Sadece kendimize güvenmemiz lazım. Birlikte olursak herkes bize saygı duyar" diyor.

Sovyetler neden yıkıldı?




Cenk Başlamış




Yılın son günlerinde Medya Günlüğü'nde yayınlanan "SSCB'yi yıkan 3 neden" başlıklı haber sosyal medyada polemik konusu oldu.

TürkRus.Com sitesinden alıntılanan haberde Sovyetler Birliği'nin yıkılması şu nedenlere dayandırılıyordu:

1- O dönemde petrol fiyatlarındaki düşüş ve ekonomik verimsizlik.

2- Ülke içi etnik gerilimler.

3- Dönemin lideri Mihail Gorbaçov'un reformları.

Haber sosyal medya kullanıcılarının beğenisini de topladı, eleştiri de aldı. İdeolojik nedenlerle yazıya karşı çıkan ve hamasi sloganlarla hakaret edenleri bir kenara bırakacak olursak, eleştirilerden biri akademisyen Candan Badem'den geldi. Badem itirazını şöyle dile getirdi:

"Doğru değil. SSCB ekonomik sebeplerle yıkılmadı. Hele Gaydar gibi kapitalist yolcu halk düşmanlarının sözlerinin hiçbir değeri yok, onun gibi hırsızlar yaptıkları büyük yıkımı meşru göstermek için yalan söylüyorlar."

Badem'in eleştirisine konu olan İgor Gaydar, 1990'ların başında dönemin lideri Boris Yeltsin tarafından başbakanlığa getirilen ancak parlamento tarafından onaylanmadığı için görevini vekaleten sürdüren bir ekonomistti. 15 Haziran-14 Aralık 1992 tarihleri arasında görevde kalan Gaydar, Rusya'da "şok terapi" olarak bilinen ekonomik programın mimarıydı. 

"SSCB'yi yıkan 3 neden" başlıklı haberde onun şu tespitine yer verilmişti:

"Eski siyasetçi Yegor Gaydar'a göre, SSCB'nin asıl yıkıldığı tarih 13 Eylül 1985. O gün Suudi Arabistan'ın Petrol Bakanı Ahmed Yamani ülkesinin petrol üretimini sınırlandıran anlaşmadan çıkacağını açıklamıştı. Bu kararın ardından Suudiler petrol üretimini 5,5 kat arttırmış ve dünya çapında petrol fiyatları dibi boylamıştı. Bu ise tıpkı bugünkü Rusya gibi, ekonomisi esasen petrol gelirlerine bağlı bir ülke olan SSCB için ipin çekildiği anlamına geliyordu."

Kısa sürede görevde kalmış olsa da Gaydar'ın Rus halkının hafızasında o günlerde yaşanan korkunç kaosla özdeşleştiği doğru. Yine de tespiti üzerinde düşünmeye değer...

Peki, Sovyetler neden yıkıldı?

Kanımca, birinci neden Batı ile girişilen üstünlük ve rekabet mücadelesinin sonucu kaynakların silahlanma ve uzay çalışmalarına aktarılması. 

Buna bağlı olarak, sosyalizmi kurma misyonunu üstlenen ve önemli başarılar da elde eden Sovyetler Birliği'ni yönetenlerin zamanla oligarşik bir yapıya dönüşmesi ve halkla bağlarının kopması. Ayrıcalıklı bir sınıf haline gelen yöneticiler halkın gündelik ihtiyaçlarını göz ardı edince devletle vatandaş arasında uçurum oluşmaya başladı. Önceliği uzaya ve silahlanmaya veren yöneticiler özel mağazalardan alışveriş yaparken, piyasada bulunmayan basit bir malla, örneğin domates ya da muzla karşılaşma umuduyla vatandaşlar naylon torbalarını yanından ayıramıyordu. Bir zamanlar gururla ve özveriyle devletle beraber sosyalizmi kurma mücadelesi veren halk yöneticilerin sahip oldukları ayrıcalıkları ve kendi kötü hayatlarını görünce ideallerinden vazgeçmeye, kendini çekmeye başladı. Heyecanı kalmayan, aldatılmış hisseden ve motivasyonunu kaybeden insanların çalışması için bir neden kalmadı.

O günleri gözümüzde canlandırabilmek için bir örnek...

1980'lerin sonunda tüketim malları açısından Moskova'da durum şöyleydi:

Büyük mağazalardan birinin kapısından giriyorsunuz, belki yüz metre boyunca bomboş rafları seyrederek çıkış kapısından elleri boş halde çıkıyorsunuz.

Ya da ender de olsa aynı mağazada bir kuyruk görüyorsunuz, bir daha ne zaman karşılaşacağınızı bilmediğiniz için o anda neyin satıldığını bile bilmeden, ihtiyacınız olup olmadığını sorgulamadan hemen kuyruğa dahil oluyorsunuz. (Tabii, kuyruk sırası size geldiğinde, o gün çalışmak zorunda kalmasının acısını sizden çıkan tezgahtarın hakaretlerini yutmanız gerekiyordu)

Moskova'da yaşadığım o günlerde Batılı bir ülkeden ithal edilen çamaşır deterjanı görünce bir daha bulamam korkusuyla iki yıl yetecek deterjan stoklamıştım...

Benzer şekilde, o günlerde Doğu Almanya'da KGB görevlisi olan günümüzün lideri Vladimir Putin ve eşinin ülkeye dönüş yaparken eski çamaşır makinesini yanlarında getirmesinin nedeni farklı değildi.

Sovyet halkının, önceleri umut olarak gördüğü ve desteklediği Mihail Gorbaçov'un kısa sürede düş kırıklığına ve nefret edilen bir figüre dönüşmesinin nedeni de tüketim malları sıkıntısına bir türlü çözüm bulamamasıydı.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasında elbette dış nedenler de vardı ama bunlar da kısmen yine iç nedenlere bağlıydı.

Batı'nın amansız ambargosuna ek olarak petrol fiyatlarının düşmesinin Sovyetlerde yıkıma yol açmasının nedeni -tıpkı günümüzde olduğu gibi- ekonominin enerji kaynaklarının ihracına bağlı olmasıydı. Burada da kaynakların belirli alanlara kaydırılması tercihinin yol açtığı sorun karşımıza çıkıyor.

72 yıl ayakta kalan Sovyetlerin yıkılması Batı'da "kapitalizmin komünizmi yenilgiye uğratması" olarak gösteriliyor.

Ama bu doğru değil.

Değil çünkü ne Sovyetleri yöneten ayrıcalıklı sınıfın ne de Komünist Parti'nin de artık komünizmle bağlantısı kalmıştı. Dolayısıyla ideolojik bir yenilgiden söz etmek olanaksız, olsa olsa komünist görünümlü bir sistemin yıkılışından bahsedilebilir.