Cenk
Başlamış
Kaynak:
https://medyagunlugu.com/
Gazeteci
Cenk Başlamış, 30. yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının perde arkasını
BBC Türkçe için yazdığı yazıda değerlendirdi:
Milyonlarca öfkeli insan nefret ettikleri adamın
konuşmasını izlemek üzere televizyonlarının başında toplanmıştı. Evlerine son
kez konuk ettikleri adam vakur görünmeye, üzüntüsünü ve hayal kırıklığını
gizlemeye, “suçsuz” olduğunu anlatmaya uğraşıyordu.
Sovyetler Birliği'nin ilk ve son devlet başkanı Mihail Gorbaçov'un 11 dakikaya
sığan istifa konuşması sadece kişisel bir tükeniş değildi, 290 milyonluk dev
bir ülkenin de hukuken son nefesiydi.
25 Aralık 1991'de yapılan o konuşmadan bu yana yani bir zamanlar ABD ile
dünyayı yöneten iki süper güçten biri olan Sovyetler Birliği'nin tarihe
karışmasının üzerinden tam 30 yıl geçti.
74 yıllık imparatorluğun 15 parçaya bölünmesi sadece birliği oluşturan
cumhuriyetleri etkilemedi, uluslararası alanda da devasa sonuçları oldu.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasında elbette Batı'nın
ambargosu gibi dış etkenler de rol oynadı ama bunlar da kısmen iç nedenlerle,
Kremlin'in tercihleriyle bağlantılıydı. Örneğin, silahlanma ve uzay yarışına
girilmesi ya da ekonomi sadece belirli alanlarda geliştiği için petrol
fiyatlarının düşmesinden aşırı etkilenmesi gibi.
Dağılmaya giden süreç
Gorbaçov 11 Mart 1985'te Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin genel
sekreterliğine seçildiğinde ekonomik ve siyasi sorunların farkındaydı. Kısa
süre sonra Batı medyasında da manşetlere çıkan iki önemli reformu uygulamaya
başladı. Batı ile rekabetten nefes nefese kalan ekonomiyi yeniden yapılandırmak
için “perestroyka”, korku imparatorluğuna dönen ülkenin rahatlayabilmesi, daha
açık ve özgür konuşabilmesi için “glasnost” politikalarını en önemli hedefi
haline getirdi.
“Glasnost” toplum tarafından hemen benimsendi ve Gorbaçov'un reformlarıyla on
yıllar sonra yeniden ilk kez umutlanan halk siyasi sorunları o ana dek
görülmemiş bir heyecanla konuşmaya, tartışmaya başladı. Ama üstten gelen
baskının azalmasıyla Baltık cumhuriyetleri başta ayrılıkçı, milliyetçi ve
muhalif hareketlerin önündeki duvar da yıkıldı.
“Perestroyka” cephesinde ise işler yolunda gitmiyordu: Batı ile neredeyse
ölümüne rekabete giren Sovyet ekonomisi artık tıkanmıştı. Kaynaklarını ve
önceliği silahlanmayla uzay yarışına ayıran ekonomi-bugüne benzer
şekilde-enerji ithalatından gelecek gelire bağımlı olmuştu; çeşitlik
sağlayamamış ve vatandaşlarının en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale
gelmişti. Oysa, komünizmin zamanla iktidardaki bir grubun ayrıcalıklı
hakimiyetine dönüştüğü ülkede vatandaşların ulaşamadığı malları hatta daha
lükslerini dilediğince tüketen bir sınıf da vardı.
Gorbaçov'un toplum tarafından benimsenen reformları işte bu ayrıcalıklı sınıfın
direnişiyle karşılaştı. İktidar ikiye bölünmüştü: Değişimi destekleyen liberaller
ve görünüşte ideolojik nedenlerle karşı çıkan ama aslında ayrıcalıklarını
kaybetmekten korkan “şahinler” yani sertlik yanlıları.
“Pandora'nın Kutusu” açılınca
İki grup arasında dengeyi sağlamaya çalışan Gorbaçov bir süre sonra
“Pandora'nın Kutusu”nu açtığını anladı ve frene basma ihtiyacı duydu;
tetiklediği depremin sonuçlarından korkmuştu. Ülkeyi dönüştürmekte kararlı
liderin yerine bir adım ileri iki adım geri atan kararsız ve kafası karışık
biri gelmişti. Bu noktada halkın desteğini kaybetmeye başladı çünkü
reformlarını umutla destekleyenler yarı yolda bırakılmış, ihanete uğramış
duygusuna kapıldı.
“Pandora'nın Kutusu gerçekten de açılmıştı: Baltık'tan başlayarak ülkenin her
yerinden isyan, çatışma ve kargaşa haberleri geliyordu. Örneğin Estonya kendi
yasalarının Sovyet yasalarından üstün olduğunu açıklamış, Kafkasya'da Karabağlı
Ermeniler Azerbaycan'dan tek yanlı bağımsızlık ilan etmişti. Hemen hemen yer
yerde "halk cephesi" adında muhalif örgütler kuruluyordu.
Liberallerin “çok yavaş”, tutucuların “fazla hızlı” gitmekle suçladığı Gorbaçov
ilk çok adaylı seçimlere izin verdi ama ipleri gevşetmek için attığı her adım
artık bağımsızlık rüzgârını daha da güçlendiriyordu.
Boris
Yeltsin'in rolü
Sovyetler Birliği'nin dağılmasında çokça göz ardı edilen önemli bir konu var:
Boris Yeltsin'le Gorbaçov arasındaki kişisel husumet.
Gorbaçov iktidara gelince liberal kanattan Yeltsin'i Komünist Parti'nin Moskova
bölümünün başına atamış ve ülkeyi yöneten Politbüro'nun yedek üyesi yapmıştı.
Popülist bir politikacı olan Yeltsin, işe metroyla gitmeye başlayınca
ayrıcalıklı yöneticilerden nefret eden Moskovalıların bir anda sevgilisi oldu.
1987 yılında iktidarı reformlarda yavaş kalmakla eleştiren Yeltsin
Politboro'dan istifa edince Gorbaçov onu sorumsuzlukla suçlayarak görevinden
aldı. Bu sırada garip bir olay yaşandı: İntihar mı, kalp krizi mi, yoksa
saldırı mı olduğu anlaşılamayan gizemli bir hadise sonucu Yeltsin hastaneye
kaldırıldı. Gorbaçov'un kendisinin görevden alınacağı toplantıya hasta
yatağından kalkıp gelmesini istemesine, “Bu ahlaksız ve insanlık dışı hareketi
hiçbir zaman affetmeyeceğim” diye tepki gösteren Yeltsin Sovyet liderine açıkça
savaş açtı. 1989 yılında yeni oluşturulan Halk Temsilcileri Kongresi'ne
bağımsız aday olarak seçilmeyi başaran Yeltsin muhalefet lideri konumuna
yükseldi ve iktidara karşı yüz binlerce kişinin katıldığı gösteriler
düzenlemeye başladı. 1990 yılında Komünist Parti'den istifa etti, ertesi yıl
Rusya'nın ilk başkanı seçildi. Hemen ardından Rusya Federasyonu bağımsızlık
kararı aldı.
Bu sırada Doğu Avrupa'da tarihi gelişmeler başlamış, Berlin Duvarı 1989
sonlarında yıkılmıştı. Ülkesinin de parçalanma sürecine gittiğini gören
Gorbaçov 17 Mart 1991'de son bir hamleyle Sovyetler Birliği'nin geleceğine
ilişkin bir referandum düzenledi. Birliği oluşturan 15 cumhuriyetten altısının
boykot ettiği oylamaya katılanların yüzde 78'i Sovyetler Birliği'nin devamı
yönünde oy verdi.
19
Ağustos darbesi
Umutlanan Gorbaçov Sovyetler Birliği'nin kuruluşuyla ilgili belgenin yerini
alacak yeni bir Birlik Anlaşması hazırlanmasını istedi. Böylece Sovyetler büyük
ölçüde bağımsız cumhuriyetlerden oluşan bir federasyona dönüşecekti. Asıl
sürpriz ise, Gorbaçov'a isyanın başını çekmeye başlayan Rusya Federasyonu'nun
da anlaşmayı 20 Ağustos 1991 tarihinde imzalayacağını açıklamasıydı.
Ancak bir gün önce, 19 Ağustos'ta, Gorbaçov'un Kırım'da tatilde bulunduğu
sırada, aralarında savunma ve içişleri bakanıyla KGB başkanının da bulunduğu
bir grup “şahin” üst düzey yetkili darbe girişiminde bulundu. Yeltsin'in tankın
üzerine çıkarak başlattığı direniş, zaten kötü örgütlenen darbenin sadece iki
buçuk günde çökmesini sağladı.
21 Ağustos gecesi Gorbaçov Moskova'ya döndüğünde hâlâ
devlet başkanıydı ama fiili iktidar darbeyi engelleyen Yeltsin'in eline
geçmişti. İntikam saatinin geldiğini düşünen Yeltsin, her toplantıda Gorbaçov'u
kameraların önünde aşağıladı, hakaret etti, dalga geçti. 24 Ağustos’ta Gorbaçov
parti genel sekreterliğinden istifa etti.
6 Kasım'da Rusya Federasyonu topraklarında Komünist Parti'yi yasaklayan Yeltsin
8 Aralık'ta Ukrayna ve Beyaz Rusya liderleriyle Sovyetler Birliği'nin yerine
Bağımsız Devletler Topluluğu'nu (BDT) kurarak öldürücü darbeyi indirdi. Artık
olmayan bir ülkenin başkanına dönüşen Gorbaçov'un 25 Aralık'taki istifası artık
sadece bir formaliteydi. Bu olaydan sekiz yıl beş gün sonra onun koltuğuna
oturan Yeltsin'in de televizyondan istifa konuşması yapması ise kaderin
cilvesiydi.
Uzmanlar ne diyor?
“Sovyetler Birliği neden dağıldı” sorusunu yönelttiğimiz ikisi Rus biri Türk üç
uzmanın değerlendirmeleri şöyle:
Sergey Markov-Rusya Siyasi Araştırmalar
Enstitüsü Başkanı:
"Sovyetler içeride çok gelişmiş, eğitim, sağlık, ekonomi ve teknoloji
bakımından ilerlemişti. Fakat siyasi devlet yapısı geride, neredeyse 1950'lerin
düzeyindeydi. Dolayısıyla değişim başladığı zaman sistem yeniliklere dayanamadı
ve çöktü. Ülkenin siyasi yönetimi de yaşlıydı ve tecrübesizdi, yeni krizlerin
ne anlama geldiğini bilmiyordu. Kriz patlak verince her şey felç oldu ve
sonuçta ülke dağıldı."
Halil Akıncı-Eski Moskova
Büyükelçisi-Türk Konseyi Kurucu Genel Sekreteri:
Rusya geleneksel olarak otokrasiye dayanır. Gorbaçov'un reformları merkezin
gücünü zayıflatınca sistem çöktü. Sovyet iktidarı üç ayak üzerine kurulmuştu:
Siyasi, ekonomik ve enformasyon tekeli. Siyasi tekel zayıflamıştı, ekonomi
kötüydü, gelişen teknoloji sayesinde, örneğin yabancı radyoların dinlenmesiyle
enformasyon tekeli de çöktü. Dönemin muhalefet lideri Yeltsin'in Sovyetleri
yıkmak istemesinin nedeni, Müslüman Orta Asya cumhuriyetlerini kambur olarak
görmesi ve esas olarak Ukrayna ve Belarus'la üçlü bir Slav birliği kurmayı
planlamasıydı.
Vladimir Vasilyev-Rusya Bilimler
Akademisine bağlı ABD ve Kanada Enstitüsü Öğretim Üyesi:
"Sovyetler, o dönemdeki yöneticilerinin hainliği yüzünden yıkıldı.
Gorbaçov'u, Dışişleri Bakanı Edard Şevardnadze'yi ve Politbüro'nun önemli üyesi
Aleksandr Yakovlev'i kastediyorum. Sovyetlerin yıkılması planının temeli 1985
yılında atıldı yani Gorbaçov'un başa gelmesiyle süreç başladı. Gorbaçov yanına
Şevardnadze ve Yakovlev'i alarak “perestroyka”yı başlattı. Amaç Sovyetleri
yıkarak kapitalizmi getirmekti. Bunu yapmak için de “Soğuk Savaşı” kaybetmek
gerekiyordu, öyle de oldu. Sovyetler kapitalizme yenik düştü. “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder