Suat
Taşpınar
Gözünüzün önüne şöyle bir sahne getirin: Moskova'da babadan
kalma küçük dairesini siz Türk öğrencilere kiralayan su tesisatçısı, orta yaşlı
bir Rus... Sovyet devrinden kalma emektar lavaboyu kim bilir kaçıncı kez tamir
etmek için elinde su anahtarı, yere oturmuş, uğraşıyor. Bir yandan çocuklarla
laflıyor. Hafta sonu planlarını soruyor bizim iki genç öğrenciye. Ve ancak
Rusya'da tanık olunabilecek türden bir sohbet başlıyor:
- Konsere gideceğiz.
- Hangi konsere?
- Klasik müzik konserine..
- Anladım, kimin konserine?
- Valla bilmiyoruz, arkadaşlar bilet almış da...
- Nerede olacak konser?
- Çaykovski Koservatuvarı'nın salonunda.
- Hangi salonunda?
- Valla bilmiyoruz.
- Aman bilete dikkatli bakın, büyük ya da küçük salon olabilir. Bir kere bizim
başımıza gelmişti, yanlış salona girmiştik.
Sohbet sürerken, elleri yağ-pas içinde olan tesisatçı su sızdıran lavaboyla
uğraşmaya devam ediyor.
- Herhangi bir enstürman çalıyor musunuz peki?
- Yok, çalmıyoruz. Biz grafik sanatçısıyız..
- Benim küçük kızım bu sene piyano kursuna başladı. Çok yetenekli diyorlar
kerata için. Bakalım ne olacak...
Gençler bakışıyor. Ev sahibi usta, işini bitirip gittikten sonra ardından
'durum değerlendirmesi' yapıyorlar. Birisi, "Bunu Türkiye'de anlatsam
inanmazlar" diyor, "Su tesisatçısı, klasik müzik konserlerine
gidiyor, kızı piyano dersi alıyor. Çetin Altan'ın tenis oynayan köylülerini
hatırladım" diyor.
Eskiden bir arkadaşın evine temizliğe gelen tonton bir teyze vardı. Gözü
saatte, kulağı buzdolabının üstündeki radyoda koşuşturur, beklenen an
geldiğinde elinde toz beziyle oturur ve trans halinde radyoyu dinlerdi. Klasik
müzik kanalı 'Orfe'de bir arya çalardı genellikle. Program bitince cüssesinden
beklenmeyen bir 'lirik soprano' sesle aryalar mırıldanır ve toz almaya devam
ederdi.
Rusya'da sanatı yücelten şey, galiba hiçbir yapmacıklığa yer bırakmaksızın,
sıradan insanların hayatının 'ayrılmaz parçası' olması. Bir tiyatro gişesinin
önünde uzayıp giden insanların neden beklediklerini bilmeseniz, onları seyre
dalsanız, bunun bir 'elektrik faturası ödeme kuyruğu' olabileceğini
düşünebilirsiniz. Ya da Puşkin Müzesi'nin yan sokağına kıvrılan yüz metrelik
kuyrukta, jilet gibi havaya aldırmadan duranların bir tas bedava sıcak çorba
için bekliyor olabilecekleri zannına kapılabilirsiniz.
Bu ülkede eleştirilecek ya da övülecek dünya kadar şey var. Ama sıradan
insanların önemli kısmının sanatla olan ilişkisi ve bunun 'doğallığı' ayrı bir
övgüyü hak ediyor, hatta kendi hesabımıza içten içe bir kıskançlığı körüklüyor
demek farz...
25/09/2005
Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder